20 Soruda Filistin ve Biz Nasıl Bakıyoruz

1)“FİLİSTİN SORUNU” NEDİR?

“Filistin Sorunu” emperyalizm ve siyonizmin işbirliğiyle Filistin topraklarına % 90’ına yakınının gasbedilmesi, 4 milyon Filistinlinin sürgünde ve vatanlarına dönmelerinin engellenmesidir. Geri kalan Filistin halkının ise, işgal altındaki toprakların sadece % 6’lık bölümünde ambargo ve kuşatma altında ve tüm ulusal özgürlüklerinden yoksun, kendi vatanlarında köle gibi yaşatılması sorunudur.

2)SİYONİZM NEDİR?

Siyonizm; halkı, ortak bir din etrafında toplayarak bir ulus ve devlet yaratma düşüncesidir.

Emperyalistler tarafından desteklenen siyonizm, çıkış noktasını Yahudilik üzerine oturtmuştur. “Siyon”, Davut Peygamber’in kendine başkent yaptığı Kudüs’teki tepenin adıdır. İsmini buradan alan Siyonizm düşüncesi, ırkçı ve işgalci, ilhakçı bir düşüncedir.

3)FİLİSTİN’İN SİYONİSTLER TARAFINDAN İŞGALİ NE ZAMAN BAŞLATILMIŞTIR?

Siyonizmin işgali ilk olarak 1917’de İngiltere’nin Siyonisthareketi kontrollü olarak Yahudi halkını, bir ulusolarak gösterip Filistin’de bir Yahudi kolonisi kurulmasıamacıyla düzenlediği Belfour Deklerasyonu ile başlatılır.Siyonistlerin Filistin’i işgali, tam anlamıyla ise BM’nin(Birleşmiş Milletler) kararıyla 14 Mayıs 1948’de gerçekleşir.

4)İSRAİL DEVLETİ NE ZAMAN, HANGİ EMPERYALİSTLERİN DESTEĞİYLE KURULMUŞTUR?

BM’de alınan kararla Filistin topraklarının % 56’lık kısmı üzerinde bir Yahudi devleti kurulması kararı alındı. İsrail Devleti 1948’de İngiliz ve ABD emperyalistlerinin desteğiyle kuruldu.

5)“NAKBA” NEDİR?

1948’de alınan BM kararından sonra Siyonistler katliamlar yaparak işgali kalıcılaştırmaya çalışırlar. Bunun üzerine Arap devletleri ile emperyalizm destekli İsrail güçleri arasında savaş başlar. Arap-İsrail Savaşı’nın, Arapların yenilgisiyle son bulması sonucu, İsrail Filistin’in büyük bir kısmını işgal eder. Filistinlilerin çoğu kötü koşullarda Arap ülkelerinde mülteci olarak yaşamak zorunda bırakıldılar. Filistinliler, Arap-İsrail Savaşı ve sonuçlarını “El Nakba” (Felaket) olarak adlandırdılar.

6)FİLİSTİN HALKININ KENDİ TOPRAKLARI ÜZERİNDE İSRAİL DEVLETİ’NİN İLANINA, ÜLKELERİNİN GASBEDİLMESİNE KARŞI TAVRI NE OLMUŞTUR?

Filistin halkı İsrail’in kendi topraklarında kuruluşuna, topraklarının gasbedilmesine karşı “ya özgür vatan ya ölüm” diyerek vatan topraklarını direniş alanına çevirmiş, ülkelerinin emperyalizm işbirlikçisi siyonizme dikensiz gül bahçesi olmayacağını göstermişlerdir.

Dünyanın en güçlü silahları ve en ileri teknolojileriyle donatılmış İsrail ordusuna karşı 7’den 70’e tüm

Filistin halkı, sapanla, molotofla silahla ve bedenleriyle vatan topraklarının işgaline karşı hiç bitmeyen bir direniş yaratmıştır.

7)FİLİSTİN HALKININ DİRENİŞİNİ BAŞLATAN İLK ÖNDERLER KİMLERDİR?

Filistin’in tarihi emperyalizm ve siyonizme karşı verilen mücadelenin tarihidir. Bu mücadele tarihinde Filistin halkı birçok değerli önder çıkarmıştır. 1920’lerde emperyalist İngiltere’nin mandası olan Filistin’de o yıllarda ulusal kurtuluş bilincinin yükselmesiyle ortaya çıkan önderlerden biri İzzettin El Kasım’dır. Emperyalistlere Siyonistlere kurşun sıkan ilk kişidir. Onun dışında Fuat Hicaz, Ata El Zeyr, Muhammed Cimcem’de 1929 Filistin Ayaklanması önderleri olarak Filistin direnişini başlatan ilk önderler arasında yer alır.

Fuat Hicazi; “Ölümümüz vatanımızda bulunan düşmanı sarsacaksa yüzlercemiz ölürüz” derken Ata El Zeyr ve Muhammed Cimcem, idama giderken “Düğüne gider gibi” ellerine kına yakmışlardır.

8)FİLİSTİNLİLER İLK NE ZAMAN FİLİSTİN TOPRAĞINDAN SÜRGÜN EDİLMİŞTİR?

1948’de İsrail’in kurulmasıyla birlikte Filistinlilerin bir kısmı hem kendi topraklarından sürgün edilmiş halde Arap ülkelerinde yaşamaktadırlar. Toplam 3,5 milyon Filistinli sürgünde yaşamaktadır.

9)FİLİSTİN’DE YAŞAYAN FİLİSTİNLİLERİN NÜFUSU NE KADARDIR? NEREDE, HANGİ KOŞULLARDA YAŞAMAKTADIR?

Bugün Filistin toprakları dahil tüm dünyada 7 milyon Filistinli yaşamaktadır. Gazze topraklarında 1 milyon 280 bin Batı Şeria’da 2 milyon 240 bin Filistinli yaşamaktadır.

Şu an Filistin’in üçte ikisi İsrail tarafından işgal edilmiştir. Filistinliler, Filistin’de Gazze ve Batı Şeria’da İsrail işgali altında baskı, zulüm ve tecrit koşullarında yaşamaya zorlanmaktadır.

10)“İNTİFADA” NEDİR? 1. VE 2. İNTİFADA HANGİ TARİHLERDE, NİÇİN BAŞLATILMIŞ, HANGİ DİRENİŞ BİÇİMLERİ GERÇEKLEŞTİRİLMİŞTİR?

“İntifada” Filistin halkının başkaldırısı, işgal edilmiş Filistin’de bir halk ayaklanmasına verilen isimdir. 7 Aralık 1987’de İsrail’in saldırısıyla 4 Filistinli’nin öldürülüp 7’sinin yaralanması sonrasında 9 Aralık 1987’de çoluk çocuk, genç, yaşlı, kadın erkek Filistin’in İsrail’e karşı 1. İntifadası başladı.

28 Eylül 2000’de Likid lideri katliamcı Ariel Şaron’un Kudüs El Aksa Camisi’ne yaptığı provokatif geziye karşı yapılan gösterilerle 2. İntifada başlatılır.

İNTİFADA’YI BAŞLATAN ÖRGÜTLENME HALK ÖRGÜTLENMELERİNİN GENELKURMAYI OLARAK ANILAN

YURTSEVER BİRLEŞİK ÖNDERLİKTİR. (YBÖ) EL FETİH, FHKC, FDKC, FKP ARASINDA 1986 ORTALARINDA GÜÇ BİRLİĞİ OLARAK ORTAYA ÇIKMIŞTIR.

11)“İNTİFADA HALK KOMİTELERİ’NİN ESERİDİR” DENİLİR. BU HALK KOMİTELERİ HANGİLERİDİR? GÖREVLERİ NELERDİR?

Halk komiteleri, İsrail işgali altındaki Filistin topraklarında var olma savaşı sonucu olarak ortaya çıktı.

Başlangıçta iki türlü halk komitesi oluşturuldu.

Birincisi, İsrail siyonizmiyle sürekli karşı karşıya gelen çatışma içindeki güçleri yönlendiren komiteleri isimleri bazen “Vurucu Güçler” bazen “Gezici Maskeliler” oldu. Bu komiteler her an her türlü araç ile eylem yapmaya hazırdırlar.

İkincisi, Filistin ayaklanmasını sürekli kılmak için gerekli olan toplumsal ekonomik ve insani ihtiyaçlar için oluşturulan yaşamı örgütleyen ve geleceğin iktidar organlarının nüveleri olarak ele alınan komitelerdir.

Bunlar; Kadın Komiteleri, Tarım Komiteleri, Beslenme Komiteleri, İlk Yardım Komiteleri, Ticaret Komiteleri, Enformasyon Komiteleri, Destek Komiteleri, Gözlem Komiteleri, Demirci Komiteleri, Gönüllü İş Komiteleri, Araştırma Soruşturma Komiteleri gibi isimler altında örgütlenmişlerdir.

12)FİLİSTİN DİRENİŞİ, ORTA DOĞU HALKLARI VE DÜNYANIN DİĞER EZİLEN HALKLARI AÇISINDAN NE İFADE ETMEKTEDİR?

Filistin direnişi olmasaydı Filistin toprakları ve tümOrta Doğu emperyalistler için dikensiz gül bahçesi olacaktı.

Filistin direnişi emperyalizm ve işbirlikçisi siyonizmin bölgeye dair politikalarını bozmuştur. Filistin direnişi, halklar için öğretmendir. Düşmanımız sizden kat kat güçlü de olsa, askeri, ekonomik, siyasi olarak tecrit edilmiş de olsanız fiziki onlarca darbe alıp on binlercenizi şehit de verseniz, bir taşla bir molotofla ve beden beden sürdürülebilen Filistin direnişi halklara emperyalizmi siyonizme karşı nasıl direnileceğinin somut örneği olarak da güç katmaktadır. Emperyalizme ve siyonizme asla teslim olmamayı öğretmektedir.

13)İSRAİL’İN ORTA DOĞU’DA ÜSTLENDİĞİ MİSYON NEDİR?

ORTA DOĞU’DA İSRAİL DEMEK, ABD DEMEKTİR. İSRAİL, ABD’NİN EN BÜYÜK ÜS DEVLETİDİR. ONUN ELİ KOLU VE SALDIRI SİLAHIDIR. İSRAİL ORDUSU SADECE FİLİSTİN’LE SINIRLI BİR İŞGAL ORDUSU DEĞİLDİR. İSRAİL’İN TEMEL MİSYONU, ORTA DOĞU’NUN EMPERYALİSTLERİN İSTEDİĞİ BİÇİMDE OLMASI İÇİN KULLANDIĞI BİR ARAÇ, YERİ GELDİĞİNDE BİR KIRBAÇ, YERİ GELDİĞİNDE BİR KATLİAM MAKİNESİ OLMASIDIR.

14)ABD-AB EMPERYALİZMİ VE BM “FİLİSTİN SORUNU”NU ÇÖZEBİLİR Mİ?

ABD-AB emperyalizmi ve BM, Filistin sorununu asla çözemez, çözmez. Çünkü sorunu yaratan ve dünya halklarına kendi emperyalist çıkarları için kan kusturanlar bunlardır. İsrail’in Filistin topraklarının % 56’sında kurulması kararı 1948’de BM’de alınmıştır. İsrail’in

Filistin’i işgali katliam saldırıları, sürgün dayatmaları uygulanan ambargolar emperyalist ülkelerin onayıyla yapılmıştı.

15)İSLAMCI ÖRGÜTLER (HAMAS, İSLAMİ CİHAD VB.) FİLİSTİN HALKININ KURTULUŞUNU SAĞLAYABİLİR Mİ?

İslamcı örgütler siyonizme ve emperyalistlere karşı mücadele çizgisinde oldukları sürece ilerici bir nitelik göstermektedirler. Fakat bu çizgileri özellikle Türkiye ve diğer Müslüman nüfusunun yoğun olduğu Suudi Arabistan, Katar vb. gibi işbirlikçi gerici faşist devletlerle ilişkilerini sürdürdükleri onların finansal desteklerine ihtiyaç duydukları sürece yönlendirilmeye, kullanılmaya ve yenilmeye mahkûmdurlar. Çünkü İslamcı örgütler döneme ve sürece göre siyonistlere tavır alsalar da özünde ABD emperyalizmi ve işbirlikçileriyle uzlaşabilen bir siyasi çizginin temsilcisidirler.

Filistin halkının kurtuluşunu bu niteliklerinden dolayı sağlayamazlar.

16)AKP İKTİDARININ “FİLİSTİN SORUNU”NDAKİ TAVRI NEDİR? TÜRKİYE’DEKİ İSLAMCILAR “FİLİSTİN SORUNU”NUN NERESİNDE YER ALIYOR, NELER YAPIYORLAR?

AKP Filistin’i istismar ediyor. İsrail Devleti’yle hem askeri hem ticari birçok anlaşmalar, bulunmaktadır.

Siyonizme, Filistin halkının katledilmesine gerçekten karşı olanlar İsrail’le tüm anlaşmaları fes ederlerdi. AKP bunu yapmaz, yapamaz. Çünkü o da emperyalizmin kullandığı maşalardan biridir. “One minute” şovlarıyla höyküren AKP kadroları, kapalı kapılar ardında anlaşmaya devam ediyorlar. AKP, emperyalizmin en güvendiği “İslamcı” işbirlikçilerden biridir.

17)TÜRKİYE’DE “SOL”, “FİLİSTİN SORUNU”NUN NERESİNDE YER ALIYOR? NELER YAPIYORLAR?

Emperyalizme karşı mücadele etmeyen tek kurşun bile sıkmayan, tek taş atmayanlar Filistin sorununda da emperyalizme cepheden tavır almamaktadır.

Bugün “sol”, emperyalizme karşı mücadele saflarını terk etmekle yetinmeyip, ideolojik ve siyasi önderliğini emperyalizmin yaptığı tasfiyecilik ve teslimiyet çizgisine sahip oldukları için Filistin Sorunu’nun çözümünde de esas olarak yokturlar.

18)BİZ MARKSİST-LENİNİSTLER OLARAK FİLİSTİN HALKININ DİRENİŞİYLE ENTERNASYONALİST DAYANIŞMAYI NASIL ELE ALIYORUZ? 54 YILLIK TARİHİMİZDE BEDEL PAHASINA YARATTIĞIMIZ DAYANIŞMA ÖRNEKLERİ NELERDİR?

“Filistin Sorunu” yani, Filistin’in işgali ulusal ve sınıfsal olarak değerlendirilmelidir. Filistin, tüm dünyada süren sınıf savaşımının temeli olan emperyalizmle halklar arasındaki çelişkinin en koyu en somut haliyle yaşandığı yerdir. Filistin halkının emperyalizme ve siyonizme karşı savaşı kazanıldığında zafer tüm halkların hanesine yazılacaktır. Kaybedildiğinde ise diğer halklara yönelik daha pervasız bir saldırının önünü açacak bir noktada durmaktadır.

Filistin halkıyla gerçek anlamda enternasyonalist dayanışma içinde olanlar sadece Marksist Leninistler’dir. Parti Cepheli devrimcilerdir.

Mahirler siyonist İsrail Başkonsolosu Elfraim Elrom’u kaçırıp siyonizmin döktüğü Filistin halkının kanlarına karşılık olarak cezalandırmışlardır.

19)FİLİSTİN HALKININ KURTULUŞU NASIL GERÇEKLEŞİR?

Filistin halkının kurtuluşu; Filistin toprakları içinde ve sürgünde yaşayan tüm Filistinlileri, emperyalizme ve siyonizme karşı PASS çerçevesinde yürütülecek silahlı mücadele etrafında birleştirip emperyalizmin bölgedeki jandarması faşist İsrail Devleti’ni yıkarak bağımsız, demokratik ve sosyalist Filistin’i yaratarak gerçekleşir.

Filistin halkı bu hedefe ulusal, sınıfsal, nitelikli tüm örgütlenmeleri Marksist-Leninist bir Parti-Cephe örgütlenmesi etrafında PASS’yi Filistin koşullarına özgü bir şekilde hayata geçirerek ulaşabilecektir.

Mahir Çayan’ın enternasyonalizm tanımı şöyledir:

“Ancak ve ancak sapına kadar sosyalist olanlar emperyalizme karşı mücadelede hem kendi saflarında hem de bütün antiemperyalist sınıf, zümre ve örgütler arasında birleştirici ve yönlendirici olabilirler.”

THKP-C çizgisi ‘60’lar, ‘70’ler boyunca SBKP, ÇKP veya AEP gibi “merkez”lere tabi olmayı enternasyonalizm anlayışı gereği kabul etmemiş, enternasyonalizmi, emperyalizme dünyanın her yerinden darbeler vurmak ve en başta kendi ülkesindeki devrim mücadelesini geliştirmek olarak kavramıştır.

Emperyalizm nasıl ki Afganistan’daki Taliban’ın “şeriatçılığını” bahane ederek saldırı zemini oluşturduysa, bugün de Filistin halkına saldırı için HAMAS’ın dinciliğini bahane gösteriyor. Bu anlamda HAMAS’ın siyasi niteliği üzerine söyleyeceğimiz başka şeyler olmakla birlikte, biz bu noktada yüzümüzü emperyalizme ve işbirlikçilerine dönüp, hiç tereddüt etmeden “HAMAS’ı tanıyacaksınız, HAMAS iktidarını tanıyacaksınız!” demeliyiz.

HAMAS’ın tecrit edilmesine, emperyalizmin ekonomik, siyasi ambargoyla Filistin halkının iradesine müdahale etmesine hiçbir şekilde onay veremeyiz, onay vermediğimiz gibi kayıtsız da kalamayız. Karşı çıkmalıyız.

Özellikle İslamcı hareketlerle, İslamcı iktidarlarla emperyalizm arasındaki meselelerde, Marksist-

Leninistler açısından temel çelişki baş çelişki teorisi, son derece yol göstericidir. Baş çelişki, temel çelişkinin yoğunlaşmış, şiddetlenmiş bir halidir. Ve bugün baş çelişki olarak gündemde olan emperyalizm ve halklar arasındaki çelişkidir.

Mesela, Afganistan’ın işgal edilmesinde, Irak’taki kadar bir muhalefet olmamıştır. Neden? Çünkü bazı kesimler, halkların emperyalizmle çelişkisini değil, şeriatçılıkla çelişkiyi, bazı kesimler de “her türlü şiddet karşıtlığı”nı, “terör”le çelişkilerini öne çıkarmışlar ve “emperyalizm şeriatçılara karşı… ben ikisine de karşıyım, öyleyse bana ne” tavrını geliştirmişlerdir.

Emperyalizm 1991’de Irak’a saldırdığında da benzer bir formülasyon “yüzde elli Saddam, yüzde elli ABD suçlu” denilerek yapılmış, emperyalizmin Irak’a saldırısı “it dalaşı” diye adlandırılmış ve tavırsız kalınmıştır.

“Doğru soru, cevabın yarısıdır” denir. Öyledir.

Bu tür durumlarda yanlış soru ise, insanı çıkmazlara sokar. “ABD bir emperyalist, Saddam da bir diktatör, hangisinden yana olacağız?” sorusu yanlış bir sorudur.

Veya bugün “ABD emperyalist, HAMAS şeriatçı, hangisinden yana olalım ki?” sorusu yanlış bir sorudur. Yanlış sorudan doğru cevap çıkmaz.

Soru; “Emperyalizm, kendisine karşı çıkan güçlere müdahale ediyor, bu müdahaleden (yani emperyalizmden) yana mısın, yoksa bu müdahaleye (yani emperyalizme) karşı mısın?” sorusudur.

20)EMPERYALİZME KARŞI MÜCADELE ETTİĞİNİ SÖYLEYEN KESİMLER KİMLERDİR? “EMPERYALİZME KARŞI” İSLAMCILAR:

İslamcılar özünde kapitalist sömürüye karşı değillerdir. Daha çok açık emperyalizmin işgallerinden dolayı, ABD karşıtlığıyla kendilerini sınırlarlar.

ABD kendilerine dokunmadığı sürece her türlü uzlaşmaya hazırlardır.

Emperyalizmin başka ülkelere, hatta başka Müslüman ülkelere saldırılarına karşı sessiz kalırlar.

Uzlaşmaya en açık olan grupların başında gelirler. Tutarlı antiemperyalistler değillerdir. İran Devleti,

Lübnan Hizbullah’ı ve Filistinli İslamcı hareketler bunların başında gelir.

Filistin’de direnişe önderlik eden, daha çok sol, sosyalist örgütlerdi. Ancak 90’lı yıllardan sonra hızla zayıfladılar.

Hatta Avrupa Birliği fonlarından yardımlar alan “sol” Filistinli örgütler oldu. Bunların etkisi zayıflayınca, Filistinli İslamcı örgütler giderek güçlendiler. ABD’ye karşı savaştıkları da olabilir, ancak İslamcı örgütlere güvenilemez. Halkları düşündükleri yoktur, açlık ve yoksulluk onları ilgilendirmez. Dünya halklarıyla dayanışma onları ilgilendirmez.

Tüm bunları göz önünde bulundurarak, tedbiri elden bırakmayarak, emperyalizme karşı savaşta bazı İslamcı gruplarla birlik yapılabilir. Elbette IŞID, El-Kaide gibi halk düşmanı örgütler tamamen bu grupların dışındadır.

Emperyalizmin kurduğu, beslediği, silah verdiği İslamcı örgütler halk düşmanıdır.

Birinci olarak, İslamcı hareketlerin ekonomik anlamda kapitalizme bir alternatifleri yoktur.

İkincisi, İslamcı hareketlerin bir demokrasi anlayışı da yoktur. Bu durumda ortaya ancak İran’daki mevcut sistemin değişik biçimleri çıkabilir. İslamcılığın alternatif bir ekonomik modeli olmadı hiç. Mesela ülkemizde “Adil düzen” diye bir tanım kullandılar bir ara. Adına ne derlerse desinler, İslamcıların kuracağı ekonomik düzen, kapitalizmin fitreli, zekâtlı biçiminden başka bir şey değildir.

“EMPERYALİZME KARŞI” BARIŞÇILAR:

“Barış”, “Küreselleşme karşıtı” ve “İnsan hakları savunucuları” olarak kendilerini tanıtırlar. Emperyalist ülkelerde ortaya çıkan ve diğer ülkelere de yayılan ideolojilerdir.

Sınıfsal karakterleri küçük burjuvadır.

Emperyalizm ile barış içinde bir arada yaşanabileceğini savunurlar. Tüm dünyada bu düşünceleri savunanlar oldukça yaygın ve çeşitlidir.

Geçmişin Marksist-Leninist örgütleri dahi, davalarına ihanet ettikten sonra, bu düşüncelerin en “militan” savunucuları haline gelirler. Çünkü bu yolla emperyalistlere, artık savaşmayacaklarını ispatlama gayreti içine girerler.

Bu ideolojinin önderliğini Avrupa “solu” yapmaktadır.

Avrupa Parlamentosu politik olarak, dünyanın her yerindeki sosyal hareketlerle ilişki kurarak, onları uzlaşmaya ikna etmeye çalışır.

Bu kesimler emperyalizmin büyük sömürüsüne karşı olduklarını söylemekle birlikte, bunun yerine koyabilecekleri bir şeye sahip değillerdir. Emperyalizmden sömürülerini yumuşatmalarını isterler. Emperyalistlerden yoksullara yardım dilenirler.

Çünkü sınıf bilincinden yoksunlardır. En fazla “İsveç modeli”, “insancıl kapitalizm” söylemiyle sınırlıdır ufukları.

Ancak tüm bu niteliklerine rağmen bu kesimler, demokratik, antiemperyalist eylemlilikler içerisinde ittifak yapılabilinecek kesimlerdir.

“EMPERYALİZME KARŞI” SOSYALİSTLER:

Dünyada tek tutarlı antiemperyalist hareket Cephe’dir. Antiemperyalist cephenin en önündedir.

Bununla birlikte emperyalizme karşı birlik yapılabilecek çok geniş, sol sosyalist hareketler vardır. Çok geniş bir antiemperyalist sol, sosyalist damar vardır dünyamızda.

Tüm kıtalarda ABD’ye karşı savaşmış örgütler ortaya çıkmıştır. Birçoğu uzlaşsa dahi, bunların etkileri hala sürmektedir. Örgütleri silahlı mücadeleyi bıraksa da, hala silahlarını bırakmayan, Latin Amerika’da sosyalist gerilla grupları vardır. Kolombiya’da FARC’dan ayrılan böyle gruplar vardır. Filistin’de FDKC, FHKC gibi örgütler reformisttir ancak Avrupa solu ile aralarında uçurum vardır, emperyalizme karşıdırlar. Avrupa’da, özellikle Yunanistan, Bulgaristan gibi ülkelerde sosyalist ideolojiyi savunan örgütler; Hindistan, Filipinler gibi Uzak Doğu ülkelerinde eski Marksist silahlı örgütlerin devamcısı olan sosyalist, komünist partiler; tüm dünyada, tüm kıtalarda sayabileceğimiz onlarca örgüt vardır. Bunlar emperyalizme karşı silahlı savaş yürütmüyorlar.

Bu sosyalist, komünist örgütler kendilerini antiemperyalist olarak nitelendirirler. Tüm dünyayı düşündüğümüzde, antiemperyalizm çok ciddi bir potansiyele sahiptir. Halklara karşı suç işlememiş birçok grupla birlik yapılabilir.

BİZ NASIL BAKIYORUZ?

Biz HAMAS’ın şeriatçılığını da onaylamıyoruz, darbeciliği de onaylamıyoruz, fakat bu noktada sorun emperyalizm ve emperyalizme karşı güçler arasındadır.

Tavrımızı belirleyecek olan da budur. Emperyalizmi gerileten ilerici hareketleri desteklerken, emperyalizmi güçlendirecek hareketlere, müdahalelere karşı çıkarız.

Sınıflar mücadelesinde birçok çelişki aynı anda bulunur; fakat tüm çelişkileri aynı anda çözemezsiniz, tüm çelişkiler aynı önem derecesinde değildir. Tüm çelişkileri çözmeye çalışan biri, bu çelişkiler içinde boğulur ve yakalanması gereken ana halkayı kaçırır, bunun sonucunda yanlış politik tavırlar ortaya çıkar.

Özellikle İslamcı hareketlerle, İslamcı iktidarlarla emperyalizm arasındaki meselelerde, Marksist-

Leninistler açısından temel çelişki baş çelişki teorisi, son derece yol göstericidir. Baş çelişki, temel çelişkinin yoğunlaşmış, şiddetlenmiş bir halidir. Ve bugün baş çelişki olarak gündemde olan emperyalizm ve halklar arasındaki çelişkidir.

Biz HAMAS’ın emperyalizm karşısında hükümet olma hakkını destekliyoruz. Biz emperyalizmin Filistin’e her türlü askeri, ekonomik, siyasi müdahalesine karşı olduğumuz için bu müdahalesine de karşıyız. HAMAS, Filistin’in işgaline karşı siyonizme ve emperyalizme direnen bir güçtür. HAMAS, emperyalizme, siyonizme karşı direndiği sürece, onun tecrit edilmesine karşı dururuz.

Tavrımızın özü budur.

Bunun karşısına “Siz Filistin halkını şeriata mahkûm ediyorsunuz” diyerek çıkanlar da olabilir.

Afganistan’da karşımıza çıkarılan da buydu. Irak’ta Kürt sorununda karşımıza çıkarılan ikilem de buydu.

Hayır, devrimciler ve halklar, böyle bir ikileme sıkıştırılamaz.

Bu ikilem, halka güvensizliğin, emperyalizmi kadri mutlak, boyun eğilmesi gereken bir güç olarak görmenin sonucudur.

Halklar, örgütler, tarih içinde böyle güçsüzlüklerle karşı karşıya kalabilirler.

Çelişkilerinin hepsini çözecek bir savaşı yürütecek durumda olamayabilirler.

Fakat şu kesindir: Hiçbir şey emperyalist müdahalelere destek vermeyi haklı çıkarmaz.

Irak’ta diktatörlük, Afganistan’da şeriatçı diktatörlük, HAMAS şeriatçı…her emperyalist müdahaleye böyle bir gerekçe bulunabilir. O zaman “halklar” bunları yıkamıyorsa, gelsin emperyalizm yıksın. Nitekim emperyalizmin Irak’a müdahalesini Kürt milliyetçileri ve onlara angaje olmuş bazı “sosyalistler” böyle savundular. Hatta daha da ileri gidilip, “değişmezseniz ABD değiştirir” diye, oligarşi ABD’nin sopasıyla tehdit edildi. Böyle bakıldığında emperyalist müdahaleleri meşrulaştıran, hatta gerekli gören bir çizgiye savrulmak kaçınılmazdır.

Gericiliğe karşı duracağız; ama onu emperyalizmin önüne atamayız. Şunu da söyleyeyim ki, emperyalizme karşı şu veya bu şekilde direnen bir gücü, emperyalizmin önüne atmak, aslında kendimizi de emperyalizmin önüne atmaktır. Çünkü başka bir gücü emperyalizmin önüne atarken, emperyalizmin kendimize müdahalelerini de meşrulaştırmış oluruz.

İslamcılığın antiemperyalizmi de bu nedenle köklü değildir. Daha çok kültürel düzeyde bir “antiemperyalistlik” söz konusudur. Bu nedenle de pratikteki görünümü çoğu zaman, konjonktürel gelişmelere göre “anti ABD’ci”, “anti Avrupacı” olarak şekillenmektedir.

Demokrasi açısından ise, İslamcılığın ne böyle bir geleneği ne de böyle bir programı vardır. “Şeriat” demokrasiyi dışlar zaten. Bu anlamda da en temel hak ve özgürlükler bile İslamcı bir iktidarda gasbedilir. Bunu bilmek için kâhin olmaya gerek yoktur. Afganistan ve İran’daki İslamcı iktidarlar ortadadır.

Emperyalizmin 1980’ler boyunca İslamcılığı güçlendirdiği ve 1980’ler, ‘90’lar boyunca sosyalist, ulusal ve devrimci kurtuluş hareketlerini ezmeye çalıştığı bir dönemin devamında, radikal İslamcı hareketler, siyaset sahnesine farklı bir biçimde çıktılar ve geleneksel ve sınıfsal olarak solun kitle tabanı olan yoksullardan belli bir destek buldular. İslamcı radikalizm, 1970’lerin sonunda Orta Doğu’da küçük ve orta burjuva kesimlerin tepkisi olarak ortaya çıkmıştır. İran Devrimi’nde de bu kesimlerin rolü önemlidir. Bugünkü İslamcı radikalizmde ise, daha yoksul halk kitlelerinin ortak tepkisi söz konusudur.

Böyle olması da doğaldır; çünkü emperyalizmin “küreselleşme” adını verdiği vahşi sömürü ve talan politikası, yeryüzündeki gelir adaletsizliğini iyice büyütmüş ve milyarlarca insanı sefaletin kucağına itmiştir. Bunların önemli bir bölümü de Asya’nın, Afrika’nın Müslüman halklarıdır. Adaletsizliğin, ezilmişliğin, horlanmanın derinleşmesiyle bu bölgelerde “patlamaya hazır” toplumsal yapılar ortaya çıkıyor ve Marksist-Leninist önderliğin bulunmadığı koşullarda, küçük burjuva karakterdeki dinci hareketler alternatif olma ve gelişme zemini buluyorlar. Geleneksel yapılardaki çözülmenin ve yoksulluğun, adaletsizliğin emperyalist-kapitalist “Batı’dan kaynaklandığının görülmesi; gerici tutucu politik güçler arasında tepkisellik temelinde antiemperyalist yanı da olan fanatik dinci grupları ve sosyal yapıları ortaya çıkarmıştır.

Emperyalist, kapitalist sisteme ve onun kültürel değerlerine tepki duyan, fakat antikomünizm yargısı nedeniyle sosyalist sistemi de kendisine yabancı hisseden bu kitleler için; İslam düşüncesi “bir kurtuluş yolu” gibi görülmeye başlanmıştır.

İslamcı hareketlerin nesnel olarak halkların antiemperyalist cephesi içinde yer alışı, bir anlamda dönemsel ittifaklardır. İslamcılık, emperyalizmden ve kapitalizmden kesin bir şekilde kopamamaktadır. İslamcı hareket nasıl ki İran devrimiyle bir yükselişe geçmişse, kapitalizm dışında bir çözüm üretilemediğinin İran’da çok somut olarak görülmesi, aynı şekilde bir inişe neden olmuştu.

Bugün farklı etkenlerle bir yükseliş söz konusu. Ama bu yükseliş içinde yer alan güçlerin çoğu da emperyalizmle işbirliği yaptığı bir geçmişe sahiptir. Bu dönüşler her zaman mümkündür.

Emperyalizmden destek almak da, uzlaşmak da sonuçta bu kültür için çok ters değildir. İşte o zaman elbette HAMAS’la ilgili tutum da değişmek durumundadır.

Başından itibaren tartıştığımız, emperyalizme ve siyonizme karşı direnen bir HAMAS karşısındaki tavırdır.

  • Halk Okulu Dergisi – Sayı 207

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Benzer Yazılar