YÜKSEL DİRENİŞÇİLERİ NURİYE GÜLMEN VE SEMİH ÖZAKÇA DİRENİŞLERİNİN 444. AÇLIKLARININ 324. GÜNÜNDE AÇLIK GREVİNE ARA VERİRKEN HAKLILIĞIN GÜCÜYLE HAYKIRDI: BİZ KAZANDIK!
NURİYE VE SEMİH’İN 324 GÜNLÜK AÇLIK GREVİ BOYUNCA AKP FAŞİZMİ, İHRAÇ İÇERİKLİ TEK BİR KHK ÇIKARAMADI!
NURİYE VE SEMİH’İN ERİYEN BEDENİ, FAŞİZMİN HEM KAMU EMEKÇİLERİNİN HAKSIZ İHRAÇLARININ HEM DE ANADOLU HALKLARINA DAHA PERVASIZ SALDIRILARININ ÖNÜNDEKİ EN GÜÇLÜ BARİKAT OLDU!
DİRENİŞ KARARI ALMAK, ZAFERİ EN BAŞTAN İLAN ETMEKTİR!
EMPERYALİZME VE FAŞİZME KARŞI DİRENİŞ KARARI ALAN YÜKSEL DİRENİŞÇİLERİ KAZANDI ANADOLU HALKLARI KAZANDI!
Emperyalizm, dünyanın her yerinde aynı politikaları uygular; çünkü amacı aynıdır: Kârını sürekli maksimize
edebilmesi için, sömürüsünün önündeki engelleri kaldırmak!
Bunun için yöntemleri bellidir:
-İşkence
-Hapishane
-Katliam
Emperyalist işgal, sömürü ve yağma politikalarının önünde engel olanları bunlarla yıldırmaya, tasfiye etmeye, bunlarla sonuç alamazsa da imhaya yönelir.
Peki, bunlarla istediği sonucu alabilir mi?
HAYIR!
Emperyalizm, Dünyanın Her Yerinde Aynı Politikaları Uygulayarak Sonuç Aldı
Fakat Bir Tek Anadolu’da Sonuç Alamadı
Çünkü Her Saldırısında Anadolu’da Marksist-Leninist Devrimcilerin Devrim İnancına, Kızıldere’nin Yarattığı Direnme Geleneğine Çarptı!
1969’dan bu yana Anadolu topraklarında Dev-Genç’liler var. 1970’ten başlayarak Mahir Çayan öncülüğünde yaratılan ve bugün de devam eden anti-emperyalist, antioligarşik devrim mücadelesi var. Bu nedenle dünya halklarına yönelen uzlaşma-teslimiyet-tasfiye saldırılarında Anadolu toprakları özel bir yer tutar.
Emperyalizm saldırılarını; 1970’lerde tüm dünyada cuntalar yaptırarak, 1980’lerde hapishaneler ve işkenceler, 1990’lı yıllarda sosyalizme ve devrime inançsızlık yaratarak sürdürdü. Özellikle SSCB’nin revizyonistler eliyle yıkılmasıyla, “elveda proletarya”, “tarihin sonu geldi”, “dünya global bir köy” demagojileri “sol” eliyle meşrulaştırılarak, “kapitalizmin tek seçenek olduğu” yalanı pompalanıyor, Yeni Dünya Düzeni denilen Amerikan İmparatorluğu’na “boyun eğmenin zorunluluğu” kabul ettirilmeye çalışılıyordu.
Elbette bu saldırılarda da Anadolu’da serpilen direnişler ve halkın devrimci şiddetiyle birleşmiş halk hareketi engeldi!
“Engel” devrimcilerdi, anti-emperyalist direnişlerdi, her bedeli göze alarak canını halkına barikat yapanlar, hücre hücre erirken devrim ve sosyalizm inancını haykıranlardı!
Böyle bir gelenek ne teslim alınabilir ne de bitirilebilirdi! Çünkü baskının olduğu her yerde direnmeye, düşmanın olduğu her yerde çatışmaya, HEP İLERİ-HEP HALK demeye devam etti Cepheliler.
Yüksel Direnişi’nin Zaferi Hem Emperyalizmin Hem AKP Faşizminin, Hem de Reformizmin Saldırılarına Karşı Kazanılmış Bir Zaferdir!
Reformizm, burjuva ideolojisidir ve yenilgi dönemlerinde hortlayan bir sapmadır.
AKP’nin 21 Temmuz 2016’da ilan ettiği OHAL sonrası da emperyalizmin politikalarının gönüllü ajanlığını, AKP faşizmiyle işbirlikçiliği seçtiler.
Bu saldırılar, OHAL’e karşı İLK DİRENİŞ olan Yüksel Direnişi’ne odaklandı. Nuriye Gülmen’in 9 Kasım 2016’da Ankara Yüksel Caddesi’nde başlattığı direniş, işbirlikçi oligarşi kadar reformizmin yönetimine çöreklendiği Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK)’nu da şaşırtmış ve korkutmuştu.
Ya, Yüksel Direnişi uzun süre devam ederse…
Ya Yüksel Direnişi’ne yeni direnişçiler eklenirse…
Ya Yüksel Direnişi halklaşır ve yeni örnekler yaratırsa…
Ya Yüksel Direnişi’nden yeni bir Haziran Ayaklanması doğarsa…
İşte bu korkular, emperyalizm ve işbirlikçisi AKP kadar, KESK’in yönetimindeki HDP (bugünkü DEM Parti), CHP, EMEP, ÖDP (bugünkü SOL Parti), HALKEVLERİ anlayışlarının da beynini kemirip duruyor ve onlara kâbuslar gördürüyordu. KESK’te yaşanan saldırıların ayrıntılarına, başka bir yazının konusu olduğundan girmeyeceğiz. Şimdilik, Yüksel Direnişi’ni daha baştan ezmek ve yok etmek için burjuvaziden öğrendikleri her şeyi yaptıklarını söylemekle yetinelim.
Dünyanın her yerinde reformizme biçilen tarihsel rol, zaten hep bu olmuştur: Halkın direniş umutlarını yok etmek, devrimci kalkışmasını bastırmak! Reformizm ve Kürt milliyetçiliği de bu rolü seve seve oynadı. Nihayetinde DİSK, TMMOB, TTB ile birlikte AKP’nin işbirlikçisi oldular.
Faşizm ve reformizm el ele verdi; ama yine de halkın faşizme karşı isyanının sesi olan Yüksel Direnişi’nin büyüyüp halklaşmasının önüne geçemedi. Yalnız Anadolu halklarının değil; ABD’den Irak’a, Danimarka’dan Suriye’ye, Kanada’dan Fransa’ya, Almanya’dan Yunanistan’a, Norveç’ten Avusturya’ya, Çin’den Hollanda’ya… Dünyanın dört bir yanında halklar Yüksel Direnişi’ni, faşizme karşı kendi direnişi saydı.
Yüksel Direnişi’nin yarattığı güçten korkan AKP, tüm ihraç kamu emekçilerine umut olmasını engellemek, hiçbir yasal başvuru hakkı bile tanımadığı ihraçların öfkelerinin geçmesi için oyalamak amacıyla 22 Aralık 2017’de OHAL Komisyonu’nu kurdu. Bu da direnişin daha 44. gününde kazandığı bir zaferdi!
Amacı, yıllarca ihraçları oyalamak, sürekli “belki kabul edilir” umuduyla oyalarken hareketsizliğe ve yenilgiye mahkûm etmekti. Komisyona ve faşizmin hukukuna inandırıcılık katmak için, baskılarla kendine tabi kıldıklarının yanında “zararsız” gördüğü az sayıda memuru da görevine iade etmişti.
AKP’ye teslim olmayanları ise yıllarca hiçbir yanıt vermeden, yani iç hukuk yolları kapanmadığı için emperyalist Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nden de ret cevabı alanları süründürme niyetindeydi. Ancak Kamu Emekçileri Cephesi (KEC)’nin direnişi, bu oyunu da bozdu!
Nuriye ve Semih, tahliyelerinin ardından dışarıda sürdükleri direnişle bir zafer daha kazandı! Artık ölüm sınırına gelmiş direnişçilerin iradesi ve dünyanın dört bir yanında çığ gibi büyüyen sahiplenmenin baskısıyla, AKP faşizmi OHAL Komisyonu’nda Nuriye ve Semih’in dosyalarını incelemeye aldığını açıklamak zorunda kaldı!
Yüksel Direnişi’nin 444. açlık grevinin 324. gününde geldi zafer.
26 Ocak 2017’de açlık grevindeki Nuriye Gülmen ve Semih Özakça aileleri ve avukatlarıyla birlikte basına açıklama yaparak; direnişteki kazanımlarını ve siyasi zaferi kazandıklarını duyurarak açlık grevini sonlandırdıklarını açıkladılar.
Onların taleplerinin kabul edilmesi için direnen diğer Süresiz Açlık Grevcileri de (Esra Özakça 249, TAYAD’lı Mehmet Güvel 210 ve TAYAD’lı Feridun Osmanağaoğlu 169. gününde) Nuriye ve Semih’le birlikte açlık grevini bitirdiler.
Reformizm, Emperyalizme ve Faşizme Karşı Direnişlere de Kazanılan Zaferlere de Düşmandır!
Yüksel Direnişi’nin yarattığı umuttan ve açlık grevinin prestijinden faydalanmak isteyen reformist Veli Saçılık da direniş alanına geliyordu. Faşizmin zulmünü örtmekte kullandığı seçim aldatmacası süreciydi. Kürt milliyetçi hareketin her zamanki faydacılığı sahnedeydi ve Yüksel Direnişi çevresinden kendine aday bulmaya çalışıyordu. Çünkü biliyordu ki direniş, sırtını yaslayacağın, seni asla yenilgiye uğratmayacak koca bir dağdır. Bu nedenle kendilerine en yakın olan Veli Saçılık’ı 2018 genel seçimleri için HDP listesinden Ankara 3. Bölge 1. Sıra adayı olarak gösterdiler. Elbette böyle fırsatçıya halk güvenmedi, devrimcilerin açlığı üzerinden burjuvazinin ahırına girmeye çalışan bu reformiste oy vermedi.
Kürt milliyetçi hareketin emperyalizmden aldığı talimatla, silahlı mücadele yürüten örgütleri parlamentoya çekmek amacıyla kurduğu HDP, Veli Saçılık’tan umduğunu bulamayınca, bu kez direnişin anti-propagandasını yapması için 8 Şubat 2018’de Yeni Özgür Politika’da konuşturdu.
“Açlık grevi eylemi sonlandırıldı. Eylemi ve sonrasında yapılan açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce de bu eylem zaferle mi sonuçlandı?”
Sorudan anlaşılıyor ki, Özgür Politika yazarı, KEC’in “zafer” değerlendirmesine katılmıyor. Çünkü “zafer” derlerse, 324 gün boyunca, HDP’nin, BDP’nin, KESK’in OHAL-KHK’lar karşısındaki tüm politikalarının iflas ettiğini, yenildiğini kabul etmeleri gerekir.
“OHAL koşullarında bir şey yapılamaz” teorisinin yenilgisini kabul etmeleri gerekir. Kendi yenilgilerini ve teslimiyet politikalarının nedenlerini ve sonuçlarını halka açıklamaları gerekir.
Bu nedenle, direnişin yenildiğini açıkça ileri süremeseler de direnişin zafer kazandığına dair “kuşku” uyandırmak, zaferi halkın gözünde değersizleştirmek için çaresizce çırpındılar.
Fakat Veli Saçılık bile, bu kadar aleni bir yalanın inandırıcı olamayacağını görüyor ve “Ben eylemin başarıya ulaştığını düşünüyorum. Çünkü bizzat AKP’nin genel başkanı tarafından kurulan bir cümle var: “İki terörle bağlantılı öğretmen yüzünden dünyayı ayağa kaldırdılar.” Bu, eylemin hedefine ulaştığı anlamına gelir. Evet, dünyayı ayağa kaldıran, ta Danimarka’da, Amerika’da, Suriye ve daha birçok ülkede Nuriye-Semih eylemlerinin yapıldığı bir ortam oluştu…” diyor.
Nuriye ve Semih için “zafer mi kazandı?” diyebilenler; 1984’te, 1996’da, 2000-2007’de teslimiyetin ve ihanetin yolunu yapanlar, düzene koşar adım ilerleyenlerdir ancak. Nitekim sonraki süreçte saldırılarını boyutlandıran Kürt milliyetçi hareket, cevabını yine halkımızın sahiplenmesiyle almıştır.
Faşizmin zulmü de reformizmin saldırıları da direnişin zafere ulaşmasını engelleyemedi, zafer hakkında kuşku yaratmaya güç yetiremedi!
Çünkü 324 Günlük Açlık;
-OHAL ve KHK’lar ile Anadolu halklarının teslim alınamayacağının
-Halkın örgütlü gücü karşısında faşizmin acizliğinin
– “Terör” demagojisi ile devrimcilerin halktan tecrit edilemeyeceğinin
-İşkencelerle, tutsaklıklarla direnişlerin bitirilemeyeceğinin
-Açlık grevi ve ölüm orucu direnişlerinde “yenilgi” diye bir ihtimalin olmadığının
-Demokratik mücadeleyi de anca ve ancak devrimcilerin verebileceğinin
-Sürekli faşizme karşı sürekli direnmenin zorunluluğunun
-Yeni sömürge ülkelerin aynı zamanda uzun direnişler ülkesi olduğunun
-En küçük bir hak kazanımı için bile bedellere göze alarak direnmek gerektiğinin
-Haklı ve meşru taleplerin halkla birleştiğinde açığa çıkan halkın örgütlü gücünün karşısında hiçbir gücün duramayacağının kanıtı olmuştur.
Sonuç olarak; 728 gün boyunca süren OHAL döneminde 32 KHK çıkaran AKP faşizmini, 324 günlük açlık grevi direnişi durdurabildi ve TEK BİR KAMU EMEKÇİSİNİ DAHİ ihraç edemez hale getirerek barikat oldu.
Açlık grevi bitti; ancak direniş sürdü.
Haftaya Yüksel Direnişi’ni anlatmaya devam edeceğiz.