EMPERYALİST POLİTİKALARA KARŞI KOYMAYAN, FAŞİZMİN SALDIRILARINA DİRENMEYEN HİÇBİR KİŞİ, HİÇBİR KURUM İLERİCİ, DEMOKRAT OLAMAZ!
“OHAL KOMİSYONU KARARINI BEKLEMEK LAZIM” DİYEREK AKP’Yİ VE OHAL UYGULAMALARINI MEŞRULAŞTIRAN KESK, YÜKSEL DİRENİŞÇİLERİNİ SENDİKALARDAN İHRAÇ ETTİ!
AKP FAŞİZMİYLE AYNI YÖNTEMLERİ UYGULAYARAK DİRENENLERE DÜŞMAN OLAN REFORMİZM, HALKLARA DA DOST OLMAZ!
AKP’nin 728 gün süren OHAL’in ve OHAL’in yarattığı tüm sonuçların kaldırılması için 9 Kasım 2016’da başlatılan Yüksel Direnişi; aynı zamanda OHAL’in ve “kamuda küçülme” politikalarının gerçek sahibi emperyalizme karşı bir direniştir.
Bu nedenle emperyalizmin talimatlarıyla, hem işbirlikçi oligarşi hem de reformizm direnişi bitirmek için her türlü saldırıyı yaptı. AKP de KESK (Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu) da:
- Direnişçilere işkence yaptı.
- Direnişçilere linç saldırısı düzenledi.
- Direnişçilerin internet hesaplarını takip edip soruşturma açtı,-.
- Direnişçileri, faşizmin hapishanelerinde tutsakken, 3 saniyelik göstermelik oylamayla ihraç etti.
Dahası güya AKP’nin Kürt milliyetçilerinin başkanlığında olduğu belediyelere kayyum atamasını ‘antidemokratik’ bulduğunu iddia eden KESK, devrimcilerin yönetimde olduğu Eğitim-Sen Hatay Şubesi’ne kayyum atadı.
KESK, başta Nuriye Gülmen olmak üzere Yüksel Direnişçilerinin görüntülerini gizlice çekerek, sanki hakkını ara mayı “suç” gibi gösterip AKP’nin polisine ihbar etti.
Çünkü reformizm, burjuva ideolojisidir. Düşman felsefesini yani idealizmi savunur.
“Emperyalizm değişti, globalleşti, barış içinde bir arada yaşayalım, hepimiz aynı gemideyiz” yalanlarıyla sınıf çelişkilerini yumuşatmaya çabalar. Yer aldıkları sendikalarda da DİSK’teki gibi Amerikan sendikacılığı yapar veya KESK’teki gibi direnenlere saldırır. Faşizmin “sol eli” olan reformistler; düzenin yanında, devrimcilerin ve halkın ise karşısında yer alır.
KESK’i de her şeye rağmen harekete geçmeye zorlamak ve ideolojik mücadeleyi derinleştirip kamu emekçilerine gerçekleri anlatıp direnişten yana saflaştırmak için 24 Kasım 2017’de KESK binası içinde “KESK, Başta Nuriye Semih Olmak Üzere Tüm İhraçlara Sahip Çıkmalıdır” sloganıyla oturma eylemine başladı.
AKP faşizminin KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile yaptığı ihraçlar ve faşizme direnmeme suçu işleyen KESK’in teslimiyetçi tavrı, Yüksel Direnişi karşısında her geçen gün daha çok teşhir oluyordu.
AKP faşizmi, ihraçların hiçbir itiraz hakkı olmadan hayatlarının karartılmasına karşı tepkileri törpülemek için Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu, kısa adıyla OHAL Komisyonu kurma kararı aldı. 2017’de, iki yıllığına kurulan komisyonun görev süresi beş yıla uzatıldı.
Geçen hafta ayrıntılarıyla anlattığımız Cumhurbaşkanlığı’nın 5 Nolu kararnamesiyle tüm demokratik kitle örgütlerini, sendikaları, vakıfları, dernekleri, yayınevlerini vd. denetimine alarak tam teslimiyet dayatan bu saldırıya direnmedi. Dahası AKP’nin Kamu Başdenetçisi, faşist Şeref Malkoç’u sendikada ağırladığını anlatmıştık. Attıkları her adım OHAL’i ve OHAL uygulamalarını etkisizleştirmek için değil meşrulaştırmak içindi.
Yüksel Direnişçileri ise kurulduğu ilk günden itibaren OHAL Komisyonu’nun bir aldatma ve oyalama komisyonu olduğunu, ihraçlar lehine kararlar almayacağını söyleyerek kamu emekçilerine direnişi yükseltme çağrısı yaptılar.
KESK, üyelerini; “OHAL Komisyonu’na başvurun. Direnmeye gerek yok, yasal yollarla komisyonun kararlarını bekleyin” diye oligarşiye umut bağlamaya yönlendirdi. Amaç, ihraçları sonsuz bir bekleyişe sokarak moralinibozmak, yormak ve hiçbir şeye direnemez hale getirmekti.
Yüksel Direnişçileri ise taleplerine bir yenisini daha ekledi: OHAL Komisyonu Lağvedilsin!
Bu iki farklı tavır; iki farklı dünya görüşünün, iki farklı ideolojinin sonucuydu. Ve elbette aradan geçen 5 yılda, devrimci politikanın nasıl doğruladığını, OHAL Komisyonu’nun yayınladığı faaliyet raporundan aktaralım:
“31/12/2022 tarihi itibariyle Komisyona yapılan başvuru sayısı 127.292’dir. 22 Aralık 2017 tarihinden itibaren karar verme sürecine başlamış olan Komisyon tarafından, 31/12/2022 tarihi itibariyle 5 (beş) yıllık süre içerisinde başvuruların tamamı hakkında (17.960 kabul ve 109.332 ret olmak üzere) toplam 127.292 karar verilmiştir.” 127 bin başvurudan yalnızca 17 bini kabuledilmiş, “göreve iade” kararı verilenlerin bir kısmı isekeyfi olarak işe geri döndürülmemiştir!
AKP’NİN KOLTUK DEĞNEĞİ KESK, DEVRİMCİLERE DE HALKLARA DA DÜŞMANDIR!
KESK’İN POLİTİKALARINI, ÇALIŞMA TARZINI VE SINIRLARINI BELİRLEYEN EMPERYALİZMDİR!
YILLAR ÖNCE “GAZZE’YE BARIŞ GÜCÜ MÜDAHALE ETSİN” DİYEN KESK, BUGÜN DE FİLİSTİN SORUNUNA “İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM” DİYOR!
KESK’İN MİSYONU, EMPERYALİST SALDIRGANLIĞI MEŞRULAŞTIRMAKTIR!
Geçtiğimiz hafta KESK’in suçlarını maddeler halinde sıralamıştık. Bunlardan ikisini hatırlatmak istiyoruz:
1)1990’larda Gazze’ye yönelik saldırılarda Birleşmiş Milletler’e bağlı katliam ve tecavüz birliği olan “Barış Gücü”nü göreve çağırdı.
2)“Emperyalizmin eğit-donat projesine karşı çıktığı, Suriye, Suriye halklarınındır” diyerek kampanyalar yürüttüğü ve direnerek 928 üyesinin tamamının göreve dönmesini sağladığı için, Eğitim-Sen Hatay Şube yönetimine kayyum atadı.
Emperyalist politikalara karşı çıkan devrimcilere bunları yapanlar, bırakın en genel anlamda solcu olmayı, sınıfsal olarak halktan olamaz, halkların yararını savunamazlar! Dün bunları yapanlar, bugün yaptıklarından pişman mıdır? Elbette hayır!
10 Haziran 2024 günü, KESK’in internet sitesinde bir haber yayınlandı. Haberin başlığı şöyleydi:
“Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC) ve Küresel Sendika Federasyonları (GUFs) yöneticilerinden oluşan bir heyet, Batı Şeria ve Gazze’deki sendikalarla dayanışmalarını göstermek üzere Ramallah’a gitti.”
Bu başlık, sıradan bir “dayanışma” haberi gibi veriliyor. Elbette KESK’in de bağlı olduğu ITUC’un nasıl bir kurum olduğuna ve Filistin’de kim adına kimlerle görüştüğüne ve neleri savunduğuna bakmak gerekir.
ITUC, dünyanın 161 ülkesinden 340 kuruluşu ve böylece 176 milyon işçiyi bünyesinde toplamış olan işçi ve memur sendikalarının en büyük konfederasyonudur. ITUC’a Türkiye’den üye olan sendika konfederasyonları:
KESK, DİSK (Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu), HAK-İŞ (Hak İşçi Sendikaları Konfederasyonu) ve TÜRK-İŞ (Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu)’tir.
Yani hem işçi hem kamu emekçisi, hem faşist hem solcu, hem muhalif hem iktidar yanlısı sendikaları “karıştırbarıştır”usulüyle bir araya getiren ITUC’un görevi, tüm dünyada Birleşmiş Milletler (BM) kararları doğrultusundatek potada eritmektir.
ITUC, emperyalizmin sendikal anlayışının doğası gereği patron-işçi arasında, sömüren-sömürülen ülkeler arasında bir ARABULUCU kurum misyonu üstlenmektedir. Filistin’e de BM adına tam bu nedenle gitmiştir.
KESK’in haber yorumunu kendi ifadeleriyle aktaralım: “Heyette yer alan sendikalar küresel ekonominin neredeyse tüm kesimlerini kapsıyor ve 150 ülkeden 200 milyondan fazla işçiyi temsil ediyor. Küresel Sendikalar Konseyi (CGU) üyesi olan sendikalar, Filistin sendikalarıyla birlikte çalışarak işçilerin bu zor zamanları atlatmalarına ve Filistin’deki dönüşümün temel gücü olabilmesine yardımcı olmak için çalışmalarını yoğunlaştırma sözü verdiler.
ITUC ve dünyanın dört bir yanından sendika liderlerinin yer aldığı heyet, Filistin Genel Sendikaları Federasyonu (PGFTU) temsilcilerinin yanı sıra Batı Şeria ve Gazze’deki işçileri temsil eden sendika yöneticileriyle de bir araya geldi. 28-30 Mayıs tarihlerinde arasındaki çalışmasında heyet Devlet Başkanı Abbas, Başbakan Mohammad Mustapha ve bazı bakanlarla bir araya geldi. Filistinli işçilerin mücadelesini desteklemeye ve sürdürmeye kararlı olan küresel sendikalar Filistinli meslektaşlarıyla, dostlarıyla halihazırda güçlü bağlara sahip.”
Bu bağ; Amerikan İmparatorluğu rüyasının gerçekleşmesi için çabalayan, Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) ve Genişletilmiş Orta Doğu Projesi (GOP) başarıya ulaşsın diye uğraşan, uzlaşma-teslimiyet-tasfiye saldırıları sonuç versin çırpınan sivil toplumcuların Filistin’i tamamen teslim almak, Filistin halkının haklı direnişini görmeyip “ateşkes” çağrılarıyla yeni katliamların önünü açmak için kurdukları bağdır. Elbette KESK de bu politikaların parçası olduğu için bu suçları aklamaya-meşrulaştırmaya çalışıyor.
Peki, bu heyet Filistinli sendika temsilcileri ve Mahmud Abbas ile ne görüştü? Bunu da sendikaların yaptığı ortak açıklamadan aktaralım:
“Acil öncelikler arasında, uluslararası insani hukuka tam saygı gösterilerek derhal ve kalıcı bir ateşkes sağlanması, insani yardıma derhal erişim sağlanması, tüm rehinelerin ve yargı süreci olmaksızın gözaltında tutulanların serbest bırakılması ve çatışmalar nedeniyle mahsur kalan tüm işçilerin güvenli bir şekilde geri dönüşlerin sağlanması yer almalıdır.
Heyet, iki devletli çözüme yönelik uzun süredir devam eden politikasını ve bağımsız bir Filistin için gerçek bir ekonomik geleceği kolaylaştırmak üzere BM Güvenlik Konseyi’nin 242 ve 338 sayılı kararlarının tam olarak uygulanması yoluyla adil ve kalıcı bir barış çağrısını hatırlattı. Adil ve sürdürülebilir barış Batı Şeria’daki işgalin sona erdirilmesi, tüm yasa dışı yerleşimlerin dağıtılması ve Doğu Kudüs’ün Filistin devletinin başkenti olacağı 1967 öncesi sınırların tanınmasını da içeriyor.”
Emperyalist fonlar ve ödeneklerle halkların gerçek düşmanlarını görmesini engellemeye, sınıf kinini törpülemeye hizmet etmesi için tüm ülkelere BM adına çağrı yapmayı da ihmal etmiyor:
“Birleşmiş Milletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı’na (UNRWA) fon sağlamaya devam etmeye ve bu fonları artırmaya çağırıyoruz. UNRWA’nın rolü, temel hizmetlerin sağlanması ve Filistinlilerin en çok ihtiyaç duydukları bir zamanda onlara destek olunması bakımından yaşamsal önem taşımaktadır.
Buraya Filistinli işçilere ve onların sendikalarına olan desteğimizi arttırmak için geldik. Hepimiz aynı ailenin parçasıyız.
Hedefimiz, adil ve kalıcı bir barış, güvenlik içinde yaşayan demokratik ve egemen bir Filistin ve aynı zamanda güvenli bir İsrail’dir. Sendikaların demokrasinin vazgeçilmez bir unsuru olduğunu ve güçlü, demokratik, bağımsız sendikaların Filistin’de anahtar bir rol üstlendiğini biliyoruz.”
Halktan her insan, öncelikle şunları sorar:
Filistin’de katliamı yapan kim, çatışmalar neden devam ediyor?
On binlercesi katledilen Filistin halkı, neden katil siyonistleri buyur etsin vatanına?
Emperyalizmin piyonu İsrail ile toprakları işgal edilip mülteci konumuna düşürülmüş Filistin halkı nasıl “barış, güvenlik” içinde yaşayabilir?
Tüm bunların sorumlusunun, akıl hocaları olan emperyalistler olduğunu KESK de gayet iyi biliyor.
Ancak KESK, bağlı olduğu ITUC’a bunu sormuyor; çünkü o da emperyalistler gibi Filistin’de “iki devletli çözüm” diyerek ABD’nin Ortadoğu’daki jandarması İsrail’in Filistin topraklarındaki varlığını meşru görüyor. Çünkü KESK de tıpkı Guterres gibi düşüyor ve sanki çatışmalar İsrail ile Hamas arasındaymış, ABD’nin ve İsrail’in Filistin halklarına uyguladığı terör değilmiş gibi gösteriyor. Ne diyordu BM Genel Sekreteri António Guterres? “Hiçbir şey Hamas’ın 7 Ekim’deki iğrenç terör saldırılarını haklı çıkaramaz. Tüm rehinelerin derhal ve koşulsuz serbest bırakılması çağrımı yineliyorum. Ve hiçbir şey Filistin halkının toplu cezalandırılmasını haklı çıkaramaz. […] Acil bir insani ateşkes ve Gazze genelinde insani yardıma engelsiz erişim zamanı geldi.”
Faşizmin OHAL’ine, emperyalizmin BOP ve GOP projelerine karşı direnen devrimcilere düşman olanlar, Filistin halklarına dost olamazlar! Ezen ile ezileni, “yerleşimci” denilen siyonistler ile katliama uğratılan Filistin halkını, emperyalizm ile ezilen dünya halklarını uzlaştırmaya çalışanlar; tartışmasız olarak emperyalizmin hizmetindedir!
Şayet KESK, gerçekten Filistin halklarının haklı davasından yanaysa; ITUC’un bu açıklamalarına ve ‘’çözüm’’ diye sunduğu işgali meşrulaştırma politikasına karşı tavır almalıdır!
Bu açıklamayı enternasyonalist dayanışma haberi gibi sunmak yerine, onaylamadığını söylemeli, açıklamalara şerh koymalıdır!
Ne reformistlerin yönetiminde olduğu KESK ve DİSK ne de gerici HAK-İŞ ve TÜRK-İŞ, bu açıklamalara karşı olduğunu söyleyemez. Emperyalizmi karşısına alacak tek bir eylem, tek bir açıklama dahi yapmaz-yapamaz!
Bu yüzden çağrımız tüm kamu emekçilerine, işçilere, halkımızadır:
Bugün sendikaların tek görevi; haklı-haksız ayırımını ortadan kaldırarak ezenlerin, sömürücülerin, patronların çıkarlarını savunmaktır. Dünya halklarının, emperyalizmin egemenliğini kabul ettirmek için çaba sarf etmektir!
Bu nedenle sendikalar, miadını doldurmuştur! Onlar, halkların haklarını savunamaz!
Hak ve özgürlüklerimiz için, sömürüye son vermek için Meclislerde birleşelim!
Emperyalist politikaların savunucusu, Filistin halkının katillerinin destekçisi sendikaların değil; emperyalizme ve faşizme direnen Yüksel Direnişçilerinin, Nuriye Gülmen ve Sibel Balaç’ın safında olalım!
Haftaya Yüksel Direnişi’ni anlatmaya devam edeceğiz