Aleviler Yol Ayrımında Mı?

Bu yıl 61.’si düzenlenen Hacı Bektaş Veli Anma Töreni günlerinde Hacıbektaş’ta yaşananlar sonrası, bazı hususlar hakkında kelam etmek, İktidar(lar) ve Alevi örgütlülüğü üzerine bakış açımızı yansıtması bakımından yerinde olacaktır.

Yazı başlığında dikkat çektiğimiz ‘yol ayrımı’ mevcut kurumsal düzeye ve kitlelerin yönelim gösterdiği önceliklere bakılırsa soyut bir iddia olmanın ötesine geçmez.

Alevi örgütlülüğü (demokratik karakter taşıyan dinamikler) pratik geçerliliği olan bir yol inşasını gerçekleştirdiği koşullarda kitlelerde karşılığını bulan yol ayrımı yaşanacaktır.

Henüz bu konuda olgunlaşmayı yakalamış değiliz.

Yazı açısından ‘Yol’ imgesine yüklediğimiz anlam inancın esasları, tarihselliği ve en genel tabirle halk ininde kabul gören haliyle alakalı çıkarımlar yapmak olmadığını belirtelim.

Sözüm ona “Alevilik” adına inanç inşasına soyunan, öğretinin taşıyıcı kolonlarına saldırmayı iş edinen, zahir ile batıni kavrayış arasındaki epistemolojik ilişkiyi akıl zoru varsayımlarına meze yapan, yaşayan Aleviliği tersyüz etmek gayesiyle Big Bang teorisinden Göbeklitepe bulgularına uzanan yelpazede arka plan mitler oluşturmaya çalışan ekiplerin ‘yol’ anlayışlarıyla taban tabana zıt bakış ve yaşayış açımız var.

Değerlendireceğimiz hususlar bunların zırvalıklarla dolu varlıklarını kapsamıyor.

Pratik düzlemde şekillenen mücadele hattı ve kurumsal temsiliyetleri kapsayan yol inşası ve olası ayrım noktalarına dikkat çekiyoruz.

Doksanlı yılların ortalarından itibaren daha yoğun yaygınlaşarak hizmete giren ‘Cemevleri’ örgütlenmesi kimliğin görünür hale gelmesini koşulladığı gibi o tarihe kadar içe kapanmacı tepkiler veren toplumsallığın kamusal alanda ‘bizde varız’ dediği bir zemin oluşturdu.

Atılan bu önemli adım yerellerden başlamak kaydıyla konsolidasyonu sağlarken, çerçevesi tam olarak çizilemese de taleplerini dile getirdiği, eşitsizliğe karşı söz kurabildiği ve konumlanışını ‘inanç özgürlüğü’ eksenli gündemlerle ifade ettiği bir alan yarattı.

Kır-kent dengesinin büyük ölçüde kentleşmeye evrildiği şartlar altında Alevilerin yeni araçlar geliştirmesi nesnel bir zorunluluk halini aldı.

Tarihsel gelişim süreçleri içinde bulunduğu hemen her lokasyonda Dede-Talip bağı üzerinden işlevsel kıldığı Ocaklar sistematiği bugün bile başat rol oynayan ilişkilere rengini veriyor.

Kuruluş amaçları doğrultusunda Cemevleri süregelen inanç ve ikrar bağından kopuşu değil, tam da bu esaslara uygun olarak kimliğinin muhafazasına yarayan, toplumsal aidiyet duygusunu perçinleyen kendilerine özgü bir ‘model örgütlenme’ aracı oldu.

Sivas ve Gazi katliamlarının dayatıldığı kırılma noktaları yeni örgütlenme yönelimine alan açarken iktidarların buna cevabı resmi inkar çizgisinde devamlılığa tekabül eden operasyonel müdahalelerle somutluk kazandı.

Bir taraftan resmî mezhep kurumlaşmasının yelkenleri şişirilip (Azınlık statüsüne sahip %1 hariç) her vatandaşın “Sünni” sayıldığı evrak üzerinde sahtecilik pratiği devam ederken, beri tarafta gelişmesini engelleyemediği ‘Alevi uyanışını’ yapı bozuma uğratma temelinde Cemevleri örgütlenmesine el atıldı.

Bu dönemde başta ‘Cem Vakfı’ gibi ara form yapılarla açık-örtük proje ortaklığı devreye girdi.

Bu yapılanma üzerinden nüfuz edebildikleri kesimlerin maneviyat değerleri başkalaşıma uğratılmak istendi…

Sistemin gözeneklerinde yuvalanmayı hedefleyen sonradan görme bir avuç zenginin rant kapısına çevirdiği, “AİİHB” kısaltmalı cehalet odağı çalışmalar sonucunda, iç asimilasyona çalışan kadrolu unsurların sahaya sürüldüğü ‘Karşı-Alevilik’ yaratımına yoğun mesai harcandı.

Ara form bu yapılanma iktidarlara kapaklanmayı geçerli pratiği haline getirdi.

Muhalif duyarlılık gösteren Alevilere; “Sakın ha, siyaset yapmayın, Cemevine siyaseti sokmayın!” diyen Cem Vakfının patronu şahıs, doksanların ortalarından beri sağ-muhafazakar parti ve adaylara alenen ‘destek verilmesi’ çağrıları yaptı.

Şahsın; Demirel, Çiller, Ağar ve Gülen gibi isimlerle dostluklarına dair sayısız demeci bulunmaktadır.

CIA bağlantılı Gülenist müritlerle birlikte kotarmak için kılıktan kılığa girdikleri “Cami-Cemevi” projesi hafızalarımızda güncelliğini koruyor.

15 Temmuz sonrası çaptan düşen, şube bazlı eriyen ve miras kavgasına tutuşan baba-oğul entrikalarıyla oyalanan ara form yapılanma yeniden rol kapmak için patinaj yapıyor, sağ muhiti gözeten bir dil tutturuyor…

İktidarlar dönemsel olarak ‘kendi Alevilerini’ pazarlama stratejisine yatırım yapar.

Resmî inkar çizgisinde gedik açmamak kaydıyla bir takım odaklar fonlanıyor, ihtiyaca göre tabela dernek ve federasyonlar kurduruluyor, haramzadeliğe meyleden sözde “Dedeleri” memuriyete alarak söylemek istediklerini bunların ağzından duyuruyorlar…

Alevilik tasarımında ‘’folklorik öğe’’ yaklaşımını benimseyen, Cemevini ‘ibadethane’ olarak kabul etmeyen ve bir kararnamelik ömrü bulunan “Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı” ambalajlı oluşumda inkar ve asimilasyon politikalarının güncel vesikasıdır.

ABKCB’nı bir ‘kazanım’ diye sunanların ekseriyetine bakılırsa nereden beslendikleri ve nereye göz kırptıkları görülür.

Ağızlarına bir parmak bal çalınan döküntü cenahın ‘kazanım’ vurgulu güzellemeleri çapsızlıklarının dolaysız ifadesidir.

Alevi hak mücadelesinin hiçbir kesitinde yer almayan, boş beyinlerini kemiren safsatalarla, Alevi örgütlülüğünü ‘kriminal’ göstermeye kurgulanan döküntü cenah, inanç özgürlüğü ve eşitlik eksenli talepleri “yıkıcılık ve bölücülük” şeklinde göstermek istiyor.

Daha doğru bir ifadeyle söylersek iplerini tutanlar adına, onların düşüncelerine tercüman oluyorlar.

Angaje bu cenah tüm varyantlarıyla tetikçi unsurlardan teşkil edildi.

Malum başkanlıkta meşru temelde elde edilen kazanımları ortadan kaldırmaya yönelik tahkim edilen kontra merkezi, manipülasyon üssü ve paydaşların nemalandığı geçinme aracıdır.

Başkanlığın güzellemesi yapanlarla, Maraş, Çorum ve Sivas katliamlarına iştirak eden Türk-İslam sentezci faşistlerin önünde el pençe duranların aynı döküntüler olması şaşırtıcı gelmiyor.

Alevi siyasallaşmasına, siyaset kurumuna yüklediğiniz anlam yerinizi ve rolünüzü tarif eder.

***

Türkiye’de dinsel alana pragmatik yaklaşan iktidarlar din sömürüsünü ‘tekçi’ dayatmalarla gerçekleştirdi.

Mezhep orijinli dini kurumsallaşma halkın kontrol altında tutulması, yozlaştırılması ve oligarşik güçlerin yedeğine alınmasında etkin araçlardan biri oldu.

Bunu yaparken de inanç dairesi ‘faydalı’ ve ‘zararlı’ şeklinde kategorize edildi.

Günümüzde AKP’de öbekleşen birikim sistemin neo-liberal dönüşümüne mezhep tandanslı daha baskın bir boyut kattı.

Hal böyle olunca resmi din-mezhep kurumunun yelkenleri birkaç bakanlığın bütçesine denk düşen şekilde şişirildi.

Tali meselelerin etrafında dolanıp güdük tartışmalarla vakit kaybetmek yerine esasa ilişkin tartışmalar yürütmek durumundayız.

Ağırlaşan çelişkileri doğuran başlıca etkenleri, tarihsel bilinç açıklığıyla, akıl süzgecinden geçirerek sorgulamamız gerekir.

Alevilerin inançsal ve demokratik taleplerinin çözümsüzlüğe mahkûm edilmesi hususunda siyasal İslamcıların negatif varlığı nedenlerden biridir.

Fakat tek sorumlusu onlar değildir.

Burada cumhuriyetin kuruluş-kurumlaşma süreçleri, günümüze uzanan kabuk değişimleri ve senkronize tutumlarla birbirini takip eden egemenlik çizgisine vurgu yapılmalı.

Emevist, bağnaz odaklar Osmanlı’nın enkazı üzerine bina edilen “devlet- ulus” projesiyle anayasal imtiyazlar kazanarak, resmî mezhep şemsiyesi altında faaliyetlerine devam etti.

Alevilerin ‘cumhuriyet’ fikriyatı ve ‘laiklik’ konularında haklı, savunmacı eğilim ve duruşlarına rağmen inkar politikalara maruz kalması, kendilerine kamusal alanın kapatılması, demokratik taleplerinin gözardı edilmesi ve sistemli zor-baskı yöntemleriyle tasfiye kuşatması altında tutulması salt konjonktürel faktörlerle izah edilemez.

Dün/bugün denkleminde bütünlüklü tarihsel-politik yaklaşıma sahip olmalıyız.

Cumhuriyet tarihi boyunca karşı karşıya kalınan kronik saldırıların yapısal olduğu gerçeği özellikle dillendirilmelidir.

***

Hacıbektaş somutunda gerçekleşen müdahale ve ABKCB’na payanda döküntü cenahın provokatif hallerine değinmeden önce, Aralık 2021 tarihli, “İktidarın Alevisiz Alevi çalışmasına nasıl yaklaşmalıyız?” başlıklı yazımızdan bir pasaja yeniden dikkat çekmeliyiz;

“Bugün hâkim güçlerle karşı karşıya gelmeyi göze alamayan Alevi hareketi mevcut örgütlülük düzeyini koruyamaz. Alevilerin gündemi statüko yaratmak, kırıntılarla yetinmek olmamalı. İnanç özgürlüğü ve demokratik taleplerin kabulü kıyasıya süren mücadelelerin eseri olabilir. Adaletsizlik üreten bu düzeni eşitlik ve özgürlükler temelinde değiştirmek için, kendisine reva görülen arka bahçe açmazını aşan, “bekçi-çimento” fasıllı ezberleri bozan, gücünün farkına varan ve toplumsal ilerleme ekseninde stratejik ittifakların kurulmasına köprü vazifesi gören bir Alevi hareketi rol üstlenebilir. Düzen içi İslamcıların kronik düşmanlıkla güncelledikleri ‘Bizans oyunları’ mücadelenin daha çetin geçeceğinin işaretidir.”

İlgili yazıda kurulması planlanan başkanlık üzerinden amaç-araç ilişkilerine dair olasılıklar tek tek sıralanmıştı.

Kasım 2022 tarihinde resmen kurulan başkanlık işaret ettiğimiz istikamette mevcudiyetini sürdürüyor.

O gün mevcut çalışmayı “Alevisiz Alevi çalışması” olarak nitelendirmiştik; gelinen noktada bu nitelemenin konsensüs halinde kullanılması olumludur.

Demokratik karakterli Alevi hareketi tarafından sürdürülen eşit haklar temelindeki mücadeleye yabancı, milliyetçilik batağında debelenen ve ülkücü teşkilatlarda yetiştirilen bir unsurun başına getirildiği başkanlığın Alevilere rağmen kurulması, kurumsal temsiliyete vakıfmış gibi lanse edilmesi, bizim açımızdan kabul edilemez.

İlgili başkanlığın saldırı ve provokasyon merkezi işlevini yerine getirdiği Hacı Bektaş-i Veli Anma Törenlerine dönük müdahale ve korsan etkinlikler dayatmasıyla bir kez daha görüldü.

Mesela malum başkanlığın şimdilik başında bulunan unsurun Cemevlerine nasıl baktığını, 18 Şubat 2022 tarihli, kendi yazısından okuyalım;

“Cem evlerinde en azından küçük bir bölümünün mescit olarak ihdas edilmesi, Aleviliğin kurumsal yapısına ve son elli senedir kesintiye uğramasına rağmen geleneğine uygundur.”

Başkan unsura göre; Aleviler, ‘ehl-i sünnete’ kendilerini kanıtlamak için Cemevlerinde mescit yapıp namaz kılmaya başlarsa sorun çözülür.

İşgüzarlığına pes doğrusu.

Dünün “Cami-Cemevi” projesi gelinen aşamada bir iki rötuşla “Cemevi-Mescit” önermesi eşliğinde zihinlerini kurcalayıp duruyor.

İktidarın Alevilere, Alevi hareketine karşı kullandığı unsurlar ister istemez şunu dedirtiyor; “Koyunun bulunmadığı yerde keçiye Abdurraman Çelebi derler.”

**********

Anadolu aydınlanmasının öncülerinden, ilim çerağını uyandıran ve canların serçeşmesi Hünkâr Hacı Bektaş Veli’nin hakikat ve hidayet delilinin asırlardır sönmediği Hacıbektaş’ta kurulu Dergahı Vaka-i Şerriye’den bugüne Hünkâr’ın aşıklarından, sadıklarından, dervişlerinden ve en nihayetinde taliplerinden çalınmak isteniyor.

Baskı, zorbalık, gasp ve katliamlar silsilesiyle nice Ocağın dumanı tütmezken, dergahları ortadan kaldıran ‘cehalet karanlığının’ efendileri, tüm kötücül emellerine rağmen, manevi gücü karşısında ezildikleri Hünkâr’ın ışığını söndüremiyor, ziyaretgahının bulunduğu dergahın avluları ve bahçesinin talipleri tarafından dolup taşmasını engelleyemiyorlar.

Her yıl Hacıbektaş Belediyesi tarafından organize edilen, Alevi kurumlarının destek verdiği anma törenlerinin bu seneki etabı malum başkanlık ile avanelerinin sabotajına maruz kaldı.

Tören organizasyonu ve format ortadayken üstenci bir tavır takınarak aynı günler içinde bir dizi korsan etkinlik gerçekleştirdiler.

İlçedeki kültür merkezi binası Alevi kurumlarına kapatılırken korsan etkinliklere açık tutuldu.

Ülke genelinden Kültür Bakanlığı, il kültür müdürlüklerince ilçeye taşınan halktan insanlarımıza ‘misafir’ ibareli yaka kartları taşıma zorunluluğu getirildiği için 15-17 Ağustos günleri arasında ilçe merkezinde ikili atmosfer oluşturulmak istendi.

Birlik makamına ikilik fitnesi ekmeye kurgulanan döküntü cenahın ‘rol çalma’ hesapları alanda bozuldu.

Yaka kartsız çoğunluk törenlerin sürdüğü günlere damgasını vurdu.

Anma programının formatını tanımazlıktan gelen, sözde alternatifini örgütleyen icazetli cenaha törenler için ilçeye akın eden Aleviler prim vermedi, kendi taşıdıkları kitle içinden bile çok sayıda insanımız durumu kavradıktan sonra yaka kartlarını boyunlarından çıkardı.

Fitne hevesleri fitnebazların ellerinde patladı.

Başta ABF bileşenleri PSAKD ve AKD olmak üzere Alevi kurumlarının sergiledikleri ortak tavır tablonun olumlu sonuçlanmasını sağladı.

‘Bildiğimizi okuruz’ edalarıyla sabotaja gelenler dergahın etrafında buluşan canlarla aralarına koruma personelleri, bariyerler koymak zorunda kaldı.

Hacıbektaş’ta geleneksel anma törenlerine çökme girişimini boşa düşüren Alevi kurumlarının çağrıcı oldukları etkinlik, konser, eylem ve yürüyüşlerin tamamlayıcı olduğu bir anma süreci yaşadık.

Kimi noksanlıklar, hata içeren zaafiyet noktaları var mı evet var…

Bunları aşacak birikime sahibiz; muhabbetimizi güçlü kılıp çözeceğiz.

***

Demokratik karakterli Alevi dinamiklerin tecrübe edilen sosyal-siyasal gelişmeleri doğru okuyup halkçı çizgiyle duruşlarını sağlamlaştırması elzemdir.

İktidarlar ve siyaset kurumuyla teması hak temelli taleplerin müzakeresine eşitleyen, topluma dönük yüzüyle şeffaf süreçler yöneten, Cemevilerini bulundukları yerellerde güçlendiren ve hemen her konuda söyleyecek sözü olan örgütlenmeler olmalıyız.

Alanımızı inanç dışı faktörlerin negatif müdahalelerine kapalı tutmalı, birilerinin egolarını kustukları ve istikbal arayışlarının zemini hale getirmek istedikleri sıçrama tahtasına dönüşmesine izin vermemeliyiz.

Yolun ilke ve değerler toplamının çerçevesini köşeli şekilde netleştirmeliyiz.

Siyasal ve sınıfsal gerçekliği ıskalamadan eşitsizliğe, ayrımcılığa ve adaletsizliğe karşı sesimizi yükseltmeliyiz.

Yol ayrımına geldiğimizde büyük ölçüde kazanmanın eşiğinde olacağız.

Bizler; Yaşanabilir bir geleceği yol eyledik.

Ne mutlu ki yolumuz var!

4 Eylül 2024

PSAKD Sultangazi Şube Başkanı Ferhat Aktaş

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Benzer Yazılar