HALUK LEVENT SAHNEYE POLONEZ İŞÇİLERİYLE ÇIKTI!
Çatalca Belediyesi tarafından düzenlenen festivalde şarkı söyleyen Haluk Levent, sahneye sendikaya üye oldukları gerekçesiyle işten çıkartılan direnişteki Polonez işçileriyle birlikte çıktı.
Çatalca Belediyesi tarafından bu yıl 23’üncüsü düzenlenen Erguvan Festivali’nin ilk gününde sahneye çıkan sanatçılardan biri de Haluk Levent idi.
17 Ağustos’ta Haluk Levent, konserin ilerleyen saatlerinde Çatalca’daki Polonez Fabrikası’nda sendikaya üye oldukları gerekçesiyle işten çıkartılan ve
17 Temmuz’dan bu yana direnişte olan işçilerle birlikte sahneye çıktı.
Haluk Levent, ‘Kızılcıklar oldu mu?’ adlı türküyü işçilerle birlikte söyledi.
Haluk Levent, “Geçen hafta Çatalca’ya geldim. Polonez işçilerinin grevi vardı. İşverenle görüşüyoruz. Umarım yardımımla güzel sonuçlanır. Herkes işine döner. Her zaman bir uzlaşmacı olmaya çalışıyorum. Onlar da benim konserimi ziyaret etmişler. Aslında çoğu zorda. Burada oynamamızın nedeni daha coşkuyu arttırmak. Çok teşekkür ediyorum. Yakından ilgileneceğim. Elimden ne geliyorsa yapmaya çalışacağım” diyerek işçileri alkışlattı.
Habere bakınca; “Ne iyi, ne güzel, ne duyarlı şu adam. Vallahi helal olsun, adammış. Nereye baksak, bir sorun çıksa, başımız sıkışsa orada Haluk Levent. Sanatçı dediğin böyle olmalı…” diye başlayan cümleleri, cömertçe savuranlar hiç de az değildir şimdi.
GERÇEKTEN ÖYLE MİDİR?
“Ekende, biçende olmayan Osmanlı”, nasıl ki yemede, içmede başköşedeyse, kerameti kendinden menkul kimi “iyi adamlar”ın ve o “çok duyarlı sanatçılar”ın gerçek hayatta, cüsselerinden ziyade sadece gölgeleri vardır.
İşte bu muteber “adamlar”dan biri de Haluk Acıl, yani nam-ı diğer Haluk Levent’tir.
Hiç kuşkusuz, başkaca mecralardaki marifetleriyle eskisi de var ama özellikle de 6 Şubat Depremi’nin hemen ardından AHBAPLAR olarak arz-ı endam etti. Bir anda sadece yurtta değil, koca dünyada gönülleri fethetti.
On binlerce insanımız toprağa gömülmüş, enkaz altında can çekişirken; halkımız bulunduğu her yerde, devrimcilerin önderliğinde, bir yandan sahiplenmeyi ve dayanışmayı büyütürken, öte yandan da ortaya çıkan kin ve öfkeyi örgütlemeye çalışıyordu…
HALKIMIZ AĞIZ DOLUSU HAYKIRIYOR: BU DEVLET HIRSIZ, KATİL, FAŞİST…
Halk “bu devletin kurumlarına; Yeşilay’ına, Kızılay’ına, okuluna, karakoluna, bankasına, valisine, adliyesine, adaletine hiçbir şeylerine güvenilmez” diye isyan ediyordu. Haklı, doğru ve yerindeydi bu öfke. Bir kaşık suda boğulmalıydı katiller.
UYKUDAYDI HALK
UYANMALIYDI HALK…
Öldüren deprem değil, alınmayan önlemlerdi. Halkımızdan toplanan “deprem vergileri” bileyağmalanmıştı.
“YENİ BİR HAYAT KURACAĞIZ, KATİLLERDEN HESAP SORACAĞIZ” diyenler çoğalıyordu…
İMDADA YETİŞTİ AHBAP!
Evet, işbirlikçi faşist devlet, tüm hücrelerine kadar çürümüş, kokuşmuş ve halk nezdinde ciddi olarak güven kaybetmişti. “Güçlü devlet, baba devlet imajı” adım adım yıkılıyor, halk gerçek kurtuluşu arıyordu. Aman ha, “çareyi başka yerde aramayın, yasa dışı yollara sapmayın!” dediler.
“Tamam, hırsız, arsız, soysuz, yalancı politikacılara inanmayın ama beş parmağın beşi de bir değil ki! Optimist olun, herkes evinin önünü süpürse, hayat bayram olur…” dediler.
Hızlarını alamadılar; yeni kahramanlık hikâyeleri yazdılar… Kırk yıllık kumarcı oldu sana “kurtarıcı!”
“Kelli felli solcular” bile ikna edilmişti; “yardımlarınızı devlete değil, AHBAP’a gönderin” denilmişti. Haber tadında reklamlar döndürüldü; bütün kanallar birbiriyle yarıştı: İsyankâr rockçı, oldu sana hayırsever bankacı!
Liralar, eurolar, dolarlar, ağzına kadar dolu tırlar… Toplanan yardımlar, kuruş kuruş, olmasa bile, belki bir kısmı, ulaştırıldı ilaç niyetine, ölülerini arayan depremzedeye…
Ne var ki, yıkıntılar altından yükselen çığlıklar hiç susmadı. Ne AHBAP’ın yardımları ne de hayırseverlerin duaları bizi kurtaramadı; zalimin zulmü ve yoksulluğumuz katlanarak arttı…
NE OLMUŞTU POLONEZ’DE?
İstanbul Çatalca’da kurulu Ürdün sermayeli Polonez Gıda Fabrikası’nda çalışan işçiler; düşük ücretlere karşı ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi talebiyle örgütlenmeye başladılar ve Tekgıda-İş Sendikası’na üye oldular.
Bunun üzerine, işbirlikçi oligarşinin sınırsız desteğini ardına alan Polonez patronları, 19 Temmuz günü, önce örgütlenme çalışmaları yürüten ve sendikaya üye olan 13 işçiyi işten çıkardı. Daha sonra da arkadaşlarına destek olan diğer işçileri; dünyanın en büyük, en alçak hırsızları tarafından, KOD 46 ile yani “hırsızlık ve yüz kızartıcı suç” işledikleri iftirasıyla işten çıkardı. Böylece işten atılan işçi sayısı 146’ya ulaştı.
İşi, ekmeği ve onuru için fabrika önünde direnişe geçen Polonez işçilerinin direnişi, ilk zaferini yürüttükleri hukuk mücadelesiyle kazandı: Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, bu süreçte işverenin sendikal hakları çiğnediğini tescilledi. İşverene idari para cezası vererek suç duyurusunda bulundu.
Ancak Polonez patronları “yasa da biziz devlet de biziz” diyerek bu kararları tanımadığı gibi, yine yasalaraaykırı bir şekilde taşeron işçilerle üretimi sürdürmeyeçalıştı.
İşçiler, bu açık, yasal ve yasa dışı zorbalığa ve devletin uyguladığı teröre karşı direnmeye devam etti. Jandarma ve polis saldırdı, durmadılar. Emniyet müdürü saldırdı, vali saldırdı… Susmadılar.
En sonunda alnı secdeden kalkmayan ve besmeleyi dilinden düşürmeyen müftü bile bu saldırıya katıldı… Direnişçilerin kolları, kaburgaları kırıldı.
Çocukları zeki bile olsa, hiçbir okula kaydedilmeyeceğiyle, geleceklerini karartmakla tehdit edildiler.
Sıkı tutuyorlardı işi; işbirlikçi sendikaların varlığına dahi tahammül edemiyorlar, en küçük bir örgütlenmenin, direnişin büyümesini istemiyorlardı.
Tüm bu yasa dışılıklara ve zorbalıklara karşı iki buçuk aydır direniyor Polonez işçileri…
Şimdi Habere Tekrar Dönelim:
ÇATALCA’DA, SAĞIR SULTAN DUYMUŞTU POLONEZ İŞÇİLERİNİN DİRENİŞLERİNİ.
HALUK LEVENT İSE FESTİVAL İÇİN VERDİĞİ KONSERİNDE ANCAK DUYABİLMİŞTİ SESLERİNİ.
DUYARLIYDI YA, DUYMAKLA KALMADI; DİRENİŞÇİ KADINLARI SAHNEYE ÇAĞIRDI:
“KIZILCIKLAR OLDU MU, SELELERE DOLDU MU?” DİYEREK GÖBEK ATTIRDI!
Sonrasında, farkına vardığından mı yoksa arsızlığından mı, bilemiyoruz; “Aslında çoğu zorda. Burada oynamamızın nedeni daha coşkuyu arttırmak” diyerek işi toparlamaya çalıştı.
Hayır Haluk Levent; kızılcıkla seleler dolar belki ama göbek atmakla karın doymaz. Onların karnı işlerine geri döndüklerinde doyar. Onların derdi, ihtiyacı coşkusuzluk değil ki, iki ayı aşkındır coşkuyla direniyorlar. Hiçbir şarkı, hiçbir söz direnişin yarattığı etkiden daha güçlü bir coşku yaratamaz.
Senin, aydın ve sanatçının görevi de direnenlerin haklı coşkusuna ortak olmaktır.
Haluk Levent de pekâlâ bilir; halkımızın türkülerinde sevda vardır, umut vardır, hasret vardır, öfke vardır, hiciv vardır, kin vardır, kavga vardır. Ve her birinin de konuları ve dile geldiği yerler ayrı ayrıdır. Düğünde yas tutmaz, cenazede göbek atmaz. Egemenlerin zulmüne karşı her daim öfke dolu isyan türküleri söylenmiştir.
Sanatçının ve elbette Haluk Levent’in görevi direnen işçilerin kafasını dağıtmak, neşelendirmek, eğlendirmek değil; öfkesini, kinini büyütmek, sınıf düşmanlarına karşı hesap sorma isteği uyandırmak olmalıdır.
Halkın haksızlıklara, adaletsizliklere karşı isyanını, öfkesini ve hesap sorma isteğini açık ya da gizli saldırılarıyla faşizm ziyadesiyle yapıyor, unutturmaya çalışır. Bunu her zaman çıplak zoru ve şiddeti ile yapmaz.
Sanatın tüm dallarını ve satın aldığı sanatçıları kullanarak, halkı direnmekten, mücadele etmekten alıkoyar. Böyle sanatçılarla sanatı ve halkı yozlaştırmayaçalışır.
Bir dönem bu ihtiyacı arabesk ile karşıladılar. Özellikle 12 Eylül sonrasında, neredeyse tüm yoksul mahallelerden, atölyelerden yükselen “batsın bu dünya” nidalarına yol verilmesi, biriken öfkenin ve isyanın bastırılması içindi. Bunun en bilinen örneklerinden Orhan Gencebay yaptığı müzik için; “BİZ HALKIN ÖFKESİNİ DİNDİRİYORUZ. BAŞKALDIRMALARINI ÖNLÜYORUZ, İSYANLARINI İÇLERİNE AKITMALARINI SAĞLIYORUZ” diye anlatıyordu.
Haluk Levent, muhalif, solcu bir “rockçı” olarak bilinir.
Ülkede ve Avrupa’nın pek çok şehrinde binlerce konser vermiştir. Ama hiçbirinde bir engelle, polis baskısıyla karşılaşmamıştır. Karşılaşmaz da çünkü Haluk Leventler direnen Polonez işçilerinin öfkesini yatıştırmakla meşgul. Onlar halkın haksızlıklara ve adaletsizliklere karşı biriken öfkesini düzene çekme, gençliğin isyanını yatıştırma, direnenleri uzlaştırma görevini üstlenmiştir.
Sanat gerçeğin estetik halidir. Estetik nedir, güzel olanın bilimidir. Gerçek olan kavgadır, kavgayı bir şiirle, bir şarkıyla, bir resimle… anlatmak sanat yapmaktır.
İki tür sanat vardır, ezenlerin ve ezilenlerin sanatı; ya ezilenler için sanat yapılır ya da bizi ezen, sömüren burjuvalar için.
Üreten ve yaratan halktır; burjuvazi üretemez. Üretemez çünkü burjuvazi çürümüştür, yozlaşmıştır. Yozluğun, çürümüşlüğün, ahlaksızlığın, iflah olmaz bireyciliğin içinde çırpınmaktadır. Burjuva sanatçıyı bu bataklık içinde üretmeye sevk edecek bir şey yoktur.
EZİLEN HALKLARIN SANATINI YAPANLAR DEVRİMCİLERDİR
Devrimci sanat; halkın örgütlenmesi, bilinçlenmesi, yaratıcılığının, bin yıllardır bağrında taşıdığı kültürünün açığa çıkarılması, geliştirilmesi ve geleceği kazanması için yapılan sanattır.
Halka güç verir, halka umut taşır, halkı aydınlatır, halka moral değerler kazandırır, hakları için mücadele etmesini öğretir, estetik bir bakış açısıyla baskı ve sömürünün nedenlerini anlatır, siyasi gerçekleri açıklar, halkın gerçeği görme, olayları çözümleme ve anlama yeteneğini güçlendir, halkı emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı mücadeleye, kavgaya çağırır.
BUGÜN DEVRİMCİ SANATIN TEMSİLCİSİ GRUP YORUM’DUR!
Grup Yorum sanatıyla, müziğiyle halkın sorunlarını anlatır ve halka bu sorunları aşma gücü, aşma coşkusu, aşma umudu verir. Halklara kurtuluşun yolunu gösterir. Kurtuluşun devrimde, sosyalizmde olduğunu anlatır.
Emperyalizm ve işbirlikçileri işte bu yüzden Grup Yorum’u yok etmek isterken, Haluk Leventleri ideal sanatçı olarak pazarlıyor.
Haluk Levent’e çağrımızdır:
SANATÇI FAŞİZME KARŞI EN ÖN CEPHEDE SAVAŞMALIDIR.
FAŞİZMİN OLDUĞU YERDE SANATÇININ GÖREVİ FAŞİZME KARŞI SAVAŞMAKTIR.
Grup Yorum Emekçisi Ali Aracı
*
BİZ GRUP YORUM OLARAK, ÜRETMEYE DİRENMEYE DEVAM EDİYORUZ!
Sanatımız Halkın Sömürüye Karşı Kullanacağı Silahlardan Biridir!
Halkımızın Silahsız Bırakılmasına İzin Vermiyoruz, Üretmeye Devam Ediyoruz!
Burjuvazinin Sanatı, Kendi Çıkarları için Kullanmasını Engellemek için, Onun Dünden Bugüne Yaydığı Düşünceyle Çatıştık, Çatışıyoruz!
Sanatın Halk Tarafından, Halk için Yapılabileceğini, Yine Başta Sanatın Gücünü Kullanarak Gösterdik. Bu Nedenle Tutsak Edildik, Onlarca Yıl Hapis Cezaları Verildi!
Sahnede İşçilere Göbek Attıranlar; Sanatı Düzen Pisliklerini Örten, Düzeni Farklı Göstermeye Çalışan ve Aslında Halka Karşı Mücadelede Bir Silah Haline Getirenlerdir.
Onlara Göre Sanat Eğlencelik, Hatta Sömürünün Makyajı için Kullanılacak Olandır.
“Sanata Politika Karıştırmayın, Birazda Eğlenelim, Ne Var Bunda!”
Sanatı Eğlencelik Yapan Düzenin Sözcüleri, Sanatın Her Dalını Sömürünün Bir Aracı Olarak Kullanıyorlar, Kullanılmasına İzin Veriyorlar!
GRUP YORUM SANATI İLE NE ANLATIR?
BİRLEŞİRSEK KAZANACAĞIMIZI, MÜCADELE EDERSEK BAŞARACAĞIMIZI ANLATIR!
NE YAPMAK İSTİYORUZ?
* Sanatımızla halkımızı bilinçlendirmek istiyoruz!
* Sanatımızla değiştirip dönüştürmek istiyoruz!
* Sanatımızla halkımızı mücadeleye katmak istiyoruz!
* Sanatımızla halkımıza gerçekleri açıklamak istiyoruz!
* Sanatımızla alternatif bir kültür yaratmak istiyoruz, demokratik halk kültürünü yaratmak istiyoruz!
* Sanatımızla siyasi görüşlerimizi, dünya görüşümüzü sunmak istiyoruz!
* Sanatımızla yozlaşmaya karşı bizim kültürümüzü yaratıyoruz!
* Sanatımızla vatan ve halk sevgimizi, bu uğurda verilen mücadelede ödenen bedelleri anlatmak istiyoruz!
SANATIMIZLA, BİZİ, HALKI NASIL SÖMÜRDÜKLERİNİ, EZDİKLERİNİ GÖSTERMEK İSTİYORUZ
BUNUN ÖNÜNDEKİ ENGELLERLE ÇATIŞACAK VE BİZ KAZANACAĞIZ!
SANATÇI FAŞİZME KARŞI EN ÖN SAFTA SAVAŞMALIDIR;
SAHNEDE GÖBEK ATARAK FAŞİZME KARŞI SAVAŞILMAZ!