Halkın Adaletinin Bir Fiskesi Zulmün Kalesini Sarstı
İKİ KADIN CEPHE SAVAŞÇISI
ÇEVİK KUVVETİN
BEYNİNİ TARADI!
Tarih: 5 Mart 2016 Açıklama: 460
DEVRİMCİ HALK KURTULUŞ CEPHESİ Basın Bürosu
İKİ MASUM KADINDILAR
MASUMİYETLERİ HAKLILIKLARINDAN,
MEŞRULUKLARINDANDI!
3 Mart 2016 tarihinde iki Cephe savaşçısı kadın Dilek Doğan’ın ve Yılmaz Öztürk’ün hesabını sormak için Bayrampaşa Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’ne silahlı ve el bombalı saldırı düzenledi
3 Mart 2016 tarihinde iki Cephe savaşçısı kadın, Dilek Doğan’ın ve Yılmaz Öztürk’ün hesabını sormak için Bayrampaşa Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’ne silahlı ve el bombalı saldırı düzenledi.
“Şehrin göbeğinde, güpegündüz, çevik kuvvetin beynine, saldırı” diyor burjuva medya…
“DHKP-C bu cüreti nereden alıyor” diyor.
“Hani masumdular” diyor burjuva medya,
“Hani parasız eğitim istiyorlardı” diyor.
Evet masumlar.
Masumiyetlerini meşruluklarından ve haklılıklarından alıyorlar.
Dünyadaki en masum insanlardan ikisi Çiğdem ve Berna.
Evet parasız eğitim istediler. Vermediniz. Tutukladınız.
Ömürlerinin yarısı kadar cezalar verdiniz. Okuldan attınız.
Yetmedi.
Bu devlet İstanbul’un yoksul gecekondu mahallesinde, ailesinin evinde Dilek Doğan’ı öldürdü ve katilini tutuklamadı bile. Bu devlet evinin yolunda, evine giderken Yılmaz’ı öldürdü.
Bu devlet dalga geçer gibi bir hafta sonra da elinde izin, onay, belge olmadan bu yoksul mahallenin evlerini yıktı.”Kaçakmış yapılar.” En büyük kaçak yapı Ankara’da Cumhurbaşkanı’nın sarayı duruyor ama bu devlet halkın evlerini yıkıyor. Kimsenin sesi çıkmıyor.
Berna ve Çiğdem kuşanıyor silahlarını, bombalarını. Güpegündüz çevik kuvvetin beynine sıkıyor.
Ve Berna ile Çiğdem terörist oluyor öyle mi?
Herkesle terörizmin ne olduğunu, felsefesini, amacını, yöntemlerini, her şeyini tartışırız.
Ama devrimci eylemle, terörizmi aynı kefeye koyan kafa yapısının, ne felsefeden, ne toplumlardan, ne bilimden, ne tarihten anladığı şüphelidir.
Tarihsel, bilimsel, politik olarak kim terörist şimdi? Evinde Dilek’i öldürenler mi, Yılmaz’ı evinin yolunda öldürenler mi? Yoksa bu katliamı, bu haksızlığı herkese duyurmak için eylem yapan Berna ve Çiğdem mi?
Dilek ve Yılmaz’ın öldürülmesi açık bir devlet katliamıdır. “Hayır katledemezsiniz” deyin bir kez.
Yok diyemezsiniz. Mahkemesine bile gelmezsiniz. Ailesi, yoldaşları o mahkemede işkence görürse, yerlerde sürüklenirse, annesi bile mahkeme salonuna alınmak istenmezse, en fazla otuz saniye haber olur tekellerin medyasında, o kadar. Öyle mi?.. O kadar değil!
Gerçekleri yalancılardan değil, yaşayanlardan öğrenin.
Yalanları değil, olanları yazın.
En azından soru sorun. Dilek’i, Yılmaz’ı katleden hangi örgüt? Devlet örgütü değil mi?
“Terör” diyerek, “terörist” diyerek halkı örgütsüzleştirmeye çalışan tek örgüt, tek güç olarak kalmaya çalışan DEVLET ÖRGÜTÜDÜR.
Halk örgütsüzleştirilsin ki her türlü baskı, yasak, dayatma rahatça uygulanabilsin.
Devlet katlederse devrimciler de bu katliamı teşhir eder, hesap sorar.
Bu kaçınılmaz sosyolojik, tarihsel, bilimsel bir sonuçtur.
Biz devrimciliğin demokrasi mücadelesi olduğunu biliriz.
Onyıllardır haklar ve özgürlükler mücadelesinin en önünde biz varız. Bunun bedellerini de ödüyoruz. Ve biz demokrasi istiyoruz.
Tabii biz halkın demokrasisini istiyoruz.
Devrimcilik kendi araçları ile meşruluğunu kabul ettirir.
Bu ülkenin sokakları, dağları, şehirleri yıllardır kan gölüne dönmüş, sokaklar dağlar yetmemiş HAPİSHANELERİ KAN GÖLÜNE ÇEVİRMİŞLERDİR.
Size terör diye devrimcilerin eylemlerini öğretmişler.
Kullandığınız “terör” tanımı, emperyalizm tarafından yapılmış terör tanımıdır.
Halkın, ulusal, sosyal kurtuluş savaşına “terörizm” demiştir emperyalistler.
Azgın kapitalist sömürü düzenine, adaletsizliğe başkaldırıya, emperyalizme bağımlılığa karşı mücadeleyi “terörizm” diye adlandırmışlardır. Siz onları tekrar ediyorsunuz.
Bu düzeni SAVUNUYORSANIZ mesele yok. Ama değişmeli diyorsanız NASIL?
Bu soygun, katliam düzeni nasıl değişebilir?
Bu düzenin bir sömürü düzeni olduğunu, katliamcı olduğunu bilenlerin, bu gerçeği kabul edenlerin, böyle bir sorunu var, bunu teşhir emek ve değiştirmek gerekir diyenlerin ikinci bir soruya daha cevap vermesi gerekir… Nasıl? Bu sorunun cevabı halkın savaşıdır. Silahlı silahsız, yasal yasadışı… Zulüm varsa direniş de vardır. Direniş, silahlı ve silahsız hangi yöntemi gerektiyorsa bunun gereği yerine getirilmelidir. Bu ülkede işkence, katliam yapanın yanına kar kalıyor mu, kalmıyor mu?
Mesele bu!
Halkın ve haklının yanında olanların korkacağı tek terörist devlettir.
Direnmek zorundayız.
Herkes direnmek zorundadır.
Direnmeyen ezilir.
Bu ülkede devrimcilik, devrimciler, hak ve özgürlük mücadelesi HER ZAMAN olacaktır.
Devrimci-demokrat herkes bundan emin olmalı, kendisi de bu inancın bir parçası olmalıdır.
Bu uğurda ne yapılması gerekiyorsa yapacağız, yaparız.
Ölüm bir yudum adaletse onu kana kana içmesini de biliriz.
Devrimci mücadele tarihimiz sizin işkenceciliğinizin, tarihsel ve siyasal haksızlığınızın ve mağlubiyetinizin tarihidir.
Devrimci eylemlerimiz, devrimci şiddet eylemlerimiz sizin terörünüzün tarihidir.
Ve biz adaletsizliğe teslim olmayacağız. Adalet talebimizi teslim etmeyeceğiz.
Adalet beklemeyeceğiz.
Bu ülkede Cumhurbaşkanı bile mahkeme kararını tanımıyorum diyorsa, bu halk hangi mahkemeden adalet bekleyebilir?
Bu ülkede adalet ölüm karşılığında toplanıyor güneşten.
Toplayacağız.
Bunca şehitlikten yenilmez bir hayat doğar. Doğurtacağız.
Gelecek gelenekle yaratılır. Yaratıyoruz.
Kuraldır; başkaldıranlar baş verirler. Veriyoruz, vereceğiz.
BU EYLEM HEDEFİNE ULAŞMIŞTIR
İki kadın güpegündüz çevik kuvvetin beynine silah sıkıyorsa bu güçlü bir eylemdir.
Eylem, tek başına, silahlı da olsa, roketatardan yüzlerce kiloluk bombaya kadar çok tahribat yaratan da olsa, onlarca ölü de olsa devrimci bir eylem değildir. Çünkü o; SİSTEME DOKUNMAYAN BİR EYLEMDİR. Bu sömürü düzenini yıkmaya yönelik bir eylem değildir. Bu sömürü düzenini yıkmak amaçlı olmayan her eylem UZLAŞMAK İÇİNDİR. Ne polis ne asker vura vura biter. Şu gerçek asla akıldan çıkarılmamalıdır, Silahlı eylemin niteliği-gücü siyasi muhtevasındadır.
Kurtuluş emperyalizmle ve oligarşi ile uzlaşarak kazanılmaz. Kurtuluş uzlaşmamaktır.
Biz devrimciler;
Emperyalizme karşı bağımsızlık,
Faşizme karşı demokrasi,
Kapitalizme karşı sosyalizm için savaşıyoruz. Bu savaşta ölümü göze alıyoruz. Ölüyoruz.
Ne yalnız başına silahlı mücadele, ne de silahlı mücadele dışındaki yöntemler, kitleleri kalıcı anlamda örgütleyebilir.
Silahlı savaş, irili ufaklı, büyük küçük birçok alan ve bölgede, halk kitlelerinin olduğu her yerde, yasal- yasadışı, demokratik, ideolojik, kültürel birçok mücadele biçiminin her sınıf ve tabakada, hemen her bölgede çok farklı biçimlerde ve uzun sürede hayata geçirilmesi sonucu ortaya çıkar.
Küçük-büyük, yasal-yasadışı her türlü çalışmanın esas amacı, silahlı savaş için kitleleri örgütlemektir.
Bu Eylem Hedefine Ulaşmıştır
İstanbul Emniyet Müdürü halktan yardım istemiştir. Halkın polisi sahiplenmesini istemiştir. İki kadın savaşçı çevik kuvvetin beyninini tarayınca o ilin Valisi halka, “polisi sahiplenin” diyor. Çünkü eylemimiz haklıdır, çünkü eylemimiz meşrudur. Vali çaresizdir, polis suçludur. Emniyet Müdürü’nün çağrısı yetmedi, gecede trafik müdürleri çağrı yaptı, çakar ışıklarınızı söndürün, terörist saldırılar var. Çünkü halk çocukları pusuya yatmış bekliyorlar hesap sormak için: Sokaklar, caddeler onların. Gün, gece onların.
Eylem anında el bombalarının ikisi patlamamış, ama ikisi savaşçılarımız kuşatıldığında patladı. Bilmiyoruz neden patlamamış, o bombaları biz imal etmedik. Ama savaşma, direnme, haklılık, meşruluk, adalet, hesap sorma geleneğini biz yarattık. Biz yaptık.
Silahımız yoktur, bulacağız.
Bize kimse uçaklardan silah atmıyor.
Bize kimse havaalanları kurup silah vermiyor.
Ve kimse tarihin gözlerini kapatamaz.
Bunların hepsi yaşanan gerçeklerdir.
ŞEHİTLERİMİZ BERNA VE ÇİĞDEM
İki yoldaş
İki yürek
Onur saygıya durdu onların karşısında.
Masumiyeti öğretiyorlar.
Adalet için direnmeyi ve savaşmayı öğretiyorlar.
Elimizde taş olacaklar, bayraklarımızda yıldız olacaklar.
Onlar ölümü gömdüler, yanımızdalar.
HALK KADAR HAKLIDIRLAR
Ve bir kez daha belirtiyoruz ki, ADALET YOKSA ADALET
SAVAŞÇILARI VARDIR.
Adaletin bedelini canımızla ödüyoruz. İnancımıza biçtiğimiz paha ölmek, ama dönmemektir. Dönmeyeceğiz.
Ya adaletsizliği yok edeceğiz, ya yok olacağız.
Düzenin adaleti yasaya uygun mu, değil mi diye değerlendiriyor. Peki adil mi bu yaşananlar, bunun cevabı yok yasada. Evinde, evinin sokağında yoksul halk çocuklarını öldürmek adil mi, siz silahlı onlar silahsız.
YOKSUL MAHALLELERİMİZDEKİ HALKIMIZIN HAYATI YA CENAZEDE YA MAHKEMEDE GEÇİYOR. ÇÜNKÜ HEP HALK ÇOCUKLARI ÖLDÜRÜLÜYOR.
BU NEDENLE;
Sizin suç dediğiniz şeye biz devrimcilik diyoruz.
Ve biz ölümüne haklıyız. Bu nedenle biz kazanacağız.
Mahkemelerin adaletsizlik dağıttığı bir ülkede tek adalet HALKIN ADALETİDİR.
DEV-GENÇ GELENEĞİ BERNA VE ÇİĞDEM’LE SÜRÜYOR!
Dev-Genç bir mücadele tarihidir…
Dev-Genç bir okuldur. Dev-Genç, onurumuzdur, geleceğe güvenimizdir.
Baskılar, işkenceler, saldırılar Dev-Gençlileri teslim alamaz, onlar bu halkın en onurlu evlatlarıdır.
Umut, Dev-Genç’in ellerinde büyüyor.
Dev-Genç devrimin öncüsüdür.
Berkin’den Dilek’e… Dev-Genç kanı dökülen tüm kardeşlerinin hesabını soracaktır.
Bu vatanın en onurlu, en soylu damarı Dev-Genç’liler…
Dev-Genç’liyiz, teslim olmayanların soyundanız.
Dev-Genç’liyiz biz, savaşıyoruz.
Halk için, parasız, bilimsel eğitim için akademik, demokratik mücadele veriyoruz.
Demokratik üniversitelerin, liselerin sadece BAĞIMSIZ BİR TÜRKİYE‘de olabileceğini biliyoruz.
Ve emperyalizme karşı bağımsızlık, faşizme karşı demokrasi mücadelesinin en önünde yer alıyoruz.
İşte bu yüzden her Dev-Genç’li
BİR ADALET SAVAŞÇISIDIR!
HER ADALET SAVAŞÇISI
BİRER DEV-GENÇ’LİDİR!
DEV-GENÇ’Lİ İKİ KADIN ADALET SAVAŞÇIMIZ;
Çiğdem Yakşi;
Savaşçımız 1989 yılında Eskişehir’de doğdu. Ev kadını bir anne, inşaat işçisi bir babanın çocuğuydu. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Arkeoloji bölümüne giriş yaptı ama harç parasını yatırmadığı için okuldan atıldı. Defalarca gözaltına alındı, tutuklandı. Sincan’da 7 ay ve Bakırköy Kapalı Kadın Hapishanelerinde 23 ay tutsak kaldı.
Dev-Genç’liler ve Armutlu halkı onu yakından tanıdı. Gülüşlerine, hareketliliğine, içtenliğine bir o kadar da sözünü esirgemezliğinden, militanlığından güç aldı.
En son annesinin kucaklarında katledilen Dilek Doğan’ın cenazesindeki fotoğraf karesiyle tarihe geçti, tabutunun başında gördü onu Türkiye halkları. Dilek’e verdiği, çocukluğunu bildiği Yılmaz’a verdiği sözü tuttu. Adalet istedi. Adalet savaşçısı olarak adaleti sağlamak için çatışarak şehit düştü.
Partisine yazdığı özgeçmişinde;
“Hareket benim her şeyim. Yaşamla olan tüm bağlarım harekete bağlı. Aynı kalp gibi… bir insanın kalbi durursa yaşayamaz ya ben de hareket olmazsa yaşayamayacakmışım gibi hissediyorum. Bu nedenle benim için bir yaşamı ifade ediyor. Sadece benim değil, Anadolu’daki tüm halkların yaşamı harekete bağlı. Bu nedenle hareketi kurtuluşumuz, özgürlüğümüz ve geleceğimiz olarak görüyorum.” diyordu.
Yine başka bir yazısında; “Bu ülkede devrimi yapacak olan bizim hareketimizdir. Bu iradeyi azmi ve ısrarı gösteren tek örgüt biziz çünkü.
Hareket benim ailem. Üzüldüğümde, sevindiğimde, öfkelendiğimde bunları paylaşabildiğim en yakın arkadaşım. Mücadele içerisinde bana yön veren, yolumu açan, beni büyüten, geliştiren yeni Çiğdem’i yaratandır hareket. Hareket benim!”
Berna Yılmaz;
Dev-Genç’liydi. Gece bekçisi bir babanın, ev kadını bir annenin kızı olarak 1989 yılında Malatya’da doğdu. Çocukluğu, gençliği ise Kıbrıs’ta geçti. Ankara ve İstanbul’da üniversite gençliğinin akademik-demokratik üniversite mücadelesinin en önünde yer aldı.
İlk gözaltısı 2007 yılında; “ORTAK DÜŞMAN AMERİKA’DIR” kampanyası sırasında bir başka adalet savaşçımız olan Bahtiyar Doğruyol ile birlikte oldu.
Yani Amerika’ya karşı olmak, emperyalizme karşı halkların kardeşliğini savunmak suçtu bu ülkede, gözaltına alındılar.
Asıl Türkiye halkları da faşist AKP iktidarı da, halk düşmanı katil Erdoğan’ın konuşması sırasında “PARASIZ EĞİTİM İSTİYORUZ ALACAĞIZ” yazılı pankartı açmacüretiyle bu genç kızı tanıdı. Parasız eğitim istediği için,bunun için pankart açtığı için tutuklandı.
Dev-Genç’li yoldaşlarının kararlı direnişi, halkın sahiplenmesiyle başlatılan kampanya sonucunda ancak tahliye oldu. Mücadelesine kaldığı yerden devam etti. Tutuklasalar da halk için parasız eğitim talebinden vazgeçmeyeceğini mücadelesini sürdürerek gösterdi.
Kendi ifadesiyle; “Ey! Çocuklarımızın kanlarıyla beslenenler, gününüz de yüzünüz de gülmeyecek! And içerim ki, SİZİ GÜLDÜRMEYECEĞİZ…” diyerek çocuklarımızı aç, açıkta bırakan, katleden halk düşmanlarından hesap sormak için Dev-Genç’li kavga arkadaşları Şafak Yayla, Bahtiyar Doğruyol gibi ADALET SAVAŞÇISI OLDU.
Berkin’in, Dilek’in, Yılmaz’ın… Katledilen halk çocuklarının hesabını sordu.
Liseli Dev-Genç’lilerin, Dev-Genç’lilerin coşkusuyla, kararlılığı, tereddütsüzlüğüyle çatışarak şehit düştü.
“Her Cepheli’nin yüreği basılmaya hazır bir şiir kitabıdır” der hareketimizin Önderi… İşte Berna da bu yüreği bizzat yazdığı şiirlerde de ortaya koydu.
“Can nedir ki? Bir nefes ve bitti”.
Hamide Öztürk, böyle demişti zafere yürürken,
Arap kızı
Can nedir ki?
Can, ekmektir
Can, sudur
Can, adalettir
Can, halktır
Can, vatandır
Can, uğruna mücadele ettiğin her şeydir
Kuşatılmışsa dört bir yandan hayatın,
Nefes açmak gerek
Alınmışsa elinden ekmeğin, adaletin,
Yumruğunu sıkmak gerek
Bağır bağır bağırıyorsa halkın ve vatanın,
Adımlarını hızlandırmak gerek.
Geliyoruz cana can katarak
Geliyoruz yeni nefesler olmaya
Geliyoruz Arap kızının yolundan
“Hayat kutsaldır”
diyen asalaklar sürüsüne inat
yeni Hamideler’le çoğalıyoruz.
BERNA YILMAZ
Anıları önünde saygıyla eğiliyoruz. Şimdi sorulacak hesaplarımıza Berna ve Çiğdem’in de hesapları eklenmiştir.
Onların gücünü gücümüze, öfkelerini de öfkemize katıp soracak hesabımızı büyütüyoruz.
Adalet bayrağını, yeni adalet savaşçıları taşıyacak!
Adaletin olmadığı yerde ADALET SAVAŞÇILARI OLACAK!