SİVAS’TA, DİRİ DİRİ YAKILIŞIMIZIN ÜZERİNDEN 31 YIL GEÇTİ:
AHDIMIZ VE ANDIMIZ OLSUN Kİ, SİVAS’IN HESABINI SORACAĞIZ!
Yumrukluyorum duvarları, yumrukluyorum kara gecenin bedenini.
Ellerim kan içinde. Nehirler taşmış yanaklarımdan.
Döne döne semaha duranlar tutuştu önce, sonra türküler, sonra da şiir, çığlıksız düştü türkülerin yanı başına.
Sivas Sivas yiğitlik midir emanet cana kıymak,
yiğitlik midir bir tutam ışığı kör bıçakla
güneşten koparıp karanlığa kurban etmek.
Söyle hangi kitapta vardır elleri, kolları bağlıyı yakmak.
Lo var mıdır kardelen akında bir avuç inciyi ateşte tutmak.
Böyle garip düştüğüme bakmayın, böyle mahzun durduğuma.
Varsın ateşin suskunlukla beslensin.
Benim de yüreğim gençliğini almış yanına, yürür başı dik.
Biliyoruz, senin de dağların vardır Sivas, dağlarında şahanların…
Tarihlerden 2 Temmuz 1993;
Bir ateş yanıyor… Anadolu’nun bozkırında, Sivas’ın bağrında!
Sevda ateşi değil bu, özgürlük ateşi hiç değil. Çığlık çığlığa, diri diri insan yakan zulmün ateşi bu.
Ahdımız ve andımız olsun ki, Sivas’ın hesabını soracak, aynı kor ateşlerde yakacağız tüm katilleri.
Pir Sultan… Ölümünün üzerinden yaklaşık 600 yıl geçmiş olmasına rağmen, halklara yol göstermeye devam eder. Hızır Paşaların karşısında “Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” diyen Pir Sultan; 600 yıl sonra, emperyalizm ve işbirlikçilerinin karşısında“Biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik”diyen Mahir olmuştur.
Anadolu topraklarında; Kerbela’dan Kızıldere’ye, döne döne, vura öle direnenler, zalime boyun eğmeyenler yol göstermeye devam etmiştir.
Bu nedenle;
“Yürü bre Hızır Paşa, senin de çarkın devrilir/Güvendiğin padişahın, o da bir gün devrilir…” diyen Pir Sultanları yaşatmak, sömürü ve zulme karşısavaşmaktır.
Bu yüzden Pir Sultan tekrar tekrar öldürülmeli, halkların hafızasından temelli silinmelidir.
Her yıl olduğu gibi 1993 yılında da Pir Sultan Abdal’ı anma, anlama etkinlikleri düzenlenecekti. Alevi halkımız başta olmak üzere ilerici, aydın, yazar, sanatçılar, devrimci, demokratlar Pir Sultan’ın memleketinde toplanmaya hazırlanır.
Pir Sultan Abdal Kültür Şenlikleri, her yıl Sivas’ın Yıldızeli’ne bağlı Banaz köyünde düzenlenirken, ilk defa 1993 yılında bir bölümünün de Sivas merkezinde yapılması kararlaştırılır. Şenlik kapsamında paneller, söyleşiler, dinletiler, konserler, semah gösterileri, tiyatro oyunları yazar ve şairlerin kitaplarını imzalaması gibi sanatsal ve kültürel etkinlikler yapılacaktır…
İktidarda DYP ve SHP’nin oluşturduğu bir koalisyon hükümeti vardır. Başbakan Tansu Çiller,
Başbakan Yardımcısı ise Erdal İnönü’dür.
İşbirlikçi iktidar, yükselen halk muhalefetini, kır veşehirlerde büyüyen mücadeleyi durdurabilmek için birkez daha kontrgerilla yöntemlerine başvurur; ‘77 1Mayıs’ından, Bahçelievler’den, Maraş’tan, Çorum’dandeneyimlidir. Devraldıkları mirasın izinden kayıplarla,katliamlarla, infazlarla, bombalamalarla, köy boşaltmave yakmalarıyla sonuç almaya çalışırlar.
Dışarıdan getirilen Sivas ve çevresinde örgütlü olan, tarikat-cemaat içinde hareket eden gerici-faşist güruhlar dini inançları, hassasiyetleri de kullanarak yerel halkı da provoke eder, kışkırtırlar. “Din düşmanlığı, Alevi sapkınlığı, Ateizm, dinsizlik” gibi söylemlerle, yalan yanlış, kışkırtıcı haberlerle camilerden, medreselerden, tarikat evlerinden sokaklara taşan ve Pir Sultan etkinliklerinin yapıldığı alana kadar ulaşan kitle linç hazırlığı yapar.
1993 yılının 2 Temmuz’unda düzenlenen kanlı katliamın zemini böyle hazırlanır.
Ellerinde sopa, kalas, demir çubuk, benzin bidonları bulanan, tekbir getirerek ölüm fetvası çağrısıyla hare ket eden güruhlar aydın, yazar halk ozanı, sanatçı, Alevi inancına sahip halktan insanların bulunduğu Madımak Oteli’ni sarar ve sonra oteli yakarak tekbirler eşliğinde, yaşananları seyretmeye başlarlar. Oteldekileri kurtarmak için yardıma gelenler engellenir…
Şenlik için çağrılan aydınlarımız, sanatçılarımız, çocuklarımız Madımak Oteli’nde, gerici faşistler tarafından diri diri yakılır.
Sivas’ta, 33 aydın ve sanatçımızın katledildiği katliama, yaklaşık 20 bin kişilik kışkırtılmış, gerici bir güruh katılmıştır. Fakat herkesin gözler önünde gerçekleştirilenbu katliam nedeniyle sadece 190 kişi gözaltınaalınmış ve bunların da sadece 24’ü hakkındadava açılmıştır.
Elbette, insanlarımızın diri diri yakıldığı, böylesi aleni bir katliam için dava açılması, sorumluların yargılanması olması gerekendir. Fakat böyle olmamıştır; bırakın sorumluların cezalandırılmasını, dava açtırabilmek için bile ciddi mücadeleler verilmiştir. Ki, nice sonra katliam davası açılmış olsa da devlet katliamcıları koruma yoluna giderek tarafını belirtmiştir. Göstermelik tutuklamalar yapılmış, adı sanı belli olan katliamcıların kaçması, gizlenmesi sağlanmıştır.
Daha sonra Adalet Bakanı olan Şevket Kazan katliamcıların davasını üstlenmiş, AKP’nin ileri kadroları katilleri ziyaret edip, ailelerini sahiplenmiş, katliamcıları açıktan desteklemiştir. Bugüne kadar katillerin avukatlarından 8’i AKP’den milletvekili olmuş ya da bir teşkilatında yöneticilik yapmıştır. Dönemin belediye başkanı Temel Karamollaoğlu ise siyasi bir partinin başkanı ve milletvekili olmuştur… O zamanki SHP ve şimdiki CHP ise bu katillerle ortaklıklar yaparak meşrulaştırmış, birlikte hareket etmiştir.
Yaktılar, katlettiler. “Hayırlı olsun” dediler. “Gazanız mübarek olsun” dediler.
Tansu Çiller:” “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir.” dedi. Demirel: “Polisle halkı karşı karşıya getirmeyin” dedi.
Onlara göre bu katil güruh, galeyana gelmiş halktı. Müebbet hapis cezası alan hükümlü Ahmet Turan Kılıç 2020’de AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından affedilerek hapishaneden çıkarıldı. Ve nihayet 30 yıl sürdürülen dava 2023’te “zaman aşımı” denilerek düşürüldü. Tayyip Erdoğan ise bu kararı “hayırlı olsun” diyerek karşıladı.
SİVAS’TA KATLEDEN FAŞİZMDİR!
Sivas’ta, 33 insanımızı katleden, diri diri yakanlar göstermelik de olsa “yargılanan” güruh değildir sadece; esas olarak bu faşist katilleri örgütleyen, katliam yaptıran, sonrasında sahiplenen, koruyup kollayan faşist devlettir.
Çünkü devlet Alevi halkımıza düşmanıdır. Kerbela’dan bugüne, zalime biat etmeyen, Yezide boyun eğmeyen, Pir Sultan’ın yolundan yürüyen Alevi halkımıza saldırıyor; Maraş’ta, Çorum’da, Malatya’da, Ankara Piyango Tepe’de, Balgat’ta, Sivas’ta Gazi’de bu yüzden katletti.
Ama unutmayalım ki, tıpkı Sivas’ta olduğu gibi katledilenler sadece Alevi oldukları için katledilmedi; inançlarını, değerlerini korudukları için, ülkelerine, halklarına, geleceklerine sahip çıktıkları için katledildiler.
Bu yüzden suçlu Müslümanlar, Sünniler değil, halkların inançlarını bile kendi çıkarları için kullanan işbirlikçi, faşist devlettir. Nerede bir katliam, infaz, gözyaşı varsa bilelim ki orada, emperyalizm ve onun yerli işbirlikçileri vardır. Orada bağımsızlığımıza, onurumuza, inancımıza ve namusumuza el uzatan emperyalizm vardır.
Sivas Madımak Katliamı’ndan bugüne 31 yıl geçmiştir. Geçen 31 yılda iktidarda kim bulunursa bulunsun aynı olmuştur. Katliam davası ilerletilmemiş, yıl dönümlerinde yapılan anma ve etkinlikler engellenmiştir. “Katliam” tartışmalarının içini boşaltmak için özel çaba sarf edilmiştir.
Yıllarca katliamın gerçekleştiği binanın “otel mi, kebapçı mı, müze mi olacağı” tartışılmış, sonunda katliamda yer alan iki kişiyi de katledilenlerle birlikte anacak şekilde isimlerin yazıldığı bir müze köşesi yaparak, katledilenlerin aileleriyle, halkla alay edilmiştir. Oysa Alevi halkımızın isteği utanç müzesi yapmak değil adalettir.
CHP gibi düzen partileri, oportünizm, reformizm, Kürt milliyetçi hareket ise Alevi kitlesini kendine yedekleme adına bu politikalara güç vermiştir. Her yıl yapılan 2 Temmuz anmalarında devletin engelleme çabaları karşısında tutarlı, hesap soran bir mücadele değil, uzlaşmacı tavır izlenmiştir.
Oysa katil devlet şehitlerimizi anmamıza bile tahammül edemezken “sağduyu” adına uzlaşmacılık şehitlerin hesabını sormamak, şehitleri sahiplenmemektir.
Bugün Sivas Katliamı’nın hesabını sormak; faşist düzene karşı savaşmak, savaşı büyütmek ve asla uzlaşmamaktır. Pir Sultanların yolunda, zalimin zulmüne karşı mücadeleyi büyütmektir.
Sivas Katliamı Ezilen Halklara Karşı İşlenmiş Bir Suçtur!
FAŞİZMİN KATLİAMLARI İÇİN
HALKIN ADALETİNDE ZAMAN AŞIMI YOKTUR,
OLAMAZ VE OLMAYACAKTIR!