Anadolu yoksuldur, sömürülmüş, ezilmiştir. Lakin yüzyıllarca boyun da eğmemiştir. Baba İshaklara, Pir Sultanlara, Şahkululara, Nur Halifelere, Baba Zünnunlara kucak açmış, onlarla zulüm görmüş, onlarla ayaklanmış, onlarla yenmiş, onlarla yenilmiştir…
Aynı Anadolu, emperyalist işgale karşı ilk bağımsızlık savaşının örgütlendiği yerdir. Ve şimdi halklarımızın özgürlüğü ve vatanımızın bağımsızlığı için yürütülen nihai kurtuluş savaşımıza ev sahipliği yapıyor…
Bozkırın kalbindeki tarih yolculuğumuza devam ediyoruz.
1970’Lİ YILLAR ANTİFAŞİST MÜCADELE VE DEVRİMCİ HAREKET
Kızıldere manifestosu büyük bir potansiyel yaratmıştı. İç Anadolu’da da durum aynıdır. Parti-Cephe’nin yolunda yürümek isteyen binlerce insan vardır. 12 Mart sonrası kısa süren sessizliğin ardından başta işçiler ve gençlik olmak üzere çeşitli halk kesimlerinin mücadelesi gelişmeye başlar.
Kendilerini Cepheci olarak adlandıran gençliğin henüz bir örgütlülüğü yoktur ama bir hedefleri vardır: Parti-Cephe’yi yeniden yaratmak. İlk örgütlenmeler gençlik içerisinde oluşturulur ve İstanbul’da, mücadelelerini Kurtuluş Grubu adıyla sürdüren Cephelilerle bağ kurulur.
GENÇLİĞİN MERKEZİ ÖRGÜTLENMESİ
1970’lerin ortasında artan faşist terör karşısında daha ileri örgütlenmelere gitmek artık kendini dayatıyordu. Merkezi örgütlülüğün ilk adımı Devrimci Gençlik dergisi ile atılmıştı. Ankara ve İstanbul birlikte hareket ediyordu. Fakat AYÖD (Ankara Yüksek Öğrenim Derneği) ve İYÖD (İstanbul Yüksek Öğrenim Derneği)’ün mücadele pratikleri birbirinden çok farklıydı. İstanbul’da faşist işgaller birer birer kırılırken, Ankara’da faşist saldırılara karşı pasif bir tutum sergilenmeye devam ediyordu.
Buna rağmen ideolojik birlik pratikte şekillenir perspektifinden hareketle birlik için bir adım daha atıldı. Kasım 1976’da İYÖD, AYÖD ve EYÖD (Erzurum Yüksek Öğrenim Derneği) birleşerek Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu’nu (DGDF/Dev-Genç) oluşturdu. Yönetim, beşi İstanbul, beşi Ankara’dan olmak üzere on kişiden oluşuyordu. Federasyon Başkanı Ankara’dan, Genel Sekreter ise İstanbul’dandı.
1977 yılı boyunca işçiler de MC (Milliyetçi Cephe) hükümetinin baskıları karşısında direniştedir. 5 Şubat 1977’de Ankara’da TÖB-DER, TÜM-DER ve TÜTED’in düzenlediği Ekonomik Demokratik Haklar Mitingi’ne on binlerce emekçi katılır. Bu süreç boyunca faşist saldırılar tırmanmakta, faşist işgallere karşı iki farklı çizgi şekillenmeye başlamaktaydı.
1 Mayıs 1977’de çıkarılmaya başlanan Devrimci Yol dergisi ile farklılıklar da netleşmeye başladı. Ankara Grubu Devrimci Yol dergisi aracılığıyla kendi sağ görüşlerini gençliğe empoze etmek istiyordu. İdeolojik netleşmeyi ve birliği sağlamak amacıyla bu dönemde Devrimci Yol Bildirgesi çıkarıldı. Ama tahrifatlar, muğlaklıklar bu zeminde de sürdürüldü. Pratikte var olan ayrılık yavaş yavaş örgütsel ayrılığa doğru evriliyordu.
AYRILIĞIN İÇ ANADOLU’YA YANSIMASI
1978’de Devrimci Yol, Devrimci Sol ayrılığı artık netleşir. Tasfiyeciler Temmuz 1978’de yapılan Dev-Genç Kurultayı sonrasında, Cephelilerin dışında Tüm Devrimci Gençlik Dernekleri Federasyonu’nu kurarlar. Ayrılığın bölgelere yayılmasını engellemek amacıyla Devrimci Yol böyle bir oldubittiye başvurur. Bu gelişmeden kısa bir süre sonra İstanbul Dev-Genç önderli ğinde Dev-Genç Kurultayı toplanır. Bu Kurultay’a İç Anadolu bölgesinden Konya, Eskişehir, Kırşehir ve Ankara Dev-Genç katılır.
Ayrılığın netleşmesiyle birlikte çeşitli illerde tartışma platformları oluşturulur. Ayrılığın ideolojik temelleri tartışılır. Eskişehir ve Konya’da yapılan kitlesel tartışmalarda tasfiyeci DY hareketine karşı net tavır alınır. DY’liler Ankara’da ise tartışmaları engellemek için her yola başvururlar.
MERKEZİ KAMPANYALAR VE İÇ ANADOLU
1978-79, mücadelenin alabildiğine boyutlandığı yıllardır. Devrimci hareketin İç Anadolu örgütlenmesi gücü oranında bu gelişmelere cevap vermeye çalışır. Konya, Eskişehir gibi şehirlerde örgütlenme belli ölçülerde oturmuştur. Başta Ankara olmak üzere çeşitli şehirlerde ise tasfiyeci DY hizbinin engellemeleri ve saldırıları vardır.
Devrimci hareketin siyasi arenaya girdiği günlerde Maraş Katliamı gerçekleştirilir. Ülke çapında devrimci hareketin önderliğinde geliştirilen protesto ve hesap sorma eylemlerine İç Anadolu örgütlülüğü de katılır. Ankara, Konya, Eskişehir, Kırşehir ve diğer şehirlerde duvar yazılaması, pankart asılması yanı sıra yürüyüş, gösteri, boykot ve forumlar gerçekleştirilir.
Hareketin “IMF’nin Yönettiği Değil Bağımsız Türkiye” şiarıyla başlattığı kampanya sırasında da İçAnadolu genelinde duvar yazıları, bildiri, el ilanı, afiş vepullarla, bombalı-bombasız pankartlarla IMF ve oligarşiteşhir edildi.
Karakollardaki işkence ve TARİŞ direnişindeki polis baskısına karşı geliştirilen kampanyada Ankara bölgesiilk şehitlerinden birini verdi. NATO Yolu’nda yapılan birgösteride Yusuf Topallar şehit düştü. Kısa süre içindeNATO Yolu halkı Yusuf’un şehit düştüğü yerde toplandı.Yürüyüş yapılması karşısında jandarma birlikleriateş açarak halkı dağıtmaya çalıştıysa da başarılı olamadı.Halk faşistlerin evlerini bastı, bir faşistin eviyakıldı, iki faşist dövülerek cezalandırıldı.
Öte yandan Ankara’da yaşanan yoğun faşist saldırılara rağmen DY-HK ve DY-Kurtuluş arasında sürekli bir sol içi çatışma yaşanmakta ve bu çatışmalarda onlarca devrimci yaralanmakta ve hayatını kaybetmektedir. Bu çatışmaların temelinde HK ve DY’nin siyaset yasakçısı, “her şey benden sorulur” mantığı yatıyordu. Devrimci hareket gerek Ankara’da gerekse diğer illerde sol içi çatışmaya girmediği gibi çatışmaları engellemek için elinden gelen çabayı sarf etti.
ESKİŞEHİR’DE HALKIN DİRENİŞİ
Faşist şef Gün Sazak’ın cezalandırılmasından sonra faşistler ülke genelinde emekçi halka karşı saldırılarını daha da yoğunlaştırdılar. Gün Sazak’ın cenazesinin Eskişehir’de olması nedeniyle, ildeki faşistler daha da saldırganlaştılar. Yüzlerce dükkân ve evden cenaze için yardım adı altında haraç aldılar. Vermek istemeyenlerin evleri bombalandı. İki gün içinde dört ilericiyi katlettiler.
Faşistler saldırılarını pervasızca sürdürürken mahallelerde halk barikat kurmuş, saldırıya karşı hazırlıklı bekliyordu. Bu mahallelerden biri ve en büyüğü çoğunlukla Alevilerin oturduğu Gündoğdu (Takkalı) Mahallesi’dir. Yediden yetmişe 1500 civarında çoluklu çocuklu kitle, eline geçirdiği her şeyi silah yaparak polise saldırdı. Bu saldırıda onlarca polis yaralandı, 3 ekip otosu da tahrip edildi.
Yaklaşık 50 kişinin yaralanmasına rağmen halk Takkalıyı savundu ve polisi mahallenin içine sokmadı.
Eylül 1980’deki işkencecilere karşı kampanyada özellikle Takkalı Mahallesi’nde yoğun bir çalışma yapıldı. Kampanyada muhbirlere yönelik eylemler daha ağır bastı. Bu süreçte bir muhbir ölümle cezalandırıldı, iki muhbir dövüldü, silahları alındı ve teşhir edildi. Ayrıca polis ekipleri Takkalı Mahallesi’ne zaman zaman sokulmadı.
Eskişehir’de bu faaliyetlerin dışında çok sayıda banka molotoflanırken, 9 Ağustos’ta Bahçelievler Mahallesi muhtarı Rıza Soydaş cezalandırıldı.
80’Lİ YILLAR; BÖLGEDE CUNTA SONRASI YAŞANAN GELİŞMELER
12 Eylül cuntası programını uygularken İç Anadolu’da ciddi bir engelle karşılaşmadı. Bunun nedenlerinin başında Ankara’dan başlayarak Anadolu’ya yayılan DY oportünizminin devrimcilik adına iktidar perspektifinden uzak çarpık mücadele pratiği gelmektedir. Cunta sonrası DY’nin tavrı tam bir teslimiyet olmuştur. Diğer oportünist grupların da tavrı DY’den farklı değildir. Oportünizmin bu teslimiyeti halkın devrimcilere olan güvenini ciddi biçimde sarsmıştır.
Devrimci hareket cuntanın iş başına gelmesiyle birlikte “Amerikancı Faşist Cunta 45 Milyon Halkı Yenemeyecek” diyerek cuntaya karşı mücadelesini örgütlü bulunduğu her alanda tüm bedellere rağmen devam ettirdi. Bölgede, başta Ankara olmak üzere, birçok il ve ilçede bildiri dağıtma, yazılama, pankart asılması gibi eylemlilikler yaygın bir şekilde sürdürüldü. Emperyalist ve işbirlikçi kuruluşları bombalanarak tahrip edildi.
Cunta hapishanelerde de devrimcileri, devrimci önderleri teslim alarak halka gözdağı vermek ve toplumsal çürümeyi derinleştirmek istemiştir. Mamak bunun en canlı örneğidir. Devrimci Yol liderlerinin teslimiyeti televizyondan yayınlanarak halk üzerinde büyük bir korku ve güvensizlik yaratılmaya çalışılıyordu. Bu ise halk üzerindeki pasifikasyonu derinleştirme işlevi görmüştür.
Devrimci hareketin yürüttüğü mücadelenin ivmesi 1981 ortalarından sonra düşmeye başladı. Cunta, bu suskunluk ortamında 1982 Anayasası’yla açık faşizmi kurumlaştırdı. Bu dönemde cuntacı generaller halkı apolitikleştirmek için dini de bir araç olarak kullandılar. Gericilik, tarikatlar destekleniyor, bizzat cunta eliyle örgütleniyordu. İç Anadolu Bölgesi’nde de bu yönde yoğun bir faaliyet sürdürüldü. Özellikle Konya, Yozgat, Sivas merkezinde bu faaliyetler sonuç alıcı olmuştur.
1983-84 yılları bölgede yaprağın dahi kımıldamadığı bir dönemdir. Halk tam bir yoksullaşma içindedir. Birçok ilden özellikle Sivas’tan büyük şehirlere göç etmek zorunda kalmıştır.
FAŞİST TERÖRE KARŞI MÜCADELE VE GÜN SAZAK EYLEMİ
Devrimci hareketin yürüttüğü antifaşist mücadele sonucu 1970’li yıllarda halkın karşısına çıkarılan faşist terör geriletilmişti. Devrimci Sol’un faşist şef Gün Sazak’ı cezalandırması ve ardından Çorum katliam girişiminin boşa çıkarılmasıyla sivil faşist terör iflas ediyor ve sivil faşistlerde tam bir panik havası hakim hale geliyordu.
Gün Sazak, oligarşi ve sivil faşist hareket açısından önemli birisiydi. Gümrük ve Tekel Bakanlığı yaptığı dönemde faşist kurumlaşmayı geliştirmişti, sivil faşist harekete mali ve silah kaynağı yaratmıştı. Gün Sazak eylemi öncesi Çorum, Sivas, Tokat, Amasya çevresinde yeni Maraşlar yaratmak için hazırlıklar yapılıyordu. Sivil faşist örgütlenmenin başında olan Gün Sazak’ın cezalandırılmasıyla tüm bu planlar altüst oldu. Sivil faşistlerde tam bir panik hakimken, oligarşinin resmi ağızları da cunta tehditleri savurmaya başladılar.
Sivil faşist terörün devrimci mücadele karşısındaki etkisizliğinin iyice açığa çıkmasıyla resmi faşist güçler daha büyük ölçüde devreye girdi. Türkiye’nin hemen her şehri tam bir kışla haline getirildi. Bu koşullarda devrimci hareket işkencelere ve faşist teröre karşı yeni bir mücadele kampanyası başlattı.
12 Mart’ın “balyozcu” başbakanı Nihat Erim’in cezalandırıldığı bu kampanyada İç Anadolu Bölgesi’nde; Ankara’nın Çalışkanlar, Yenievler, Gültepe, Telsizler, Öncüler, Yiğitler, Ege Mahallesi, Nato Yolu, Şirintepe, Abidinpaşa, Ufuktepe, Aktaş, Yenidoğan, Kuşcağız mahallelerinde bildiri, afiş, pankart asma, yazılama vb. eylemlerin yanı sıra faşist üslere yönelik bombalama eylemleri gerçekleştirildi.
Ankara’da mahalli bölgeler dışında Dev-Genç ve işçi kesiminde bildiri, yazılama, pullama, gösteri ve bankalara yönelik tahrip eylemleri gerçekleştirildi.
27 Temmuz 1980’de faşist Doktor Necati Çimen Ankara Altındağ’da cezalandırıldı. 1980 Eylül’ü başında Kızılay’da Av. Erdem Arısoy’un yazıhanesi basılarak pankart asıldı. Konya’da kampanya çerçevesinde yazılama, bildiri, pankart asma ve kahve konuşmaları yapıldı.
Devam edecek…