EMPERYALİZM, EN AZ ASKERİ İŞGALLER KADAR HATTA BAZEN DAHA FAZLA KÜLTÜREL, SANATSAL İŞGALLERE ÖNEM VERİYOR!
AKP İŞBİRLİKÇİDİR!
*Kültürel olarak da hegemonyasını emperyalizm adına kurmak istiyor.
*Sadece Zor ve Şiddet Yöntemi, Halkları Teslim Almaya Yetmediği için; Halkları İdeolojik, Ahlâki, Kültürel Olarak Çürütmek İstiyor. Kültürel değerleri yozlaştırmak istiyor.
*Sömürü düzeninin “meşru ve değiştirilemez” olarak görülmesini istiyor.
*Kültürel yozlaştırmayla, halkın siyasal değerleri yok edilmek istenir.
*Çünkü bir sistem zorla kabul ettirilse bile, sürekli olabilmesi için ideolojik ve kültürel olarak da benimsenmesi zorunludur.
*Kültürel olarak yozlaştırdıklarını siyasi olarak daha kolay yönetir ve sömürür.
*Yozlaştırma politikaları da faşist terörün tamamlayıcısı olur.
*İşsiz bırakma, eğitimsiz bırakma, beslenme-barınma hakkını gasbetme, göçe zorlama gibi daha çok sayıda yöntemler de düzenin “zor” aygıtını tamamlayan mekanizmalardır.
AKP;
*Devlet İçinde Kilit Noktaları Ele Geçirdi
*Devletin Tüm Olanaklarını Kullandı, Kontrolüne Aldı
*Ama Halkın Sanatına Alternatif Hiçbir Şey Yaratamadı,
Yaratamaz da
*İmam Hatip Okulları İşe Yaramadı
*Vakıflar İşe Yaramadı
*Dönekler İşe Yaramadıa
*Devşirmeler İşe Yaramadı
*Fethullah Gülen’in Dünya Çapında Açtığı Okullar İşe Yaramadı
AKP NE FETÖ İLE NE DE TEK BAŞINA YÖNETİRKEN YAPAMADI, YAPAMAYACAK!
NEDEN BAŞARAMADI?
Gericiliğin, İhanetin, Kararsızlığın, Teslimiyetin, İşbirlikçiliğin Sanatı Yapılamaz!
Devletin Bütün Gücü İktidarın Elinde Olabilir. Polisi, Zırhlı Araçları, Medyası, Kurumları ile Belli Bir Güce Sahiptir; Fakat Asıl Güç Halkların Ruhunu, Duygularını, Düşüncelerini Belirlemek için Onların Beyinlerine Girmek ve Şekillendirmektir.
İşte Bu Yüzden Yaşar Kemal’in Dediği Gibi “BİR ULUSUN TÜRKÜLERİNİ YAPANLAR YASALARINI YAPANLARDAN DAHA GÜÇLÜDÜR” Diyoruz.
BU SALDIRILARDA, ÖLÜMSÜZ ŞARKI HELİN BÖLEK VE YILDIZLI YÜREK İBRAHİM GÖKÇEK ŞEHİT DÜŞTÜLER!
EMPERYALİZM VE FAŞİZM, HALKIN SANATINA SALDIRIYOR!
HALK SANATINI TASFİYE ETMEK İÇİN KİMLERDEN MEDET UMUYORLAR BAKIN:
Solun Değerlerini Sömürmekte Ustalaşmış Bir Kene, Hapishanede İtirafçıların Koro Hocası, Faşizm İhtiyaç Duyduğunda İmdada Koşan Bir Siyasi Ölü; SELDA BAĞCAN
Burjuvazinin Soytarısı, Kendini Sanatçı Sanan Bir Mumya; AJDA PEKKAN!
NE YAPARSANIZ YAPIN; CESETLER ŞARKI SÖYLEYEMEZ, FAŞİZM SANAT ÜRETEMEZ!
“SİVAS’IN DAĞLARINA”YI DEVŞİRMELERE, İŞBİRLİKÇİLERE, DÖNEKLERE SÖYLETEREK BEYİNLERİ TESLİM ALAMAZ, HALKIN KURTULUŞ UMUDUNU ÇALAMAZSINIZ!
ÇÜNKÜ GRUP YORUM, HALKIN ÖRGÜTLÜ SANATININ TASFİYESİNE KARŞI ÖLÜMÜNE DİRENEREK BARİKAT OLMAYA DEVAM EDİYOR!
Burjuvazinin “süper star” diyerek on yıllardır parlatmaya ve bir “müzik dehası” gibi göstermeye çalıştığı Ajda Pekkan, yıllar sonra tekrar sahneye çıktı. Tüm sanatçılar Ajda Pekkan’ın destekçisi olmaya çağrıldı.
Yaşamı boyunca Hollanda tekeli Philips’in sponsorluğunda müzik yapmış olan Ajda Pekkan’ın son konseri, BWO Entertainment tarafından düzenlendi. ‘Ajda Pekkan&Arkadaşları’ adlı konser, Beşiktaş TÜPRAŞ Stadyumu’nda (İnönü Stadyumu’nun yıkılmasıyla yerine yapılan TÜPRAŞ sponsorluğundaki stat) gerçekleştirildi.
Türkiye’de stadyum konseri denilince, akla ilk olarak Grup Yorum’un Beşiktaş İnönü Stadyumu konseri gelir.
2010’da yapılan konserde 55 bin yürek, saatler süren bir eylemde, bir mitingde, bir düğünde, bir hesap sorma alanında birleşmişti.
Burjuva şarkıcılarının rüyalarında bile göremeyeceği kusursuz bir müzik şöleni, halkın örgütlü sanatçıları dışında kimsenin başaramayacağı çok büyük bir coşku ve mutluluk vardı o akşam.
Bugün AKP faşizmi, büyük bir düşmanlıkla halkın örgütlü sanatçılarının sanat yapma hakkını gasbederken, yerine “yeni” bir şey koymaya çalışıyor. Ancak o kadar acizdir ki; Grup Yorum’un yerine koymaya çalıştıkları “yeni” ancak hapishanede itirafçılara koro çalıştıran, sol değerleri kendine kalkan yaparak var olmaya çalışan Selda Bağcan ile kendini emperyalist bir ülkenin süper starı zanneden mumya Ajda Pekkan olabilmiştir!
Burjuvazi Halkın Kültürüne, Sanatına, Değerlerine Saldırıyor
Halkın Sanatını ve Halkın Örgütlü Sanatçılarını Tasfiye Etmek için Her Şeyi Yapıyor
Fakat Anadolu Topraklarının Onuru Grup Yorum, Emperyalizm ve Faşizmin Saldırılarına Direnerek ve Üreterek Barikat Oluyor!
Emperyalizm Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası dünya topraklarının ve dünya pazarlarının 6’da 1’ini, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı yenilgisinin ardından da 3’te 1’ini kaybetti. Artık klasik sömürgecilik yöntemleriyle, işgallerle istediği sonucu alamayacağını anlamıştı. Bu nedenle YENİ SÖMÜRGECİLİK süreci başlatıldı.
Emperyalizmin askeri, ekonomik, siyasi saldırılarının yanında daha etkili olarak İDEOLOJİK VE KÜLTÜREL saldırılar ağırlık kazandı. ABD emperyalizminin hegemonyasını kurabilmesi, Amerikan imparatorluğunu adım adım gerçekleştirebilmesi için bu şarttı. O nedenle Hollywood’un adı hep CIA (ABD’nin istihbarat örgütü) ile birlikte anılır. CIA direktif verir, Hollywood yazar, çeker ve dünyanın dört bir yanında izlettirir. Yemeiçmeden giyinmeye, hangi kitabın okunacağından hangi filmin izleneceğine, neyin övülüp neyin yerileceğine, neyin savunulup neye karşı çıkılacağına, neyin ‘iyi’ neyin ‘kötü’ olduğuna emperyalizm karar veriyor. Kültür ve sanatıyla da tüm dünya halklarını da “benim düşüncem, benim beğenim, benim seçimim” diye Amerikan düşünce ve yaşam tarzını savunur hale getiriyor.
Ancak doğanın ve tarihin yasasıdır; baskının olduğu yerde direniş, düşmanın olduğu yerde savaş kaçınılmazdır. Emperyalizmin işgalleri de halk kurtuluş savaşlarını doğurmuş ve birbiri ardına sosyalist iktidarlar kurulmuştur.
İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği)’nin kesin zaferiyle sonuçlanmış ve Sovyetler Birliği bilimden sanata, sanayiden edebiyata, spordan uzay araştırmalarına kadar her konuda tartışmasız bir üstünlük sağlamıştır. SSCB, iktidar halkın elinde olduğunda, yoksul halk çocuklarının her şeyi başarabileceğinin ilk örneği olmuştur. Burjuvazi hâlâ Sovyet sanatını aşamamış, o derece iyi edebiyat ve sanat eserleri üretememiştir.
Çünkü dünya halklarının emeğini çalan sömürgenler, sanat eseri üretemez!
Dünya halklarının oluk oluk kanını akıtan faşistler, sanat eseri üretemez!
İşbirlikçiler, soldan devşirilenler, halkın değerlerini çalanlar, soysuzlar, sanat eseri üretemez!
Vatan hainleri, gericiler, ihanetçiler, teslimiyetçiler, sanat eseri üretemez!
“Sanat” diye ortaya konulanları da halklar benimsemez, sahiplenmez!
Anadolu topraklarında Dadaloğlu, Köroğlu, Karacaoğlan’dan beslenen, Ruhi Su’dan öğrendikleriyle zenginleşen, Pir Sultan gibi meydan okuyarak direnen Grup Yorum var. Yoksul halk çocuklarından oluşan Grup Yorum, halktan beslenir, halkın içindedir. Eserleriyle halkın duygu ve düşünce dünyasını büyüten, beğenilerini yükselten, bilgi ve bilincini kuşak kuşak ilerleten, mücadelesinin yoldaşı ve devrimci sanatın bizzat yaratıcısıdır!
Stalin’in tanımıyla sanatçı “insan ruhunun mimarıdır”. İşte Grup Yorum Anadolu halklarının ruhunun mimarı olmayı başardığı için emperyalizmin ve işbirlikçisi oligarşinin her dönem hedefindedir. 39 yıldır konserleri iptal edilen, çıkmamış albümleri toplatılan, yayınlanmamış şarkıları yasaklanan, tek bir konser veremez hale getirilerek topyekün imha edilmek istenen Grup Yorum asla teslim olmadı!
Her koşulda halkın içinde, halkla birlikte, devrimci yaratıcılıkla bir yol buldu üretmek ve üretimlerini halka sunmak için.
1996 yılında Ayçe İdil Erkmen “Ben bir mitralyözüm” diyerek burjuva sanatı karşısında asla savunmada kalmayacağını ilan ederek ölümsüzleşti.
2020’de Ölümsüz Şarkı Helin Bölek ve Yıldızlı Yürek İbrahim Gökçek, bedenlerini enstrüman yaparak halk sanatçılığının tasfiyesine direndi ve tıpkı İdil gibi savunmada değil taarruza geçip burjuva sanatını yok etmenin zorunluluğunu tüm dünyaya kabul ettirdi.
Yani emperyalizmin ve faşizmin saldırıları, Grup Yorum için zaten hükümsüzdür. İdil Kültür Merkezi her koşulda çalışmalarını sürdürüyor. Gecekondu damlarında, kamyon kasalarında, kır düğünlerinde, internet üzerinden şarkılarını söylüyor. İdil Kültür Merkezi’nde de, Avrupa’da da, hapishanelerde de, gizlilikte de yeni şarkılar, oyunlar, kitaplar yazmaya devam ediyor. Yeni besteler yapıp kliplerini yayınlıyor. 3 kıtada konserler vermeye, dünyada sanatçıları Antiemperyalist Sanat Cephesi’nde birleştirmeye devam ediyor.
Yani mesele yalnızca Grup Yorum’a uygulanan baskı, sansür, işkence, tutuklama terörü değildir. Mesele halka güç ve moral veren HALKIN SANATININ TOPYEKÜN TASFİYE EDİLMEK İSTENMESİDİR. İşte Grup Yorum emekçileri, bu büyük tasfiye saldırısının önüne 30 kiloluk bedenleriyle dikilerek aşılmaz bir barikat olmuştur!
Bedenlerle Örülen Bu Barikat Hiçbir Saldırıyla Yıkılamaz!
Gücünü Tarihsel ve Siyasal Haklılığından, Halkından Alan Sanat, Tasfiye Edilemez!
Yönetememe krizi her geçen gün büyüyen AKP faşizmi, emperyalizmin desteğini kaybetmekten çok korkuyor. Ayakta kalabilmek için baskının, devlet terörünün, işkencelerin, hapishanelerin yetmediğini biliyor. Bu yüzden emperyalist efendilerinden öğrendiği gibi halkın beyinlerini ve yüreklerini teslim almaya çalışıyor.
2018 yılında Recep Tayyip Erdoğan, Ensar Vakfı’nın genel kurulunda yaptığı konuşmada şöyle demişti: “Biliyorsunuz siyasi olarak iktidar olmak başka bir şeydir, sosyal ve kültürel iktidar ise başka bir şeydir. Biz 14 yıldır kesintisiz –hamdolsun- siyasi iktidarız. Ama hâlâ sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılıyız.”
O “sıkıntı” denilen yönetememe krizi hiç bitmeyecek. Çünkü sınıflar var olduğu sürece emek ile sermaye arasındaki çelişki, emperyalizm ile dünya halkları arasındaki çelişki hiç bitmeyecek!
Onlar; askeri, ekonomik, siyasi, ideolojik ve kültürel olarak saldırmaya devam edecek. Düşünce ve yaşam tarzımızı değiştirmeye, halk kültüründen koparmaya, bireycilik zehrini içimize akıtmaya, direnme dinamiklerimizi yok etme saldırılarına devam edecek.
Neden Ajda Pekkan?
Neden Selda Bağcan?
Neden Sivas’ın Yolları?
Faşist düzen, ayakta kalmak için kitle tabanına dayanmak zorundadır. Burjuvazinin ahırına girebilmek için, seçimlerde oy kazanmak zorundadır. Bu nedenle yalan ve demagojilerle halk avcılığı yapar.
AKP kültürel hegemonyasını kurabilmek için, çareyi yarı çıplak Ajda Pekkan’da buldu! Mumyayı geri döndürdü; çünkü işbirlikçi, faşist, baskıcı, yasakçı, sansürcü, gerici yüzünün değiştiğini göstermeye çalışıyor. “Bakın sanatçılar konser yapıyor, yapamayanlarsa terörist” demagojisini güçlendirmeye çalışıyor.
Burada bir belirtme yapmak istiyoruz. Mumya ya da ceset derken kastettiğimiz, Ajda Pekkan’ın yaşı değildir. Gençlik ve güzellik kavramlarına hatta kendi yaşına, bedenine yabancılaştırılmış, dış görünüşünü her şey zanneden zavallı yaşamlardır. Düzen insanının getirildiği hal, burjuva sanatçılarının içi geçmiş, halkına hiçbir fayda sağlamayan, kokuşmuş bireyci yaşamları ve savundukları ideolojidir.
Yoksa ilerlemiş yaşlarında hâlâ görevlerinin başında, halk için fayda ve değer üretmeye devam eden sosyalistler vardır. Yaşına, hastalıklarına aldırmadan; polisin saldırısına, baskınına, işkencesine rağmen meydanları terk etmeyen, devrim mücadelesinin ön saflarında yerini alan savaşçılar vardır. 70’li yaşlarında süresiz açlık grevi, ölüm orucu yapan TAYAD’lı Aileler, bağımsızlık demokrasi sosyalizm mücadelesinde tutsak düşmüş ve faşizmin hücrelerinde direnmeye devam eden Özgür Tutsaklar vardır. Tabi burada da belirleyici olan yaş değil; devrimci olup olmamaktır, sahip olunan ideolojidir.
Ajda Pekkan ise hayatı boyunca halka yönelik hiçbir saldırıya tavır almamış, bırakın tavır almayı her zaman burjuvazinin safında olmuştur. Faşizm ne zaman ihtiyaç duymuşsa, Ajda Pekkan sahneye fırlamıştır. Emperyalizmin kültür hegemonyasının bir dönemki önemli araçlarından Eurovision şarkı yarışmasına çıkartılmış ve Türkiye halkları adına “Petr-Oil” diye şarkı söyletilerek üç dilde “Aman petrol/canım petrol/Şimdi sana muhtacım petrol” dedirtilmiştir.
AKP’nin de Ajda Pekkan’a muhtaçlığı öyle büyüktür ki; İnönü Stadyumu 1947’de açılış yaptığında 1 yaşında olan ve şimdi 78 yaşındaki yarı çıplak bedeninden “modern-enerjik” imajından medet ummaktadır. Enerjik olabilmesi için sahneye çıkmadan iki saat evvel vitamin serumu almak zorunda bırakılması, konserden 1,5 ay önce bedenini açıkta bırakacak kıyafetlerin provasının başlaması, hiçbir yerini giydiremeyen kıyafetlere 1,5 ila 2 milyon TL harcanması da cabasıdır.
Bu kullanılma tüm sanatçılar için, özellikle kadın sanatçılar için aslında büyük bir aşağılamadır. Fakat Ajda Pekkan gibi burjuva şarkıcıları, nasıl aşağılandıklarını da burjuvazi tarafından nasıl kullanıldıklarını da umursamazlar.
Amaç faşizmi meşrulaştırmak, AKP’yi aklamak, ülkede halkın hiçbir sorunu yokmuş gibi göstermektir. Görev de sahnedeki bu “sanatçı”lara verilmiştir.
Ajda Pekkan’ın yanında sahneye çıkarılanlar kimlerdi?
Mabel Matiz
Cem Adrian
Sıla
Nilüfer
Mazhar-Fuat
Işın Karaca
Hande Yener
Mert Demir
Semicenk
Motive
Norm Ender ve Korosu
Dolapdere Big Gang ve
Selda Bağcan.
Yani burjuvazi kendisi sanat yapamadığı için “SOL” sosuna bulanmış isimlerden ve halkın sevdiği türkülerden medet umuyor. Yani denize düşen yılana sarılıyor! Eşcinseli, yozu, uyuşturucu bağımlısı, genci yaşlısı, sağcısı “solcusu” hepsini tek bir potada topluyor, karıştır barıştır politikası uyguluyor.
Halkın Sanatını “Suç” Sayan Faşizm, Burjuvazi için Sanat Yapmak Ödüllendiriliyor!
Sınıflı toplumlarda, her şey sınıfsaldır. Siyaset de ekonomi de, hukuk da mimarlık da, kültür de sanat da…
Ve bunları yapanlar, iki sınıftan birinin yararı için çalışırlar. Yani ya ezenin ya da ezilenin, ya zalimin ya mazlumun safındadırlar. ARA YOL YOKTUR!
Peki, 12 Haziran günü kurulan o sahne, kimin sahnesidir?
Hangi sınıfın sanatını yüceltmiş, hangi sınıfın çıkarını savunmuştur?
Haline tavrına, giyimine, şarkı söyleme biçimine, çağırılan şarkıcılardan şarkıların seçimine kadar orada, halka dair bir şey yoktur!
Halk kültürüne, Anadolu’ya ait hiçbir şey yoktur!
Yani açık ya da gizli, faşizme, AKP’nin zulmüne, burjuvazinin sanatına destek vardır.
Kapitalist ve emperyalist düzende tek değer KÂR’dır! Her şey alınıp satıldığı gibi, sanat da alım satım yapılan bir SEKTÖR haline getirilmiştir. Emperyalizm, kültür sanat alanını en fazla kâr getiren sektör olarak görmesinin yanında, siyasi olarak da yozlaştırıp, kökünden koparıp özüne yabancılaştırdığı halklara emperyalist kültürü empoze eder. SÖMÜRÜYÜ BÖYLECE DERİNLEŞTİRİR!
Bunu, halk sanatçılarını “TERÖRİST” ilan etmeden yapamaz! Halkın sanatını tasfiye etmeden, terörize ederek halkla bağı koparmadan, kendi zulmünü meşrulaştıramaz, bilinçleri çarpıtamaz!
Yani sanat sektörünün bir endüstrisi haline getirilmiş müzik yapılan o sahneler; halkın mücadelesini boğmak, zulme isyanını engellemek, devrimci dinamiklerini törpülemek, sınıf kinini yok etmek, bireycileştirerek dayanışmayı ortadan kaldırmak, sömürü düzenini “makul-katlanılabilir” göstermek için kuruluyor. “Kültür” adı altında emperyalist kültür yani KÜLTÜRSÜZLÜK dayatılıyor. Faşizmde sanat ve sanatçı, bu işe yarar!
Bakın, Ajda Pekkan konserde ne diyor?
“Bu büyülü atmosferde sizlerle beraber çok güzel bir geceye imza atacağımıza inanıyorum. MÜZİK ENDÜSTRİSİNDE tarihi bir müzikal şölen ve değerli bir arşiv bırakacağız diye umut ediyorum. İnşallah öyle yaparız.”
Halk sanatçılarına envaiçeşit baskı, zulüm uygulanırken, Ajda Pekkan, Selda Bağcan gibilere stadyumların açılmasının nedeni budur! Onlar sanat yapamaz, onlardan sanatçı olmaz!
Daha önce de Tayyip Erdoğan’a hayranlığını belirten Ajda Pekkan, ödülünü böyle almıştır!
Kendine bile hayrı olmayan, hayatı boyunca demokrat olmanın bile gereğini yerine getirmemiş, emperyalizm hayranı Selda Bağcan ile Ajda Pekkan’a el ele“Sivas’ın yollarına / Çıkayım dağlarına” söyletiliyor.
NEDEN?
DAĞ; şarkılarda, şiirlerde, destanlarda, öykülerde halkın kurtuluşuna giden yoldur.
DAĞ; gerilla mücadelesinin, silahlı mücadelenin simgesidir.
İşte burjuvazinin yozlaştırmak, yok etmek istediği tam da budur!
Halk sanatının, burjuvazi eliyle tasfiye edilmesi tam da budur!
Dağ, halkın zalime karşı kendini güvende hissettiği yerdir. Dağa çıkıp, sırtını dağa verince, kendini emin ellerde hisseder.
Güvendiği kişiye de “dağ gibi” der, rahatlıkla arkasını döner, sırtını yaslar.
Halk için devrimciler, devrimciler için ise halk, DAĞ’dır. Bu güven, umut ve bağ asla koparılamaz!
Ne yaparsanız yapın; DAĞ, halka umut olmaya devam edecek!
Neyi söyletirseniz söyletin; Anadolu halkları sizin soytarılarınıza değil; kendi kültürüne, türkülerine, sanatçılarına, kendi çocuklarına sahip çıkmaya devam edecek!
Halk Okulu, Sayı: 245
Halk Okulu Dergisi’ni Okumak İçin Tıklayınız