ERNESTO CHE GUEVARA
Gidelim dostum
Öcünü almak için
haksızlıkların
Asi yıldızlar parlasın alnımızda
Yenemezsek ölürüz
ne çıkar!
Che Guevara
Doğum: 14 Haziran 1928’de Arjantin
Ölüm: 9 Ekim 1967 Bolivya
COMANDANTE CHE GUEVARA:
14 Haziran 1928’de Arjantin’in Rossario kentinde doğdu. 1955’te Küba devriminde yer almaya karar verdi. Küba’nın Sierra Maestra dağlarında Batista diktatörlüğüne karşı devrim ve sosyalizm için savaştı. Küba’da devrimden sonra sosyalizmin inşasında görevler üstlendi. Che’nin yazdıkları ve yaptıkları bugün dünya halklarına halk kurtuluş savaşlarında bir kılavuzdur.
Devrimden sonra eğitimden ekonomiye kadar birçok alanda görev üstlendi. O enternasyonalizmi yaşam biçimi haline getiren bir devrimciydi. Küba’daki görevini tamamladığını düşündüğü noktada başka ülkelerin devrim mücadelesine katkıda bulunmak için yollara düştü. Önce bir süre Kongo’da bulundu. Ardından Bolivya’da gerilla savaşını başlattı.
Proletarya enternasyonalizmi savaşan halklar için sadece bir ödev değil, aynı zamanda kaçınılmaz bir zorunluluktur ona göre. Bu zorunluluğu yerine getirmek için Küba’daki görevlerini terk ederek, başka ülkelerin dağlarında, emperyalizme darbeler vurmak için savaştı.
Che, 16 Nisan 1967’de Havana’da Kıta Konferansı’na gönderdiği mektupta “İki, üç daha fazla Vietnam” şiarıyla dünya halklarına savaş çağrısı yapıyordu. 9 Ekim 1967’de, Bolivya dağlarında gerilla savaşını sürdürürken ABD işbirlikçileri tarafından katledildi. Türkiye devrimcileri onun enternasyonalist ruhunu, devrim için savaş heyecanını ve kararlılığını en değerli mirasları olarak sürdürüyorlar.
CHE GUEVARA: DÜNYADAKİ TÜM DEVRİMCİLERE ÖRNEK İNSAN
Che; öfkeyle sıkılmış dişler arasından çıktığı anda, gerilla namlularından fırlayan mermilerin keskin ıslığıyla emperyalizmin suratına inen bir kırbacın şaklamasına benzeyen bu ad; politik söylevlerden daha etkileyici, imge yüklü, akkor sıcaklığında bir soluk gibi yayılan bir sesleniştir.
Sierra Maestra dağlarında Gerilla birliğinin doktoru, ardından Direniş Kolordusu Komutanı oldu. O artık savaştaki cesareti ve kararlılığı ile yoksul Küba halkının arkadaşı Che idi.
Che, şimdi tüm Kübalıların yüreklerini titreten sihirli bir isimdir. Dünyayı çepeçevre dolaşan, milyonlarca çoğaltılan, gerillanın simgesi olan portresi tüm bir kuşağın damarlarındaki kanı tutuşturdu. O, tüm dünyada özgürlüğün simgesi, savaşta gösterdiği kahramanlıkların öykülerini dinleyerek, bu evrensel kahramana hayranlık duyarak yetişen genç devrimcilerin örnek aldığı, efsaneleşmiş gerilla savaşçısıdır.
Latin Amerika’da gerilla savaşlarının efsaneleşmiş kişisi Ernesto ‘Che’ Guevara, 14 Haziran 1928’de Arjantin’in Rosario şehrinde doğdu. Babası Ernesto Guevara Lynch, İrlanda asıllı bir yüksek mühendisti. Annesi Celia de la Cerna ise İrlandalı-İspanyol karışımıydı. İki yaşında astıma tutuldu. Bu hastalık ölünceye kadar Che Guevara’nın yakasını bırakmayacak, Siera-Maestra’da Batista ordularına karşı vuruşurken, Bolivya’da gerilla savaşı verirken ona hep zorlu dakikalar yaşatacaktır. ‘Che’ Guevara üç yaşındayken ailesi Buenos Aires’e yerleşti. ‘Che’nin Celia ve Ana Maria adlı iki kız, Roberto ve Juan Martin adlı iki erkek kardeşi vardı. Aile daha sonra Kordoba’da Alta Gracia’ya yerleşti. ‘Che’ Guevara ilk ve ortaokulu Kordoba’da okudu. Daha sonra eğitim bakanlığına bağlı Dean Funes lisesine devam etti. Okulda İngilizce, evde de annesinden Fransızca öğrendi. On dört yaşındayken Freud’un kitaplarıyla ilgilendi, Baudelaire’in şiirlerini sevdi. On altı yaşındaysa Şilili şair Pablo Neruda’ya hayrandı. Bütün çocukluğu boyunca hastalığını yenmeye çalıştı. Spora başladı. Lisedeyken Atalaya jimnastik kulübünün en gözde atletlerinden biri oldu. Önceleri Kordoba dışında büyük bir çiftlikleri, rahat bir burjuva hayatları olan Guevara ailesinin durumu giderek bozuldu. Çiftliği elden çıkardıktan sonra, 1944 yılında Buenos Aires’e göçtüler. ‘Che’ Guevara lise öğrenimini maddi sıkıntı içinde tamamladı ve tıp fakültesine yazıldı. Ernesto ‘Che’ Guevara, fakülte yıllarında önce, Arjantin’i sonra bütün Latin Amerika’yı dolaştı; cüzzam ve tropikal hastalıklar üzerinde çalışmalar yaptı. Çok kere bisiklet ya da motosikletle, beş parasız, kimi yerde mola verip hamallık, dok işçiliği, gemi tayfalığı, hekimlik, hatta bulaşıkçılık yaparak tamamladığı bu maceralı gezilerde ‘Che’ Guevara yurdunun ve kıtasının gerçeklerini yakından tanıdı.
‘Che’, 1953 yılında üniversiteyi bitirdi. Venezuela’da Cabo Blanco cuzzam kolonisinde çalışmak üzere bir anlaşma yaptı. Karakas’a giderken Peru’ya da uğradı. Orada, yerliler hakkında daha önce yayınlanan bir incelemesi yüzünden tutuklanıp cezaevine gönderildi. Hapishanede Perulu solcularla tanıştı, bir süre sonra da serbest bırakıldı. Yoluna devam ederken Ekvador’a uğradı. Burada avukat Ricardo Rojo’yla tanıştı. Bu tanışma ‘Che’nin hayatında bir dönüm noktasıdır. Rojo onu Venezüella’ya gitmekten caydırıp devrimci bir hükümetin başta bulunduğu Guatemala’ya götürdü. ‘Che’, Guatemala’daki dağ köylerinde doktorluk yaptı. Devrimci Arbenz hükümeti, dıştan da beslenen sağcı bir hükümet darbesiyle devrilince, Arjantin büyükelçiliğine sığınmak zorunda kaldı. Arbenz’in hayranlarındandı. Oynanan bu oyunu sindiremedi. Devrimcilerin safına katıldı. Perde arkasından Guatemalalı gençleri örgütlemeye girişti. Faaliyetleri öğrenilince elçilik binasından kapı dışarı edildi. “Guatemala’da kalmayı tehlikeli bularak Meksika’ya gitti. Ernasto ‘Che’ Guevara, Guatemala’da iken birçok Kübalı sürgünle, bu arada da Fidel Castro’nun kardeşi Raul ile tanışıp arkadaşlık kurmuştu. Guevara Küba’yı onlardan öğrendi. Meksika’da Fidel Castro ve arkadaşlarıyla tanışarak Küba devrimcilerine katıldı. ‘Granma’ yatıyla Küba’ya gitti.
Devrimci savaşın en ön saflarında yer aldı, kendisine binbaşı rütbesi verildi. Santa Clara savaşından sonra Binbaşı Ernesto, Havana’nın La Cabana kalesinin komutanlığına getirildi. 1959 Şubatında Küba’ya yaptığı hizmetlerden dolayı, bakanlar kurulu kararıyla Küba yurttaşı ilan edildi. Bir süre sonra da silah arkadaşı Aleida March’la evlendi. Devrimin zaferinden sonra, önce İ.N.R.A (Ulusal Tarım Reformu Enstitüsü) sanayi bölümü başkanlığına, sonra da 26 Kasım 1959’da Küba Ulusal Bankası başkanlığına atandı.
23 Şubat 1961 ‘de Küba Devrim Hükümeti yeni kurulan sanayi bakanlığına, Ernesto ‘Che’ Guevara’yı getirdi. Guevara, Playa Giron (Domuzlar Koyu) çatışması sırasında tekrar kale komutanlığı görevini üstlendi.
1962 ekiminde baş gösteren bunalım sırasında ise Pinar del Rio askeri komutanlığını yaptı. Küba’daki görevleri sırasında öteki Latin Amerika ülkelerine geziler yapan Ernesto ‘Che’ Guevara, buralarda yeni devrimci eylemlerin örgütlenmesi gereğine inanarak, 1965 Eylül’ünün son günlerinde Küba’daki bütün görevlerinden istifa etti. Ünlü veda mektubunu Fidel Castro’ya bırakarak Küba’dan ayrıldı: “(…) Sanırım, beni Küba’nın kendi sınırları içindeki devrimine bağlayan ödevden payıma düşeni yerine getirdim. Şimdi, senden, arkadaşlardan ve artık benim de halkım olan halkından izin istiyorum (…). Dünyanın başka köşeleri var; benim karınca kararınca yardımlarıma muhtaç. Küba’nın başında bulunman dolayısıyla yüklendiğin sorumluluklar yüzünden dileyip de yapamadığın şeyi ben yapabilirim.” Bu satırlar belki de, gizlilerde yatan ama çok köklü bir dostluğun, inancın su yüzüne vurmayı engellediği bir görüş ayrılığını yansıtıyordu. Nereye gittiği bilinmiyordu. Dünya basınında çeşitli varsayımlar yürütüldü. Adı birkaç kez öldü ye çıktı. Kayboluşundan dört ay sonra, 1966 Ocak ayında Havana da toplanan Uç Kıta (Tricontinental), Konferansı’na gönderdiği demeçle sesi bir kere daha duyuldu. “Amacın, iki, üç, hatta daha fazla Vietnam yaratmak” olduğunu söyleyen bu demeç şöyle sona eriyordu: “Ölüm nerden ve nasıl gelirse gelsin… Savaş sloganlarımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silahlarımız elden ele geçecekse ve başkaları mitralyöz sesleriyle, savaş ve zafer naralarıyla cenazelerimize ağıt yakacaksa, ölüm hoş geldi, safa geldi!”. Oysa Latin Amerika’daki devrimci mücadele, daha gerçekçi tabanlar arayıp bulma sancısındaydı. Bolivya’daydı ‘Che’! Bu ülkede bir gerilla savaşı örgütlemekteydi. Ölüm, bir süre sonra gelip onu buldu ama geride bıraktığı mücadele günümüz Latin Amerika devrimci eyleminin belki de bu en renkli kişisinin inanç dünyasında yarattığı boyutlar içinde gelişmedi.
“… Washington, Che’nin yok edilmesinin gerekli olduğunu düşünüyordu. Gerekçeleri şunlardı: komünizme ve uluslararası yıkıcı akım ve hareketlere karşı olan savaşımız açısından, kesin başarısızlığa uğramış ve savaşta ölmüş bir Che imajını bütün dünyaya göstermemiz gerekiyor. Bu kadar tehlikeli bir tutukluyu hayatta bırakamayız.” (aktaran, Jean Cormier, Che Guevara
Ernesto ‘Che’ Guevara 7 Ekim 1967 gecesi, Higueras yakınlarında pusuya düşürüldü.
8 Ekim sabahı yaralı olarak ele geçti. Sorguya çekmek istediklerinde, ağzından kelime alınamadığı söylenir.
9 Ekim 1967 günü öğle üzeri, Bolivyalı çavuş Mario Terzan’ın karabinasından boşalan kurşunlarla can verdi.
Che’nin bizlere öğrettiği;
CHE DEVRİMDİR,
CHE GERİLLADIR,
CHE YENİ İNSANDIR,
CHE SİLAHLI MÜCADELEDİR…
Che’nin militanlığıyla, Che’nin görkemli uluslararası dayanışma anlayışıyla, Che’nin savaşçılığıyla, kuşanmayı öneriyoruz tüm devrimcilere ve yurtseverlere.
O bir savaşçı, gerilla, enternasyonalist, yeni insan… bir halk kurtuluş savaşçısı…
Yaşamıyla, savaşıyla, teorisiyle dünya halklarına kurtuluşun yolunu gösteren devrimci bir önder…
Che, “Yeni insan”… Çünkü “eski”deki bireyciliği reddediyor. Çünkü halkı için yaşamını feda edişi görkemli bir gerilla destanıyla bayraklaştırıyor. Çünkü “eski”nin uzlaşmacılığını reddediyor.
Che, yeni insan; O kapitalist kültürden miras kalan kişiliğin reddidir. O sosyalizm düşüncesinin uğrunda ölünecek kadar değerli olduğunu söyleyen ve bunu hayatıyla perçinleyendir.
Biz, emperyalizmin tişörtlere resmedip içini boşaltmaya çalıştığı bir Che’den değil, 1956-59’da Sierra Maestra dağlarında elde silah, Batista diktatörlüğüne karşı devrim ve sosyalizm için savaşan Che’den söz ediyoruz.
Tüm dünya biliyor ki; Che’nin adı ezilen halkların emperyalizm karşısında savaş çağrısıyla simgeleşmiştir. Sosyalizm için elde silah savaşmakla simgeleşmiştir. Çünkü Che bir gerilladır. Halk savaşı stratejisinin uygulayıcısıdır. Che ancak emperyalizme karşı susmayan silah seslerinde, ülkenin dağlarında, şehirlerinde yürütülen emekçi halkların savaşında, sosyalizmi silah elde savunanların sloganlarında yaşatılır. Che’yi anmak; emperyalizmin boyunduruğundan kurtulmak için savaşmaktır. ‘İki… Üç… Daha Fazla Vietnam’ları yaratmaktır.
Sosyalizmi ve değerlerini savunmaktan, yaşatmaktan anladığımız; ülkemizdeki halk kurtuluş savaşının geliştirilmesidir. Biz Che’yi yaşatmaktan, halk iktidarını kurmayı, emperyalizme karşı zafer kazanmayı, bu uğurda sonuna kadar savaşmayı anlıyoruz. Bunun için hiçbir bedelden kaçınmıyor, ödediğimiz her bedeli bizi devrime daha da yakınlaştıran bir adım olarak görüyoruz. Bu anlamda sosyalizmi sahiplenen, yaşatan herkes dostumuzdur. Hangi etiket ve isim altında olursa olsun saldıran ise düşmanlarımız ya da düşman saflarına güç taşıyanlardır.
Ülkemizin dağlarında, şehirlerinde, gecekondularında, okullarında, fabrikalarında, zindanlarında yürüttüğümüz savaşta Che’nin devrim kararlılığı, emperyalizme karşı tavizsizliği, boyun eğmeme geleneği, enternasyonalist ruhu vardır. Savaş naraları halk kurtuluş savaşçılarımızın son nefeslerinde dahi haykırılmakta, Türkiye ve dünya halklarına umut aşılamaya devam etmektedir.
Che zafer demektir. Che’nin gözlerindeki o pırıltılar, savaşan dünya halklarının er geç kazanacağı zaferin pırıltılarıdır. Pırıltının kaynağı, ideolojisi ve silahıdır.
Burjuvazinin kuşatması, ideolojisi, gücü karşısında yılgınlığa kapılanlar, sağa savrulanlar, Che’nin ruhuyla güçlendirebilirler kendilerini.
Hem Che’yi o kadar uzakta, sadece kitaplarda da aramaya gerek yok. “Dünyanın neresinde haksız yere bir tokat patlarsa onu yanağımda duyarım” diyen Che’yle, “Ateş düştüğü yeri değil nereye düşerse hep bizi yakar” diyen ölüm orucu direnişçisi, aynı kültürün farklı tarihsel kesitlerdeki temsilcileridir.
Bizim de Chelerimiz var; Kolombiya’da, Nepal’de, Filipinler’de, Türkiye’de savaşan, F tiplerinde, İsrail’in toplama kamplarında, Latin zindanlarında direnen Che’ler…
Ernesto Che Guevara, Küba devrimine katılışından Bolivya’da şehit düşüşüne kadar ki yaşamıyla, teorisi ve pratiğiyle devrimciler için örnek ve önder olmuştur.
Che’nin enternasyonalist bilinci, savaşma kararlılığı, ve feda ruhu, 21. yüzyılda sosyalizm için savaşan tüm devrimcilerin rehberi olmalıdır.
Devrimin temel sorunu iktidar sorunudur ama iktidar devrimin tek sorunu değildir; Che, devrimin hedefini yeni insanı yaratacak kesintisiz bir süreç olarak nitelendirir. Yeni insanı kendinde somutlayan örneklerden biridir. İyi bir gerilla, hayatının her evresinde emekçi, iyi bir ajitatör, bir iktisatçı, bir doktor… onun kişiliğinde ve pratiğinde devrimin ihtiyacı olan her şey vardır.
Castro, Che’yle ilgili bir konuşmasında onun bu yanını şöyle özetler: “Militanlarımızın, insanlarımızın nasıl olmasını istediğimizi açıklamamız gerekirse Che gibi olsunlar. Gelecek kuşakların nasıl olmasını istediğimizi açıklamamız gerekirse yalnız şunu söylemeliyiz; Che gibi olsunlar.
Çocuklarımızın nasıl eğitilmesini istediğimizi açıklamamız gerekirse yine hiç duraksamaksızın Che’nin düşüncelerine uygun biçimde eğitilmelerini istiyoruz demeliyiz. Eğer örnek bir insan bugün değil, geleceğe özgü örnek bir insan arıyorsak tüm kalbimle söylüyorum; davranışlarında kusursuz, eyleminde kusursuz böyle bir örnek Che’dir ancak. Çocuklarımızın ilerde ne olmalarını dilediğimizi açıklamamız gerekiyorsa, ateşli devrimciler olarak ta yürekten Che gibi olmalarını istiyoruz demeliyiz.”
Tüm devrimci yaşamı boyunca
“Zafere Kadar Daima İleri, Özgürlük ya da Ölüm” şiarıyla mücadele etti. Bu şiar, onun dünya halklarına bıraktığı mirasın da özünü teşkil eder. Bu mirasın içinin boşaltılması çabaları boşunadır. Bu mirasın dünya çapında en kararlı taşıyıcılarından biri olarak Che’yi mücadelemizde yaşatmaya devam ediyoruz.
Küba Devrimi 1 Ocak 1959’da gerçekleşti. Devrimden önce Küba emperyalizmin yeni-sömürgesiydi. Emperyalist tekeller ve işbirlikçileri halk üzerinde yoğun sömürü ve baskı kurmuştu. Batista diktatörlüğü halkın isyanlarına karşı emperyalizmin çıkarlarını korumak için elli bin kişilik bir ordu kurmuştu. Küba’nın küçük bir ada olduğu düşünüldüğünde Batista rejiminin halka nasıl bir zulüm uyguladığı daha iyi anlaşılabilir. En küçük demokratik eyleme saldıran ve yasaklar koyan Batista diktatörlüğü halkın iktidarının kurulmasıyla birlikte devrildi.
Amerikan emperyalizminin bir sömürgeyi yitirmek ve hemen yanından bir devrimin gerçekleşmesine duyduğu rahatsızlık bugüne kadar hep var oldu. Küba’ya karşı birçok provokasyon ve saldırı düzenlediler. Bağımsızlığını kazanan Küba halkı için sosyalizm programı bir yıl sonra açıklandı.
Bir yıl içinde alınan mesafeye bakıldığında halkların neler kazandıkları çok daha iyi görülebilir.
“Tüm bölgelere devrimi getirdik. Eğitim kültür ve sağlık hizmetlerinde tam bir devrim yaptık. Bu yıl Küba’da okuma-yazma öğrettik. 1.250.000 kişi daha önceki zamanlara ait resmi istatistiklerin gösterdiğinden çok daha fazlaydı. Bu yıl zorunlu ilkokul eğitimini dokuz yıla çıkardık. Ortaöğrenimi okul çağındaki tüm gençler için parasız hale getirdik. Kaleleri ve hapishaneleri okullara dönüştürdük.
Üniversite reformunu hayata geçirip tüm halka ücretsiz yükseköğrenim olanağı hazırladık. İsteyen daha yüksek bir kültür düzeyine ulaşmak için, isteyen bilim ya da çağdaş teknoloji konusunda eğitim görmek için üniversitelerimizden yararlanabilirler.
Emperyalizmin neden olduğu çarpık kültürün karşıtı olarak ulusal değerlerimize daha çok önem vermeyi temel aldık.
Sanat gösterilerimiz, tüm dünya halklarınca alkışlanır oldu, her yerde değil tabi, çünkü bazı yerlere giriş izni yok. Latin Amerika’nın kültür mirasını değerlendirmek için her yıl bir yazara ödül veriyoruz…
Tıp hizmetlerini yaygınlaştırıp köylülere ve kırsal bölgelerdeki yoksul işçilere ulaştırdık. Ülkemizde herkes spor yapma olanağına sahiptir.
Renk ya da ideoloji ayrımı yapmaksızın plajlar herkese parasız olarak açıldı. Ülkemizde eskiden pahalı spor kulüpleri olan kuruluşlar çalışanlar için dinlenme evlerine dönüştürüldü.”
(Sosyalizmin Kuruluşuna Doğru CHE syf. 65)
Che’nin bizlere öğrettiği; Bu yapılanlar kısa bir sürede gerçekleştirilenlerdir. Sonraları her alanda Küba halkının ihtiyaçları temel alınmış ve tüm olanaksızlıklarına, ambargolara karşın birçok önemli hizmete imzalarını atmışlardır. Tüm bunlar sosyalizmin kazanımlarıdır. Sosyalizmin gücünün somut ifadesidir. Che bir kez daha öğretmiştir ki halkların kurtuluşu devrimdedir, sosyalizmdedir. Yalnız ve yalnız sosyalizm halkları düşünür, halkın gelişimi için elinden geleni değil hep daha fazlasını yapar. Kapitalizmde her şey tekellerin karı içindir. Böyle olduğu için halkın ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi gelişiminin önünü açan tek sistem sosyalizmdir diyoruz.
Che, gerilla mücadelesinin olmazsa olmazlığını ve ödenen bedellerle devrimin kazanıldığını şöyle vurguluyor: “Tüm eylemimiz emperyalizme karşı bir savaş narasıdır ve insanlığın en büyük düşmanı Kuzey Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı, halkların birliğine bağlıdır.
Sloganlarımız, kulaktan kulağa yayılacaksa, silahlarımızı kavramak için başka eller uzanacaksa, başka insanlar mitralyöz sesleri ve yeni savaş naraları arasında cenazelerimize ağıt yakacaksa, ölüm hoş geldi, sefa geldi.”
Devam ediyor komutan CHE… Halkın öncüleri, gerillaları ile egemenlerin paralı askerleri arasındaki farkı şöyle ortaya koyuyor: “Bizim direniş ordumuz da savaş alanlarımızda, dağlarda ve ovalarda, savaş moraline sahipti. Ücretli askerlerinse, durmadan çoğalan gerillacılara kafa tutabilmek için yoksun oldukları şey tam da buydu. Bizler, ulusal marşın “Yurt için ölmek, yaşamak demektir,” biçimindeki sözlerini içten duyuyorduk, onlarsa, söyledikleri için bu sözleri biliyor, fakat ruhlarının ta derinliklerinde duyamıyorlardı. Bir yanda, davanın doğruluğuna inanç, diğer yandaysa ne için savaşıldığının bilinmemesi, iki ordu arasındaki büyük farkı belirliyordu.”
Che’nin bizlere öğrettiği; savaş moralle yürür. Emperyalizmin ve oligarşinin askeri güçleri kof ve yalandan ibaret vatan millet edebiyatıyla doldurulmuştur. Biz sınıflar mücadelesinin yasalarını biliyoruz. Bu nedenle bu savaşı er yada geç bizim kazanacağımız kesindir. Bu nedenle onların biz haklı ve meşru bir savaşta ilerici olanız. Onlar çürümüş düzenin tortuları. Moral güç bizdedir.
Che Guevara, devrimin ardından üniversitelerin nasıl şekillendirilmesi gerektiğini şu veciz sözlerle anlatmıştı: “Üniversite artık renk değiştirmeli, zencilerin, melezlerin, işçi ve köylünün rengine bürünmelidir.”
Che’nin bizlere öğrettiği; Biz bu sözleri kısaca, üniversite halkın rengine bürünmelidir diye özetleyebiliriz. Üniversitenin işleyişinden eğitimin muhtevasına kadar her şey, temelde bu değişimi sağlamalıdır.
“Günümüz dünyasının tarihinde benzeri olmayan ve kesin olarak ceza görmeden ve en küstah ikiyüzlülükle halkların haklarıyla nasıl dalga geçildiğini gösteren, acılarla dolu Kongo olayı”
Che’nin bizlere öğrettiği; Emperyalist Avrupa demokrasisinin gerçek yüzünü bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Bir ülkenin tekellerin çıkarları için nasıl paramparça edileceğinin, aşiretçi, milliyetçi feodal yapıların nasıl emperyalizme hizmet edeceğinin ve 3,5 milyon kişinin ölümünün emperyalist medyada nasıl yok sayılabileceğinin örneği en trajik boyutuyla Kongo’da yaşanmıştır. Ve bugün dünyanın dört bir yanında süren tüm savaşların altında emperyalizm vardır. Che bize Kongo’da yaşananlar üzerinden emperyalizmin gerçek yüzünü göstermiştir. Onlar her zaman demokrasi der, insan hakları der, özgürlük der… Ancak onların anladığı demokrasi halkları diledikleri sömürebilme yöntemidir. Onların anladıkları insan hakkı yalnızca kapitalistleri içerir. Onların anladığı özgürlük yalnızca onların yoksul ülkeleri işgal etmesi, bu ülkelerde darbeler örgütleyip katliamlar yapabilme özgürlüğüdür.
“Bu ölüm kalım savaşı sınır tanımaz. Dünyanın başka yerlerinde olup bitene karşı ilgisiz kalamayız.
Çünkü herhangi bir ülkenin emperyalizme karşı zaferi bizim de zaferimiz sayılır; aynı şekilde, herhangi bir ulusun yenilgisiyse hepimiz için bir yenilgidir. Daha iyi bir gelecek uğruna savaşan halklar için proletarya enternasyonalizmini uygulamak yalnızca bir görev değil, aynı zamanda kaçınılmaz bir zorunluluktur.”
Che’nin bizlere öğrettiği; Che’nin “bu ölüm kalım savaşı” ifadeleriyle başlayan sözleri, özellikle günümüz dünyasında, Che’nin zamanındakinden çok daha fazla geçerlidir. Devrimciler kapitalizmin emperyalizm sürecine girişinden bu yana, emperyalizme karşı başka ülkelerde çeşitli güçlerce sürdürülen direnişlere de, “kendi savaşları” olarak bakarlar. Destekleri, hümanizmin, ‘savaşa hayır’cılığın, emperyalizmin işkencelerine, katliamlarına karşıtlığının ötesindedir dolayısıyla.
“Fedakarlık, yeni toplumun kuruluşunun bir parçasıdır. Emperyalizmi hiçbir fedakarlıkta bulunmadan yok etmeyi umut edemeyiz, dünyanın en büyük baskı gücüne hiçbir fedakarlık yapmadan kafa tutmayı umut edemeyiz. … Sosyalizmin, hem de kapitalist gericiliğin ortasında, hiç kimse bir şeylerini feda etmeden kurulacağını düşünmek bir masaldır.”
Che’nin bizlere öğrettiği; Eğer, emperyalizme, faşizme karşı direneceksek ve bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizmi istiyorsak, bedel ödemek gerekiyor. Bedel ödemeyi göze almayan siyasal yapılar, düzeniçileşmeye mahkumdur.
Che, “Askeri Yazılar” adlı kitabında gerilla için şöyle diyor: “Gerilla, küçük silahlı grup, halkın savaşçı öncüsüdür, gücünün kaynağı halk kitleleridir.”
Che’nin bizlere öğrettiği; Kırda veya şehirde gerilla öncüdür. Yapacağı eylemle halka öncü olacaktır. Halkı örgütleyecek, hedef gösterecek, propaganda yapacaktır.
“Gerilla, bildiğimizi zannettiğimiz şey değildir: Küçük ölçekli bir savaş, güçlü bir orduyla savaşan küçük birlikler(!) Hayır, gerilla bir ulusun bütününün, baskıcı güce karşı verdiği savaştır. Gerilla savaşçısı, ulusun silahlı öncü birliğidir, ana birlik, yani ordu bir ülkede veya ülkenin bir bölgesinde yaşayan halktır. İşte gücünün kaynağı ve hangi egemen güç karşısında olursa olsun daima zafere ulaşmanın nedeni budur. Gerillanın kaynağı, özü ve cevheri, anası halktır…”
Che’nin bizlere öğrettiği; İşte, özü budur gerillanın: Halk… ve halkın öncü savaşçısıdır. Halkın, yani düzen karşısında ezilen, sömürülen, aşağılanan, horlanan, açlık ve yoksulluk içinde bırakılanların öncüsüdür… Onların savaşını yürütür, onlardan beslenir, onlarla birlikte savaşır… Öncü olan bu güç halktan ayrı bağımsız bir güç değildir. Halkın savaşını halk adına yapan bir avuç maceracı, düellocu hiç değildir. Halkı örgütleyen, halkı savaşa katan ve halkın savaşını örgütleyen öncülerdir gerillalar.
“Yenmek için düşmanın vurmasını önlemek yetmez. Düşmanın moralinin başarısızlık yüzünden düştüğü uygun andan yararlanarak, hızla ve enerjik bir biçimde karşılık vermek gereklidir. Böylelikle başarılar ve bunlardan dolayı da savunanların enerjisi daha da artar” Ve şu örnekle devam ediyor Che:
“…hasmının darbelerinden sıyrılarak ya da bunları durdurarak, hiç bir savaş kazanılamaz. Böyle olsaydı, en iyi boksör, etkilenmeksizin en güçlü darbelere karşı koyan kum torbası olurdu.”
Che’nin bizlere öğrettiği; Hareketsiz durmak, bir sürecin kendiliğinden geçmesini beklemek, örneğin olağanüstü hal uygulamalarının bitmesini beklemek en büyük yanlıştır. Düşmana saldırıya, ekonomik, demokratik, askeri, ideolojik her cepheden darbeler vurmaya motive olmak gerekir. Her zaman yapılacak bir şey vardır.
“Savaş bizi devrimci yaptı. Devrimciler için savaş kadar büyük deneyim olamaz. Bu deneyim, yalnız başına ele alınan bir öldürme eylemi ya da sadece silah taşıma olayı değildir; sadece herhangi bir mücadele biçimi olarak da düşünülemez. Savaş, savaşma eyleminin tümüdür…”
Che’nin bizlere öğrettiği; Savaşı kazanacağız. Biliyoruz, düşmanın sahip olduğu uçaklara, tanklara, toplara sahip olamayacağız son ana kadar. Ama düşmanın da asla sahip olamayacağı bir başka şeye sahibiz: İnanmış insana… Devrimi tanklarımız, uçaklarımız olmadan yapacağız. Ne ki bizim başka silahlarımız da var. Ve savaş eldeki tüm silahların uygun kullanımıyla kazanılır. Mesela diyoruz ki, eleştiri-özeleştiri silahı… Ve Che’nin öğrettiği gibi savaşın birçok boyutunu da savaşın içinde öğrenip devrim yolunda yürüyüşümüzü sürdürüyoruz.
Che Guevara, Marks’ın düşüncesi için şöyle diyordu; “Marks, insanlığın kurtuluşunu düşünüyordu ve komünizmi insanın yabancılaşması ile sürüklendiği çelişkilerin çözümü olarak görüyordu, ama bilinçli bir eylem olarak da…”
Che’nin bizlere öğrettiği; Gerçek Marksist-Leninistler insanlığın kurtuluşu için mücadeleyi bilinçli bir eylem olarak görürler… Ölüm Orucunda da öyle olmuştur; Cepheliler ne yaptıklarını bilerek ölümün üzerine yürümüşler, onurlarını teslim etmemişler ve faşizmin her türlü saldırılarına bu bilinçle direnip püskürtmüşlerdir.
“… Her türden on bin silaha karşı yalnız iki yüz tüfeğimiz vardı. Bu durum büyük bir olumsuzluktu bizim için. Adamlarımız iki gün boyunca on-on beş silaha karşı bir silah oranıyla yiğitçe dövüştüler. (Che- Savaş Anıları-s.273)
Che’nin bizlere öğrettiği; Şehitlerimiz, yiğitçe savaşarak düşmana korku salmış ve halklara umut olmuş ve sonraki nesillere bu yiğitliği, teslim olmamayı miras bırakarak, yeni gelenekler yaratarak toprağa düşmüşlerdir.
“Dünyanın herhangi bir köşesinde ezilenlere, sömürülenlere atılan tokadın acısını yanağında hissetmektir…”
Che’nin bizlere öğrettiği; Enternasyonalizm denilince aklımıza gelen Che Guevara’nın bu sözüdür. Tüm dünya halklarının ortak düşmanı emperyalizmdir. Dünya halkları bu ortak düşmana karşı ortak bir ruh ile savaşmalıdır.
Enternasyonalizm uluslararası halkların dayanışması, mücadelede birliği ve örgütsel birliğidir. Enternasyonalist olmak anti-emperyalist olmaktır. Bugün görevimiz, Anti-Emperyalist Cephe çalışmalarını hızlandırmak, enternasyonalizmi büyütmektir. Emperyalist saldırganlığa karşı halkların birliğini büyütmektir.
Emperyalizm değişmez; ama emperyalist düzen değişebilir. Nasıl?
Cevabını Che veriyor:
“Emperyalizm, sömürge ve bağımlı ülkelerdeki egemenliğinden, oralardan atılmadığı sürece hiçbir zaman vazgeçmeyecektir. Saldırganlık ve soygunculuk emperyalizmin doğası gereğidir. Emperyalizmin saldırgan yapısı, ölümüne dek değişmez. Tüm çabaları emperyalizm üzerinde yoğunlaştırmak ve sonuna kadar emperyalizmle mücadele etmek zorundayız, Ezilen ulusların özgürlük ve bağımsızlığını kazanması ancak antiemperyalist davranış ilkelerine bağlı kalarak ve emperyalizme karşı sürdürülen kararlı mücadeleyi şiddetlendirerek gerçekleştirilebilir. Böylelikle, halklar emperyalist saldırganlıktan kurtulabilir ulusal bağımsızlıklarını sağlamlaştırır ülkenin ve ulusun mutluluğunu sağlayabilirler.”
“Emperyalistlerin insanlığa savaş tehdidiyle şantaj yapmaya çalıştığı gerçeği ışığında, doğru cevap, savaştan korkmamaktır. Halkların uygulayacağı genel taktik, karşı karşıya gelinen her çarpışma noktasında amansızca ve aralıksız saldırmak olmalıdır.” (Che-Savaşçıya Pratik Öneriler, sayfa: 70-71)
“Kapitalizmin son ve en yüksek aşaması olan emperyalizmin, dünya ölçeğinde bir sistem olduğunu ve dünya çapında büyük bir cepheleşmeyle alaşağı edilmesi gerekliliğini kesinlikle hesaba katmalıyız. Bu savaşın stratejik hedefi emperyalizmin yok edilmesi olmalıdır. Bize, bu dünyanın sömürülenlerine ve azgelişmişlerine düşen görev, emperyalizmi ayakta tutan temelleri yıkmaktır. Emperyalizm bir yandan sermaye, hammadde elde eder, teknisyen ve işçilerin ucuz işgücünden yararlanırken, öte yandan da egemenlik kurma araçlarından başka bir şey olmayan yeni sermayeler, silahlar ve her tür mal ihraç ederek ezilmiş halklarımızı mutlak bir bağımlılığa sürüklemektedir. Öyleyse bu stratejik hedefin temel öğesi halkların gerçek kurtuluşu olacak; bu kurtuluş, çoğu kez ancak bir silahlı savaş sonucunda gerçekleşebilecek, Latin Amerika’daysa kaçınılmaz biçimde sosyalist devrim özelliği taşıyacaktır.” (Che-Savaşçıya Pratik Öneriler, sayfa: 78-79)
“Büyük stratejik hedefe, yani emperyalizmin mücadele yoluyla tümden yok edilmesine gelince, bu konuda uzlaşmaz kalmalıyız.(…) Bu, uzun süreli bir savaş demektir. Ve, bir kez daha yineleyelim, acımasız bir savaş olacaktır bu. Savaş gelip çattığında, kimse onu yumuşatırım diye kendini aldatmasın ve kimse, halkı uğruna katlanabileceği savaşın sonuçlarının verdiği korkuyla, savaşı başlatmakta duraksamasın. Bu hemen hemen tek zafer şansıdır.” (Age, 83-84)
Che’nin bizlere öğrettiği; Marksist-Leninistler emperyalizmi doğru tahlil etmiş, onun doğduğundan bugüne değişmediğini, onun sosyalizme doğru zorunlu bir aşama olduğunu tespit etmişlerdir. Ama bu zorunlu aşama kendiliğinden değişmeyecektir. Emperyalizmden kurtuluşun tek yolu; uzlaşmaktan değil can kan bedeli yürütülen bağımsızlık mücadelesinden geçmektedir. Ancak emperyalizme karşı ideolojik netliği olmayanlar dünden bugüne, “emperyalizmi yok edemiyorsan, onun değiştiğini propaganda et ve onunla uzlaş” teorisini yaymışlardır. Bunlar dönek solculardır. Kautsky emperyalizm tanımıyla tüm bu döneklerin fikir babasıdır. Kautsky’nin devamcılarının, bugün, halkların emperyalizmle çelişkilerini yumuşatmaya çalışması, uzlaşmacılığı reformizmi ileri sürmeleri kurtuluşu geciktirmekten başka bir sonuç yaratmaz.
“Bu ölüm kalım savaşı sınır tanımaz. Dünya’nın başka yerlerinde olup bitene karşı ilgisiz kalamayız.
Çünkü herhangi bir ülkenin emperyalizme karşı zaferi bizim de zaferimiz sayılır; aynı şekilde, herhangi bir ulusun yenilgisiyse hepimiz için bir yenilgidir. Daha iyi bir gelecek uğruna savaşan halklar için proletarya enternasyonalizmini uygulamak yalnızca bir görev değil, aynı zamanda kaçınılmaz bir zorunluluktur.”
Che’nin bizere öğrettiği; Emperyalistler, çıkarları için tüm çelişkilerine rağmen kolayca birleşerek halkları katletmektedir. Devrimci örgütleri teslimiyet masasına oturtmakta, tasfiye edemedikleri örgütleri ise terör listeleriyle, yöneticilerinin başlarına para ödülleri koyarak teslim almak istemektedir. Yani emperyalizm sömürüsünün karşısında halkların her an isyan etme riskine karşılık ideolojik, ekonomik ve askeri olarak saldırılarını yoğunlaştırmıştır. Emperyalizmin halkları pasifleştirmek, örgütsüzleştirmek ve umutlarını yok etmek için kullandığı onlarca araç vardır. Emperyalizmin saldırganlığı; devrimci, demokrat, vatansever açıkça emperyalizme karşı birlik olmanın ve direnmenin gücünü göstermektedir. Bu görevin yüklediği sorumluluk şimdi Anti-Emperyalist Cephe’nin omuzlarındadır.
BİZİMDE DAĞLARIMIZ VAR CHE
Che umuttur. Devrim umudu. Bu umut artık kirletilemeyecek, içi boşaltılamayacak kadar kökleşmiştir. Dünyanın Türkiye’sinde Parti-Cephe ile bu umudu büyütüyoruz…
Che kararlılıktır. Devrim kararlılığı. Emperyalizme karşı silah elde savaşanlarda yaşayan bir kararlılıktır bu. Yoldaş Che!.. Savaş naraların Mahirlerin, Saboların, Leylaların sloganlarında çınlıyor.
Moncado’da dalgalandırdığınız bayrağı Kızıldere’lere, Çiftehavuzlar’a taşıdık.
Sierra Maestra’daki silah sesleri Anadolu’nun dağlarında yankılanıyor.
Mitralyöz tarakaları dağlarda gerillayla hiç susmuyor. Malatya’dan Dersim’e, Sivas’tan Karadeniz’e On ikilerle, Tanklarla, Şafaklarla, Eliflerle elden ele dolaşan kurtuluş bayrağı tüm ülkenin dağlarını sarıyor.
Bizim de dağlarımız var Che Guevara.
Bayrağın ve silahın ellerimizde zafere yürüyoruz; “Savaş çağrımız kulaktan kulağa yayılacaksa ve silahlarımızı almak için başka eller uzanacaksa, ölüm nereden gelirse gelsin, hoş geldi, safa geldi” diyerek yürüyoruz…
CHE, YAŞIYOR, SAVAŞIYOR
Che eylemleriyle, bizlere bıraktığı değerli miraslarıyla, savaşçılığıyla, dünyanın neresinde olursa olsun halkın çektiği acıları yüreğinde hissetmesiyle enternasyonalist kişiliği ve sosyalizm inancıyla örnek bir devrimci liderdi.
Hem bir savaşçı, hem bir teorisyen olarak Küba devriminden edindiği deney ve tecrübelerini diğer yeni sömürge ülkelere aktarmaya çalışmıştır. Türkiye devrimi ve devrimcileri de ondan öğrenmiş ve öğrenmeye devam etmektedir.
Proletarya enternasyonalizminin onurlu bir simgesi haline gelen Binbaşı Che tüm ezilen dünya halklarının yüreğinde yaşarken dalgalandırdığı bayrak bugün Parti’-Cephe’nin elinde daha da yükseklerde dalgalanıyor ve hiç düşmeyecek.
O, işkencede boyun eğmeyen, ser verip sır vermeyenlerin direnişinde,
O, hapishanelerde özgür tutsakların barikatlarında,
O, Toroslarda, Karadeniz’de, Dersim’de, Kürdistan’da gerillanın düşmana sıktığı her kurşunda,
O, düşmana teslim olmayı reddedip şehit düşenlerin kanlarıyla yazdıkları umudun adında,
O, halklarımızın kurtuluş savaşında yaşıyor, savaşıyor.
CHE GUEVARA’DAN;
”Gerilla niçin savaşır?” sorusuna şöyle cevap veriyor: ” … halkın kendisini ezenlere karşı, için için kaynayan protestosunun yankısını meydana getirmek için silahları eline aldığı ve tüm silahsız kardeşlerini rezillik ve yoksulluk içinde tutan toplumsal rejimi değiştirmek amacıyla dövüşür.’
(Askeri Yazılar, Sf: 34)
“Önemsiz bir savaş alanında, bilinmeyen bir savaşçı tarafından, o anda kazılan bir siper, barış zamanında, hakim bir yüksekliğe kurulan, bazen birkaç metre kalınlığındaki zırhlı istihkamdan daha etkili olmuştur. Sana bunları niçin anlatıyoruz, milis askeri? Nişan almayı ve ateş etmeyi bilmek kadar kazmanın da gerekli olduğunu, kazma, küreğin de tüfek ve mitralyöz kadar önemli olduğunu anlaman için. Çünkü savaşçılar, saldırıda olsun, savunmada olsun kendilerini tahkim etmek zorundadırlar.
(Che, Savaşçıya Pratik Öneriler, sf. 48)
“Dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir insana yapılmış bir haksızlığı içinizde hissedecek kadar duyarlı olunuz. Bu bir devrimcinin en değerli niteliğidir.”
“… Acımasızca bir savaş. Savaş gelip çattığında kimse onu yumuşatırız diye kendini aldatmasın ve kimse halkın uğruna katlanabileceği savaşın sonuçlarının verdiği korkuyla, savaşı kızıştırmakta duraksamasın. Bu hemen hemen tek zafer şansıdır.”
“İmkansız biraz zaman alır”
“Şiddet, sömürücülerin ayrıcalığı değildir, sömürülenler de onu uygulayabilirler ve dahası, uygun anda kullanmalıdırlar.”
“Devrimin ideolojik itici gücü olan devrimci, sosyalizmin kuruluşunun dünya ölçüsünde tamamlanmasına kadar ancak ölümüyle bitecek olan kesintisiz çalışması içinde tükenir gider.
En acil görevler yerel ölçüde tamamlandığında devrimci çabalarını yavaşlatır ya da proletarya enternasyonalizmini unutursa, önderlik yaptığı devrim, esinlendirici bir güç olmaktan çıkar ve devrimci amansız düşmanımız olan emperyalizmin çok iyi yararlanacağı rahat bir uyuşukluğa düşer.
Proletarya enternasyonalizmi hem bir görev hem de devrimci bir zorunluluktur.
Biz halkımızı böyle eğitiyoruz.” (Che, Sosyalizm ve İnsan)
“Bütün dünyada, uluslararası dayanışma, saldırıya karşı çıkan yüz milyonlarca insanın göğsüyle barikat yapacaktır. Tekeller kurtlanıp kemirilmiş temel direklerinin nasıl sarsılacağını, basın ajanslarınca hazırlanan yalanların ördüğü örümcek ağının nasıl bir üşemeyle süpürülüp gittiğini göreceklerdir.”
(Che, Askeri Yazılar, sf. 135)
“Dayanışma ezilenlerin inceliğidir.”
“Savaşan, Kaybedebilir Savaşmayan Çoktan Kaybetmiştir.”
“… Bizim kaderimiz çizilmiştir, belirsizlik içinde değiliz: Ya burada, son savaşçımızın damarındaki kanının son damlasına savaşıp öleceğiz ve kentlerde koca bir genç kuşak yok olup gidecek, ya da en akıl almaz engelleri aşıp zafere ulaşacağız. Yenilmemiz olanaksızdır. Savaşçılarımızın arkada bıraktığı fedakarlık ve kahramanlıklarla dolu bir yılı, artık hiç bir şey silemez; buna zaferimiz kanıttır. Elde ettiğimiz zaferler de kolay kolay yok sayılamaz. Her zamankinden daha kararlı olan savaşçılarımız kanlarının son damlasına kadar çarpışacaklardır. ” (Che, Savaş Anıları Sf. 226)
“… Şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da her çarpışmada, düşmandan ele geçirdiğimiz silahlardan başka silahımız olmadan, acıyla denenmiş halkın yardımından başka yardım görmeden ve önümüze koyduğumuz yüce amaçtan başka dayanağımız olmadan tek başına savaşı sürdüreceğiz…” (Sf. 231)
“… Her türden on bin silaha karşı, yalnız iki yüz tüfeğimiz vardı. Bu durum büyük bir olumsuzluktu bizim için. Adamlarımız, iki gün boyunca on-on beş silaha karşı bir silah oranıyla yiğitçe dövüştüler…” (Sf. 273)