CHP, DİSK, KESK, TMMOB, TTB 1 Mayıs’ta El Birliğiyle Halka İhanet Ettiler!

Kurtla Kuzuyu Ye;

Sonra Otur Çobanla, Kuzunun Yasını Tut!

Artık Hiçbir Gerçeğin Üzeri Örtülemeyecek!

O Kurtlar Sofrasını Dağıtacak, O Ablukayı Yaracağız!

KESK ve DİSK Devrimcileri Sendikalardan Tasfiye Ederken, Hepiniz Ellerinizi Ovuşturarak Seyrettiniz

Meydan Size Kalır Sandınız! Yok; Kalmaz, Kalmadı!

Çünkü Faşizm, Oportünistleştirmekle, Sivil Toplumculaştırmakla da Yetinmez;

Faşizm, Tam Teslimiyet İster!

Teslimiyeti “Zafer” Gibi Yutturmak,

Diz Çökme ve Teslimiyeti “Başarı” Gibi Pazarlamak;

1 Mayıs’ta Saraçhane’de CHP, DİSK, KESK, TMMOB, TTB’nin Yaptığı Budur!

Oysa Direniş ve Teslimiyet, Bir Arada Olmaz!

Faşizm Tam Teslimiyet İstiyor; Katıksız Teslimiyet!

Saraçhane’de Faşizmin “Teslim Ol” Çağrısına İcabet Edilmiştir

Reformizmin “Sağduyu”Su Faşizmi, Halka Saldırıda Cesaretlendirmiştir

Uzlaştırma Programı ve Politikasına Can Vermiştir!

CHP ve Sendikalar, Taksim’e Çıkmamakta Anlaştığı Halde Çağrı Yaptı,

Sonra Halkı ve Oportünistleri, Polis Saldırısı Altında Bırakıp Kaçtı!

Çünkü Sosyal Demokrasi ve Reformizm,

Objektif Olarak Faşizmin “Ilımlı” Kanadıdır

Onların Desteği Olmadan Faşizm, Saldırılarını Meşrulaştıramaz!

Faşizm ve Reformizm, Birbirini Tamamlar;

Çünkü İkisinin de Kaynağı Burjuva İdeolojisidir!

Burjuva İdeolojisi ve Politikası;

Sınıfları Uzlaştırmaya, Proletaryanın Eylemini Frenlemeye

Burjuva Dünyaya Hapsetmeye ve Ücretli Kölelik Düzenini İlelebet Yaşar Kılmaya Dayanır

Faşizm ve Reformizm; Karşıt Değil, İkiz Kardeştir!

1 Mayıs’ta El Birliğiyle Halka İhanet Ettiler!

Halk, İhanetçilerin Teslimiyet Çağrısını Yuhaladı!

İhanet; Pişkin, Utanmaz, Yüzsüz, Sıkılmaz!

İhanet Edenler; Pişkinlikle Karışık Aldırmamaya Alışmıştır!

Faşizmin ve Burjuva İdeolojisinin Soldaki Uzantılarının Saldırılarını

Asla Kanıksamayacağız!

Teslimiyet Dayatmalarına da Reformizmin “Sağduyu”suna da

Direnişlerimizle Vurmaya Devam Edeceğiz!

Her 1 Mayıs’ta Taksim İçin,

Şehitlerimizi Adaletsiz, Katillerini Cezasız Bırakmamak İçin

Direnmeye Devam Edeceğiz!

Çünkü Teslimiyet Katliama, Direniş Zafere Götürür!

*

Emperyalizmin yeni sömürgesi, sürekli faşizmle yönetilen ülkemizde, vahşetin her türlüsünü uyguluyor. Halkın sindirilmesi için baskı ve zulmü süreklileştiriyor, daha da perçinliyor. Bunu bir kez daha gördük ve yaşadık 1 Mayıs’ta. Saldırılar ve tutuklamalar devam ediyor.

Ülkemizde işçi sınıfının mücadelesi, bu mücadelenin nasıl sürdürüleceği ve devrimde nasıl bir rol oynayacağının sol tarafından yeterince kavrandığı söylenemez. Kimi anlayışlar hâlâ işçi sınıfı deyince elindeki sihirli anahtarla her türlü kapıyı açacak, ülkeyi ve halkı kurtuluşa götürecek tılsımlı bir güç olarak görmektedirler.

İşçi sınıfının ideolojisiyle işçi sınıfının içerisinde bulunduğu durumu ekonomik, sosyal ve kültürel özelliklerini yanlış değerlendiren ve bu değerlendirme sonucu yanlış örgütlenme anlayışı içerisinde olanlar, ne istedikleri gibi bir işçi sınıfı hareketi yaratabilmekte ne de diğer halk kesimlerini örgütleyebilmektedirler.

Reformizmi, devrimci, sosyalist sınıf sendikacılığı söylemlerine rağmen, devlet sendikacılığı dışında tutamayız. Çünkü işçi sınıfına, devletle çatışmayı, iktidarı almayı ve diğer halk kesimleriyle birlikte ancak devrimci zorla iktidarın alınabileceği anlayışını götürmediler, bu doğrultuda örgütleme yapmadılar.

Kavram Olarak Reformizm

Reformizm, Marksist-Leninist literatürde kapitalizmin temel yapısını ve kurumlarını koruyarak yapılacak çeşitli düzeltme ve iyileştirmelerle toplumun refaha ve sosyal adalete kavuşturulabileceğini savunan burjuva ideolojisi ve politikası olarak tanımlanır.

Marksizm’e göre; proletaryanın sömürüden ve siyasi kölelikten kurtuluşu bütün kapitalist sistemin siyasal üst yapısıyla birlikte devrimle ortadan kaldırılmasıyla mümkündür. Buna karşılık reformizm, kapitalist sistemi koruyarak yapılacak reformlarla işçilerin sömürüden kurtulabileceğini ve böylece bütün sınıfların uzlaşması ve kardeşliği üzerine şekillenen bir sistemin kurulabileceğini savunur. İdeolojisi ve politikası sınıfları uzlaştırmaya, proletaryanın eylemini frenlemeye ve burjuva dünyaya hapsetmeye ve ücretli kölelik düzenini ilelebet yaşar kılmaya dayanır.

Devlete karşı olduğunu söyleyen ve sınıf sendikacılığını savunduğunu iddia eden DİSK ile devlet sendikası TÜRK-İŞ arasında özde bir fark yoktur. İşçihareketini düzen içerisinde tutmak, devletekarşı yönlendirmemek, gerektiğinde “yurtseverlik” edebiyatıyla “kışkırtıcılara alet olmama” demagojileriyle devrimcilerinkarşında, devletin yanındadırlar.

“Sağduyu, yurtseverlik, işçinin ekonomik çıkarlarını düşünme” adına, işçi sınıfının ekonomik çıkarlarını dahi gözetmeyen, bunlar için bile gerekli olanları yapmayan bu sendikalar, gelinen aşamada halkı uzun süre denetimleri altında tutamazlar.

Bugün ülkemizde; özgürlük, bağımsızlık ve onurlu bir yaşam için sürdürülen savaşta devrimciler yaşamlarını tereddütsüz feda ediyor; halkın hak ve özgürlüklerini savunmak için kendi özgürlüğünü ve canını ortaya koyuyor.

İşçi sınıfını, faşizmin bu kan denizinin dışında tutmak, hatta film seyreder gibi sessizce izlemek, ihanetten başka bir şey değildir. İşçi sınıfı, halkın katliamı ve süregelen vahşet üzerine kendi ekonomik çıkarlarını inşa etmeyi düşünecek kadar onursuz değildir. Ama bugün, sendikalar eliyle işçiler, bu onursuzluğa mahkûm edilmeye çalışılıyor.

Bir yandan devlet sendikacılarının, bir yandan emperyalistlerin ve oligarşinin bilinç çarpıtması, işsiz bıraktırma tehditleri ve devrimcilerin sürekli operasyon ve tutuklama terörü nedeniyle oluşan eksikliklerinden ötürü işçi sınıfını, sınıf olma bilincinden uzak tutmayı başarmıştır.

Devlet sendikacılığının mantığında, her adımda kitle hareketini biraz daha büyütmek, biraz daha bilinçlendirmek, ittifakları geliştirmek ve iktidara yönelme anlayışı yoktur. Devlet icazetinin dışına çıkan, çıkmak isteyen her türlü eylemliliğe ve davranışa karşı çıkarlar, gerektiğinde zorla engellerler. Halkın icazetin dışına çıkması ve bu doğrultudaki hareketliliği, bürokrat yönetimlerinin sonları olacaktır.

Bu çıkarlarını korumak için her türlü saldırıya, hokkabazlığa başvurabilecek niteliktedirler. Devrimci örgütlere düşmandırlar. Devletle aynı ağızdan konuşurlar. Kitlelere, örgütlerden uzak durmalarını, aksi halde başlarının belaya gireceğini öğütlerler. Bu öğütleri dinlemeyip, “örgüt belasına bulaşanları” açıktan veya uygun bir yolla tasfiye ederler.

Devrimci işçi Hareketi potansiyeli, devlet sendikacılarının tüm baskılarına karşın gelişkindir. Ama bu potansiyel, bu güç; örgütsüz, dağınık olupkendini ifade etmekten yoksundur. Bunun için dedevlet sendikacılığının yönetimi altında varlığını duyuramamakta, ileri gelenleri parça parça tasfiyeedilmekte ve olası devrimci bir örgütlenmenin ortayaçıkması engellenmek istenmektedir.

Tüm engellemelere rağmen, işçiler hareketli olup, alın terleri ve onurları için mücadele etmeye hazırdılar. “Nasıl, hangi örgütlülükle mücadele edeceğiz?” sorularına cevap verdiğimizde ve işçilere bunu somut olarak gösterdiğimizde, işçi hareketi devasa boyutlarda gelişecektir. Sendikaların, küflenmiş toplantı salonlarında iktidar veya TİSK, TÜSİAD gibi patron temsilcileriyle değil; fabrikalarda, meydanlarda, sokaklarda işçilerle buluşarak, faşizme karşı direnişler örgütleyerek mücadele etmelidir.

Peki, DİSK bunu yapabilir mi, yapar mı? Elbette hayır!

Ülkemizde tamamen emperyalist politikaların savunucusu haline gelmiş, emperyalizmden fonlanan sendikalar, artık miadını tamamen doldurmuştur. 1 Mayıs 2024’te Saraçhane’de gösterdikleri tavır, bunun son örneği olmuştur.

Bu nedenle tüm işçileri İşçi Meclislerinde, tüm halkımızı Halk Meclislerinde örgütlemek zorundayız. Sendikacıların ihanet batağından kurtularak, emeğinin hakkını kendi öz örgütlülüklerinde savunmasını ve kazanmasını sağlamalıyız.

Artık sıradan, ekonomik hak arayışları dahi militan bir mücadele verilmeden, iktidarla çatışmayı göze almadan sonuç alamaz. İşçi sınıfı, üretimden gelen gücünü kullanmakla birlikte, her çeşit eylem biçimini de gündemine sokarak, devletin engellemelerini aşacak yolları; ancak devrimcilerin öncülüğünde bulabilir. Çünkü hak arayışları sokaklara ve meydanlara çıkmadan, devletle göğüs göğüse çatışmadan, önüne çıkan barikatları aşıp geçme geleneği yaratılmadan, devrimci bir tarzda direnilmeden gerçekleşemez.

Bir işçi cephesi yaratmalıyız. Bu işçi cephesi; devlet sendikacılığıyla işçi hareketinin gelişemeyeceğini, bu sendikaların yıkılması gerektiğini, işçilerin kendi öz örgütlerini yaratarak söz ve karar sahibi olmaları, işçi hareketiyle, diğer halk sınıf ve tabakalarının mücadelesinin birbirinden ayrılamayacağını kavratan bir mücadele yürütmeliyiz. Tarih ve sınıf bilinciyle, iktidar iddiamızla tüm halkımızı örgütleyeceğiz!

Tarih bilinci olmayanlar ne emperyalizmin nasıl şekillendiğini ne kapitalizmin nasıl oluştuğunu ne de dost ve düşmanı doğru saptayamazlar. Bugün sendikaların durumu budur.

Ancak devrimci örgütler oportünistleşse de oportünistler reformistleşse de reformistler legal parti haline gelse de faşizm saldırmaya devam ediyor. Çünkü faşizm kendisine karşı her türlü düşünceye düşmandır ve azgınca saldırır. Saraçhane’de ortaya çıkantablonun iki yüzü vardır; biri faşizmin saldırıları, diğeri ise reformizmin ve sosyal demokratların faşizmle kardeşliği!

Faşizmi Meşrulaştıran; Reformistler,

Sosyal Demokratlar,

Emperyalizmin Politikalarına Karşı Teslimiyeti,

Uzlaşmayı Örgütlüyorlar

Stalin sosyal demokratları anlatırken şunları ifade etmiştir; “… Faşizm burjuvazinin yalnızca savaş örgütüolduğu doğru değildir. Faşizm salt askeri ve teknik birkategori değildir. Faşizm burjuvazinin bir savaşörgütüdür ve sosyal demokrasinin aktif desteğinedayanır.

Sosyal demokrasi, objektif olarak faşizmin ılımlı kanadıdır. Burjuvazinin savaş örgütünün sosyal demokrasinin aktif desteği olmaksızın mücadelelerde ve ülke yönetiminde belirleyici başarılar kazanabileceğini varsaymak için hiçbir neden yoktur.

Aynı şekilde sosyal demokrasinin burjuvazinin savaş örgütünün aktif desteği olmadan mücadelede ya da ülke yönetiminde belirleyici başarılar elde etmesini varsaymak için hiçbir neden yok.

Bu örgütler birbirini dışlatamaz, tersine tamamlar.

Bu örgütler birbirinin karşıtı değil, ikiz kardeştir.

Faşizm, bu iki temel örgütün emperyalizmin savaşı sonrası bunalımı koşullarında ortaya çıkmış ve proleter devrime karşı mücadele üzerine kurulmuş olan, şekillenmemiş siyasi blokudur.

Burjuvazi böyle bir blok olmaksızın iktidarını sürdüremez. İşte bu yüzden, pasifizmin faşizmin saf dışı edilmesi olduğuna inanmaya kalkmak bir hata olurdu.

Bugünkü koşullarda pasifizm, faşizmin sağlamlaştırılması anlamına gelir; onun ılımlı, sosyal demokrat kanadının öne çıkarılmasıdır.” Stalin Eserler Cilt 6, Syf. 257-258(Sosyal Demokrasi-Faşizm)

SOSYAL DEMOKRAT CHP,

1 MAYIS’TA DİRENMEMENİN NEDENİNİ,

SENDİKA VE MESLEK ODALARININ ÜSTÜNE ATIYOR

Özgür Çelik diyor ki; “Sendikaların aldığı kararın arkasında duracak CHP.” Danışıklı dövüştür bununadı. Sendikalar iki koldan Taksim’e yürüyoruzaçıklaması yapmıştı, Saraçhane ve Beşiktaş üzerinden;yasaklanınca hepsi Saraçhane’ye toplandı. Amaçları;kitleye açıklamadan burada konuşma yapıp gelenlerievine yollamaktı.

39 ilçe başkanıyla Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu açıklamalardan sonra alanı terk etti, polis ile müzakereleri bile beklemedi.

Gazetecilerin “TAKSİM’E NEDEN YÜRÜMEDİNİZ?” sorusuna Özgür Özel: “POLİSLE İTİŞİP KAKIŞMAK BANA DA PARTİME DE YAKIŞMAZ. Ben o barikatı kaldıracağım. ben devletin polisini oradan çekeceğim; ama bunu kendisi de halkın çocuğu olan polisle çatışarak yapmayacağım.

Ben bunu seçimden birinci parti olarak çıkmış bir genel başkan olarak önümüzdeki ilk seçimi kazanarak yapacağım. Kavga ederek iterek çatışarak değil; SEÇİMLE YAPACAĞIM BUNU.” dedi.

YALAN SÖYLÜYOR,

EFENDİSİ EMPERYALİSTLER GİBİ;

HALKA YALAN VE SALDIRIDAN BAŞKA

VEREBİLECEKLERİ HİÇBİR ŞEY YOKTUR!

Onun amacı; ezenle ezileni uzlaştırmak, halkın devlete yönelen tepkisini bastırmak, devrime değil düzene kanalize etmek!

DİSK: “İŞÇİ SINIFININ TAKSİM İRADESİ TOPLUMDA KARŞILIK BULDU”

“Her türlü hukuk dışı yasağa, engele, tüm şehrin bir açık hava hapishanesine çevrilmesine ve tehditlere aldırış etmeden Saraçhane’ye akan on binler ekmeğimizin, aşımızın, haklarımızın teminatıdır” diyen DİSK yöneticileriise sözlerini şöyle sürdürdü: “BİR DİZİ ÖRGÜTSEL VE TEKNİK SORUN YAŞANDI”

Kaçışın ve ihanetin adına SORUN VE AKSAKLIK diyorlar. Yalan!

Gerçek; DİSK ve tertip komitesinin, ideolojik tercihidir. Direnişi değil, teslimiyeti tercih etmesidir!

DİSK başkanının, otobüs üzerinden sarfettiği keskin sözler, kendisinin ve yönetiminin pratikte yaptıklarının karşılığı olmayan bir konuşmadır. Halkın direnme dinamiklerinin nasıl uzlaşmaya götürüldüğünün göstergesidir.

Ne diyor Arzu Çerkezoğlu; “Bundan sonra attıkları her adımda bu iradeyi görecekler, bu iradeyi tanıyacaklar buradan bir kez daha haykırıyoruz bir kez daha söylüyoruz bu iradeyi tanıyacaksınız”

Gösterdikleri tek irade, tek kararlılık, tek ısrar TESLİMİYET konusundadır.

Faşizmi, yönetim biçimi olarak görmeyen, ismini söylemekten korkan DİSK hangi iradeyi anlatıyor?

Türkiye halkları sizi tanıyor; siz katil Süleyman Soylu ile el sıkışırken, tabanınız da halkımız da size gereken cevabı veriyor; tıpkı 1 Mayıs alanında yuhalandığınız gibi.

ABD sendikacıları gibi ellerinde beyzbol sopalarıyla devrimcileri, direnen emekçileri nasıl linç ettirdiğiniz, Devrimci İşçi Hareketi’nden Oğuz Meşe’nin kanını nasıl akıttığınız, Halkın Hukuk Bürosu avukatlarını nasıl yaraladığınız unutuldu mu sanıyorsunuz?

Faşizme karşı eyleme, mitinge çağırmadığınız üyelerinizi, devrimcilere saldırtmak için otobüslerle nasıl İstanbul’a taşıdığınız unutuldu mu? Ne unuttuk ne de unutulmasına izin veririz! Her yerde devrimci kanı döken tarihinizi, Sivas katliamcılarıyla ve AKP faşizmiyle el sıkıştığınızı, patronlarla nasıl kol kola girdiğinizi anlatmaya devam edeceğiz. Çünkü siz üreten ve yaratan emekçi halkların değil; faşizmin temsilcisisiniz.

KESK de; KHK ile 150 bin kamu emekçisi ihraç edilirken, faşist katil Süleyman Soylu ile anlaşma yaparak devrimcileri tasfiye etti. Devrimci düşmanlığının, faşizmle işbirliğinin bedelini KESK de binlerce üye kaybederek ödedi. Elbette işbirlikçi KESK yönetimi, henüz tarihsel ve siyasal olarak kaybettiklerini farkına varabilecek durumda değildir ki bu durum umurunda da değildir.

1977’den bugüne kadar 1 Mayıs alanı için mücadele eden, devrimcilerin ödediği kan ve can pahasına kazandığı tertemiz mücadele tarihini kirletiyorsunuz.

Taksim’e değil, teslimiyetinizle simge haline gelen Maltepe’ye gidin; uzlaşmak istiyorsanız orada uzlaşın, katillerinizle her zamanki gibi fotoğraflar çekerek pozlar verin.

Emekçi halkların mücadelesini kirletmenize, halkımızın Taksim ve 1 Mayıs konusundaki duyarlılığını ve coşkusunu kullanmanıza, teslimiyetçiliğinizle umutsuzluk yaymanıza izin vermeyeceğiz. 1 Mayıs alanı Taksim’dir!

Taksim direnenlerin meydanıdır, uzlaşanların değil. Taksim, Anadolu halklarının kendi iktidarını kurma kararlılığını ve inancını haykırdığı meydandır! Taksim, 1 Mayıs alanıdır!

Bu yüzden teslimiyetçilerin Taksim korkusu da en az oligarşi kadar büyüktür. Çünkü 1 Mayıslarda Taksim’de sosyalizm inancı vardır, iktidar iddiası vardır, devrim coşkusu vardır!

Arzu Çerkezoğlu’nun Taksim konusunda AKP’ye “iradeyi kabul edeceksiniz” demesi, demagojiden başka bir şey değildir.

Taksim’in zaten bir direniş çizgisi ve iradesi var! Faşizm neyi kabul görecek? Laf ebeliği işte böyle bir şey Arzu Çerkezoğlu. Madem emekçinin yeri Taksim ise yapacak tek şey var; direnerek bizim olanı geri almaktır.

Marksist anlayışın temel ilkelerindendir; BİZİM OLANI GERİ ALMAK. DİSK yönetiminin anlayışı ise sadece uzlaşmak.

Korkup kaçan, faşizme kitleyi dağıtacağız sözü veren reformistler; “Biz Taksim’i protesto için terk ettik” yalanını da söyledi. Hangi kazanımları elde ettiniz de alanı terk ettiniz? Emekçi halklarımıza yalan söylüyorsunuz, bir de pişkin bir şekilde “Biz protesto etmek amacıyla alandan ayrıldık” diyorsunuz. Emin olun ki, kendiniz dışında bu yalan ve demagojilere inanacak tek bir kişiyi bile bulamazsınız!

DİSK FAŞİZME BEYAN ETMİŞ, BASKIYA NASIL DİRENİLECEĞİNİN İRADESİNİ GÖSTERMİŞ!

Bakın Arzu Çerkezoğlu ne diyor? “Aslında 1 Mayıs’ı kutlama iradesini gösteriyoruz. Yeniden yasaklandığı 2013’ten bu yana mücadele verdik… Bu iktidarın baskıcı politikalarına karşı bir irade beyanıydı.”

2013’ten bugüne nasıl bir mücadele verdiniz? Verdiyseniz o mücadeleyi neden kimse görmedi? Elinizde Anayasa Mahkemesi kararı olması da faşizm için bir şey ifade etmiyor. O, kendi hukukunu işletiyor, demokrasi şovu yapıyor; siz de “karar var” deyip faşizmin demokrasi yalanının parçası oluyorsunuz. Halkı, faşizmin mahkemelerinin halk yararına kararlar aldığına inandırmaya, faşizmin yargısına güvenmeye çağırıyorsunuz.

Ne 1 Mayısların kazanılması ne de Taksim için hiçbir mücadele vermediniz, tam aksine emekçileri Maltepe’ye hapsetmek istediniz.

Halkın iradesi karşısında Taksim’e çıkacağınızı açıklamak zorunda kaldınız. Taksim’e çıkmayacağınızı baştan biliyordunuz, zaten böyle kararlaştırmıştınız; ama halkın direnme dinamiklerini kırmak, umutsuzlaştırmak için bunu gizlediniz!

Reformistlerin, Sendikaların 1 Mayıs Saraçhane’de Yaptıkları Dünden Bugüne Hep Aynı Olmuştur

Kökleri 18. yüzyılın sonlarına dayanan reformist, revizyonist teorileri doğrulayan tek bir örnek yaşanmamıştır. Ancak sınıf savaşımını ve devrimci mücadeleyi savunan Marksist-Leninist teorinin doğruluğunu kanıtlayan pek çok örnek vardır. Bilinen ilk reformistlerden bugünkü reformistlere kadar savunulan teoriler, farklılıkları içerse de hepsinin ortak noktası sosyalizme şiddete dayanmayan bir yoldan geçmeyi esas almalarıdır.

Egemenlerle uzlaşarak, burjuvaziyi yönetimden tavsiye etmeden, kapitalizmi ortadan kaldırmadan sosyalizmi kuracaklarını iddia ederler.

KESK YÖNETİCİLERİ DE DİRENMEMENİN, TESLİMİYETİN TEORİSİNİ YAPIYOR

Alanı terk eden sendikalara yönelen tepkinin ardından KESK yöneticileri “Orada bir süreç yürütmek durumundaydık. Şimdiye kadar bu şekilde yürüttük. Üyelerimizi polisle karşı karşıya getirmek istemedik. Zaten direniş sürekliliği olan bir süreçtir. Mücadele devam ediyor. Direnme gücümüz devam edecek. Yürüyebileceğimiz şartların olacağını düşünüyorduk. Çünkü yerel seçimlerde halk var olan siyasal iktidara bir mesaj iletmişti. Bu mesajın alınmasını bekliyorduk ama mesajı almadıklarını gördük.” dedi.

Siz koşulların olgunlaşmasını bekleyin; ama emperyalizm ve faşizm hiç değişmedi. Sınıf bilincine ve sınıf kinine sahip burjuvazi ne yapması gerekiyorsa onu yapıyor. Peki ya siz? Söylemeye cesaret edemediğiniz gerçeği biz söyleyelim; sınıfsal olarak kendinizi emekçi halka değil de burjuvaziye yakın gören küçük burjuvalarsınız ve burjuva ideolojisiyle yaşıyorsunuz. Tercihlerinizi de siyaset yapma tarzınızı da belirleyen budur!

SİZ ÇEŞİTLİLİĞİ VE KAPSAYICIĞILI SAVUNUR VE BUNUNLA DA ÖVÜNÜRSÜNÜZ!

REFORMİZM ÖZÜNDE BURJUVA İDEOLOJİSİDİR

Reformizmin tipik özeliği; zorlu süreçlerde savaşmak yerine egemenlerle uzlaşmayı seçmesidir.Pratiği ise bugün adına “Akıllı solculuk’’ da denilenbedel ödemeyen, icazetçi, kuyrukçu tarzıdır.

Tarihsel olarak yaşananlardan yola çıkarak yaratığınız tabloyu görmemekte ısrar ediyorsunuz değil mi? Çünkü sizin tarih bilinciniz de sınıf bilinciniz de yok. Ama bizim var!

Reformizmin ülkemizdeki tarihini, pratiğini incelediğimizde dahi bunu rahatlıkla görebiliriz. 1960’lı yıllar, 1971 Askeri Cuntası, 12 Eylül Faşist Cuntası, 1990’lı yıllar (SSCB’nin dağılması ile başlayan süreç) ve 2000 sonrası (19-22 Aralık Katliamı, F Tipi ve tecrit saldırısı)

Tüm bu tarihsel dönemeçlerde, solun büyük çoğunluğu uzlaşmayı, bedel ödemekten kaçarak pasif kalmayı tercih etmiştir. Her dönemeçte yaşanan savrulmalar ve direniş kaçkınlığı, bugün devrimci-demokrat örgütleri çürümenin ve bitmenin eşiğine getirmiştir. Bu nedenle reformizm asla durağan değildir. Adım adım teslimiyete, düzeniçileşmeye götürür.

Çünkü her zorlu süreç daha öncekinden daha fazla taviz vermeyi gerektirir ve reformizm, bu zorlu süreçlerde ve yenilgi durumlarında ortaya çıkan bir sapmadır.

Bugün DİSK, KESK ve diğer solun teslimiyetinin nedeni de budur, tarihsel dönemeçlerin hepsinde uzlaşmayı ve teslimiyeti savunmuştur, katliamların önünü açmıştır.

1 Mayıs 1977 Katliamı’ndan sonra hangi tavrı aldıysanız, bugünde öyle yapıyorsunuz uzlaşarak;“haykırıyoruz” yalanları ile halkı umutsuzluğa hapsetmeye çalışıyorsunuz. DİSK’in neredeyse bütün başkanları daha sonra CHP milletvekili olmuştur. Arzu Çerkezoğlu’nu Meclis’te CHP sıralarında otururken görürseniz şaşırmayın. Uzun yıllardır her DİSK başkanının hayali, CHP milletvekilliğidir. Onlar için DİSK, CHP’ye geçişte sıçrama tahtasıdır.

Unutmayın ki; halkımızı burjuvazinin parlamentosuna da hukukuna da hapsetmenize izin vermeyeceğiz!

Emperyalizmin ve işbirlikçilerinin hukuka dayanarak size haklarınızı mı vereceğini düşündünüz? Stalin, sosyal demokratlar ve faşizm için “ikiz kardeş” diyor.

Emekçi halklara karşı DİSK, KESK, CHP uzlaşmanın, teslimiyetin kitabını yazmıştır. Faşizmin yeni doğan kardeşleri DİSK, KESK, CHP.

Sonuç olarak:

DİRENEN HALKLARIN, EMEKÇİLERİN MÜCADELESİNE ENGEL OLAMAYACAKSINIZ!

HALKLARIMIZI UMUTSUZLUĞA, İNANÇSIZLIĞA HAPSETMENİZE ASLA İZİN VERMEYECEĞİZ!

HALKIMIZ; KANLA ÖDENEN BEDELLERİ KİRLETMENİZE ASLA İZİN VERMEYECEK!

TAKSİM DİRENEN HALKLARINDIR; UZLAŞMACI, TESLİMİYETÇİLERE YER YOKTUR!

Halk Okulu Dergisi, Sayı 235 – Dergiyi Okumak İçin Tıklayınız

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Benzer Yazılar