CHP Halkımızın Değil Emperyalizmin Çıkarlarının Temsilcisidir!

İLHAN UZGEL KİMDİR?

KHK (Kanun Hükmünde Kararname) İLE GÖREVDEN ALINMIŞ BİR ÖGRETİM ÜYESİ.

BİR KHK’LI, NASIL ABD MALI OLUR?

OLABİLİR Mİ DERSİNİZ?

OLUR OLUR… İŞTE BÖYLE OLUR; “MAĞDUR” GÖRÜNÜMLÜ BİR İŞBİRLİKÇİ… TAM DA DÜZENİN İHTİYAÇ DUYDUĞU BİR TİP!

İLHAN UZGEL, TAM BİR ABD YAPIMIDIR!

AMA BİZ DÜHRİNG İLE GÖMDÜK ONUN GİBİLERİ TARİHE…

Eugen Dühring… Gözleri görmeyen bir “mağdur” ve Berlin Üniversitesi’nden atılmış bir “Solcu” idi. Engels ona YENİ DÖNME diyordu.

“Bundan üç yıl önce Bay Dühring, sosyalizmin yandaşı ve aynı zamanda düzelticisi olarak birdenbire yüzyılına meydan okuduğu zaman…” diyordu.

“Bay Eugen Dühring bilimi alt üst ediyor” diyerek Dühring’in pespaye bireyci teorilerini bilimsel olarak çürüten bir kitap yazdı Engels: ANTİ DÜHRİNG. Bu eser yalnızca tepeden tırnağa idealizme batmış Dühring nezdinde burjuva ideolojisiyle mücadele değil, aynı zamanda Diyalektik Materyalizmin halkın elinde bir silah haline getirilmesiydi.

Devrimin kılıcını bilim ve birikimle biledi Engels ve işini bitirdi Bay Dühring’in. Yani diyoruz ki… Biz, yüz yıl önce kim olduğunu ortaya sermişiz bu birdenbire ortaya çıkan SAHTE SOLCU, GERÇEK İŞBİRLİKÇİLERİN.

Bunların Babası TRUMAN, Anası MANUKYAN’dır

Kimdir Harry Truman?

İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası, sosyalistler faşizmi yendikten sonra, ABD’ye başkan yapılmış bir antikomünist.

Adını bir de doktrine vermiş ABD emperyalizmi.

Truman Doktrini, 1947 yılında Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Truman tarafından Sovyet tehdidine karşı hazırlanmış bir plandır. Truman Doktrini, ABD’nin uluslararası politikasının değiştiğini ve Sovyet karşıtlığının bu yeni politikada temel esas olduğunu ilan etmiştir. Bu doktrin ile ABD, “komünizm tehdidi” altındaki devletlere mali ve askeri yardım yapacağını açıklamıştır…

Kimdir Matild Manukyan?

Ermeni kökenli Matild Manukyan “genelev patroniçesi” diye bilinir. Yüzlerce kadını fuhuş batağına düşürmüş, genç kızlarımızın bedenleri ve yüzlerce ailenin hayatını karartma, çürümeyi halka yayma karşılığında; gayrimenkullerinin sayılarını arttırdıkça arttırmış, servetine servet katmıştır.

Faşizm, Manukyan ile fuhuşu meşrulaştırmakla kalmamış, aynı zamanda 6 KEZ VERGİ REKORTMENİ ilan ederek fuhuş yaptırmayı televizyonlardan özendirmiş, “örnek vatandaş” ilan etmiştir.

Manukyan, fuhuşla kazandığı paralarla aldığı ŞİŞLİ BELEDİYESİ ve ŞİŞLİ ADLİYESİ binalarını, iktidarlara kiralamıştır. Yani işbirlikçi oligarşi, devleti fuhuşçuya kiracı yapmıştır.

Vatanını satanların, halkına ihanet edenlerin, sömürgecilere köle olanların, burjuva ideolojisine tapan işbirlikçilerin ahlakı, namusu, onuru bu kadardır, anası Manukyan’dır!

Özgür Özel’in genel başkanlığına getirildiği kurultayla birlikte CHP’ye solcu, halkçı bir görünüm kazandırılmaya çalışılıyor.

CHP düzenin “Sol” görünümlü bir partisi olarak her dönem, düzenden kopan ya da kopma eğiliminde olan sol potansiyeli düzen içinde tutma işlevi görmüştür. Son yıllarda sistemin, krizindeki derinleşme, CHP’nin yeni bir makyajla kitlelere sunulması ihtiyacını ortaya çıkarmış, kurultayla bu işlev yerine getirilmiştir. CHP, sözde sömürüye karşı işçi sınıfının, halkın yanında bir parti gibi pazarlanmaya çalışılıyor.

Peki, CHP Gerçeği Nedir?

CHP, Solcu Bir Parti mi?

Hayır, tersine CHP kapitalist sistemin savunucusu gerici bir partidir.

CHP, emperyalizmin işbirlikçisi, NATO’cu bir partidir.

Bunun ortaya serildiği durumlardan biri NATO’nun genişleme oylaması olmuş, hem Finlandiya’nın hem de İsveç’in NATO üyeliği TBMM oylamalarında CHP milletvekilleri “evet” oyu kullanmıştır.

CHP’nin NATO’cu ve Amerikancı yüzünü ortaya seren diğer bir kanıt ise CHP içinde ABD ve NATO’nun yerleştirdiği kadrolar ve bunların emperyalizme sunduğu hizmetlerdir.

NATO Nedir?

Ve Bugün NATO’nun Genişleme İhtiyacının Nedeni Nedir?

NATO 19. yılında ABD emperyalizmin öncülüğünde, emperyalizmin sosyalizme ve sosyalist ülkelere, dünya halklarına ve halk kurtuluş kurtuluş hareketlerine karşı örgütlenmiş, emperyalist ve işbirlikçi güçlerin askeri ittifakı bir kuruluştur.

İlk kurulduğu tarihten günümüze tek işlevi dünya halklarına karşı siyasi, ideolojik, askeri, kültürel her alanda savaşmak olmuştur.

1990’lardan itibaren sosyalist ülkelerde yaşanan karşı devrimlerle gücünü ve üye sayısını daha artırmış ve bugün Rusya, Çin, İran gibi çatışma içinde olduğu ülkeler ve anti-Amerika, anti-AB hareketler ve ülkelerle, halk kurtuluş hareketlerine karşı gücünü daha da büyütme ihtiyacı duyuyor ve Finlandiya, İsveç gibi ülkeleri NATO’ya üye yaparak bu politikasını hayata geçiriyor.

Bugün NATO üyesi ülkeler şunlardır; ABD, Almanya, Arnavutluk, Belçika, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Hırvatistan, Hollanda, İngiltere, İspanya, İtalya, İzlanda, Kanada, Karadağ, Kuzey Makedonya, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Norveç, Polonya, Portekiz, Romanya, Slovakya, Slovenya, Türkiye, Yunanistan.

NATO’nun genişlemesine hizmet eden örgütlenmesi de NATO Parlamenter Asamblesi’dir. Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü (NATO)’ne üye ülkelerden 158 parlamenterin 1955 yılında Paris’te toplanarak kurdukları bir örgüttür. Örgütün ismi 1966’da Kuzey Atlantik Asamblesi, 1999 yılında NATO Parlamenter Asamblesi (NATOPA) olur.

NATOPA, 29 NATO üyesi ülkenin parlamenterlerinden oluşmaktadır. Asamblenin resmi dilleri İngilizce ve Fransızca’dır. 266 asil üyesi vardır. Türkiye 2017’den itibaren 18 üye ile temsil edilmektedir. NATOPA NATO’ya üye ülke parlamentoları dışında şunlardan oluşur;

-Ortak üye statüsündeki ülkeler; Makedonya, Moldova, Gürcistan, Finlandiya, İsviçre, Ukrayna, İsveç, Avusturya, Ermenistan, Azerbaycan, Bosna Hersek ve Sırbistan.

-Bölgesel Partnerler ve Akdenizli Ortak Üyeler; Cezayir, İsrail, Ürdün, Fas, Avrupa Parlamentosu

Delegasyonu

-Gözlemci Statüsündeki Ülkeler; Avustralya, Mısır, Japonya, Güney Kore, Kazakistan, Tunus, Filistin Yasama Konseyi

NATO ve NATOPA dünyadaki emperyalizm halklar saflaşmasında, emperyalizm safında yer alan güçleri net olarak içermektedir. Türkiye’nin bu saflaşmadaki yeri 1947’lerden günümüze emperyalizm safı olmuştur. Bu tarih aynı zamanda Türkiye’nin yeni sömürgecilik ilişkilerinin de başladığı tarihtir.

CHP, emperyalizmle yeni sömürgecilik ilişkilerini başlatan partidir.

Başlangıçta büyük toprak sahipleri ve sermaye güçlerinin baskılarıyla yeni sömürgecilik ilişkilerine imza atan CHP giderek “halkçı”, “bağımsızlıkçı” özelliklerini de kaybederek daha fazla emperyalizmin hizmetinde bir partiye dönüşmüştür.

Türkiye ile ABD arasında 27 Şubat 1946 tarihinde Kahire’de imzalanan ekonomik ve politik pek çok konuyu içeren Fulbright Anlaşması’nın altında CHP’nin imzası vardır. Fakat yıllar sonra bu anlaşmayı imzalayan İsmet İnönü pişmanlığını şu sözlerle ifade eder;

“Hepsinin çevresinde uzman denen yabancılar dolu. İğfal etmeye çalışıyorlar. Başaramazlarsa işi sürüncemede bırakmaya çalışıyorlar. O da olmazsa karşı tedbir alıyorlar. BİR GÖREV VERİYORUM, SONUCU BANA GELMEDEN, WASHİNGTON’UN HABERİ OLUYOR. SONUCU MEMURLARDAN ÖNCE SEFİRDEN ÖĞRENİYORUM.

Fakat İnönü hükümeti buna karşı mücadele edip, ülkeyi emperyalist işgal ve tahakkümden kurtarmaya çalışmamış, tersine CHP’nin anti emperyalist kadrolardan ve ideolojiden temizlenmesine göz yummuştur. Sonuç bugünün CHP’sidir. Oysa İnönü durumun tümüyle farkındadır. Bunu şu sözlerle ifade eder;

“Böyledir bu işler, PEYGAMBER EDASIYLA SİZE DÜNYALARI VAAT EDERLER. İMZAYI ATTINIZ MI ERTESİ GÜNÜ GELMİŞLERDİR. PERSONELİ GELMİŞTİR, TEÇHİZATI GELMİŞTİR, ÜSLERİ GELMİŞTİR. ONDAN SONRA SÖKEBİLİRSEN SÖK. GİTMEZLER. Ancak bu sorunun üzerine vakit geçirmeden gitmek gerek. Yoksa ne bağımsız dış politika, ne bağımsız iç politika güdemezsiniz. Havanda su döversiniz.

Fakat sanmayın ki bu kolay bir iştir. Denediğinizde başınıza neler geleceği bilinmez…”

Fakat ne bağımsız dış politika kaldı ne de bağımsız iç politika. Ne bağımsız bir eğitim sistemi ne bağımsız bir ülke kaldı. Dahası ne de bağımsızlıkçı bir CHP ve bağımsızlıkçı CHP kadroları kaldı. Ve tüm bu sürecin altındaki ilk imza İsmet İnönü CHP’sinindir.

ABD emperyalizmi devletin tüm kurumlarına kadro larını yerleştirir. Bir yandan ikili eğitim anlaşmalarıyla işbirlikçi kadrolarını yetiştirir. Bu kadrolarla kurumların yanında partileri de ele geçirir.

ABD CHP’nin yapmaya çalıştığı toprak reformunu işbirlikçi toprak ağası sınıflar ve işbirlikçi kadrolarla engeller. CHP’nin karşısına tümüyle yeni sömürgecilik politikalarının savunucusu Adalet Partisi (AP)’ni çıkarır. AP işbirlikçi toprak ağaları, tefeci tüccar ve işbirlikçi burjuvazi içinden ve bu sınıfların desteğiyle örgütlenir. İşbirlikçi sınıfların çıkardığı ilk işbirlikçi kadrolar içinde Adnan Menderes, Celal Bayar, Fatih Rüştü Zorlu gibi vatan hainleri vardır. Bunun yanında ABD emperyalizminin burslar yoluyla yetiştirdiği binlerce kadro da devlet kurumlarına, düzen partilerine, basın yayın kurumlarına, sendikalara, derneklere vb. yerleştirilir.

Örneğin Süleyman Demirel bu kadrolardan biridir. 1965 tarihli ABD’li New York Times gazetesindeki bir yorumda “Bay Demirel, Eisenhover bursuyla bir zamanlar eğitim yapmış olağanüstü zeki bir mühendistir. Kendisi ve partisi ABD ile yakın ilişkiler kurmayı ve Türkiye’nin NATO’da kalmasını sağlamayı yüklenmiştir. denir.

Vehbi Koç anılarında; emperyalist “Ford ve Mobil şirketlerinin isteği doğrultusunda taşrada telkinde bulunarak Demirel’in seçilmesini sağladıklarını” açık olarak anlatır.

Yine Demirel, AP Genel Başkanı seçilmeden önce yayın hayatına başlayan Adalet gazetesinde şöyle tanıtılır; Türkiye’nin geniş halk kitleleri Süleyman Demirel’i henüz siyasi bir şahsiyet tanımıyorsa da Türk iş hayatı, geniş yatırım sahaları, yabancı muhitler, bilhassa tahsilini yaptıktan sonra mevcut ilgilerini iş münasebetleriyle büsbütün artırdığı Birleşik Amerika, Başkan Johnson dahil, bütün siyasi mehafil ve büyük iş müesseseleri bu başarılı, yüksek bilgili ve yapıcı insanı çok yakından tanıyor(Doğan Avcıoğlu, Türkiye’nin Düzeni, syf.787-788).

Bunun sonucu Demirel’in başbakanlığı, Cumhurbaşkanlığı ve Türkiye’nin emperyalizmin egemenliğine ve hizmetine tümüyle sunulmasıdır. Demirel’in burada yüklendiği misyondur.

Dün ABD Demirel iktidarı için çalışıyor ve CHP’yi işbirlikçileştiriyordu. Bugün de Tayyip Erdoğan’ı iktidara getiren, Özel’le CHP’ye operasyon çeken ABD ve NATO’dur.

Demirel’in seçimleri kazanacağı emperyalist tekellere seçimler öncesinde müjdeleniyordu;

“İnönü hükümeti yabancı petrol şirketleriyle mücadeleye girişmiş, Türkiye petrolleriyle Etibank’ın çıkarlarını yabancı şirketlere karşı korumaya yönelmiş bulunmaktaydı. Bu nedenledir ki, iktidar değişikliği ile yabancı şirketler yakından ilgilenmişlerdir. Mobil Genel Müdürü Fricker, Londra merkezindeki şirket sorumlusu Solomon’a gönderdiği ve basına yansıyan Ağustos 1965 raporunda, ‘Türkiye’de seçimleri mutlaka AP’nin kazanacağını, petrol şirketlerinin endişeye kapılmasına sebep bulunmadığını’ belirtmiştir.(Age syf.789).

Demirel gibi, Bülent Ecevit’te, Turgut Özal’da, Mesut Yılmaz, Cem Boyner, İsmail Cem, Kemal Derviş, Abdullah Gül, Ali Babacan, Hikmet Çetin, CHP’li İlhan Uzgel, AKP’li Mehmet Şimşek gibileri de ABD yetiştirmesi kadrolardandır.

Mustafa Koç, Ferit Şahenk, Arzuhan Doğan Yalçındağ, Ümit Boyner, Muhtar Kent, Suzan Sabancı Dinçer, Serpil Timuray gibileri de patronlar sınıfında olan ABD yetiştirmeleridir.

Cengiz Çandar, Etyen Mahçupyan, Mehmet Altan, Fehmi Koru, Enis Berberoğlu, Mehmet Ali Birand, Ruşen Çakır, Zeynep Göğüş gibi basın yayın alanında da ABD yetiştirmesi kadrolar, emperyalist çıkarların savunuculuğunu üstlenirler.

1945 sonrası, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda emperyalist sistem daha çok pazar kaybetmiş, Doğu Avrupa başta olmak üzere dünyanın üçte birinde sosya list ülkeler kurulmuştur. Emperyalist sistem teşhir olmuş, sosyalizmin prestiji yüksektir. Bu durum Türkiye, Yunanistan gibi ülkelerde de egemen sınıfların sosyalizm korkusu yaşamasına neden olur. ABD ile yapılan anlaşmalar, yeni sömürgecilik ilişkilerinin geliştirilmesi ve NATO üyeliği; işbirlikçi sınıfların yeni sömürgecilik ilişkileriyle iktidar olma, emperyalizme sırtını dayayarak sömürüden pay alma ve büyüme isteğinin yanında, sosyalizm korkusunun sonucudur.

NATO o günden günümüze, ülkelerin sömürgeleştirilmesinde, işgallerde rol oynamıştır. Ülkemizde NATO eliyle iki darbe tezgâhlanmış (12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980), yeni sömürgecilik ilişkileri güçlendirilmiş, devrimci yurtsever güçler tasfiye edilmiş, faşizm kurumsallaştırılmıştır. NATO CHP, AP ve diğer işbirlikçi partiler aracılığıyla Türkiye’nin bağrına saplanan öldürücü bir hançerdir.

NATO dünyanın hemen her kıtasında yeni sömürgecilik ilişkilerinin gereği gizli işgallerin örgütlenmesinde belirleyici rol oynamıştır. Latin Amerika’dan Asya’ya,Uzak Asya’dan Afrika’ya ve Avrupa kıtasına NATO’nun darbeler ve kontrgerilla örgütlemeleri örgütlemediği bölge yoktur. Tüm dünyada halkların kanını oluk oluk akıtılmasından NATO sorumludur. Dünya halklarının yeni sömürgecilik ilişkileriyle iliklerine kadar sömürülmesinden NATO sorumludur.

Bugün de CHP NATO’nun genişlemesi için oy kullanıyor ve dünden çok daha net, açık NATO’cu, Amerikancı tavrıyla ortaya çıkıyor.

CHP, NATO’nun Genişlemesine “Evet” Dedi

Finlandiya’nın NATO’ya katılımı protokolü TBMM Dışişleri Komisyonu’nda 23 Mart 2023’te, Genel Kurul’da 30 Mart’ta onaylandı, Resmi Gazete de 1 Nisan 2023’te yayınlandı.

Finlandiya’nın üyeliğine Meclis’te milletvekili bulunan AKP, CHP, İYİ Parti, MHP, HDP, TİP, BBP, DEVA, DP ve ZP’inde hiçbiri “Hayır” oyu kullanmamıştır.

AKP, CHP, İYİ Parti ve MHP oylamada “Evet” oyu verirken diğer partiler oylamaya katılmıyordu. Finlandiya’nın üyeliğini dolaylı yoldan desteklediler. CHP’nin 35 evet oyu kullandığı oylamada grup adına NATO’cu Ahmet Ünal Çeviköz konuştu ve şunları söyledi;

“… NATO bir ortak savunma örgütüdür. NATO’nun kuzey kanadında şimdiye kadar NATO üyesi olarak sadece Norveç bulunuyordu. Avrupa güvenliğinin değişen yapısında ve Avrupa güvenlik mimarisinin bozulmasında NATO’nun kuzey kanadının daha da güçlenmesi için Finlandiya’nın üyeliğiyle birlikte İsveç’in de üyeliği elbette bütün NATO üyesi ülkeler tarafından arzu edilmekte…

Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz Finlandiya’nın üyeliğine olumlu bakıyoruz. Finlandiya’nın üyeliğiyle birlikte NATO’nun daha da güçlü bir örgüt haline geleceğini düşünüyoruz.

… NATO, bilhassa Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra Avrupa’da değişen güvenlik koşullarına kendini en iyi adapte eden, hatta bu konuda başka örneği olmayan yegâne örgüttür.(…)”

Elbette NATO bir savunma değil saldırı örgütüdür ve bugüne kadar da misyonu budur. CHP de, emperyalist sömürgeci çıkarları, bu çıkarlar çerçevesindeki emperyalist saldırganlığı onaylamaktadır. NATO’nun kuzey kanadını güçlendirme derdi de CHP’ye düşmüş.

İsveç’in NATO üyeliği oylanırken ise artık CHP’nin başında Özgür Özel vardı. Ve CHP’nin “Çağdaş Türkiye için Değişim” başlıklı parti programında NATO için şunlar yazıyordu; “NATO’nun caydırıcı bir güç olarak, barış ve istikrarın sürdürülmesine yönelik görevini etkin olarak yerine getirilmesine ve günümüz koşullarında konumunun yeniden belirlenmesine aktif katkımızın sürdürülmesini amaçlar.”

CHP’nin caydırıcı güç olmasını istediği NATO; kime karşı, kimin çıkarları için caydırıcı bir güçtür?

Irak’ın bombalanmasında, Afganistan’ın, Libya’nın işgalinde, Suriye’de, Rusya’nın kuşatılmasında, İran’ın kuşatılmasında, Çin’in hedef alınmasında, Filistin’e saldırıda, dünyanın dört bir yanında halklara karşı savaşta “caydırıcı güç” olması destekleniyor. NATO bu “caydırıcılık” ve saldırganlıkla emperyalist sömürgeci sistemin istikrarını sağlıyor ve CHP de işte bunu istiyor.

ABD ve Avrupa emperyalizminin dayatmaları sonucu TBMM Genel Kurulu’na getirilen İsveç’in NATO üyeliği hakkındaki teklif de 287 oyla kabul edildi. 364 milletvekilinin katıldığı oylamada 55 ret, 4 çekimser oy kullanıldı.

CHP’li 19 milletvekili oylamaya katıldı, 17’si “evet” oyu kullandı. Diğer iki milletvekilinden biri “hayır”, biri çekimser oy kullandı. CHP’nin diğer milletvekilleri oylamaya katılmayarak, İsveç’in NATO üyeliğini onaylamış oldular.

CHP grubu adına İstanbul milletvekili Oğuz Kaan Salıcı CHP’nin tavrını özetledi; “… Türkiye Cumhuriyetinin çıkarları ile İsveç’in NATO’ya üyeliği örtüşmektedir.”

Bu ifade CHP ideolojisinde “Türkiye Cumhuriyeti çıkarlarının” ABD çıkarları anlamına geldiğini gösteriyor. Çünkü NATO’nun genişlemesi sadece ve sadece ABD ve AB emperyalistlerinin çıkarına hizmet eder. Ve Türkiye bu çıkarların hizmetçisi yapılmıştır.

CHP İstanbul Milletvekili Namık Tan ise şöyle diyor;

“İsveç’in NATO üyeliğiyle ilgili olarak Meclis’te alınacak karar, Türkiye’nin gerek NATO’daki konumuna gerek başta NATO üyeliğiyle ilgili olarak Meclis’te alınacakkarar, Türkiye’nin gerek NATO’daki konumuna gerek başta ABD ile olan sorunlar olmak üzere batı dünyasıyla olan ilişkilerimize ulusal güvenlik çıkarlarımız temelinde olumlu bir hareket alanı açmasını ümit ediyoruz.”

Bu ifadeler de CHP’nin halkın değil emperyalist çıkarların temsilcisi olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

Oğuz Kaan Salıcı’nın konuşmalarında ayrıca oylama da sadece İsveç’in üyeliğinin oylanmadığı da belirtiliyor, şöyle deniyordu; “Biz bugün aslında sadece İsveç’in NATO’ya katılımını oylamayacağız. Biz bugün aynı zamanda NATO’nun genişleme stratejisini oylayacağız. Bu bugün yanıtlayacağımız temel soru şudur: Dünya bir kırılma yaşarken, Gazze’deki savaş yayılma emareleri gösterirken, dünya ticaretinin yüzde 12’si Kızıldeniz’de durmuşken ve bu kırılmanın uzun vadeye yayılacağı aşikarken bizim yerimiz demokrasilerin yanı mıdır, yoksa tek adam rejimlerinin yanında mıdır? NATO’nun askeri açıdan güçlü kalması, siyasi olarak güçlenmesi ve kapsayıcı bir yaklaşımı benimsemesi ülkemizin çıkarına mıdır, değil midir? NATO’nun kolektif caydırıcılığının güçlenmesi ve Rusya’nın saldırgan politikaları karşısında direncini artırması ülkemizin çıkarına mıdır, değil midir? Temel sorular bunlardır… Barış ve istikrar ortamını bozan her türlü tehdide karşı NATO’nun caydırıcı gücünü önemsiyoruz. NATO’nun yeni üyelerin katılımıyla genişleme politikasını destekliyoruz. Bu nedenle de bugün oylamada CHP olarak İsveç’in NATO’ya katılımına‘evet’ diyeceğiz.”

Salıcı’nın bu konuşması CHP gerçeğini daha çıplak anlatıyor. Salıcı ABD ve AB emperyalist saldırı, kuşatma alanlarını tek tek sıralıyor ve yerimiz neresi diye soruyor? ABD ve AB emperyalizminin safında, dolayısıyla Ukrayna-Rusya savaşında Ukrayna-ABD-AB tarafında, Çin-Tayvan çelişkisinde Tayvan-ABD tarafında, Filistin İsrail savaşında İsrail-ABD-AB safında yer aldıklarını net açıklıyor. Emperyalist sömürü düzeninin istikrarının kaygısını taşıdıklarını belirtiyor, Libya’yı, Afganistan’ı, Irak’ı, Suriye’yi işgal eden, Afrika’da, Asya’da, Latin Amerika’da işgalci, darbeci politikalar izleyen, Çin, Rusya, İran’ı kuşatan, savaş çıkaran ABD ve AB emperyalizmini değil, Rusya’yı saldırganlıkla suçluyor, emperyalizmin bilinen demagojisine sarılıp “tek adam rejimleri”, “demokrasi” saflaşması yalanını söylüyor.

Hayır, artık dünya halklarını da, Anadolu halkını da “tek adam rejimi”, “demokrasi” saflaşması, “diktatörlük”, “demokrasi” saflaşması yalanları aldatamıyor. Saflaşma açık, emperyalist saldırganlık karşısında buna karşı direnen halklar saflaşıyor. Bu saflaşmada CHP yerini emperyalist saldırganlık safı olarak belirlemiştir. CHP emperyalizmin ve faşizmin hizmetinde, halkların karşısındadır.

FULBRİGHT BURSU VE

CHP’DEKİ BURSLU İKİ ABD KADROSU:

İLHAN UZGEL VE UTKU ÇAKIRÖZER

CHP içindeki NATO’cu kadroların önde gelenleri içinde Ahmet Ünal Çeviköz, Oğuz Kaan Salıcı, İlhan Kesici, Hikmet Çetin, Faik Öztrak, Deniz Yücel, İlhan Uzgel, Utku Çakırözer bulunuyor. Bunlardan özellikle İlhan Uzgel ve Utku Çakırözer ABD’nin burslu yetiştirdiği kadrolarıdır.

Ahmet Ünal Çeviköz; 1978’de Dışişleri Bakanlığı’nda çalışmaya başladı. Azerbaycan, Irak ve Birleşik Krallık’ta büyükelçilik yaptı. 1989’da Dışişleri Bakanlığı’ndan ayrılıp, NATO’da uluslararası memur olarak göreve başladı. Önce ekonomi direktörlüğü, sonra siyasi direktörlükte çalıştı. 1994 yılında NATO’nun Moskova’daki enformasyon bürosunu kurdu. 1994-1997 yılları arasında NATO Rusya Kurucu Senedi’ni hazırladı.

Oğuz Kaan Salıcı: Dışişleri Komisyonu üyesi, ayrıca Türkiye-ABD ile Kamboçya Parlamentolar arası dostluk grubu üyesi. NATOPA üyesi.

İlhan Kesici, Hikmet Çetin (NATO Afganistan Kıdemli Sivil Temsilcisi), Faik Öztrak, Prof.Dr. Kamil Okyay… NATOPA’da çalışan CHP’lilerden birkaçıdır.

CHP’nin NATO’cuları içinde özellikle iki isim bunlardan farklı olarak ABD’nin özel eğitimli, burslu kadrolarıdır. Bunlar İlhan Uzgel ve Utku Çakırözer’dir.

İlhan Uzgel; 1988 yılından itibaren Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler bölümünde çalıştı. Bölüm başkanı iken Şubat 2017’de ihraç edildi.

Ankara ve Cambridge üniversitelerinde yüksek lisans yaptı, Ankara Üniversitesi’nden doktora derecesini aldı. LSE, Georgetaun gibi üniversitelerde doktora ve doktora sonrası araştırmalar yaptı. Oklahoma City Üniversitesi’nde dersler verdi. British Council, Jean Monnet ve Fulbright gibi burslardan faydalandı.

Daha çok ABD dış politikası, Türk dış politikası, Balkanlar gibi konularla ilgilendi. İlhan Uzgel, CHP 38. Olağan Kurultayı’nda, Dışişleri Bakanlığı’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı seçildi.

CHP’nin içindeki ABD Fulbright burslu kadrolardan diğeri Utku Çakırözer’dir.

Utku Çakırözer, 1970 yılı Eskişehir doğumludur. Lise öğrenimi sonrasında Bilkent Üniversitesi’nde mühendislik dalında lisans, siyaset biliminde yüksek lisans dereceleri aldı. Cumhuriyet gazetesinde stajyer gazeteci olarak çalışmaya başladı. Kısa süreli TRT ve Kanal 6’da bulunduktan sonra Milliyet gazetesinde dış politika, savunma ve siyaset muhabirliği yaptı.

Çakırözer’e ABD’nin yolu kazandığı bursla açıldı. Pakistan’da öldürülen ABD’li ‘gazeteci’ Daniel Pearl anısına konan Uluslararası Daniel Pearl Basın Bürosu’nu kazanarak 2008 yılında Los Angeles Times gazetesinde çalışma olanağı buldu. 2008-2009 akademik yılında ise Fulbright komisyonu tarafından verilen H.Humprey Bursu ile Maryland Üniversitesi’nde “gazetecilik” alanında eğitildi. Aynı burs kapsamında kendisine Washington Post gazetesinde online gazetecilik eğitimi verildi.

Elbette Fulbright bursu Çakırözerlere ABD’nin babasının hayrına verdiği bir burs değildir. Dolayısıyla gazetecilik eğitimi verilirken, bir işbirlikçi ABD uşağı yetiştirme eğitimi de birlikte verilmiştir.

Daha sonra Utku Çakırözer, 2009 yılında Akşamgazetesinde Ankara temsilciliğine getirildi. ABD’nin basın alanında yetiştirdiği bir kadrosu olarak efendilerine hizmet etti. Gazi Üniversitesi ve Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’nda, ABD’de aldığı eğitimi genç gazeteci adaylarına aktarıyor.

2010 yılında, Cumhuriyet gazetesi Ankara temsilciliğine getirildi.

20 Kasım 2022’de İspanya’da düzenlenen NATO Parlamenterler Asamblesi (NATOPA) toplantılarında Türkiye’yi temsil eden TBMM heyeti içinde yer aldı. Bu toplantıda “teröre karşı ortak mücadele ve dayanışma” çağrısı yaptı.

NATOPA’nın Danimarka-Kopenhag’da yapılan genel kurulunda, NATOPA Savunma ve Güvenlik Komisyonu Raportörü de olan Utku Çakırözer’in kaleme aldığı “NATO’nun Yeni Caydırıcılık ve Savunma Zemini İçin Müttefik Savunma Sanayi Altyapısının Oluşturulması” başlıklı raporu görüşülerek kabul edildi.

İlhan Uzgel ve Utku Çakırözer’in aldığı eğitimi ve NATO’culuklarını daha net görebilmek için Fulbright bursunu daha ayrıntılı ele almak yararlı olacaktır. Fulbright bursu gerçeğini Boran Yayınları tarafından yayınlanan “Fulbright Anlaşması -Ruhunu ve beynini Amerika’ya satan işbirlikçiler yetiştirmeyi hedefleyen Amerikancı eğitim sistemidir-” başlıklı broşürden aktaracağız.

ABD’nin Arkansas Senatörü William Fulbright, ABD’nin halklara karşı saldırıların yükseltme zamanının geldiğini belirterek 1945 yılı Eylül ayında Amerikan Kongresi’ne bir yasa teklifi sundu.

Bu teklifte “Savaştan arta kalan malzemelerin satışından sağlanacak fonun; eğitim, kültür ve bilim alanlarında öğrenci değişimi aracılığıyla uluslararası iyi niyetin desteklenmesi için kullanılmasını” önerdi.

Elbette bu “İnsancıl-iyi niyetli” programın altında yatan yukarıda tekrar tekrar vurguladığımız gibi sosyalizm korkusuydu. Ve tez elden tüm dünyaya gönüllü ajanlarını ve ileride kurulacak işbirlikçi iktidarlarda kilit görevlerde bulunacak yerli işbirlikçileri yaratmaktı.

Fulbright Programı Amerika Birleşik Devletleri’nin burs programıdır.

Fulbright Anlaşması

Fulbright Programı’nın tanıtımı şöyle yapılıyor: “Amerika Birleşik Devletleri ve diğer ülkeler arasında kültürler arası ilişkileri, kültürel diplomasiyi ve kültürler arası yetkinlikleri bilgi ve beceri alışverişi yoluyla geliştirmeyi amaçlayan Amerika Birleşik Devleti Kültürel Değişim Programlarından biridir”

Bu “iyi niyetli” program 1946 yılında İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonrası Amerika Birleşik Devletleri Senatörü J. William Fulbright’ın “Eğitim ve kültürel değişim yoluyla ülkeler arasında ortak bir anlayış geliştirmek amacı” adı altında Amerikan Kongresi’ne sunduğu bir kanun teklifiyle başlatılmıştır.

Program o kadar hayırseverdir ki; ABD’de okumak isteyen öğrenciler için parasız burs verilmesini sağlar ve öğrencilerin ABD’deki okul ücretlerini, geçim masraflarını, sağlık sigortasını, ayrıca öğrencilerin gidiş-geliş yol masraflarını da karşılar. Bu program sayesinde Amerika öğrenciler öğretmen ve akademisyenler de Amerika’da eğitim alarak kendi ülkelerine birer Amerikan işbirlikçisi olarak geri dönerler.

FULBRİGHT VE TÜRKİYE

Türkiye ile ABD Hükümeti arasında 27 Şubat 1946n tarihinde Kahire’de imzalanan anlaşmayla ekonomik ve siyasi birçok konuda anlaşıldı. Daha doğrusu Türkiye birçok konuda tavizler verdi. Anlaşma aynı zamanda eğitim konusunu da içeriyordu. İşte bağımlılık zincirinin önemli bir halkası olan bu anlaşma Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde onaylanarak 13 Mart 1950 tarihli ve 5596 sayılı kanun ile yürürlüğe girmiştir.

18 Mart 1950’de ‘5.596 Sayılı Kanun’ ile uygulanmaya başlanmıştır (Resmi Gazete No 6303). ABD ile Türkiye arasında yapılan “Fulbright Anlaşması” incelendiğinde bir kredi anlaşması olduğu görülmektedir. Türkiye ABD hükümetlerince Kahire’de 27 Şubat 1946 tarihinde yapılan 10 milyon dolarlık bir kredi anlaşmasının 3. maddesine göre de hukuki dayanağı oluşturulmuştur.

Beyrut’taki Amerikan Üniversitesi’ne bağlı olarak çalışan Fulbright Komisyonu’nun (Birleşik Devletler Komisyonu) masrafları, Türk Hükümetinin ABD’ye olan borçlarından karşılanacaktır. (Koç, 1970, s. 154).

Anlaşmaya Göre Kurulacak Eğitim Komisyonu

Sözde 8 Kişi; Fakat Son Söz ABD Büyükelçisinin!

Anlaşmanın diğer hükümlerini Haydar Tunçkanat’ın “İkili Anlaşmaların İç Yüzü” kitabından aktaralım:

Madde 5: Komisyon, dördü TC vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere sekiz azadan müteşekkil bulunacaktır. Bunlara ilaveten ABD Türkiye’deki diplomatik heyetin başı (ki aşağıda misyon şefi ismiyle anılacaktır) komisyonun fahri başkanı olacaktır. Misyon şefi komisyonda reylerin tesavisi halinde kati reyi verecek ve komisyon başkanını tayin edecektir. Başkan komisyonun fiili azası sıfatıyla rey hakkını haiz bulunacaktır. Misyon şefi en az ikisi ABD’nin Türkiye’deki hariciye teşkilatının muvazzaf memurlarından olmak üzere komisyondaki Birleşik Devletler vatandaşlarını tayin ve tebdil etmek salahiyetini haiz olacaktır. TC hükümeti komisyondaki Türkiye vatandaşlarını tayin ve tebdil salahiyetini haiz bulunacaktır.

Türkiye bugün genellikle ABD’nin nüfuz alanına dahil edilmiştir. Bu nedenle Türkiye’de iyi yerleşip sömürüsünü sürdürebilmek için her alanda olduğu gibi eğitim hakkında da bilgiye ihtiyacı vardır. Bunun için de ABD’den uzman araştırmacı, öğretim üyesi adları altında bu anlaşma ile kurulan ABD eğitim komisyonu marifetiyle gerekli personeli bilgi toplamak üzere görevlendirmiştir. ABD’nin Türkiye’de kendisine yardım edecek ve işbirliği yapacak, ABD’de yetiştirilmeye uygun Türk öğrenci, öğretim üyesi ve araştırmacılara da ihtiyacı vardır. ABD’liler tarafından tespit edilen niteliklere uygun olanlar arasından seçilecek bu kimseler eğitim araştırma veya görgü ve bilgilerini arttırmak üzere gönderilirler. Bunlardan ABD için ABD’de yararlı olacaklar dolgun ücret ve görev teklifleriyle orada bırakılmakta, bir kısmı da süreleri sonunda Türkiye’ye dönmektedirler. Dönenler de iki guruba ayrılmaktadır; birinci grup ABD hayranı ve onların her şeyini benimseyip anlar, ikinci grup da bunların dışında kalanlar. Bunların her biri hakkında ABD’liler hal tercümeleri ve albümler hazırlarlar. Birinci gruba dahil olanlardan en kabiliyetlilerinin gerektiğinde kullanılmak ve işbirliği yapmak üzere devletin, hükümetin en önemli yerlerinde görev almaları veya tayinleri sağlanır. Bunlardan bir kısmı da Türkiye’deki ABD yardım kurulları, ABD şirketleri ve diğer örgütlerinde görevlendirilir. Bu suretle ABD’lilerin Türkiye’deki işbirlikçileri de zaman içinde çoğalarak örgütlenir. Bu anlaşma ile Ankara’da kurulması kararlaştırılan Amerikan Eğitim Komisyonu’nun dört Türk üyesinin görevleri bu komisyonun çalışmalarına toplantıdan toplantıya katılarak onlara yardımcı olmaktır. Dördü bir olup ta yapılan bazı işlemlerin karşısına çıksalar, hemen komisyonun fahri başkanı olan ABD elçisi müdahale edecek ve karar dörde karşı beş oyla Türkiye’nin çıkarlarına aykırı da olsa alınmış olacaktır. Hâlbuki aynı komisyon kaza olarak ABD çıkarlarına aykırı bir karar alsa bu kararın ABD Dışişleri Bakanlığı hemen durdurabildiği halde Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın böyle bir yetkisi yoktur. O tarihten bu yana çalışmalarını sürdüren bu Amerikan Eğitim Komisyonu’nun süresi ne zaman dolacaktır? Türk hükümetlerinin eğitim politikası ABD hükümetlerinin bu komisyon aracılığı ile gerçekleştirmek istediği amaçlara uygun mudur? Ayrılıklar varsa bunlar nasıl giderilecektir?”

1950 yılı içerisinde 20 Türkiyeli akademisyen ABD’ye giderken, 20 ABD’li araştırmacı ise ülkemize gelmiştir. 2021 yılı itibariyle ise 6 bin 500 öğrenci ve akademisyene burs verilmiştir.

ABD dışında ilk Fulbright Enstitüsü Türkiye’de açılmış, bu açılış için röportaj veren Fulbright “Türkiye’nin anahtar bir ülke olduğunu biliyorum” demiştir.

Yıllar sonra bu anlaşmayı imzalayan İsmet İnönü pişmanlığını şu cümlelerle ifade ediyordu:

“Hepsinin çevresinde uzman denen yabancılar dolu. İğfal etmeye çalışıyorlar. Başaramazlarsa işi sürüncemede bırakmaya çalışıyorlar. O da olmazsa karşı tedbir alıyorlar. BİR GÖREV VERİYORUM SONUCU BANA GELMEDEN, WASHİNGTON’UN HABERİ OLUYOR. SONUCU MEMURLARDAN ÖNCE SEFİRDEN ÖĞRENİYORUM.”

Görüldüğü gibi Fulbright bursu ve benzeri burslar bir eğitim yardımı değil, bir işbirlikçi ve uşak yetiştirme alanıdır. ABD emperyalizmi bu yolla tüm dünyada sömürgecilik ilişkilerini yaygınlaştırmış, kendisine hizmete eden maaşlı uşaklar eğitmiştir.

İlhan Uzgel ve Utku Çakırözer de bu uşaklardan ikisidir. Uzgel ve Çakırözer’in NATO’cu tavırlarını CHP’nin NATO’cu bir parti haline getirilmesini ABD emperyalizminin operasyonu olarak görmek gerekir.

1950’lerde ülkemize gelin Richard Podol 1970’lerde Beyaz Saray’a şu raporu sunuyor: “ABD değerlerini benimsemiş Türkiye yöneticisi yetiştirme işi başarıya ulaşmıştır.

Önemli mevkilerde ABD eğitimi görmüş bir Türk’ün bulunmadığı bir bakanlık ya da bir iktisadi devlet teşebbüsü hemen hemen kalmamıştır.”

Bugün diyebiliriz ki artık faşist Türkiye Devleti’nin tüm kurumları ABD işbirlikçileri uşakları tarafından ele geçirilmiştir. Buna CHP gibi düzen partileri sendikalar kendine “Sivil Toplum Örgütü” diyen dernekler vb. de dahildir.

CHP grubu adına Utku Çakırözer’in konuşmaları Uzgel’in konuşmaları da bu uşaklık ilişkisi çerçevesinde değerlendirilmelidir. CHP’nin NATO oylamasındaki tavrı da bu uşaklık ilişkisinin sonucudur.

Örneğin Utku Çakırözer şu sözlerle Türkiye’nin çıkarlarının NATO ve ABD uşaklığında olduğunu savunuyordu;

“… Değerli milletvekilleri başta da söylemiştim Türkiye’nin onayı olmadan NATO’da yaprak kıpırdayamaz. NATO’nun ikinci büyük kara ordusuna sahip ülkemiz NATO’yu etkin kullanabildiği ulusal çıkarları temelinde NATO’dan bir çarpan olarak yararlandığı ittifak içinde verimli ve sonuç alıcı bir diploması yürüttüğü takdirde milli güvenliğini daha sağlam teminat altına alabilir, gücünü ve caydırıcılığını arttırabilir.”

NATO uşaklığını allayıp pullayıp satmaya çalışan bubeyin ABD’nin burslarla işlediği bir beyindir. Bu beyinTürkiye’yi ABD çıkarları için pazarlayan satılık bir beyindir.İşte CHP politikasını böylesi satılmış beyinler oluşturmaktadır.

ABD’nin bu burslarla yetiştirdiği uşaklardan kimi tanınmış isimler şunlardır;

Heinz Fischer (Avusturya Cumhurbaşkanı)

Yves Leterme (Belçika 48. Başbakanı)

Zeljko Komšic (Bosna Hersek Eski Cumhurbaşkanı)

Lars Løkke Rasmussen (Danimarka Eski Başbakanı,

Liberal Parti Venstre Lideri)

Tarja Halonen (Finlandiya Eski Cumhurbaşkanı)

Matti Taneli Vanhanen (Finlandiya Eski Başbakanı)

Nicolas Sarkozy (Fransa Eski Cumhurbaşkanı)

François Fillon (Fransa Eski Başbakanı)

Mikheil Saakashvili (Gürcistan Cumhurbaşkanı)

Fatmir Sejdiu (Kosava Eski Devlet Başkanı)

Dalia Grybauskaite (Litvanya Cumhurbaşkanı)

Andrius Kubilius (Litvanya Eski Başbakanı)

Nikola Gruevski (Makedonya Başbakanı)

Halk Okulu Dergisi, Sayı 228 – İndirmek İçin Tıklayınız

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Benzer Yazılar