“Bir devrimci, asla zorluklar karşısında pes etmemeli. Sorun varsa, olumsuzluklar varsa, karamsarlığa düşeceğimiz yerde, biz çözeceğiz. Sorunlar da bizim ve hep olacak.” Maksut Polat
O Gazi’nin Mesut’uydu. Adının Maksut olduğunu birçok yoldaşı ve Gazi halkı o şehit düştükten sonra öğrendi.
Mesut bir emekçiydi. İlk göze çarpan elleri olurdu. Tornacı olarak çalıştığı için elleri nasır bağlamıştı. Mesut’tan bahsedince ilk akla gelen onun emekçi, coşkulu, inançlı, her işe koşan özellikleri olurdu. Her dönem çevik, atak, cesur yanlarıyla öne çıkardı.
Okuduğu dönemde tatillerde dahi hep çalışmıştı. Ailesine, çevresine karşı sorumluluk duygusu gelişkindi. Düzenli bir yaşamı vardı ama bu işten eve evden işe, hiçbir şeye karışmayan bir yaşam da değildi. Zulmü de yoksulluğu da yaşayan Mesut için savaşçı olmak uzak değildi. Bu yüzden yoldaşı Ali Haydar, Tuncay gibi ille de kır diyordu. Savaşın en zor yerinde, ortasında olmak istiyordu.
Kampta olmak onun için bambaşka bir duyguydu. Şehirden gidenlerin içinde ilk başlarda güçlük çekenler oluyordu. Ama Maksut koşullara uyum sağlamakta zorluk çekmemişti.
Kampta Kürdistan Birliği’nin öncüsüydü. Bir gün kamp dışında bulunan arazide birlik olarak bir hafta eğitime tabi tutuldular. Bu bir hafta boyunca kırdaymış gibi yaşayacaklardı. Yiyecekleri, her şeyleri ona göre ayarlanmıştı. Hiç beklemedikleri anda pusu atılıyor, gerçek mermilerle ayaklarının altına ateş ediliyor, deneniyorlardı. Bu ciddi bir sınavdı ve onlar birlik olarak bu sınavı başarıyla yerine getirmişlerdi. Maksut’un öncülüğü, toparlayıcılığı, ataklığı burada da kendini göstermişti. Birlik olarak disiplinleri, kolektif yaşamları ve coşkularıyla öne çıkıyorlardı.
Bazen şenlikler düzenlerlerdi. Maksut halayların başına geçer, herkesi coştururdu. Özellikle böyle günlerde yoldaşlarına un helvası yapmayı çok seviyordu. Kimse şehirden geldiğine inanamıyordu. Hep daha öncesinden köyde ya da kırda yaşamış izlenimi uyandırıyordu herkeste.
Kampta kaldığı süre içinde bir an önce ülkeye gelmek, dağlarda savaşmak için yanıp tutuştu. Ülkeye gidecekleri söylendiğinde yerinde duramaz olmuştu. Keyfine diyecek yoktu artık.
Ülkeye döndükten çok kısa süre sonra yapılan bir operasyonla gözaltına alındılar.
Ne yaşadığı işkenceler, ne tutsaklık Maksut’un inancından, coşkusundan bir şey götürmemiş, aksine daha da güçlenmişti. Bir süre Ankara ve Bayrampaşa hapishanelerinde yattıktan sonra dışarı çıktı. Bir an önce kıra gitmek için her gün hareketi zorluyordu.
Beklediği an gelmişti. Yine o çok sevdiği yoldaşıyla birlikteydi. Tutsaklığı da birlikte yaşamışlardı. Gazi’nin iki yiğit evladı şimdi dağlara şahan olmaya gidiyorlardı. Gitmeden Tuncay’ın kızı Olcay’a doya doya sarıldılar. Komutanları Şerafettin ve can yoldaşları Tuncay’ın silahlarını devralmaya gidiyorlardı. Bundan daha onurlu ne olabilirdi ki? Maksut geride kalan bir yoldaşına dönerek:
“Olcay’a iyi bakın. O bize Tuncay’ın yadigarı, ihmal etmeyin. Gazi artık size emanet. Eksiğiyle, iyisiyle buraya kadar getirdik. Faşistler buraya asla girememeli, düşmanın buraya adım atmaya korkacağı günler uzak değil” demişti.
O çok sevdiği kırlardaydı işte. Gerilla olmak bir tutkuydu Maksut için. Beyni, yüreği, her şeyiyle gerillaya kilitlenmişti. Her sohbetinde “iktidarı gerilla ordusuyla alacağız” derdi.
Maksut zor bir süreçte kıra gitmişti. Darbe süreciydi, olanaksızlıklar vardı. Yaşanan olumsuzluklar nedeniyle bir süre tek başına kaldı kırda. Ve bu sürecin birkaç ayında da silahsızdı. Bu, bir devrimci için ciddi bir sınavdı ve Maksut bu sınavı başarıyla, alnının akıyla vermişti. Kolay değildi bir gerillanın silahsız olması.
Oysa ne çok düşlemişti kleşi takacağı, kara demiri elleriyle kavrayacağı bugünü. Hayıflanmadı. Olanak bulmak, gerilla çıkartmak için çaba sarf etti. O bir Devrimci Sol’cuydu ve zorluklara teslim olmadı.
“Bir devrimci asla zorluklar karşısında pes etmemeli. Sorun varsa, olumsuzluklar varsa karamsarlığa düşeceğimiz yerde, dışımızda göreceğimiz yerde biz çözeceğiz. Sorunlar da bizim ve hep olacak” diyordu. O koşullarda kırda tek başına hareketi temsil etti. Köylere gidiyor, ilişki çıkartıyordu. Kaldığı her aile adeta çocukları gibi görüyordu Maksut’u. Çünkü halkla ilişkileri örnekti Maksut’un. Sıcak, saygılı, nerede nasıl davranacağını biliyor, halka güven veriyor, bu ilişkileri kalıcı örgütlü ilişkilere dönüştürüyordu.
Maksut’a Toroslar’a gideceği söylendiğinde mutluydu. Aklına Mustafa Sefer gelmişti. Onu tanıyordu Maksut. Şimdi yoldaşlarının bıraktığı yerden gerillayı yeniden oluşturacaktı… Akdeniz’deydi işte.
Takip aldığını fark ettiğinde arabadan indi. İndikten hemen sonra düşman onu kalleşçe katletti. Yere düştüğünde yumruğu sıkılıydı. Aklında Toroslar, Tarık, Mustafa ve yarım kalan işleri vardı. İşini yarım bırakarak gitmek en ağırıydı o an.
Kurban Bayramının ilk günüydü. Adana’da, Gazi’de, Malatya’da Maksut’un anılarının dolaştığı emekçi mahalleler yastaydı o gün. “Bayram günü kan olur mu? İnanmam” dedi bir ana. Ağlayan başka bir ana “olur, olur bu alçaklar bayram mı dinler” diye cevapladı onu. Gazi’de herkes öfke doluydu.
“Komutan Maksut’u vurmuşlar” sözü dolaştı Gazi sokaklarında.
Gazi yanıyordu. Yollar bu kez de komutan Maksut için aydınlatıldı. Daha 15’inde bir yoldaşı o koca yüreğiyle hızla fırlattı molotofu. “Bu Maksut için. Bu İbo için”…
Cenaze hazırlıkları yapıldı. Cenaze Maksut’a yakışır olmalıydı. Onlar cenazeyi beklerken, polis cenazeyi kaçırarak şehitlikten çok uzakta aşağılara bir yere gömdü. Öfkeleri daha da arttı yoldaşlarının. Ne olursa olsun gelenek yaşatılmalı, cenaze töreni binlerle yapılmalıydı. Bir saat sonra binlerle Maksut’un başucundaydılar. Çelenkler, karanfiller, pankartlar, uğruna şehit düştüğü bayrağı, anaları, yoldaşları tüm sevdikleri düşmana inat O’nu uğurlamaya gelmişlerdi.
Sözler verildi Maksut’a: “Kanın yerde kalmayacak. Daha ne gerillalar çıkacak Gazi’nin bağrından. Toroslar’da, Kürdistan’da, ülkenin tüm dağlarında gerilla güçlenecek. Gözün arkada kalmasın.”
Maksut’a o gün verilen sözler şimdi yoldaşları ve partisi tarafından yerine getiriliyor. Tüm dağlarımızda gerillalar ve halk kurtuluş savaşımız büyüyor.
*
Görgü Tanıkları Anlatıyor
Maksut Polat, 17 Mayıs 1994’te Adana Yeşilevler’de öldürüldü. Minibüsten indiğinde vuruldu. Görgü tanıkları olayı şöyle anlatıyor:
Minibüsten indiğinde hiç haber vermeden çok kısa mesafeden ateş ettiler. Çatışma olmadı.
Pek çok operasyonun yanı sıra bu operasyonun da komutanı olan Ramazan Er, Diyarbakır’ın eski emniyet müdürüydü. Kendisi aynı zamanda Diyarbakır’daki kontrgerilla operasyonlarının da baş sorumlusudur. Adana’da emniyet müdürü olduğunda, özellikle şehrin Kürt kesimlerinde faili meçhul cinayetlerin sayısı arttı.
Maksut Polat’ın öldürülmesi, bu cinayetlerin sorumlusunun Ramazan Er ve katil çeteleri olduğunu gösteriyor.