Deniz, Yusuf, Hüseyin’den Sıla Abalay’a Halkın Koçaklarına Selam Olsun

Halkın Koçakları programında 6 Mayıs Pazartesi günü yayınlanan, 6 Mayıs 1972 tarihinde idam sehpasında ölümsüzleşen devrimci önderler, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan ve 6 Mayıs 2017 katledilen kiraz çiçeğimiz Sıla Abalay’ın anlatıldığı bölümün kaydını paylaşıyoruz.

Deniz Gezmiş Yusuf Aslan Hüseyin İnan

Mayıs ayı ülkemizin devrimci mücadele tarihinde devrimci mücadele geleneklerinin filizlendiği bir basamaktır. Devrimci atılıma uzanan yolun radikal, baş eğmez geleneklerinin yaratıldığı bu günler mücadele süreci içerisinde anlamlı bir yere sahiptirler. 6 Mayıs’ ta üç devrimcinin darağaçlarında yarattığı destan yaşamın son noktasında bile devrime, olan inancın, kararlılığın örneği oldu. Onlar devrimci mücadele tarihinde bir gelenek yarattılar, ufuk açtılar.

Devrime olan inancın, bağlılığın darağaçlarını hiçe sayışını gösterdiler. İdam sehpalarından haykırılan “Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye, Kahrolsun Emperyalizm, Kahrolsun Faşizm” şiarları tarihe dalga dalga yayılırken devrimcilerin infaz meydanlarını bile mücadele alanına dönüştürmesinin bir örneği oluyordu. Denizler, Yusuflar, Hüseyinler mücadeleyi örgütlemenin bir kenara bırakıldığı, entelektüel tartışmaların baş tacı edildiği, revizyonist pasifist çizginin kafalarda örümcek ağı kurmaya çalıştığı bir dönemde devrimci mücadelenin yükseltilmesini öngören cephenin bir bölümünün önünü açıp, öncülüğünü üstlenmekle tarihsel süreçteki yerlerini aldılar. Teorik ve ideolojik olarak içine düştükleri birçok yanlışa ve eksikliğe karşın kendi özgücüne ve halka güvenen bir çizgide dinamik bir sürecin uygulayıcıları oldular. Yıllardır saltanatını sürdüren uzlaşmacı anlayış, mücadelede niyetsizliği örgütlemeye çalışırken, onlar mücadelede duraksamamayı ve en zorlu koşullarda radikal bir şekilde karşı koymayı ilkeleştirdiler.

İbrahim’ler, Denizler, Yusuf’lar, Hüseyin’ler bir gelenek devrettiler bizlere. Görev bu devrimci gelenekleri yaşatmak ve yaygınlaştırmaktı, 12 Eylül sonrası süreçte başat görevlerden biri de bu olmalıydı. Gelenekler böyle yaşatılıp kurumlaştırıla bilinirdi. Ancak tercihler bu yönde olmadı. Ya sessiz sedasız siyasi arenadan çekilip kıyıda köşede bir yerlerde kalmak yeğlendi ya da Avrupa’nın varoşlarının cazibesine kapılındı. Bugünlere sahip çıkmaya çalışanlar, onların ne kadar cesur ne kadar kahraman olduklarını anlatıp durdular. Bir çırpıda unutuverdiler cunta koşullarında sürdürülen mücadele geleneklerini. Onlara sahip çıkmak, devrime olan inanca, mücadelede uzlaşmazlığa ve kararlılığa, başeğmezliğe sahip çıkmaktır.

Deniz’leri, Yusuf’ları, Hüseyin’leri, İbrahim’leri saygıyla anıyor, yarattıkları değerleri, mücadelemize katıyoruz.

Bizler oportünist-reformist sol gibi, tarihe reddiyeci temelde yaklaşmadı hiç. İnkarcılık, tarihe, geçmişe, halk hareketlerine ve bu hareketlerin önderlerine bakışta, olayların, kavramların, kişiliklerin içini boşaltmayı da beraberinde getirir.

Evet, şehitlerle yazılan tarihimizin miladının Kızıldere olması asla öncesini yadsımaz. Bu tarih halklarımızın kurtuluş savaşında yer almak için ülke topraklarına gelirken katledilen TKP’nin önderi Mustafa Suphi’yi, Onbeşleri de THKP-C öncesi 50 yıllık geçmişte, zindanlara rağmen uzlaşmaz bir sosyalist kişiliğin ender örneklerinden biri olarak öne çıkan Hikmet Kıvılcımlı’yı da kucaklar.

Bu tarih ‘70’lerde Mahirler’le, THKP-C’yle aynı dönemde halkımızın kurtuluşu için silaha sarılmakta tereddüt etmeyen THKO önderleri Deniz, Yusuf ve İnanları; Nurhak şehitlerini ve silahlı savaşı temel alması ve direnme tavrıyla ülkemiz devrimcilerine örnek olan TİKKO önderi İbrahim Kaypakkaya’yı en parlak sayfalarında taşır. Onları kucaklamak, onların ülkemiz koşullarına uymayan teorilerine değil, teorilerindeki öze, kurtuluşun silahlı halk savaşından geçeceği özüne sahip çıkmaktır. Onlar şehitlerimiz olmanın ötesinde, teorilerinin özünü oluşturan bu düşünceleriyle de tarihimizin ve süren savaşımızın parçasıdırlar. Onların devrimcilik anlayışında esas olan, halka ve devrime bağlılıktır. Bu anlayışı da sahipleniyoruz.

Bu tarihi; hatalarıyla, olumsuzluklarıyla sahipleniyoruz. Bu mirası süren savaşımızda sahipleniyoruz. Devrimimiz açtıkları kanaldan akıp geliyor.

Tarihimiz Mahirler’den, Denizler’den, İbolar’dan sonra, devrimin daha fazla kanla beslendiği bir dönemi yaşamaya başladı. ‘70’lerin yarattığı büyük potansiyeli sindirerek etkisizleştirmek isteyen düşman, sivil faşist çeteleri sürdü ortaya. Binlerce gencimiz anti-faşist mücadelede şehit düştü.

Bu tarih, yaşlı-genç, önder ya da sıra neferi ya da halktan insanlar olarak onların fedakarlıklarını, cesaretlerini, fütursuzluklarını miras sayıyor.

Tarihimiz, cuntanın Türkiye halklarını zulüm altında teslim almaya çalışması karşısında, yok olma pahasına direnen, savaşan, teslim olmayan

Devrimci Sol gerçeğinden gücünü alıyor.

Bu dönemin ardından, tarihimiz bir yanıyla zindanlarda yazılır. Beden beden direnen, silaha dönüşen cesetlerimizle yazılan bir tarihtir bu. Doruğunda Ölüm Oruçları vardır. Bu tarih, 12 Eylül cuntasına karşı zindanlarda direnişin bayrağı olan Mazlum Doğanları, Kemal Pirleri, Abdullah Meralleri, Haydar Başbağları, Fatih Öktülmüşleri, Hasan Telcileri, onların siyasi kimlik ve onur savaşlarını miras sayıyor. Devrim mücadelesinde şehit düşen tüm kahramanları, halkın koçaklarını selamlıyoruz.

***

Sıla Abalay

Bir Dev-Genç’liydi Sıla Abalay. 6 Mayıs 2017’de AKP’nin katil polisleri tarafından kaldığı evde katledildi.

Sıla daha 18 yaşındaydı, ama düzen medyası katil polisi savunmak için, Sıla’yı “Örgütün En Üst Düzey Militanı” yaptı. O, 18 yaşında Dev yürekli bir Gençti! Sıla bizim değerimiz.

Bütün şehitlerimiz, hayat dediğimiz kavgamıza ışık tutan meşalelerdir. Şehitlerimiz öğretmenlerimizdir. Kiraz çiçeklerimiz, hesap sorma kararlılığımızdır. Şehitlerimiz devrim ve sosyalizme olan inancımızdır.

Sıla Abalay; 14 yaşında halkın evladı, 16’sında halkın umudu, 18’inde bir kiraz çiçeği olarak toprağa düştü.

Sıla Abalayı unutmayacağız, unutturmayacağız!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Benzer Yazılar