Deprem Bölgesine İlişkin 1 Senelik Gözlem Raporu (Halkın Hukuk Bürosu)

HALKIN HUKUK BÜROSU:

“BİZ KİMSESİZLERİN KİMSESİ, ISSIZ MEZARLARIN ISSIYIZ VE HALA SORUYORSANIZ BİR KERE DAHA EVET; ÖLÜLERİN AVUKATIYIZ”!

DEPREM BÖLGESİNE İLİŞKİN 1 SENELİK GÖZLEM RAPORUMUZDUR

6 Şubat Depremi’nin 1. yılını doldurduk. Üzerinden 1 sene geçen depremin ardından depremin etkili olduğu 11 ilde halkımız hala konteynerler ve çadırlarda yaşamaktadır. Geçen 1 sene içerisinde depremzede halkımızın sorunları çözülmemiş, aksine devlet eliyle daha da artırılmıştır. Deprem bölgesinde yoksunluk, yoksulluk ve mağduriyet aynı şekilde devam etmektedir.

Depremin ilk anından beri ortaya çıkan ihmaller silsilesi, çok daha az kayıpla atlatılması mümkünken resmi rakamlara göre en az 53 bin insanımızın canına mal olmuştur. İnsanlarımız günlerce dondurucu soğuklarda enkazların altında kalmış, birçoğu kurtarılmayı beklerken donarak yaşamını yitirmiştir. Depreme dayanıksız binaların yapılması, bu yapıların denetlenmemesi, arama-kurtarma çalışmalarının yetersizliği ve koordine edilmemiş olması, özel şirketler tarafından yapılan ve dolayısıyla halkın temel ihtiyaçlarını değil daha fazla kar elde etmeyi amaçlayan telekomünikasyon altyapısının çökmüş olması özcesi kapitalizm halkımızın hayatına mal olmuştur.

Halkın Hukuk Bürosu olarak depremin hemen ardından birçok kez Adıyaman, Antep/İslâhiye, Maraş, Malatya ve Antakya bölgelerinde çalışmalarda bulunduk. Hukuki süreçleri takip etmenin yanı sıra depremzede halkımızın durumunu yakından görme imkanı bulduk. Gelinen noktada depremin hemen ardından yaşanan sorunların neredeyse aynı şekilde devam ettiğini söylemek mümkündür. Depremzede halkımız toz, asbest, hastalık tehdidi altında hava koşullarına karşı korumasız şekilde hayatta kalmaya çalışmaktadır.

ADIYAMAN

Pir Sultan Abdal Kültür Demeği Adıyaman Şubesi başkanı olan ve depremde yitirdiğimiz Zülfikar Yılmaz’ın ailesi adına vekaleten müdahil olduğumuz dosyayı takip etmek için Adıyaman’da bulunduk. Adıyaman’da depremzede halkımız yazın kavurucu sıcakların, kışın ise dondurucu soğuğun etkisi altında hayatlarını sürdürmeye çalışmaktadır.

Adıyaman özelinde devlet, mülk sahiplerine yıkılan evlerini aynı alanda tekrar inşa ettirme imkanı tanımakla birlikte bu imkanı yetersiz maddi destek vererek ve bir müteahhitle anlaşma şartıyla vermektedir. Öte yandan orta hasarlı binalarında oturmaya devam eden depremzede halkımıza hiçbir tebligat yapılmadan eşyaları kapı önüne konarak yıkımlar yapılmaktadır. Deprem soruşturmalarında ise hala gerçek bir ilerleme sağlanamamış, dosyaların büyük çoğunluğu kovuşturma aşamasına geçirilememiştir. Savcılıklar tarafından resmi kurumlara yazılan müzekkereler uzun süreler cevapsız bırakılmıştır. Binaların yasal sorumlularının, planlarının belirlenmesi gerekenden çok daha uzun zamana yayılmıştır.

ANTEP / İSLAHİYE

Depremin en yıkıcı etki bıraktığı bölgelerden biri olan İslahiye’de durum Adıyaman’dan farklı değildir. Daha önce İslahiye’de yakınlarını kaybeden müvekkillerimizin anlatımları doğrultusunda, arama- kurtarma çalışmalarında 3 gün boyunca hiçbir şey yapmayan AFAD, Gaziantep Valiliği ve Belediye hakkında suç duyurusunda, ayrıca AFAD’ın hukuki sorumluluğuna gidilmesi için de İslahiye Valiliğine idari başvuruda bulunmuştuk. Ancak yapılan idari başvuruya cevap olarak başvuru yapılan olayla ilgisi olmayan İslahiye ilçe genelinde yapılan çalışmalar anlatılarak cevap verilmiştir. Buna göre depremin ilk iki günü sadece 75 kişinin arama kurtarma için görevlendirildiği belirtilmiştir. Ancak idare tarafından deprem süresince halkımızın gözüne sokarcasına gösterilen ihmalkar tavır, yaptığımız suç duyurusu ve başvuruların “idari izin” engeline takılması sebebiyle herhangi bir yargılama konusu yapılmamıştır.

İslahiye’de devam eden deprem soruşturma dosyalarında ise yıkılan binalardan alınan karot örneklerinin bilirkişilere rapor alınmak üzere gönderildiğini, bazı dosyalarda iddianamelerin hazırlandığını ve mahkemelere sunulduğu tarafımızca tespit edilmiştir. Ancak bazı soruşturma dosyalarında binaların müteahhitlerinin tutuklanmayıp; o dönem kooperatif şeklinde yapılan apartmanların kooperatif başkanı ve üyelerinin tutuklandığı görülmüştür. Sadece İslahiye’de karşılaşılan bu durum ile gerçek sorumlular yerine depremden etkilenmiş halktan insanlar da soruşturmalara dahil edilmektedir. Deprem öncesi yapı izinlerinde ve sonrasında arama kurtarma çalışması yapmayan kişi ve kurumlara dokunulmayıp kooperatif üyelerinin tutuklanması; soruşturmaların yetersiz olduğunu ve etkin bir şekilde yürütülmediğini göstermektedir.

Depremin üzerinden aylar geçtikten sonra ancak kovuşturma aşamasına başlanılan dosyalarda ise deprem suçlarının üzeri “yargı eliyle” örtülmek istenmektedir. Örneğin vekilliğini üstlendiğimiz Gözde Apartmanı davasında mahkemenin müteahhitleri koruyucu tavrı tarafımızca bariz şekilde hissedilmiş ve yargılamanın 3. celsesinde 25 kişinin hayatını kaybetmesinden sorumlu olan müteahhit ve mimar hakkında tahliye kararı verilmiştir.  Ayrıca Belediye ve AFAD’ın sorumluluğuna ilişkin kovuşturmanın genişlettirilmesi taleplerimiz de yine mahkemece reddedilmiştir.

ANTAKYA

Geçtiğimiz 1 sene içerisinde defalarca ziyaret ettiğimiz Antakya’da takip ettiğimiz dosyaların hemen hiçbiri henüz kovuşturma aşamasına geçmemiştir. Deprem soruşturmalarına bakan savcıların sürekli değişmesi, savcılığın yazı yazdığı kurumlardan cevap gelmemesi veya gelen cevapların olumsuz olması, yapı denetim ruhsatlarının kaybolmuş olması, soruşturmaların bürokratik ve mekanik bir biçimde yürütülmesi, bazı dosyalarda şüpheli sıfatıyla herhangi bir müteahhittin bulunmaması Hatay özelinde yürütülen soruşturmalardaki temel sorunlardan bazılarıdır.

Örneğin takip ettiğimiz Elçiler Apartmanı soruşturmasında aylarca sorumlu müteahhit Hikmet Günsay dosyaya şüpheli sıfatı ile eklenmemiştir. Soruşturma dosyası 4 defa esas değiştirmiş ve halen bu soruşturmanın davası açılmamıştır. Yine bürokratik engellere örnek olması açısından aynı soruşturmada savcılıkça yapı ruhsatlarının sorulduğu müzekkereye belediyeden, ruhsatların Kaçakçılık ve Organize Şube Müdürlüğü’nde olduğu ve dolayısıyla kendilerinde bulunmadığına ilişkin bir cevap gelmiştir. Söz konusu soruşturma kapsamında davanın açılması için halen bilirkişi raporunun gelmesi beklenmektedir.

Takip ettiğimiz bir diğer dosya olan Nilüfer Apartmanı dosyasında ise müvekkillerimizin kayıp olan yakınlarının cenazesini aylar sonra bizim başvuru ve taleplerimiz sonucunda bulunmuştur. Ancak cenazelere ait alyansların hayatta kalan aile üyelerine teslimi bürokratik gerekçelerle engellenmiştir. Dosyada ise en son bilirkişi raporu gelmiştir. Karadeniz Teknik Üniversitesi tarafından hazırlanan bilirkişi raporunda binanın denetiminden sorumlu olan kamu görevlileri hukuka aykırı bir şekilde tali kusurlu bulunmuştur. Nilüfer Apartmanı dosyasının davası bilirkişi raporunun gelmesine rağmen halen açılmamıştır. Değinmek gerekir ki Ağır Ceza Mahkemelerinin görev alanına giren suçlar açısından soruşturma aşamasında azami tutukluluk süresi bir yıldır. Dolayısıyla henüz kovuşturma aşamasına geçilmeyen dosyalarda tutuklu bulunan faillerin yakın zamanda serbest kalabileceği gerçeğini kamuoyuna hatırlatmak faydalı olacaktır.

Geçen 1 sene boyunca köylerinin ve arazilerinin neredeyse tamamı kamulaştırılan Dikmece halkının yanındaydık. Tamamı Arap Alevi halkımızdan oluşan Dikmece Köyünde zemini elverişsiz tarım arazilerine toplu konut yapılmak istenmektedir. 24 Şubat tarihli OHAL Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ne dayanarak, herhangi bir itiraz hakkı sunulmayarak ve tebligatsız yapılan kamulaştırmasız el koyma ve acele kamulaştırma işlemleriyle bölge halkının asırlık zeytinliklerine devlet tarafından el konulmuştur. Herhangi bir zemin etüdü yapılmadan bölgede inşaatlara başlanmak istenmiştir. Köy halkının tepkisi üzerine bölgeye kolluk yığılarak özel şirketin inşaatlara başlaması sağlanmıştır. Oluşturulan projelerde çevredeki Sünni köylerin yer almaması devletin bölge demografisini değiştirme amacı güttüğünün göstergesidir. Köy halkı bu yasal zorbalığa karşı direnerek haklarını korumak istemektedir.

Yine benzer sorunlar Antakya’nın başka bölgelerinde de yaşanmaktadır. Örneğin Güzelburç mevkiinde depremzede halkımızın tarım arazilerine geçici kamulaştırma yoluyla el konulmuştur. Güzelburç’ta bir bilgilendirme toplantısı yaptık. Süresinin olmadan, herhangi bir bilgilendirme yapılmadan, kamulaştırmanın ücreti ödenmeden hayatlarını çiftçilik ile kazanan depremzede halkımızın tarım arazilerine yapılan geçici kamulaştırma yine deprem bölgesinde gördüğümüz bir yasal zorbalık örneğidir.

Yine Defne ilçesine bağlı Çekmece’ de müvekkillerimizce kurulan Halkın Gücü Mahallesi’nde 14 Ekim 2023 tarihinde kolluk tarafından baskın düzenlenerek orada barınan insanlar gözaltına alınmış, konteynerler ve kurulma aşamasında olan prefabrik evlere el konulmuştur. Baskına gerekçe olarak da arsa üzerinde kamulaştırma şerhi olduğu gösterilmiştir. Oysa üzerinde barınılan arsa Haziran Ayaklanması şehitlerinden Ahmet Atakan’ın ailesine ait olup depremzede halkımız ailenin onayıyla adı geçen arsaya yerleşmişlerdir. Devlet, depremin ardında bıraktığı sorunlarla boğuşan halkımızın temel ihtiyaçlarını gidermek yerine enkazlar arasında dayanışmayla hayatı yeniden kuran halkımızı gözaltına almıştır. Dayanışmayla, depremzede halkımızın emeğiyle yapılan prefabrik evlere ise el konulmuştur. Mahallenin dağıtılması depremzede halkımızın deyimi ile “ikinci depremi” yaşatmıştır.

MARAŞ

7 Şubat 2023 tarihinden bu yana Hacı Ömer Apartmanı ve Bayramoğlu Apartmanı soruşturmalarını takip ediyoruz.

Bayramoğlu Apartmanı soruşturmasında bir yıl geçmesine rağmen hiçbir ilerleme yaşanmamıştır. Dosyanın savcısı ile yapılan görüşmelerimizde, dosyanın bilirkişi incelemesi için gönderildiği ancak henüz gelmediği bilgisi verilmiştir. Bayramoğlu Apartmanının müteahhidinin ölmesi nedeniyle dosyada tutuklu hiçbir şüpheli bulunmamaktadır. Şüpheli sıfatı ile ifadesi alınan fenni mesul ve proje sorumluları ise adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştır. Bayramoğlu apartmanının altında yer alan Uzman isimli işyerinin kolon kestiği bilgisi binada daha önce oturanlar ve müvekkillerimiz tarafından verilmiştir. Bu konuda bir işlem yapılması ve işyeri sahiplerinin ifa desinin alınması için savcılığa yaptığımı başvurulara bugüne kadar hiçbir cevap verilmemiştir. Ayrıca binanın denetiminden sorumlu olan kamu görevlileri hakkında bugüne kadar hiçbir işlem yapılmamış ve savcılık makamı bu konuda işlem yapmak için bilirkişi raporunun gelmesinin beklendiğini tarafımıza bildirmiştir.

Hacı Ömer Apartmanı dosyasında ise binanın müteahhiti olduğu bulunan daireleri satın aldığını belirttiği Atilla Öz isimli şüpheli hakkında defalarca ifadesinin alınması savcılığa başvurmamıza rağmen hiç şüpheli olarak dahi yer almamaktadır. Soruşturma aşamasında belediyeden gelen evraklardan Hacı Ömer Apartmanının inşa eden kooperatifin başkanının Ebrar Sitelerinde 1400’den fazla kişinin ölümüne neden olan müteahhit Tevfik Tepebaşı olduğu ortaya çıkmıştır. Tevfik Tepebaşı şüpheli olarak dosyaya girmiş ancak uzun bir süre ifadesi alınmamıştır. Müvekkillerimizin ve bizlerin talepleri sonucunda Tevfik Tepebaşı’nın ifadesi alınmış ve tutuklanmıştır. Ancak dosyaya Aralık ayında gelen bilirkişi raporunda hukuka aykırı bir şekilde binanın yıkılmasında hiç kimse sorumlu bulunmamıştır. Bunun üzerine Tevfik Tepebaşı tahliye edilmiştir. Yaptığımız açıklamalar karşısında Maraş Cumhuriyet Başsavcısı, Tevfik Tepebaşı’nın Hacı Ömer Apartmanı ile birlikte toplamda 7 dosyadan tahliye edildiğini, 4 dosyadan ise tutukluluğunun devam ettiğini belirtmek zorunda kalmıştır. 140 kişinin katledildiği Hacı Ömer Apartmanı soruşturmasında şu an tutuklu hiç kimse bulunmamaktadır. Soruşturmaya giren bilirkişi raporu; açık bir şekilde müteahhitleri koruyan bir tarzda hazırlanmıştır. Bilirkişi raporu hazırlanırken; yerinde hiçbir inceleme yapılmamıştır. Günümüz şartlarına göre çok geri bir düzenleme olan 1975 yılında hazırlanan yönetmeliğe göre bile binanın pek çok kusuru bulunmaktadır. Buna rağmen raporu hazırlayan Konya Teknik Üniversitesinde öğretim görevlisi olan bilirkişiler; adeta 140 kişinin “kader” nedeniyle öldüğünü belirtmiştir. Tarafımızca gerek Tevfik Tepebaşı’nın tahliye edilmesine gerek bilirkişi raporuna karşı itiraz dilekçeleri savcılık makamına iletilmiştir. Ancak bugüne kadar bu başvurularımıza bir cevap gelmemiştir. Hacı Ömer Apartmanı soruşturması henüz tamamlanmamış olup, iddianame hazırlanmamıştır.

MALATYA

Depremden bu yana geçen bir yıl içerisinde özellikle ikinci deprem nedeniyle yıkımın ağır olduğu Malatya’ya da tarafımızca gözlem ve hukuki yardım amacıyla ziyarette bulunmuştur.

Özellikle Mamurek köyüne yapılan ziyaretimizde; Malatya ilinde yıkılan binaların molozlarının döküldüğü Mamurek Köyünde köylülerin ve müvekkillerimizin direnişi ziyaret ettik ve basın açıklamasına katıldık. Moloz dökme işlemleri gelişigüzel bir şekilde bölgede yapılmakta olup; halkın tarım arazilerine ve köylerde yerleşim yerlerine yakın pek çok yere moloz dökme işlemi yapılmaktadır. Bu durum ile açık bir şekilde halkın sağlığı asbest nedeniyle riske atılmaktadır.

Bölge halkı tarafından yapılan moloz dökme işlemi nedeniyle idare mahkemesine yapılan başvurular hukuka aykırı bir şekilde reddedilmiştir. 6 Şubat Depremlerinde en az Erciyes Dağı kadar Moloz çıktığı tahmin edilmektedir. Bu bakımdan sadece Malatya’da değil, depremden etkilenen her yerde asbest ve kanser riski devam etmektedir.

DEPREM BÖLGESİNDE GÖZLEMLENEN SORUNLAR

Depremin ilk anlarından bu yana adli süreçleri takip etmek için bulunduğumuz bölgede hala birçok sorun bulunmaktadır. Bu sorunları kısaca şöyle sıralayabiliriz:

Çadırlarda, konteynerlerde, hasarlı binalarda yaşamak zorunda bırakılan depremzede halkımız gıda vs. erzak yetersizliğiyle karşı karşıyadır. Yemek dağıtımı yapılan noktalarda kimi zaman kilometrelerce kuyruk oluşmaktadır.

İçme suyu ve temiz su tedariğinde ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Temiz su temin edilebilen noktalarda yine uzun kuyruklar oluşmaktadır.

Her ne kadar bölgede eğitim-öğretim sürdürülse de eğitim-öğretimin başlaması için gerekli altyapı ve teknik yeterlilik bulunmamaktadır. Özellikle Antakya’da bulunan okulların neredeyse tamamı hasarlıdır. Konteyner okullarda yürütülen eğitim-öğretimin niteliksizliğinin yanında, birçok noktada öğrencilerin okula ulaşım koşulları da bulunmamaktadır.

Bölgede çalışan veya çalışacak olan eğitimcilerin barınma sorunları ise hala tam anlamıyla çözülememiştir.

Yerleşim yerlerine ve tarım arazilerine yakın yerlere ayrıştırmadan yığılan enkazların yarattığı asbest tehlikesi depremin birinci senesini geride bırakırken aynen devam etmektedir. Önlem almak bir yana hala enkazlar bu bölgelere dökülmektedir.

Geçtiğimiz 1 senenin sonunda hala kayıp cenazeler bulunmaktadır. Antakya’da kayıp ailelerinin kurduğu derneğin verilerine göre en az 145 insan kayıp durumundadır. Bunun en önemli sebeplerinden biri depremin hemen ardından enkazdan çıkarılan cenazelerin tam bir kargaşa içinde ve sağlıklı bir teşhis yapılmadan cenazelerin ailelere teslim edilmesidir. Bu sorumsuz anlayış yüzlerce aileyi mezar hakkından mahrum bırakmıştır.

Depremzedelerin ve kayıp yakınlarının özel hukuktan doğan haklarını aramaları bürokratik engellemelere takılmaktadır. İlgili memur ve personellerin değiştiği, evrakların kaybolduğu vs. gibi gerekçelerle depremzedeler haklarından faydalandırılmamaktadır.

Deprem soruşturmaları il bazında farklı usullerle yürütülmektedir. Örneğin Antakya’da her ölen kişi ve her yıkılan bina için birer soruşturma açılarak cenaze soruşturmalarının apartman soruşturmalarına birleştirilerek derlenmesi usulü izlenmektedir. Soruşturmaların bu tip bürokratik bir şekilde yürütülmesi dosyada tutuklu bulunan müteahhit ve diğer sanıkların uzun tutukluluk sebebiyle tahliye olması tehlikesini birlikte getirmektedir. Yakın zamanda soruşturma aşamasındaki dosyalarda azami tutukluluk süresi dolan tutukluların tahliye edilmesi olasıdır. Bu sebeple deprem soruşturmaları bir an evvel sonuçlandırılmalı ve kovuşturma aşamasına geçilmelidir.

­Deprem soruşturmalarında AFAD, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Belediyeler vs. sorumlu olarak gösterilmemektedir. Oysa deprem öncesindeki ve sonrasındaki ihmallerden doğrudan sorumluluk bu kurumlardadır. Kamu kurum ve personellerine yönelik açılan soruşturmalar ise “idari izin” verilmediğinden sürdürülememektedir. Kovuşturma aşamasına geçen yargılamalarda ise konuya ilişkin tevsii tahkikat talepleri reddedilmektedir. Soruşturmaların bu kurumlara sorumluluk atfederek genişletilmesi gerekmektedir.

­Deprem soruşturmalarında savcılar tarafından ilgili kurumlara yazılan yazılar büyük oranda cevapsız kalmakta, bu da soruşturmaların önünü tıkamaktadır.

Enkaz kaldırma ve orta-ağır hasarlı binaların yıkım işlemleri depremzedeler açısından ciddi mağduriyet yaratmaktadır. Birçok bölgede enkaz kaldırma işlemleri güvencesiz, gerekli önlemler alınmadan yapılmaktadır. 1 senenin sonunda hala kaldırılması beklenen yüzlerce bina enkazı vardır. Hasarlı binaların içinde yaşamak zorunda kalan insanlara önceden herhangi bir bilgilendirme yapılmadan, tamamen yıkım ihalesini alan müteahhidin isteğine göre ve barındıkları hasarlı evleri yıkılan depremzedelere barınma imkanı tanınmadan yıkım yapılması depremzedeleri sokakta bırakmıştır.

Orta hasarlı binaların akıbeti konusu hala netleşmemiştir. Önceleri 1 yıl içinde güçlendirilmeleri halinde yıkılmayacakları söylenen ve bunun üzerine bir kısmı güçlendirilen bu binaların yıkılacağına yönelik açıklamalar yapılmakta ve bu durum hem evlerini güçlendiren depremzedelerde mağdur olma endişesi yaratmakta hem de henüz evini güçlendirmeyen depremzedeleri hareketsiz bırakmaktadır.

Özellikle Maraş’ta deprem soruşturmalarını yürüten savcıların görevlerinden hiçbir gerekçe açıklanmadan alınması ve başka görevlere verilmesi soruşturmalara siyasal iktidar tarafından müdahale edildiğini göstermektedir. Bu durum belli bir aşama kaydeden soruşturma dosyalarının en başa dönmesine neden olmaktadır.

­Depreme ilişkin yürütülen yargılamalarda değinilmesi gereken bir diğer husus ise dosyaya sunulan bilirkişi raporlarının eksik ve yanlış olmasıdır. Bu durum dosyada tutuklu bulunan sanıkların tahliyesini beraber getirmektedir. Depremin üzerinden yaklaşık 1 sene geçmesine rağmen halkımızın sorunları hala çözülememiş ve devlet eliyle yeni sorunlar ortaya çıkarılmıştır. Daha fazla kar uğruna çarpık ve çürük yerleşimler oluşturan ve depremden sonra ise halkımızın canını hiçe sayarak arama kurtarma faaliyetlerini bile beceremeyen bu düzenin kendisi insanlık dışıdır. Depremlere karşı alınacak ilk önlem bu düzeni değiştirmek için mücadele etmektir. Değil 1 yıl on yıllar da geçse halkımıza yönelik bu devasa katliamı unutmayacağız. Müteahhidinden yürütme erkine kadar bütün sorumlulardan hesap soruncaya kadar adalet mücadelemizi sürdüreceğiz.

Evlatlarını, ana babalarını, eşlerini, sevdiklerini kaybeden halkımızın acısını yüreğimizde duyuyoruz. Binlerce katledilenimizin öfkesiyle adaleti yıkıntıların arasından çıkaracağız.

Asrın Felaketi Değil Asrın Katliamı!

Depremde Katledilen Halkımız İçin Bir Ceza İstiyoruz!

Halkın Hukuk Bürosu

06.02.2024

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Benzer Yazılar