Devrimci Okul: Yeteneklerimiz Değil Tercihlerimiz Belirleyicidir

YETENEKLERİMİZ DEĞİL, TERCİHLERİMİZ BELİRLEYİCİDİR

TERCİHLERİMİZ ADIMLARIMIZI, EĞİTİM GELECEĞİMİZİ BELİRLER

Sevgili Devrimci Okul Okurları Merhaba, her devrim mücadelesinin en somut ihtiyacı bellidir: Daha çok örgütlenmek ve daha çok kadro yaratmak…

Bizim de umudu büyütmemizin, devrim yürüyüşümüzü hızlandırmamızın en temel koşulu budur.

Büyük bir inanç, iddia ve onurla omuzladığımız tarihsel görevimiz budur.

Bu tarihsel görev, “bir adım öne çıkmayı” devrimin ve örgütlenmenin ihtiyaçlarıyla yanıp tutuşmayı, hızla öğrenmeyi öğretmeyi, mücadelenin her alanında militanca çalışmayı gerektiriyor.

Devrim için daha büyük adımlar atmak, kitleselleşmek, kadrolaşmak, umudu ve silahlı mücadeleyi büyütmek bize bağlıdır.

Mücadelenin savaşçısı da sanatçısı da biz olacağız. Kitle çalışması yapacağız, öğretmen, öğrenci olacağız; her türlü eylemi örgütleyeceğiz; yazı yazacak, karikatür çizecek, savaşçı olacak, yeni yol, yöntem ve araçlar yaratacağız. Adımlarımızı var olan yeteneklerimiz değil, tercihlerimiz belirleyecek.

YETENEK NEDİR, NASIL KAZANILIR?

Yetenek, eğitimle kazanılan üretme ve yaratma gücüdür. Ne Allah vergisidir ne de kalıtımla gelen bir soy özelliğidir. Bu gerçek, kapitalist düzenin felsefesi olan idealizmle devrimin felsefesi olan diyalektik materyalizmin temel ayrım noktalarından biridir. İdealizm, tıpkı zenginlik gibi yeteneği de Allah vergisi ya da mucize olarak anlatır, gösterir.

Eğitimi yalnızca okulla, okumakla, belli dönemlerle sınırlayanlar yeteneğin eğitimle kazanıldığını anlayamaz. Eğitim ve öğrenme süreci doğumla birlikte başlar ve kesintisiz olarak, her koşulda ölüme kadar devam eder. Dolayısıyla yetenek de çocukluktan itibaren yaşanılan ortamla, ilişkilerle, okulda, hayatın içinde öğrenilerek şekillenir.

Kısacası; biz yeteneklerin eğitimle kazanıldığını bildiğimiz için hayatı, ilişkilerimizi ve mücadelemizi bu gerçeğe göre şekillendireceğiz.

Kişisel yeteneklerimizi, zihinsel potansiyelimizi ve manevi değerlerimizi açığa çıkaracak ve geliştirecek olan örgüt ve mücadeledir.

Kendimizi ne kadar çok örgütün eğitimine açarsak, ne kadar kendimizi mücadeleye sunarsak o oranda da gelişir, güçleniriz.

Kendimizi “Şuna yeteneğim var, şuna yeteneğim yok” diye sınırlamayacağız.

Devrimin ihtiyacı nerdeyse oraya koşarak; inançla, zafer tutkusuyla sürekli öğrenecek; hem devrimi hem kendimizi geliştireceğiz. İdeolojimiz, tarihimiz, şehitlerimiz en zengin eğitim kaynağımız ve yol göstericimizdir.

Tarihsel görevimizi yerine getirmek için “bir adım öne çıkmak”, daha büyük görevlere gönüllü olmak yeterli değildir. Bunun altını emek ve eğitimle doldurmalıyız. Hızlı öğrenmek, tutuklanan yoldaşlarımızın yerini doldurmak, düşmanın politikalarını boşa çıkarmak için örgütlenmeliyiz.

Tarihimizi, geleneklerimizi, kültürümüzü öğrenmeliyiz. Dünyayı, ülke ve halk gerçeğimizi öğrenmek yetmez.

Politika üretmeyi, çözüm üretmeyi, halkı örgütlemeyi, komiteler, meclisler kurmayı öğrenmeliyiz. Yoğunlaştığımız ve emek verdiğimiz her işte bizim başaramayacağımız hiçbir şey yoktur. Örgütlenmeyi de, insanları eğitimle dönüştürmeyi de, savaşmayı savaştırmayı da, yazmayı çizmeyi de öğrenir ve uygularız. İstek ve inancımızla, yaratıcılığımızla başaramayacağımız şey yoktur.

Savaşın temeli insandır. Kendini eğiten insanın gücünün ve yeteneklerinin sınırı yoktur. Bu doğru sınıflar mücadelesinde defalarca kanıtlanmıştır.

TARİHİMİZ VE ŞEHİTLERİMİZ EN ZENGİN EĞİTİM KAYNAĞIMIZDIR

Eğitimimizin temeli devrimin ihtiyaçları, temel eğitim kaynağımız tarihimiz ve şehitlerimizdir. Umudu nasıl yaratığımızı, nasıl yaşattığımızı, nasıl direniş destanları ve ilkler yaratığımızı bu kaynaktan, bu okuldan öğreneceğiz. İnancı, halk ve vatan sevgisini, tüm engelleri aşan, tüm kuşatmaları yaran iradeyi, ölümü yenme gücünü, bağlılığı, yoldaş sevgisini şehitlerimizden öğreneceğiz.

Öğrendikçe göreceğiz ki bu umudu, bu tarihi üstün yetenekli insanlar değil, büyük bir inanç ve zafer tutkusuyla mücadeleyi sürdüren, durmadan öğrenen ve öğrendiklerini hiçbir bedelden çekinmeden kararlılıkla uygulayan insanlar yarattı. Devrimcilik için tek başına yetenekli ya da iyi bir insan olmak yetmiyor.

Böyle bakmak idealizmdir. Önemli olan Marksist- Leninist temelde doğru düşünen bir devrimci olmaktır.

Doğru düşünmenin olduğu yerde beyin de, yetenek de kişilik de gelişiyor.

Tarihimiz ülke ve halk gerçeğini kavramanın, tek başımıza da kalsak, en ağır bedellerle de karşılaşsak doğru bildiğimiz yolda yürümenin tarihidir. Bu gücü kendimizde ve pratiğimizde somutlamak için tarihimizden öğrenmeliyiz. Şehitlerimiz inançlarıyla, iradeleriyle, yaşattıkları yaratıkları değer ve duygularla, devrimin, halkın geleceği için canlarını feda etmeleriyle yolumuzu açtılar.

Bizlere öğretmen oldular. En zorlu çarpışmalarda yenilmemeyi, başı dik onurla yürümeyi, kendimizi sınırsız sunmayı onlardan öğrenmeliyiz.

KENDİMİZE GÜVENMELİYİZ!

Halkımız kendilerini göz göre göre sömüren, zulmeden, her türlü haksızlığı, adaletsizliği yapan düzen karşısında kendilerini güçsüz, çaresiz hisseder. Düzenin gücünün özü buradadır. Düzen, halkı çaresiz, yalnız ve örgütsüz hale getirdikçe halktaki kendine güvensizliği büyütür. Egemenler kendine güvensizliği ve güçsüzlüğü katliamlarla ve baskıyla olduğu kadar, kültürel araçlarıyla da yaratır. Korkuyla sindirilmiş, cahil bırakılarak gerçeklerden koparılmış; bireyci ve bencil kültürüyle kendi yaşam derdine düşmüş insanlar kendilerine güvenmedikleri gibi başka insanlara da güvenmezler. İşte biz bu halkın içinden gelen halkın öncüleriyiz.

Devrimcilik tercihimizle düzenin kuşatmasını yarıp halklarımız ve geleceğimiz için mücadeleye atıldık.

Bir devrimci kazandığında zafer sarhoşluğuna, yenildiğinde moral bozukluğuna kapılmaz. Zorluklar karşısında çözümsüz kalmaz. Çaresiz değildir çünkü her işin bir yöntemi, her sorunun bir çözümü olduğunu bilir. Ortak bir amaç için savaşmak bu güveni güçlendirir.

BİRBİRİMİZİ TEMİZ, BASİT, AÇIK YÜREKLİ BİR SEVGİ İLE SEVECEĞİZ!

Devrimimizin geleceğini kadrolar belirler. Stalin’in deyimi ile HER ŞEYİ KADROLAR BELİRLER.

İnsanı emek yaşatır. O halde emeğimizi büyütmeliyiz. Kendimizi büyütmeliyiz. Mücadele içindeki adımlarımız, aynı zamanda kendimize olan güvenimizi de büyüttüğümüz bir süreçtir.

Bugün “bir adım öne çıkarken” de kendimize, örgütümüze, halkımıza güvenmeliyiz. Kendine güven, örgüte güven nedir? İdeolojimizle, kültümüzle, geleneklerimizle, kolektivizmle, yoldaşlık ilişkilerimizle başaramayacağımız görev, aşamayacağımız zorluk, kazanamayacağımız zafer yoktur. Yanlış yapmaktan korkmadan, cesaretle inisiyatif koyan, kendine verilenle kendini sınırlamayıp, yetinmeyip örgütün, alanın, bölgenin ihtiyaçlarına kafa yoran, sorunlarını çözen, ihtiyaçlarını karşılayan, partinin politikalarına pratiğimizle hayat veren olmalıyız.

Sevgili okurlar haftaya başka bir konuyla görüşmek üzere…

Hoşça kalın.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Benzer Yazılar