Direnç Çiçeği Ayten Öztürk’e Özgürlük

Faşizmin Ahlaksızlığına da, Adaletsizliğine de Teslim Olmayacağız!

ANT OLSUN Kİ DİRENÇ ÇİÇEĞİMİZ AYTEN ÖZTÜRK’ÜN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ KAZANACAĞIZ!

Ayten Öztürk hakkında bir iftiracı sanığın linç olayını izliyordu beyanıyla verilen 2 ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, faşist MHP’nin yargı yapılanması olan Yargıtay 3. Ceza Dairesi tarafından onandı! Bu ceza ile Ayten Öztürk ömür boyu bir hücrede insan yüzü, yoldaş yüzü görmeden tutulacak!

Ayten Öztürk hakkında 2 ağırlaştırılmış müebbet ceza verilmesine neden olan dava, 2008 yılında Okmeydanı’nda çocuk istismarcısı bir sapığın halk tarafından linç edilmesiyle açılmıştır. Halk tarafından linç edilen çocuk istismarcısının, hastaneye kaldırıldıktan 2 gün sonra yağ embolisinden ölümü sonrasında başlatılan soruşturmada şüpheli olarak yer alan kişi; Ayten Öztürk’ün fotoğrafına bakarak, linç olayını izliyordu beyanında bulunmuştur. Ayten Öztürk ile hiç yüz yüze gelmeden, canlı bir şekilde teşhis yapmadan verilen bu beyanla Ayten Öztürk soruşturmaya dahil edilmiştir. Fakat bu süreçte yurt dışında olan Ayten Öztürk’ün ifadesi alınamamıştır.

Yıllar sonra Ayten Öztürk, 2018 yılının 8 Mart’ında Lübnan Refik Hariri Havalimanı’nda Lübnanlı yetkililer tarafından gözaltına alınmış ve yasa dışı şekilde MİT’e teslim edilmiştir. Daha sonra illegal şekilde ülkemize getirilen Ayten Öztürk’e gizli bir işkencehanede 6 ay boyunca elektik, elektroşok, Filistin askısı, kaba dayak, tabutluk, hücreye uzun süre sıcak soğuk hava verme, cinsel taciz, tecavüz girişimleri başta olmak üzere her türlü işkence yapılmıştır.

İşkencelerin tek amacı vardır; bu amaç, Ayten Öztürk’ün insanlar üzerine ifade vermesini sağlamaktır… İftiracı itirafçılarla, hapishanede kalmamak için insanlar üzerine yalan yanlış ifade veren insanlarla devrimciler içerisinde güvensizlik yaratmak isteyen, halkla devrimcilerin bağını kesmek isteyen faşizm, en aşağılık yöntemlerle Ayten Öztürk’e saldırmış fakat teslim alamamıştır.

İşkencelerinden sonuç alamayan işkenceciler Ayten’e; seni şimdi bırakıyoruz ama aklına başka bir şey gelmesin, hapishanelerde çürüyeceksin diyerek 28 Ağustos 2018’de Ankara da ıssız bir araziye bırakmış, işkencecilerin hemen ardından araziye gelen Ankara Siyasi Şube polisleri Ayten Öztürk’ü resmi olarak gözaltına almıştır.

Ayten 898 yarasıyla adliyeye getirildiğinde avukatına tutunarak ayakta durabilmiş, ifadesi alınırken savcıya işkence izleri gösterildiğinde ise savcı kafasını çevirerek “o benim işim değil, isterseniz suç duyurusunda bulunabilirsiniz” demiştir. Ayakta duramayan, 25 kilo vermiş, bedeninde yüzlerce işkence izi olan bir kadının yaşadıklarıyla ilgilenmeyen savcı, Ayten Öztürk’ü tutuklama talebiyle hakimliğe sevk etmiş, sulh ceza hakimliği de Ayten Öztürk’ü tutuklamıştır. Bu sırada Ayten Öztürk hakkındaki iddialar, yalnızca sahte pasaport taşıması ve herhangi bir hukuki temeli olmayan renkli listede yer almasından ibarettir.

Ayten Öztürk tutuklandıktan sonra Sincan Kadın Kapalı Hapishanesi’ne götürülmüş fakat gardiyanlar tarafından içeri alınmamıştır. Bunun nedeni, Ayten Öztürk’ün işkence yaralarının sağlık raporlarının hiçbirinde yer almamış olmasıdır. Çünkü siyasi şube polisleri, muayene öncesi doktorlarla konuşmakta ve herhangi bir darp ve cebir izinin rapora yazılmasına engel olmaktaydılar. Gardiyanlar da bu duruma “Kadın ölürse bizi sorumlu tutarlar” diyerek itiraz etmiş; ya bu izlerin yazılı olduğu bir rapor getirin ya da biz onu içeri almayacağız, demiş ve Ayten Öztürk’ün işkence izleri ilk kez bu şekilde resmi raporlara geçmiştir.

Daha sonra Ayten’in tutuklu olduğu dosya, Okmeydanı’ndaki linç olayı sonrası açılan dava ile birleşmiş; 3 yıl boyunca tutuklu kalan Ayten, 10 Haziran 2021 tarihindeki karar duruşmasında İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hakkında 2 ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilerek ev hapsiyle tahliye edilmiştir.

Peki, hakkında 2 ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen bir kişi nasıl olmuş da ev hapsiyle de olsa tahliye edilmiştir? Ülkemiz hatta dünya tarihinde bunun bir örneği yoktur.

Açıktır ki bunun nedeni, İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi heyetinin adil olmayan bir karar verdiğini bilmesidir. Fakat faşizmle yönetilen ülkelerde yargı, faşizmin kanlı ellerini sildiği bir havludur. Ülkemizde de siyasi dosyalarda hakimler ve savcılar emir komuta zinciri ile çalışmakta ve üstlerinden gelen talimatları hayata geçirmektedirler. İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti de bunu yapmış ve Ayten Öztürk’ün işkence gördüğünü ve bu cezanın hukuki olmadığını bildikleri halde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını verebilmişlerdir.

Emperyalizmin yeni sömürgesi olan ülkemiz, emperyalizmin ve işbirlikçi oligarşinin çıkarlarını koruyabilmek için faşizmle yönetilmektedir. Faşizmin zulmü ile sömürü düzeninin sahipleri birbirine göbekten bağlıdırlar ve birbirini beslerler.

Halkın her geçen gün daha da yoksullaştığı, yozlaşmanın yaygınlaştığı bir ülkede emperyalizm ve tekelci burjuvazinin çıkarlarını koruyan oligarşik yönetim, elbette halklara düşmandır. Ve elbette, varlığını terör ile sürdürmek zorundadır.

Faşizmin özellikle üç kurumla ilgili politikası, otorite ihtiyacına göre şekillenmiştir. Bu üç kurum, ordu, polis ve yargıdır. Üçünün de tartışılmasını istemez oligarşi.

  • Ordu gözbebeğidir; bu nedenle ordunun ne harcamaları denetlenir ne onun hukuksuzlukları, işkenceciliği, katliamcılığı öne çıkarılır. Ordunun halkın kanını döktüğü yerde bile kurtarıcı olarak sunulması esastır.
  • Emniyet, daha teşhir olmuş bir kurumdur fakat düzen politikacıları polise yönelik her eleştiriyi de polisimizin elini soğutmayalım, polisimizi küstürmeyelim, değilse evimizde güvenlik içinde oturamayız diyerek bastırmaktadır.
  • Yargı ise, faşizmin her türlü zulmünün aklanacağı, düzenin muhaliflerini sindirecek kurumudur; bu nedenle faşizm yargının tartışılır, güvenilmez hale gelmesini istemez. Fakat yargı, özellikle son süreçte faşizmin devrimcilere ve halka karşı yürüttüğü savaşın asli cephesi olmuştur. Hukuksuz şekilde verilen uzun süreli hapis cezaları, aklama politikaları, haksız tutuklamalar… Tüm bunlar son süreçte devrimcilere ve halklara karşı kullanılan en işlevsel silahlardır. Mahkemeler üzerinden halka gözdağı verilmekte, mahkeme kararlarıyla devrimcilerin hayatı çalınmaktadır. Öyle ki, Ayten Öztürk’e verilen hukuksuz cezayı onaylayan Yargıtay 3. Ceza Dairesi, MHP’nin yargı yapılanması olarak faaliyet yürütmektedir. Geçmişte aydınları, demokratları katlederek; silahsız öğrencileri kurşunlayarak kendine alan açmaya çalışan MHP, bugün Yargıtay 3. Ceza Dairesi üzerinden siyasi dosyaları karara bağlamakta ve ülkedeki siyasi iklimi yönlendirmeye çalışmaktadır.

Peki Ayten Öztürk davasının faşizm nezdindeki önemi nedir? Faşizm neden 6 ay boyunca her türlü işkenceyi yaptığı bir insanı teslim alamayınca hukuksuz bir yargılama ile dosyada hiçbir delil olmamasına rağmen ölüme mahkûm etmiştir?

Ayten Öztürk’ü ölüme mahkûm ettiler. Çünkü Ayten o işkencehaneden 25 kilo vermiş ve ayakta duramayacak haldeyken dahi başı dik çıktı; devrimcilere güvensizliği, değersizliği, bencilliği dayatan faşizm, devrimci irade ve devrimci değerler karşısında bir kez daha yenildi. Bu topraklar Anadolu topraklarıydı. Değersizlik kadar değer de vardı; çürümüşlük kadar saflık, bencillik kadar da fedakârlık vardı.

Ser verip sır vermeyen, darağacına başı dik giden, yoldaşları için ölümü göze alan bir geleneği yaratan ülkemiz devrimci hareketi; 6 ay boyunca direnen, 898 yarayı yenen iradeyi de yaratmıştı… Ayten Öztürk cehennemin dibi dedikleri o işkencehaneden başı dik çıktığında kazanan sadece Ayten değil; bizdik, bizim değerlerimizdi.

Sinan Cemgil, Taylan Özgür’ün katledilmesinin ardından yaptığı konuşmada;

“Kardeşler! Biz devrimcilerin postunu ucuza sattırmayacağız!” demişti. Bizim için çizgi budur. Faşizm birintikam dosyasıyla, politik bir kararla Ayten Öztürk’üölüme mahkûm etti. Biz de diyoruz ki; hiçbir yoldaşımızı6 ay işkence yaptıktan sonra, böylesine bir hukuksuzkararla ölüme mahkûm edemezsiniz!

Biz bu kararı bozduracağız; başka yolu olmadığı için, bozdurmak zorunda olduğumuz için, başka türlü bir yaşam mümkün olmadığı için bozduracağız.

Halkımıza diyoruz ki; Ayten sizin de ablanız, kardeşiniz, kızınızdır! O ev hapsinde olduğu 2,5 yıl boyunca kimimize kardeş, arkadaş; kimimize abla olmuştu. Hakkında 2 ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına rağmen kaçmayı düşünmemiş, adalet mücadelesinin en önünde koşmuştu. Onu faşizmin hücrelerinde bırakmamak, hepimizin sorumluluğudur.

Çağrımız; “Dünyasında kurtuluş için savaşan ve çile çekenleri desteklemek için yiğit olmak zorunlu değildir, onurlu olmak yeterlidir” demişti Amilcar Cabral.

Ey halkımız! Tüm bunlara başınızı çevirerek yaşayabileceğiniz onurlu bir hayat yok!

Ey halkımız! Faşizm olduğu sürece güvenli, huzurlu bir yaşam yok!

Tarihin bize çağrısına kulak verelim; tarih bizden polis tarafından kuşatılmış durumdayken, yaşamının son anlarında dahi Sinan’ı sorun, Amca beyimi sorun diyen Sabolara layık olmamızı bekliyor. Tarih bizden her türlü işkenceyi yaşamasına rağmen kimsenin ismini vermemek için; “Nerede kalıyor, saklanıyordun?” sorusuna Topkapı surlarında yatıp kalkıyordum cevabını veren Niyazi Aydınlara layık olmamızı bekliyor. Tarih bizden 6 ay boyunca işkenceye direnen direnç çiçeğimizin 898 yarasına layık olmamızı bekliyor.

Ant olsun ki layık olacağız; ant olsun ki direnç çiçeği, özgürlüğünü kazanacağız!

Halk Okulu Dergisi, Sayı: 248

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Benzer Yazılar