6 Şubat’ta iki halk kurtuluş savaşçısının İstanbul Çağlayan Adliyesi’ne düzenledikleri eylemin ardından işbirlikçi, faşist AKP iktidarı; yasal ve yasadışı kurumlarıyla, ordusu, polisiyle, kontra çeteleriyle, suç şebekeleriyle saldırıya geçti.
*TAYAD,
*İDİL KÜLTÜR MERKEZİ,
*HALKIN HUKUK BÜROSU,
*AYTEN ÖZTÜRK’ÜN EVİ,
*HALKIN GÜCÜ TV,
*SEVGİ ERDOĞAN VEFA EVİ,
*ZAFER EVİ VE
*GAZİ, ÇAYAN, ARMUTLU GİBİ İSTANBUL’UN YOKSUL MAHALLELERİNDEKİ HALKIN EVLERİ BASILDI…
İdil Kültür Merkezi baskınında Grup Yorum’un enstrümanları kırıldı, çalındı. Kurumun duvarları, dolapları, neredeyse tüm eşyaları, bir daha kullanılamayacak şekilde dağıtıldı, parçalandı.
Halkın Hukuk Bürosu baskınında halkın avukatlarının müvekkillerine ait özel dosyaları, arşivleri çalındı, bilgisayarları parçalandı. Büroları kullanılmaz hale getirildi.
Baskın yapılan tüm evler, tüm kurumlar yıkıldı, yağmalandı, eşyalar çalındı…
Yani insanlarımızı gözaltına almakla, işkence yapmakla, tutuklamakla yetinmediler; kudurmuş köpekler gibi saldırdılar, verebilecekleri en fazla zararı vermeye, insanları korkutmaya, yıldırmaya çalıştılar.
BU HUKUKSUZLUĞUN,
BU YASA DIŞILIĞIN,
BU EŞKIYALIĞIN,
BU İNTİKAM SALDIRISININ VE ESTİRİLEN TERÖRÜNÜN ARDINDAN;
DEVRİMCİ, DEMOKRAT, HALKTAN YÜZLERCE İNSANIMIZ GÖZALTINA ALINDI, İŞKENCELİ SORGULARDAN GEÇİRİLDİ VE 61 KİŞİ TUTUKLANDI!
Yapılanların hiçbirisi de “güvenlik” almak; “suçlu” aramak, “önlem” almak, halkı korumak için değildi!
Zira iki devrimci adaletsizliğin merkezine yönelik eylemlerini gerçekleştirmiş ve katledilmişti!
Bundan sonra yapılan her şey; iki devrimcinin Adalet Eylemi karşısındaki acizliğin ve çaresizliğin yön verdiği misilleme ve sınıfsal çıkarlarının gereği olarak yapılan İNTİKAM saldırısıydı.
Yıkımdı, talandı, gasptı…
Zulme ve sömürüye karşı mücadele edenleri imha etme planlarıydı.
BUNUN ADI TERÖRDÜR;
FAŞİST TERÖR!
BİR BAŞKA İFADEYLE DEVLET TERÖRÜ!
Ve asıl teröristler de bu yağma ve intikam saldırılarında yer alan, şoföründen polisine, savcısından doktoruna, gardiyanından müdürüne kadar devlet terörünü uygulayanlardır.
KURUMLARIMIZDA SUÇ VE SUÇLU ARAMANIZA GEREK YOKTUR!
ÇÜNKÜ ASIL SUÇLU KATİL AKP İKTİDARIDIR; ONUN EMRİNDEKİ HAKİMLER, SAVCILAR VE İŞKENCECİ POLİSLERDİR. BAŞKA YERDE ARAMAYIN!
TUTUKLAMA TERÖRÜNÜ TEHDİT ARACI, TECRİT HAPİSHANELERİNİDE İMHA MERKEZLERİ olarak kullanmaya devam ediyorlar.
Çünkü ideolojik olarak teslim alamadıkları devrimcileri, fiziki olarak imha etmek istiyorlar. Buna izin vermeyeceğiz.
Tüm bu saldırıların yasadışı ya da yasal olması umurumuzda bile değildir.
İster askeriyle, polisiyle, silahlı çeteleriyle, ölüm mangalarıyla yapsınlar, isterse kravatlı katilleriyle, yasal zorbalıklarıyla, cübbeli cellatlarıyla yapsınlar; ASLA
MEŞRU GÖRMEYECEK, FAŞİST TERÖRE BOYUN EĞMEYECEĞİZ.
Çünkü işbirlikçi, faşist AKP iktidarının sürdürdüğü terör ile Nazilerin uyguladığı faşist terör aynıdır.
DÜN, AVRUPA’YI KAN GÖLÜNE ÇEVİREN, 52 MİLYON İNSANIN ÖLÜMÜNE NEDEN OLAN NAZİLERE VE HİTLER FAŞİZMİNE KARŞI MÜCADELE ETMEK, DİRENMEK NE KADAR HAKLI VE MEŞRU İDİYSE, BUGÜN DE EMPERYALİZME VE İŞBİRLİKÇİSİ AKP FAŞİZMİNE KARŞI DİRENMEK, MÜCADELE ETMEK MEŞRUDUR, HAKLIDIR VE ZORUNLU BİR GÖREVDİR.
Çünkü Naziler; halkları faşizmin hukukunun olmadığı bir alanda değil, aksine hukuka aşırı müracaat edilen bir alanda zulme uğratıp, katlettiler! Bu katliamlar Yahudilerle sınırlı kalmadı; komünistler, sosyalistler, SSCB halkları, Avrupa’nın Partizanları başta olmak üzere Hitler faşizminin karşısında olan ve hatta tarafsız kalan herkesi içine aldı, milyon milyon katledildi.
Çünkü;
Naziler dışındaki herkes “suçludur”
Gestapo’nun tutukladığı herkes “suçludur”
Nazizm’e karşı çıkan herkes “suçludur”
Solda olduğu bilinen herkes “suçludur”
Yahudiler “düşmandır”
Nazi Almanyası’ndaki bu uygulamalar dünya hukuk tarihine “DÜŞMAN HUKUKU” olarak geçmiştir.
Düşman hukukunda;
- Yasalar işlemez.
- Kanıt aranmaz.
- Tanık gerekmez.
Yargıcın karşısına getirilen herkes “suçludur”.
Yargıcın görevi suçlunun “cezasını vermek”ten ibarettir.
ÇÜNKÜ YARGI FAŞİZMİN SOPASIDIR!
Bugün Halkın Avukatları,
Halkın Sanatçıları,
Tutsak Yakınları,
Dergi Çalışanları,
Yoksul halk çocukları aynı HUKUK anlayışıyla cezalandırılmaktadır.
Emperyalizmi, faşizmi tanıyoruz, ilk defa karşılaşmıyoruz bu saldırılarla, provokasyonlarla ve devlet terörüyle…
Beş ülkede birden operasyonlar yaptılar, yüzlerce insanı gözaltına alıp, delilsiz, tanıksız, kanıtsız tutukladılar.
Minareye kılıf uydurup; “diskette adın çıktı” dediler.
TANIK YOK,
KANIT YOK AMA
YALAN ÇOKTU…
Yasal ve demokratik kurumlar, bir günde hücre evi oldu; her şeyiyle ortada olan devrimciler terörist!
“Mart 1898’de NewYork Journal’ın çizimcisi Frederick Remington Havana’dan patronuna şöyle yazıyordu: “Burada savaş mavaş yok, beni geri çağırmanızı istiyorum.” Hearst çektiği telgrafta cevap olarak şöyle dedi ona: “Orada kalın. Siz çizimlerinizi yapın, ben size savaş çıkartırım.” (Haluk Gerger / KanTadı, syf: 143)
İşbirlikçiler, efendilerinden öğrendikleri geleneği sürdürüyorlar: Kanıt yoksa yaratılır, sahtekârlık, kalpazanlık, komploculuk faşist polisin uzmanlık alanıdır.
Demokratik kurumlarımızı; “11 demir kapı”,“kozmik oda” senaryolarıyla hedef gösterdiler. Hergözaltına aldıkları devrimciye “Disketten adın çıktı” dediler. İnandırıcılıklarını kaybettikleri, yalanlarınıtükettikleri yerde “Erdoğan Kaldiler”e başvurdular. Gizli tanıklardan, iftiracı itirafçılardan medet umdular.
Faşizmle yönetilen, yeni sömürge bir ülkede saldırıların biçimi, yöntemi, kapsamı değişebilir ama amacı değişmez. Dolaysıyla bu saldırılar basit bir komployla, entrikayla açıklanamayacak kadar siyasaldır.
Komplo; bir kimseye, bir kuruluşa karşı toplu olarak alınan gizli karar, gizli düzen, tuzak olarak tanımlanır. Komplo teorisi ise; bir olayı, durumu açıklarken ön yargıların ve yetersiz bulguların üzerine kurulu akıl yürütme, diye açıklanır.
Fakat Çağlayan Adliyesi’ne yönelik eylemin ardından misilleme yapan faşist AKP sınıf kiniyle saldırıyor ve hiçbir yasa, kural tanımıyor. Bunun adı komplo değil faşizmdir.
Faşizm, halkı sindirmenin bir aracı haline getirdikleri yargıyı da ardına alarak ve bir sopa gibi kullanarak, pervasızca saldırıyor. Basmadıkları ev, yıkmadıkları, talan etmedikleri kurum kalmıyor. Yüzlerce insan gözaltına alınıyor. Tutuklanıyor.
ÜSTELİK NE BİR KANITLARI NE DE TANIKLARI VAR!
Gizli de olsa BİR TANIKLARI,
Sahte de olsa BİR DELİLLERİ YOK!
Ne var: YÜKSEK ŞÜPHE!
ŞÜPHE kuşkudur; KUŞKU ise ne bir SUÇTUR ne de bir DELİL!
Failden fiile gitmek NAZİ HUKUKUDUR.
Suçu ve suçluyu korumak içindir. Faşist AKP iktidarının en iyi yaptığı şeydir. Failsiz fiilleri bulmak için işkencecilerin eli soğutulmaz. Soysuz bir iftiracı da bulunmuş ise dosya tamamdır. Çoğu zaman bu prosedürlere de gerek duyulmaz, bunun için görevden vazife çıkaran hakim ve savcılar hiç de az değildir.
Yeter ki bir “suçlu” bul; suç da kanıt da yaratılır!
Oysa, 6 Şubat Operasyonlarında;
Gizli Tanıklara,
Sahte Delillere,
Gereksiz Prosedürlere,
Komplo Teorilerine Bile Gerek Duyulmamış;
Faşizm, Tüm Çıplaklığıyla İcra Edilmiştir.
Tarihin En Gerici, En Şovenist, En Saldırgan ve Kan Dökücü Yönetimidir Faşizm
- Faşizm dizginlenmemiş bir şovenizm ve yağma savaşıdır.
- Faşizm kudurmuş bir gericilik ve karşı devrim hareketidir.
- Faşizm işçi sınıfının ve bütün emekçi halkın en korkunç düşmanıdır.
- Faşizm burjuvazinin sınıf egemenliğinin son aşamasıdır.
- Faşizm kandır, katliamdır, ölümdür.
- Faşizm açlık yoksulluk ve zulümdür.
- Faşizm gençliğimizin, geleceğimizin çalınmasıdır.
- Faşizm analarımızın gözyaşıdır.
- Faşizm mahallelerimizdeki çelik zırhlı tenekeler, terör estiren halk düşmanı polislerdir.
- Faşizm halkımızın işte, sokakta, evinde katledilmesidir. İşkencedir.
- Faşizm emeğimizi ve alın terimizi çalan kanlı eller, sokaklarımızı kirleten kanlı çizmelerdir.
- Faşizm gayrimeşrudur, halk düşmanıdır. Haksız, hukuksuz ve adaletsizdir.
Yalandan başka malzemesi yoktur faşizmin.
Hiçbir yasa,
Hiçbir yönetmelik,
Hiçbir hukuk,
Hiçbir tanık,
Hiçbir kanıt faşizmi meşrulaştıramaz!
6 Şubat’ta; yüzlerce insanımızı gözaltına aldılar, 61 kişiyi tutukladılar.
Kimin, ne ile suçlandığı bile belli değil. Ama 61 kişiyi kapattılar S, Y, R ve Yüksek Güvenlikli Kuyu Tiplerine; ne sorgu ne sual! Suçlu ya da suçsuz olduklarına bile bakmaksızın en ağır koşullarda cezalandırılıyorlar.
KANIT YOK,
TANIK YOK
AMA İHTİMALLER ÇOK!
Evet, varsayımlar, ihtimaller üzerinden SUÇ uyduruyor AKP yargısı. Daha bir hafta önce tahliye olan bir insanı veya üç gün önce gözaltına alınıp serbest bırakılan birini; “eylem yapma potansiyeli” var diyerek tekrar gözaltına alıp, tutukluyorlar. Tutsak evlatlarını sahiplenen TAYAD’lı ana babalarımızı, ‘’çocuklarınıza neden para yatırıyorsunuz’’ diye suçluyorlar.
Faşizmin kendi yasalarında bile böyle bir suç tanımı, böyle bir suç yok. Dolaysıyla ortada bir suçlu da yok. Ne var; sınıf kini var, intikam var! Ve bir de hesap verme korkusu var. Çünkü tarihsel ve siyasal olarak haksızlar.
Bu yüzden saldırıyor, tutukluyorlar, terör estiriyorlar.
Onlar istiyor ki, halk, kan ve can bedeli kazandığı haklarını aramasın, direnmesin, savaşmasın, yeni haklar kazanmasın, haksızlıkların ve adaletsizliklerin hesabını sormasın…
Çünkü hak arayan, hesap soran suçlu ilan ediliyor.
Neye göre; işbirlikçi, faşist devletin yasalarına göre!
Peki, yasa ne?
Hukuk, kanun ne? Kim yapıyor?
Egemenler, iktidarı elinde bulunduranlar. Kimin için bulunduruyor?
Kendilerini korumak, sömürü düzenlerini sürdürmek için. Yani suçlarını gizlemek için. Esas olarak halkı sindirmenin, oyalamanın bir aracı haline getirdikleri bu yasaları kimi zaman da kendi aralarındaki çelişkileri çözmek, muhaliflerini sindirmek için kullanırlar.
Bu yasalarla; halkın yaptığı her şeyi suç ve yasak olarak göstermek istiyorlar.
Türkü söylemek suç.
Film çekmek suç.
Piknik yapmak suç.
Direnmek suç.
Örgütlenmek suç.
Kendini savunmak, hakkını aramak suç…
Oysa, ONLARIN SUÇ SAYDIĞI HER ŞEY BİZİM İÇİN HAKTIR!
Bu hakları kimse bize vermedi, direne direne kazandık.
İnsan insan olduğundan beri, bedelini canımızla, kanımızla ödediğimiz her şey hakkımız ve helalimizdir.
Ölümüne sahip çıkacağız.
Biz türkülerimizi söyleyebilmek için bile ölüyoruz. Grup Yorum’a düşmanlıkları bu yüzden; çünkü umut taşıyorlar halka.
Faşizm örgütlü bir şekilde halkın sanatını tasfiye etmeye çalışıyor. Halkın değerlerini, kültürünü yozlaştırmak istiyor. Kendi iktidarlarının devamını sağlamak için buna mecburlar. Nihayetinde faşizmin de kitle tabanına ihtiyacı var. Sadece zor ve şiddet yöntemleriyle halkları teslim alamıyorlar. Bunun için halkları ideolojik, ahlaki ve kültürel olarak yozlaştırıp, çürütmek istiyorlar.
İşte, işbirlikçi AKP’nin emperyalizm adına kurmak istediği hegemonyanın önündeki barikat, 39 yıldır halkın sanatını yapan Grup Yorum’dur. Bu yüzden yok edilmelidir.
TAYAD, cunta koşullarında evlatlarını sahiplenmenin, demokratik mücadelenin onurudur. Önce evlatlarını sahiplendiler, sonra düşüncelerini. Önce, suskun birer ana babaydılar sonra yoldaş oldular. Yaprağın dahi kımıldamadığı bir zamanda, Taksim’den haykırdılar “Evlatlarımız Onurumuzdur” diye. Gün oldu Ankara yollarına düştüler, kaybedenlerin yakalarına yapıştılar. Gün oldu mezar hakkı için, gün oldu tecridi parçalamak için, gün oldu evlatlarının yaşaması için direndiler, ölüme yürüdüler.
Bu büyük suçlar için işkence gördüler, hapsedildiler.
Ve bugün bir kez daha; “Terörizmin finans kaynağı” olarak gösterdikleri 80 yaşındaki TAYAD’lı anababalarımızı tutukluyorlar. Ama öte yandan Meclis kürsülerinden isim isim sayılan ve 20 metrelik liste oluşturan mafya çeteleri, ellerini kollarını sallaya sallaya geziyor ve halkı zehirlemeye devam ediyor. Çünkü dağıtılan her gram zehirden faşist devletin herkademedeki yöneticileri de besleniyor.
ÇÜNKÜ, İŞBİRLİKÇİ OLİGARŞİNİN DEVLETİ:
KORSANDIR,
HIRSIZDIR,
ÇETEDİR,
MAFYADIR,
EŞKİYADIR.
EN ÖZLÜ İFADEYLE HALK DÜŞMANIDIR.
İŞTE BU DÜŞMANLIĞI GİZLEMEK İÇİN HALKIN EVLATLARINA SALDIRIYORLAR, SUÇLUYORLAR, TUTUKLUYORLAR.
ÇÜNKÜ FAŞİZMİN HUKUKU BU:
ONLARA GÖRE YAŞATMAK SUÇ, KATLETMEK HAK!
Hayır, tanımıyoruz bu hukuku!
Faşist devlet demokratik mücadeleyi bitirmek, halkı savunmasız bırakmak istiyor.
Halkın avukatlarına verilen 159 yıllık ceza bunun içindir.
“Size halkın avukatlığını yaptırmayacağız” dediler.
“Evlerinizi, kurumlarınızı basacağız, karşı çıkanı gözaltına alıp, tutuklayacağız, Dilek Doğan gibi katledeceğiz. Ve bu teröre dur diyecek, halkı savunacak tek bir avukat kalmayacak, DEVRİMCİ AVUKATLIĞI TASFİYE EDECEĞİZ” dediler.
Bir sınır çizdiler halkın avukatlarına; tespit yap, rapor tut, şikayet et…
HHB bu sınırları REDDETTİ.
YERİNE DE YASA SAVUNUCULUĞUNU DEĞİL, HAK SAVUNUCULUĞUNU KOYDU.
BUNUN İÇİN HUKUKU, YENİ VE ETKİLİ BİR HEGEMONYA ARACI OLARAK KULLANMAK
İSTİYORLAR.
Tam da bu nedenle, sorun “bir avuç avukat”ın susturulmasından ziyade, onlara yön veren düşünceleri tasfiye etmek, devrimci avukatlık anlayışını, halkın hukukunu yok etmektir.
Çünkü halkın avukatları, ölümüne sürdürdükleri direnişleriyle ve yarattıkları geleneklerle tüm dünyada 2 milyon hukukçuya halkın haklarının nasıl savunulacağını ve halkın hukukunun ne olduğunu göstermişlerdir.
Nasıl ki Naziler hukuku, toplumda istemedikleri kişi ve gruplar üzerinde bir baskı aracı olarak kullandılar ve muhaliflerini savunmasız bırakarak, yasalarla tasfiye ettiler ise bugün ülkemizde, faşist AKP eliyle uygulanan hukukla da aynı şey yapılmak isteniyor.
Sonuç olarak Nazi hukuku ile faşist AKP eliyle uygulanan hukuk bir ve aynıdır; GÖREVLERİ TEKELLERİN ÇIKARLARINI KORUMAKTIR.
Onlara göre;
Anadolu halklarının sesi, soluğu, umudu ve isyanı olan, 39 yıldır susturulamayan Grup Yorum yok edilmelidir!
Onlara göre;
Halkın haklarını ölümüne savunan ve 110 ülkede 2 milyon hukukçuya devrimci avukatlık anlayışını sahiplendiren Halkın Hukuk Bürosu tasfiye edilmelidir!
Onlara göre;
Dünyanın Türkiye’sinde emperyalizme karşı bağımsızlık, faşizme karşı demokrasi ve kapitalist sömürüye karşı sosyalizm için savaşan devrimciler, dağda, şehirde, S, Y, R, Yüksek Güvenlikli Kuyu Tipi tecrit hapishanelerinde imha edilmelidir!
BİZ DE DİYORUZ Kİ;
BAĞIMSIZLIK, DEMOKRASİ VE SOSYALİZM HEDEFİMİZDEN ASLA VAZGEÇMEYECEĞİZ!
HUKUKUN HEGEMONYA ARACI HALİNE GETİRİLMESİNE; HALKIN DEĞERLERİNİN, KÜLTÜRÜNÜN YOZLAŞTIRILMASINA İZİN VERMEYECEĞİZ!
TASFİYE PLANLARINIZA BOYUN EĞMEYECEK, BEYİNLERİMİZİ TESLİM ETMEYECEĞİZ!
DİRENMEK, MÜCADELE ETMEK SUÇ DEĞİL HAKTIR!
HAKLARIMIZDAN VAZGEÇMEYECEĞİZ!
6 ŞUBAT TUTSAKLARINA ÖZGÜRLÜK!
Halk Okulu Dergisi – Sayı, 244