Halka Karşı Savaş Aygıtı: İşbirlikçi Ordu

“Milli Ordu”dan İşbirlikçi Orduya; İşbirlikçi Ordu Gizli İşgalin Fiili Gücüdür

Eski sömürgecilikten farklı olarak yeni sömürgelerde sözde “milli” bir ordu vardır. Ancak bu ordu bağımsız ülkenin çıkarlarını koruyan bir ordu değildir. Yeni sömürge ülkenin ordusu da emperyalizmin çıkarlarına göre şekillenir. İşbirlikçi yerel ordular emperyalizmin yeni sömürge ülkelere tanıdığı görünüşteki siyasal bağımsızlığın, gerçekte ise daha sıkı bağımlılığın güvencesi, daha rasyonel ve daha avantajlı kurumudur.

“Çok disiplinli, çok cesur” denilerek pohpohlanan, yıllık maliyeti kendi askerinin 20-25 kat daha ucuz askerlerden oluşan bu işbirlikçi ordular ABD’nin yeni sömürgelerdeki çıkarlarının bekçisi, elinin altında kullandığı ordulardır. Roosevelt botları giyen, ABD silahlarıyla donatılmış, ABD askeri malzemeleriyle hareket eden işbirlikçi ordular yaratılmıştır yeni sömürgelerde.

Emperyalistleri buna zorlayan en önemli etken, halkların emperyalistlere olan ulusal tepkileridir. Sözde bağımsız yeni sömürgeleştirilen ülke halklarının ulusal tepkilerini etkisizleştirmek için yerel ordular emperyalizmin ihtiyaçlarına göre yeniden organize edildi.

2. Paylaşım Savaşı’ndan sonra gelişen süreç, sömürgelerin emperyalist bayraklar altında yönetilemeyeceğini ortaya koyunca sömürgeleri kendi bayrakları altında sömürmek ve yönetmek tek çıkar yol oldu.

Öncelikle işbirlikçi yerel ordular, emperyalizmin her sömürgeye özgü coğrafi-psikolojik koşullarına uygun düzenlenerek binlerce kilometre öteye asker ve güç nakletmesini ortadan kaldırdılar. İkinci olarak, yerel ordu “ülkenin dış düşmanlara karşı savunulması” demagojisine elverişli zemini hazırlamaktadır. Ayrıca, emperyalizmin kendi ordularını kullanma durumunda ortaya çıkacak maddi, manevi her türlü yük asgariye inmektedir. Çünkü bu ordular, emperyalizme çok daha ucuza mal olmaktadır.

Bu durumu Kore Askeri Müşavir Grubu Komutanı General W.L Roberts bir demecinde şöyle ifade etmiştir:

“Kore Askeri Müşavir Grubu savaşta pişmiş 500 Amerikalı subay ve adamın, sizin için silah atacak 100 bin kişiyi geliştirerek gerçekleştirdikleri zekice ve yoğun bir yatırımın şanlı örneğidir. Kore de Amerika’nın vergi mükellefi, bu ülkede yatırılmış sermayeyi koruyan mükemmel bir BEKÇİ KÖPEĞİ olan bir orduya sahiptir. Asgari maliyetle AZAMİ sonuç elde edilmiştir.” (5 Haziran 1950, New-York Herald Tribune)

Aktardığımız alıntı, işbirlikçi orduların emperyalistler için anlamını çok açık ifade etmektedir. Ülkemiz için ele alırsak, emperyalistler NATO’nun “ikinci büyük bekçi köpeğine” sahip olmuşlardır. Emperyalistler bu orduların dizginlerini tamamen kendi ellerinde tutmaktadırlar.

Emperyalistler, işbirlikçi orduları yaratarak az masrafla dünya çapında “çok güçlü” ordular ağına sahip olmuşlardır. Böylece hem ulusal duyguların şiddetinden kendilerini korumuşlar, hem de yapılan her türlü insanlık dışı uygulama, yerel ordulara mal olmuş, kendi sorumlulukları gizlenmiştir. “İnsan hakları, demokrasi savunuculuğu” gibi demagojilerine gölge düşmemiştir.

Tıpkı ekonomik ve siyasal yapılanmanın, emperyalizme göbeğinden bağımlı olduğu halde “ulusal iktidar”, “ulusal pazar”, “ulusal sanayi”, “ulusal şirketler” vb. biçiminde etiketler taşıması gibi yeni sömürgelerdeki ordular da ulusallık etiketi ile nitelenmiştir. Ancak bu demagoji, onların tepeden tırnağa emperyalizm tarafından donatıldıkları, kendi ülkelerini emperyalizm adına İŞGAL eden işbirlikçi ordu oldukları gerçeğini değiştirmez.

Yapıştırılan ulusallık yaftası, sadece halkların gözünü boyamaya yöneliktir.

Emperyalizm, sömürü ilişkilerini garantiye almak için sömürge ülke ordularına her dönem özel bir önem vermiştir. Bu orduları her açıdan askeri kurmaylığına bağlayarak, emir komutasında hareket edecek biçimde ilişkiler ağını yaratmıştır. Keza işbirlikçi ordular, tüm yeni sömürgelerde emperyalizmin en güvenilir kurumları olarak sık sık sahnede boy göstermişlerdir. Kendi halkına karşı, hatta emperyalizmin işbirlikçisi olmayan iktidarların hizaya getirilmesi için bile darbeler, muhtıralar, operasyonlar gerçekleştirmişlerdir. Sıkıyönetimler, işkenceler, baskılar, yasaklar, idamlar, kayıplar, gözaltılar, tutuklamaların olağan hal aldığı yeni sömürgelerde ordular işbirlikçi iktidarlar dahil tüm kurumların üstünde tutulur. Emperyalizmin en son tercih ettiği, fakat en güvendiği kurumlardır. Emperyalizm bunun için lojistik, araç-gereç, uluslararası askeri pakt anlaşmaları, personelin ideolojik eğitimi vb. özel anlaşmalara büyük önem vermektedir. Bu ilişki ağı içerisinde sömürge ülke orduları öyle hale gelmiştir ki denetim, yönetim ve eğitim tamamen emperyalizmin kontrolüne geçmiştir.

Bu ordular NATO, CONDECA (Orta Amerika Savunma Konseyi), SEATO vb. uluslararası ve bölgesel askeri paktlarla ve ikili anlaşmalarla, bu emperyalist kurumların emir ve kumandasına doğrudan bağlanan ordulardır. Bu kurumların onayı ve denetimi dışında herhangi bir hareket planı yapmak ve gerçekleştirmek hakları da yoktur. NATO şemsiyesi altında güya “dıştan gelecek komünist işgallere karşı ülkeyi savunmak amacıyla” CIA tarafından hemen tüm yeni sömürgelerde gizli kontrgerilla örgütleri oluşturulur. Bu karşı-devrimci örgütlenmelerin amacı, ordu ve devletin diğer militarist güçlerini emperyalizmin çıkarları doğrultusunda denetim altına almak, halkın devrimci muhalefeti üzerinde sürekli baskı kurmak ve emperyalizme karşı olan, halkın çıkarlarını savunan güçlerin iktidara gelmesini engellemektir. Bu amaçla ordu esas olarak iç savaşa göre, yani halka karşı savaşması için örgütlenir. Böylece ordu ulusal bir ordu olmaktan çıkar, emperyalizmin çıkarlarını koruyan bir işgal ordusuna dönüştürülür.

Yeni sömürge ülke ekonomisi ve siyasal yönetim mekanizması üzerinde büyük etkiye sahip olan ordunun emperyalist çıkarları koruyan bir güç haline gelmesi, emperyalizmin eskiden olduğu gibi sadece dışsal bir güç olmaktan çıkarak içsel bir olgu olarak nitelenmesinde bir başka önemli olgudur..

Görünürde emperyalizm askeriyle, tankıyla, topuyla yoktur. Fakat gerçekleştirdiği gizli işgalle ülke yönetimini, politikaları belirleyen, sömüren güç durumundadır. Bu orduların personeline uygulanan ideolojik ve askeri eğitim programı, tamamen emperyalist merkezlerde hazırlanır. Subay ve diğer personel yetiştirilen okullarda öğretim ulusal bilinci yok edecek, koyu bir anti-komünizm ve devrim düşmanlığı, ABD hayranlığı yaratacak tarzda verilmektedir.

Kilit noktadaki subayların ve personelin çoğu, emperyalizmin askeri merkezlerinde ayrıca özel bir eğitime tabi tutulmaktadır. Bu eğitim ulusuna ihanet etmekte tereddüt göstermeyen, emperyalizme kölece bağlı kafalar yaratmak amacıyla yoğun bir ideolojik eğitim ve hükümet darbeleri, kontrgerilla, iç savaş ve anti-emperyalist halk hareketlerini bastırma konularında uzmanlaşmayı içermektedir.

Örneğin Latin Amerika, Uzakdoğu, Ortadoğu ve Afrika’daki faşist cunta şeflerinin çoğu ya da onların yardımcılarının tamamı ABD’nin West Point mezunudur.

ABD’nin eski Savunma Bakanlarından ve daha sonra Dünya Bankası Başkanlığı yapan Mc Namara’nın ABD parlamentosunda yaptığı şu konuşma, gerçeğin ifadesi bakımından ibretliktir:

“Askeri dış yardım yatırımlarımızdan aldığımız en büyük karşılık, Amerika Birleşik Devletleri ve denizaşırı ülkelerdeki eğitim merkezleri ve askeri okullarımızda yetiştirilen seçme askerler ve uzmanlardan gelmektedir. Bu öğrenciler, kendi ülkeleri tarafından, ülkelerine döndüklerinde EĞİTMEN olmak üzere seçilmişlerdir. Bunlar ülkenin gelecekteki liderleri, iş yapmasını bilen ve bunu liderlik ettikleri kuvvetlere öğretebilecek kişilerdir. Liderlik mevkiinde, Amerikalıların hareket tarzlarını ve nasıl düşündüklerini yakından bilen kişilerin olmasının değeri üzerinde fazla durmamıza gerek yoktur…” (Çağdaş Kapitalizmin Bunalımı, Aktaran Haklıyız Kazanacağız)

Emperyalizm, bu orduların ve güvenlik örgütlerinin üst kademelerini kendisiyle ve işbirliği halinde bulunduğu yerli sınıflarla doğrudan kaynaştırmak için ayrıca yatırım alanlarına ve mali alanlara da yönelmiştir. Kooperatif, vakıf vb. kurumlarda emperyalizme bağımlı yatırımlar yapılması, krediler, yatırım destekleri vb. mali işlerin geliştirilmesi, üst kademe subayların tekelci sermaye çevreleri ile sıkı ilişkiler içinde olması bu amaca yöneliktir. Bunun en somut örnekleri ülkemizde işbirlikçi tekelci sermayenin önemli bir parçası haline gelen OYAK yatırımları, emperyalist silah tekellerine doğrudan bağlı TUSAŞ, ASELSAN vb.dir.

Böylesi ilişkiler sistemi içindeki bir ordunun ulusallıkla, bağımsızlığın güvencesi olmakla artık hiçbir ilgisi olamaz.

Tipik bir İÇ SAVAŞ ORDUSU olarak örgütlenen bu kukla ordular, emperyalizmin ve yerli işbirlikçi sınıfların çıkarını tehdit eden her gelişmede maskesini çıkartmakta da gecikmez. Ayrıca işbirlikçi sınıfların emperyalizm tarafından denetimde ve bu sınıfların siyasi iktidarları üzerinde de sürekli bir tehdit aracı olarak dururlar.

Bütün bunlarla birlikte emperyalistler, 3. Bunalım Dönemi’nde açık işgallerden de tamamen vazgeçmemişlerdir. Kukla orduların yetersiz kaldığı, çıkarlarının ciddi olarak tehlikeye düştüğü durumlarda açık işgale ve askeri operasyonlara başvurmaktadırlar. Lübnan, Libya, Irak, Afganistan bunların yaşanan ve yaşanmakta olan örnekleridir.

Yeni sömürgecilikle birlikte klasik sömürgecilik tümüyle ortadan kalkmamıştır. Ama artık dost ve müttefik ülkeler kılıfı daha yaygındır. Eski sömürgeciliğin “savaş gemisi gönderme” yöntemi hala geçerlidir. Üstelik gemilerin boyutu, üzerlerinde savaş uçağı filoları bulunduracak şekilde büyümüştür.

Sonuçta, yeni sömürgeci ilişkilere geçiş şu ya da bu ülkede hangi özgün yoldan gerçekleşirse gerçekleşsin emperyalist yatırımlar ve sömürü mekanizmaları ile politik egemenliğin biçimleri birbirini izlemektedir. Böylece geçmişte yaygın olan sömürge valiliği ve açık askeri işgal tablosu artık değişerek gizli işgale dönüşmüş, daha da derinleşmiş bir bağımlılık ilişkisi ortaya çıkmıştır.

Bu, hem emperyalizmin yeni sömürü ve talan ilişkilerine sermaye ihracının yeni biçimlerine daha uygun bir politik bağımlılıktır, hem de bağımsızlık isteyen bir halk hareketinin gelişmesi zeminini zayıflatacak bir yönetim olarak düşünülmüştür. Çünkü böylece bir yandan bağımsızlık yanılsaması yaratılırken, diğer yandan da yerli işbirlikçiler aracılığıyla örgütlenen daha köklü bir bağımlılık yaratılmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Benzer Yazılar