17 Ocak 2024 tarihli Evrensel gazetesinin kültür sayfasında bir “Epik Oratoryo” haberi yayınlandı.
Eğer bir şey Evrensel gazetesinin ilgisini çekiyorsa orada devrime ait bir şey olmadığından emin olabilirsiniz. Epik Oratoryo Evrensel gazetesinin ilgisini çekmiş çünkü yapımcıları iki hain, Latif Tiftikçi ve Barış Yıldırım.
İki hain; çünkü Latif Tiftikçi ve Barış Yıldırım ölüm orucu direnişini yarıda bırakıp bir çorbaya yoldaşlarını satıp, halkını satıp ihanet etmiş iki kişidir. Revizyonizmin, reformizmin tarihi ihanetler tarihi olduğu için hain sevicidirler.
Devrimciler şehitliği yüceltirler, çünkü devrim mücadelesi ancak ölümü yenen kahramanlarla büyütülebilir ve zafere taşınabilir.
Reformizm devrime düşmandır. Bu nedenle şehitliği “ölü sevicilik” diye tanımlar. Onlar “hain sevici”dirler; ve hainler karşı devrimi büyütür.
Barış Yıldırım ve Latif Tiftikçi, iki hırsızdır aynı zamanda. Çünkü “epik oratoryo” diye, kendi geliştirdikleri bir yöntem gibi pazarladıkları yöntem, Bayrampaşa Hapishanesi’ndeki Özgür Tutsakların, Grup Yorum tutsaklarının Ve Dışardaki Grup Yorum Emekçilerinin ürettikleri bir yöntemdir.
İşte bu yöntemi çaldıkları için de hırsızdırlar.
O dönem Grup Yorum’un çalışmalarını yürüttüğü kurumda tiyatro çalışmaları yapan Latif Tiftikçi de bunu çok iyi bilir.
Ama bunu bildikleri halde, halka yalan söylüyorlar. Barış Yıldırım diyor ki; “Biz tüm bu çabaları özenle inceledik. (Kastettiği Zülfü Livaneli, Cem Karaca’dır-b.n.) Zaten Livaneli ve Karaca’nın eserlerine saygı duruşunda da bulunan sahnelerimiz var. Ancak bizim eserimizin en önemli farkı yalnızca müzik veya yalnızca sahne değil hem müzik hem sahne eseri olması. Bizim “Epik Oratoryo” dediğimiz form yani düzyazı kısımlar dahil olmak üzere destanın hemen tümünü ele aldık. Bazı kısımları dramatize ettik diyaloglara dönüştürdük. Anlatıcımızın (Latif Tiftikçi) yanı sıra solistler ve diğer müzisyenlerde yalnızca şarkılarıyla değil replikleriyle ve zaman zaman danslarıyla bu dramatizyona dahil oluyorlar. Diyebilir ki operaya ve tiyatroya yaklaşan bir oratoryo çıktı ortaya.
(… ) Elbette asıl fark sonuçta ortaya çıkan bestelerde. 15 yeni şarkımız var bu çalışmada. Hicazi, Kürdi, Hüseyni, gibi makamları majör ve minör dizgeleri; farklı aksak ritimleri; resitatif, arioso, füg, halay semah gibi formları bir araya getirerek tek bir anlatı oluşturmaya çalıştık.”
İşte bunlar, bizden çaldıklarıdır. Bu çalışmalar Grup Yorum’un 1996 Ölüm Orucu Direnişi’ni anlatan Boran Fırtınası albümünü ortaya çıkarmıştır. 1996 Ölüm Orucu Direniş tarihi söz konusu albümde bu yöntemle anlatılmıştır. 1996 Ölüm Orucu Direniş’inin anlatımını o zaman Yaşar Kemal’den istemiştik. Fakat Yaşar Kemal, “Bunu yaşayanlar olarak en iyi siz anlatırsınız” demişti. O güne kadar böyle bir çalışma yapmayan Özgür Tutsaklar, başta Birsen Kars olmak üzere büyük bir coşku ve yaratıcılıkla bu çalışmayı yaptılar.
Grup Yorum, bu çalışmayı Kültür Sanatta Tavır dergisinin Ocak 1998 tarihli sayısında şöyle anlatıyordu:
“Destan tarzına ilişkin önümüze tam anlamıyla koyabileceğimiz örneklerin olmaması birçok araştırmayı da beraberinde getirdi. Senaryo teknikleri, başlıca araştırma konularımızdan biriydi. Bununla beraber, kurgunun ne olduğunu ve diyalektik bakış açısıyla nasıl şekillendiği yönündeki araştırmalarımızı derinleştirdik.
Destan anlatımı sonuçta teatral bir anlatım olacaktı. Bu anlamda tiyatronun çalışmamızda önemli bir yeri vardı.
En basitinden bunu ajitatif ve anlık gelip geçici etkiler yaratan bin anlatım yerine kalıcı derinliği olan destansı bir anlatıma yönelmeliydiler…
Geliştirdiğimiz destan formuyla örneğin ‘Voltada Söylenen Türkü’ gibi acapella bir türküyü, ‘Ve Zafer’ gibi senfonik ezgiyi ya da tamamen otantik bir havanın hakim olduğu ‘Umudun Zeybeği’ni aynı kurgunun içinde buluşturabildik. ‘Destan’ formu bize müzikal anlatımda bu olanağı sağladı.
Enstrümanların kullanımı için de aynı şeyi söylemek mümkün. Müzikal altyapı biraz dikkatli dinlendiğinde örneğin akustik davulun çalımında ‘crossun ve ‘hı-hatsın kullanılmadığı bassın klasik piyasa çalımının dışında kullanıldığı otantik vurmalı çalgıların yoğunluğu ya da arptan dudukiye hayata geçirmeye çalıştığımız müzikal zenginlik görülecektir. Bunlar kuşkusuz bilinçli tercihimizdir ve müzikal soundda da yeniye dönük çalışmalarımız olarak değerlendirilmelidir.”
Gerçek işte budur.
1998’de bunlar, yazılı tarihe geçmiştir.
Latif Tiftikçi ve Barış Yıldırım, “Brecht-Teodorakis Halk Oratoryosu” diyor, Zülfü Livaneli’nin, Cem Karaca’nın ismini anıyor da neden hırsızlık yaptığı temeli hiç dile getirmiyor? Neden Bayrampaşa Hapishanesi’nde tutsakların müzikli teatral anlatımı birleştirmeyi, değişik müzik tarzlarını tek bir destan içinde kullanmayı, değişik enstrümanları birleştirmeyi başardıklarına ve Boran Fırtınası’na değinmiyorlar?
Değinmiyorlar; çünkü o zaman hırsızlıkları ortaya çıkar ve gerçekte kendilerinin bir yöntem üretmedikleri, hırsızlık yaptıkları görülür.
Çünkü o zaman görülür ki ne öğrendilerse devrimci hareket içindeki yaşamlarından öğrenmişlerdir. Hainler kendileri bir şey üretemezler.
Üretmek için beynin devrimci olması gerekir. Halk ve vatan sevgisi gerekir. Sadece maddi ve bencil kaygı taşıyanlar gerçek anlamda halk için üretemezler.
Böyle olduğu içindir ki, geçmişlerinde ciddi bir sanatsal eğitimleri olmayan devrimci tutsaklar üretiyorlardı. Destansı direnişleri, müziği, tiyatroyu, halk oyunlarını, bunların değişik biçimlerini birleştirerek anlatıyorlardı. Her anma, her kutlama bir sanat gösterisine dönüşüyordu.
Latif de, Barış da bu devrimci tarihten öğrenmişler ve bugün de orada öğrendikleri yöntemi, hırsız gibi kaynağını söylemeden kullanmaktadırlar. Devrime ihanet eden, devrimin tarihine devrimci emeğe de ihanet etmekten çekinmez. Öyle de yapmaktadırlar ve tam bu nedenle de hiç şaşırtıcı olmayan biçimde reformizmin sayfalarında kendilerine yer bulmaktadırlar.
Evrensel gazetesi yönetimi bunları bilir ve bilinçli bir tercihle bu iki haine sayfalarını açar. Ama biz Evrensel okurları ve halkımız için anlatalım.
2000 yılında F Tipi hapishaneler gündeme geldiğinde Latif Tiftikçi Ümraniye Hapishanesi’nde, Barış Yıldırım ise Buca Hapishanesi’nde tutsaktır. DHKP-C tutsakları uzun tartışmalarla ölüm orucu kararı aldılar. Bu tartışmalarda onlar da vardı. Kararda onların da iradesi, düşünceleri vardı.
Sonra ölüm orucu direnişine gönüllü oldular. Biliyorlardı ki, ölüm orucu direnişini bırakmak ihanettir, bırakan hain olur. Kendileri de kendilerinden önce ölüm orucu direnişini bırakanlara hain diyorlardı. Oysa sonra kendileri de gönüllü başladıkları direnişi yarıda bırakıp ihanet ettiler.
Kendileri ihanet ettiğinde “ihanet” adını koyamıyorlar. Kendilerinden önce direnişi bırakanlara hain dedikleri halde kendilerine hain demiyorlar. İstiyorlar ki her şey onların bencil duygularına, bencil yaşamlarına göre düzenlensin. Ve utanmadan devrimcilerden çaldıkları yöntemle, devrimci tarihin bir parçası olan Bedrettin Destanı’nı pazarlamaya çalışıyorlar.
Siz Bedrettin’i anlatamazsınız. Sizin yaşamınız, ihanetiniz, Bedrettin’in idama gidişinin inkârıdır. Bedrettin halk için, düşünceleri için, ölüme karşı dimdik gittiği için Bedrettin’dir. Sizin yeriniz ise ihanet edenlerin yeridir. Siz ancak hainleri, ihanetçileri anlatabilirsiniz.Devrimcilerden, devrim tarihinden çalmayı bırakın.Sizin halka anlatabileceğiniz hiçbir şeyiniz yoktur.İhanet ettiniz, saygılı olmayı öğrenin bari.
Biz Sanata Nasıl Bakıyoruz?
“Sanatın apolitik olması, egemenlerle işbirliği yaptığı anlamına gelir.” B. Brecht.
Bizim kültürel alandaki mücadelemizde üç ana noktada toplanabilir
- Burjuva kültürüne karşı ideolojik mücadele vermek
- Halkın kültürünü korumak ve geliştirmek
- Devrimci kültürü bizzat yaratmak
Burjuva kültüre karşı savaşıyoruz.
Onu etkisizleştireceğiz ve aynı zamanda devrimci bir kültür yaratacağız. Bunun savaşını veriyoruz.
Ne Yapmak İstiyoruz?
- Sanatımızla halkımızı bilinçlendirmek istiyoruz.
- Sanatımızla değiştirip dönüştürmek istiyoruz.
- Sanatımızla halkımızı mücadeleye katmak istiyoruz.
- Sanatımızla halkımıza gerçekleri açıklamak istiyoruz.
- Sanatımızla alternatif bir kültür yaratmak istiyoruz.
- Demokratik halk kültürünü yaratmak istiyoruz.
- Sanatımızla siyasi görüşlerimizi, dünya görüşümüzü sunmak istiyoruz.
- Sanatımızla yozlaşmaya karşı bizim kültürümüzü yaratıyoruz.
- Sanatımızla vatan ve halk sevgimizi, bu uğurda verilen mücadele, ödenen bedelleri anlatmak istiyoruz.
- Sanatımızla, bizi, halkı nasıl sömürdüklerini, ezdiklerini göstermek istiyoruz.
Yani hayatı, gerçekleri anlatıyoruz.
Yepyeni, tertemiz bir kültürün yaratılması için mücadele ediyoruz.
Demokratik Halk Kültürünün Temelleri Nelerdir?
Söylediğimiz türküler, oynadığımız oyunlar, dergimizde yazdığımız yazılar ve yaptığımız filmlerle demokratik halk kültürünü büyütmek istiyoruz.
1)Kendi siyasi düşünüşümüzü, dünya görüşümüzü ortaya koymaktır.
2)Yozlaşamaya ve çürümeye karşı yaratmaya çalıştığımız yeni kül türü büyütmek ve övmektir.
3)Vatan ve halk sevgisini büyütmektir.
4)Bu uğurda verilen mücadeleyi anlatmaktır.
5)Ödenen bedelleri göstermektir.
Tüm bunları halkın ezilen, sömürülen her düzeydeki, insanına taşımayı hedeflemelidir.
Yani düzenin egemen kılmaya çalıştığı dejenerasyonun alt edilmesi, yepyeni, tertemiz bir kültürün yaratılması için;
Biz Direniyoruz Tutsaklıkla Şehitlikle Bedeller Ödüyoruz.
Bunu Çorbacılar ve Hırsızlar Yapamaz!
Biz Helin, İbo, İdil, Ayşe Nil ve Ayşe Gülen’in Ömürlerini Hainlere Çorbacılara Çaldırmayız da Ezdirmeyiz de!
Tutsak Grup Yorum Emekçisi Sultan Gökçek
Halk Okulu Dergisi, 217. Sayısını İndirmek İçin Tıklayınız