DİSK Devrimci Bir Sendika Değildir! DİSK Amerikancı Bir Sendikadır!
Neden?
Çünkü DİSK Yöneticileri de Türk-İş Yöneticileri Gibi ABD’yi Ziyarete Gittiler
ABD Emperyalizmi Tarafından Satın Alındılar
DİSK’in yozlaşması ve işbirlikçileşmesi kuruluşundan itibaren başladı ve bugün aleni hale geldi
“Emperyalist ABD’ye Amerikan parasıyla gezmeye götürülen sendikacılar arasında, 1967 yılında DİSK’in 5 kurucusundan 3’ü de yer aldı.
DİSK’in kurucularından Basın-İş Sendikası Genel Başkanı İbrahim Güzelce ABD’de 6 hafta kaldı ve 1966 Kasım’ında Türkiye’ye döndü.
Lastik-İş Genel Başkanı Rıza Kuas, ABD’de 13 hafta kaldı ve 1963 Ocak’ında Türkiye’ye döndü.
Türk Maden-İş Sendikası Genel Başkanı Mehmet Alpdündar ABD’de 13 hafta kaldı ve 1962 Ekim’inde Türkiye’ye döndü.”
Amaç: DİSK’i İşbirlikçileştirmekti
Bu süreç DİSK açısından kesintisiz bir şekilde devam etti.
15-16 Haziran direnişinde hafızalara kaydedilen DİSK’in direndiğiydi.
Ama gerçek öyle değildir, 15-16 Haziran direnişinde direnen DİSK’li sendika yöneticileri değil DEV-GENÇ’liler ve devrimci işçilerdi.
12 Eylül cuntasında, Selimiye Kışlası’nın kapısında teslim olma kuyruğuna giren DİSK’li sendikacılardı. Her biri işçi sınıfının yüz karaları olarak tarihe geçti.
12 Eylül’ün ardından kapatılan ve emekçilerin alınnteri ile alınan mallarına el konulmasına tek bir DİSK yöneticisi “ne oluyor” demedi. “Bunlar bizim hakkımızdır” diyerek direnmedi.
Yıllar sonra yeniden açılan DİSK yaşadıklarından ders çıkartıp yeni bir başlangıç yapmak yerine kaldıkları yerden daha da geriye düşerek ‘’çağdaş sendikacılığı’’ keşfetti. İşçilere, sınıf bilincini değil; patronlarını sevmeyi öğretti.
Bu tercih bilinçli bir tercihti! 1990’lı yıllarda emperyalizmin “ya düşünce değişikliği ya ölüm” diye formüle ettiği tek kutuplu dünya anlayışına uygun bir tercihti DİSK’in yaptığı.
Sonrası çorap söküğü gibi gelmeye başladı.
Çağdaş sendikacılığın ardından MGK sendikacılığı, patron sendikacılığı ve devrimci sendikacılıkla alakası olmayan, hatta yakınından bile geçmeyen işbirlikçi bir sendikacılık anlayışına kadar geldi.
Daha ilerisi; her gün işbirlikçiliği kanıtlayacak bir yol bulmasıydı.
DİSK, devrimci bir sendika değildir!
DİSK, Amerikancı bir sendikadır!
DİSK, örgütlü olduğu iş yerlerinde işçilerin haklarını koruyan değil patronlarla işbirliği yaparak satan bir sendikacılık anlayışı sergiledi.
CHP’li belediyeler işçileri yoksulluk ile yüz yüze bırakırken, DİSK, CHP ile birlikte işçilerin haklarının nasıl gasbedileceğini planladı.
Turan Aktaş 4 yıldır CHP’li Şişli Belediyesi’nin zulmüne karşı direniyorken DİSK’li sendikacılar görmezden geldiler.
Oya Baydak’ın direnişini destekleyen devrimci işçilere karşı linç saldırısı örgütledi ve uyguladı.
Halklara kan kusturan AKP’nin içişleri bakanı katil Süleyman Soysuz ile el sıkıştı, protokol imzaladı.
En son geldiği yer patronların vergilendirilmesiyle ‘’vergide adeleti’’ savunması oldu.
Tüm bunlar neden?
Kimin atına binersen onun kılıcını sallarsın.
DİSK kuruluşundan bu yana emperyalizmin atına bindi ve onun kılıcını salladı.
Bir kez daha tekrar etmeliyiz ki: emperyalizmin atına binen DİSK’ten işçilerin yararına bir şey çıkmaz.
DİSK’e sınıf sendikacılığı yaptırmak ölüyü canlandırmaktır.
Onun yerine: ayrılar ayrı yerde aynılar aynı yerde yollarına devam etmeli.
Devrimci İşçi Hareketi olarak; bizim yerimiz: en çok ezilen, sömürülen, günün yarısı çalışan, direnme kararı alan işçilerin yanı olmalıdır.
Bizim yolumuz: direnen, mücadele eden, hakları için bedel ödemeyi göze alan işçilerle işçi meclislerinde örgütlenmek olmalıdır.
İkili işçi gruplarını bir araya getirerek işçi meclislerini örgütleyelim!