Ana ve Oğul
Oğul:
Artık Yağmuru sevmiyorum anne
Hayır duygularımı yitirmedim.
İnsan nasıl sevebilir ki
Kendini mutlu başkasına kahır olanı
Nasıl sevebilirim ki çadırda sıcağa hasret Sutaşı, Defne, Emek mahallelerinin çadır sakinlerini
Cam buğusuna kalp çizmeyi çoktan unuttum
Elim kendiliğinden değil ama
Nedense öfke diye yazıyor
Nasıl öfkelenmem anne nasıl
Kadılar tilki
Hükümdar katil
Düzenbazın yüzünde dost maskesi
Altında çırpınıyor
Depremde ölme şansına sahip olamayan
Memleketimin çadır çocukları
Ana:
Öfke neye yarar
Yarayı sarmasa oğul
Dinle bak burda ne oluyor
Birileri önce koltuk sonra hizmet diyor
Yok öyle üç kuruşa beş köfte
Allı pullu söylüyor
Utanmaz adamlar ben sizdenim diyor
Sanırsın ki çadırda her gün aç ve üşüyen çocukların yanında sıvışıyor her gece
Depremzede üşüdükçe gözüne uyku girmiyor
Desem de inanma
Hepsi aynı
“Göreve geldiğimde çözecem” diyor
Sanırsın elinde asası Musa’nın
İnanırsan saf inanmazsan anarşik
Oysa perşembenin gelişi çarşambadan bellidir
At izi it izine karışmış
Tek fark
Asil olmayan atlar bazen kişniyor hepsi bu
Oğul:
Bu devran böyle sürmez anne
Adaletsiz yaşanmaz
Halk dediğin bir derya
Uyur uyur uyanır
Öfke biriktirmekte
Yağmuru unutmadan
Sana bizi anlatan bir şiir okumak isterim şimdi
“Biz şimdi alçak sesle konuşuyoruz ya,
Sessizce birleşip sessizce ayrılıyoruz ya;
Anamız çay demliyor ya güzel günlere,
Sevgilimizse çiçekleri koyuyor ya bardağa;
Sabahları işimize gidiyoruz ya sessiz sedasız
Bu, böyle gidecek demek değil bu işler!
Biz şimdi yan yana geliyor ve çoğalıyoruz;
Ama bir ağızdan tutturduğumuz gün hürlüğün havasını
İşte o gün, sizi Tanrılar bile kurtaramaz”