”Kavganın Onurlu Sesi Kurtuluş Susturulamaz! – Devrimci Gazeteciydi, Katletildi, Unutma, Affetme, Hesap Sor!”
28 Ocak 1998 günü saat 20.45’te polis hiçbir uyarıda bulunmadan, Adana’nın Kiremithane Mahallesi’nde halkın ve Mehmet Topaloğlu’nun yakınlarının gözleri önünde üç devrimciyi katletti. Polis daha önce tüm mahalleyi kuşatmıştı. Katliamın yaşandığı evin alt katındaki odaya Mehmet Topaloğlu’nun üç akrabası kapatıldı. Daha sonra polis hile yaparak evin en üst katına çıktı ve orada bulunanları öldürdü: Mehmet Topaloğlu, Beşat Ayyıldız ve Bülent Dil. Olayların ardından yapılan soruşturmada polisin uyarı yapmadan ateş etmeye başladığı ve çatışma çıkmadığı ortaya çıktı. Polis öyle ya da böyle kapıyı açtırdı ve ardından evde bulunan herkese ateş açtı.
Mehmet Topaloğlu:
Kurtuluş dergisi temsilcisi. Silahlı ya da yasa dışı faaliyetlerle hiçbir ilgisi yoktu. Mehmet geçerli kimlik belgeleri taşıyordu ve mahalledeki herkes tarafından tanınıyordu. Besat Ayyıldız ve Bülent Dil ise Akdeniz Komutanlığı’na bağlı Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi’nin Silahlı Propaganda Kırsal Birimi’nin üyeleriydi. Yaşanan bir sorun nedeniyle silah ve teçhizatlarıyla birlikte şehre inmek zorunda kalmışlardı. Polis ifadesinde yer alan, Sivas’tan eylem yapmak için geldikleri iddiası ise tamamen yalandır. Bir eylem yapmaya gelmemişlerdi, hiçbiri.
Besat Ayyıldız (Nazmi)
1966 yılında Boğazlıyan-Yozgat’ta doğdu. Türk uyruklu. Fakir bir köylü ailenin oğlu. Çocukluğu ve gençliği yoksullukla geçti. Ailesi fakir olduğu için birçok işte çalışmak zorunda kaldı. Devrimci görüşleri, sisteme karşıtlığı, halk üzerindeki baskıyı gördüğü bu yıllarda şekillenmeye başladı. Spor salonunda bulunduğu dönemde Devrimci Sol’la tanıştı. Ancak bu onun üniversiteye gitmeden önce örgütlenmesine yol açmadı. 1988-1989 yılları arasında Dil ve Tarih Fakültesi’nde okurken gençlik teşkilatında çeşitli görevler üstlendi. Daha sonra Ankara ve Anadolu’da Devrimci Gençlik’te çeşitli görevlerin sorumluluğunu üstlendi. Birkaç kez tutuklandı. Bir süre hapiste kaldı. Düşmanın baskısına boyun eğmedi. Besat’ın işkence altında ve mahkeme baskısına karşı direnişi etkileyici ve örnek teşkil ediyordu. 1994 yılında Besat şimdilik yurt dışına gönderildi. Bu süre zarfında iki kez kısa süreli hapis cezasına çarptırıldı. Ancak bütün bu tutukluluklar, bütün işkenceler onun devrimci coşkusunu ve düşmanla mücadele arzusunu değiştiremedi. Elinde silahla düşmanla savaşmaya her zaman hevesliydi. 1997’de dağlara çıkmadan önce şunları söyledi:
“… En yüksek hedeflerimize, en büyük zaferlerimize giden yolun, en basit görevleri yerine getirmekle başladığını ve aslında bittiğini öğrendik. Savaşın bu tarafından bir savaşçının kararlılığını ve azmini öğrendik. Her alanda bu irade savaşının gerçekliğiyle baş edebilmek için sertleşmek gerektiğini, kendimizi yeterince tanımadığımızı, aslında bilinen ya da bilinmeyen zaaflarımızı aşamadığımızı, irademiz yerine gelince, öğrendik. Düşmana zafer fırsatı verdiğimizde ya da onu ödüllendirmek zorunda kaldığımızda vücudumuz ya da dizlerimiz teslim oluyor… Savaşı genişletmek için başarılı olmamız gerektiğini öğrendik. Özgürlüğe kavuşmadan önce önce kendimize karşı mücadeleyi bitirmemiz gerektiğini, önce yenilenmemizi bitirmemiz gerektiğini öğrendik…”
Besat bu sözlerine sadık kaldı. Tüm olumsuz deneyimlere ve tüm ihanetlere rağmen, ayağının dağlara değdiği andan itibaren üzerine aldığı sorumluluğu hiç unutmadı. En zor şartlarda bile inancı ve Parti-Cephe ile olan bağı hiç sarsılmadı. Buelent ile birlikte tek bir kurşunun bile düşman eline geçmesini önlemek için her şeyi yaptı. Ölümden korkmuyordu. 28 Ocak 1998’de düştüğünde arkasında devrime, halka ve Parti-Cephe’ye olan bağlılığıyla dolu, fedakarlık ve mücadele yıllarıyla dolu bir miras bıraktı. Besat ve arkadaşlarının Amanos ve Torros’ta açtığı yolda mücadele büyüyecek ve Akdeniz Silahlı Propaganda Kırsal Birimi’nin savaşçıları olarak yaşamaya devam edecekler.
Bülent Dil (Nidal)
1976 yılında Kayseri Pınarbaşı’nda doğdu. Kürt uyruklu. Yoksul bir köylü ailenin çocuğu. Besat gibi Buelent de çocukluğunu ve gençliğini yoksulluk içinde geçirdi. Çay garsonluğu, bulaşıkçılık ve tekstil fabrikalarında geçimini sağlamaya çalıştı. 1993 yılında üniversite sınavlarına hazırlanmak için İstanbul’a geldiğinde Devrimci Sol’dan bazı kişilerle tanıştı. Ancak bu tanıdıkları henüz çok yeniydi ve sistem içinde bir yaşam kurmaya çalışıyordu. Zulmün ve yoksulluğun çözümünün devrimde yattığını göremedi. Ve böylece 1995 yılında yurtdışındaki akrabalarının yanına giderek burada yeni bir hayat kurmaya çalıştı. Ancak çözümün yurt dışında olmadığını, tam tersine baskı ve ayrımcılığın daha da arttığını gördü. Yine Parti-Cephe ile temas kurmaya çalıştı, mücadele etmek istedi. İngiltere’deki organizasyonda bazı görevler üstlendi. 1997 yılında Akdeniz Komutanlığı Silahlı Propaganda Kırsal Birimi’ne savaşçı olarak gönderildi. Dağlarda savaşmak Buelent için bir tutkuydu. Şöyle konuştu:
“…Dağlara karşı her zaman bir sevgi duydum. Parti-Cephe’yi tanıdıktan sonra bu aşk daha da büyüdü, hasrete dönüştü. Parti-Cephe’nin bana dağlarda gerilla olma fırsatını vermesi beni çok mutlu etti. Bu şansı sonuna kadar elimden geldiğince kullanacağım…”
Bülent ve Besat’ın dağlara olan sevgisi daha da artacak, düşmanın katliamları bunu değiştirmeyecek, tam tersine zafer coşkumuz daha da artacak ve Daha.
Mehmet Topaloğlu
1972 yılında Adana’da doğdu. T.C. uyruklu. Mehmet, Adana’nın fakir bir mahallesinde büyüdü. Asıl işi çim biçme makinesi şoförlüğü olmasına rağmen çeşitli işlerde çalıştı. Ailesinin fakir olması nedeniyle ilkokuldan sonra eğitimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Yoksulluğun neden olduğu yaşam mücadelesi sırasında birisini yaralamakla suçlandı. Hapishanede devrimcilerle tanıştı. Sosyal mahkumların hayatlarını devrimci mahkumların hayatlarıyla karşılaştırabildi. Devrimcilerin hayatı, geçmişte hayal etmeye çalıştığı ama göremediği yeni bir gerçeklikti. Sistemin oluşturduğu sosyal mahkûmların, kendine ait olduğu mahkûmların küçük savaşlarına ve bencilliklerine şahit olmuş ve tanımış, bu da kendisini eleştirmesine neden olmuştur. Devrimcilerle temaslarını güçlendirdi. Mehmet, cezaevinde kaldığı süre boyunca 1996 yılındaki Ölüm Orucu direnişine ve devrimcilerin irade mücadelesine tanık oldu. Bu, Mehmet’e yeni bir yaşam perspektifi kazandırdı ve o, devrimci olmaya karar verdi. İrade bu kadar güçlü olabileceği için kendisinin de devrimci olabileceğine inandı ve önceki yaşamının gelenekleriyle mücadele etmeye başladı. Tekrar serbest bırakıldığında o bir devrimciydi. Mahallelerdeki normal mücadelenin insanı değil, devrimin insanıydı. Kimin dost, kimin düşman olduğunu biliyordu. İnsanların kendi aralarında savaşmasının düşmana fayda sağladığını, bunun yerine düşmanla savaşmanın gerekli olduğunu biliyordu. Düşmanın, Kurtuluş’un Adana’da dağıtımına yönelik baskısını, büronun defalarca basılmasını, Kurtuluş okurlarının tehdit edilmesini göz önünde bulundurarak ayağa kalkmak zorunda kaldı. Onlarca kez tutuklandı. Ama kimse onu mücadeleyi bırakmaya zorlayamazdı. 28 Ocak 1998’de kontrgerilla tarafından idam edilen kişi, dünyaya farklı gözlerle bakmaya başlamış, her şeyi yeniden öğrenmeye çalışan bir insandı. Sistemin herhangi bir yasasını ihlal etmekten suçlu değildi. Silahlı ya da yasa dışı faaliyetlerde herhangi bir görevi yoktu. Tek suçu Kurtuluş’la bağlantılı olması ve devrimci olmasıydı.
Susurluk devleti bu katliamlarla şu mesajı vermeye çalışıyor:
“Susurluk devletine karşı çıkmayın. Devrimci olmayın çünkü öleceksiniz”. Gerekirse binlercesi öleceğiz. Bu Susurluk devletini ezeceğiz. Tüm halkın düşmanı bu devlet yok edilmeden katliamların durmayacağının bilincinde olarak savaşıyoruz.
Besat, Bülent ve Mehmet’i asla unutmayacağız!
Katilleri de asla affetmeyeceğiz!
Cephe / Açıklama No. 60, 4 Şubat 1998