18 Mayıs 1973 / İbrahim Kaypakkaya Ölümsüzdür
30 Mart… 6 Mayıs… 18 Mayıs… Mahir’ler, Deniz’ler, İbrahim’ler… ’71 silahlı devrim cephesinin önder ve savaşçıları…
Onlara, onların bıraktığı devrimci mirasa bağlılığımızla, ve onlar gibi devrim için yaşayıp, devrim için savaşmayı, günü gelip ölüm kaçınılmaz olduğunda ölümü onlar gibi yiğitçe karşılamayı bir kültür olarak kavrayarak, halk kurtuluş savaşımızı yükseltiyoruz. Çünkü devrim her şeyden önce yeni bir kültür, yeni bir yaşam ve yeni bir ahlak demektir.
71 silahlı devrim cephesinin önderleri işte bu kültürün ülkemizde halkla bütünleşen ilk örnekleri oldukları için tarihsel güç kaynaklarımız olmuşlardır.
Solda bugüne kadar 71 silahlı çıkışına damgasını vuran THKP-C, THKO ve ardından TKP-ML önderlerinin gösterdikleri büyük fedakarlık, cüret, atılganlık ve başeğmezlik çokça vurgulanmakla birlikte, onların Anadolu ihtilalinin başlatıcıları olarak üstlendikleri rolün yeterince kavrandığı söylenemez. “İşçi sınıfı” ya da “kitleler” diye diye dilinde tüy biten pek çokları Mahir’leri, Deniz’leri ve Kaypakkaya’yı bu temelde değerlendirmemiş, yenilgi psikolojisi içinde inkarla azizleştirme arasında gidip gelmiştir. Oysa 71 silahlı çıkışının en önemli yanı Marksizmi bir avuç seçkinin, küçük burjuva aydının tekelinden çıkararak halkın eline vermek, “devrim”i öznesi olan “kitleler” ile buluşturmak olmuştur.
Ancak bu süreç sancısız, sıkıntısız yaşanmamış, geçmişin izleri bir çırpıda silinip atılamadığı gibi, “yeni”yi yaratmak da pek kolay olmamıştı. Türkiye devrimine inanan, bu yola baş koymuş genç kadrolar neyin nasıl yapılacağını, nerelerden geçilerek devrime nasıl varılacağını, pratikle iç içe bir ideolojik savaşımın içerisinde bulmak zorundaydılar ve öyle de yaptılar.
Birçok konuda ilk olan düşünceleri ortaya koyup şekil verdiler. Ancak yoğun ideolojik tartışmaların yaşandığı bu süreçte, kavramların tartışılması, gerçeklerin tartışılmasının yer yer önüne geçti. İşte İbrahim böyle bir süreçte önce MDD anlayışını, ardından da Perinçek’le birlikte PDA anlayışı çevresinde yer alırken, tam da bu biçimde davrananlardandı. Daha sonra PDA oportünizmine tavır almış olsa da İbrahim Kaypakkaya Çin’in çekim merkezi olduğu eski çevresinin düşünce yapısından etkilendi.
PDA geleneği Türkiye’ye değil Çin’e bakarak, Türkiye’yi değil Çin’i tahlil ederek birtakım formülasyonlar oluşturmuştu. İbrahim Kaypakkaya PDA’nın bu düşüncelerinden tümüyle kopamadı. Gerek dünyada emperyalizmin sömürü ve bağımlılık ilişkilerindeki değişiklikleri ve gerekse ülkemizdeki sosyo-ekonomik yapısının evrimini tahlil ederken düştüğü yanlışlıklar bunun sonucudur.
Mao, hiç şüphesiz bir ustadır. Büyük bir devrimcidir. Ancak bizzat Mao’nun da düşünce ve pratiğinde görüldüğü gibi, her ülkenin devrimi kendi somut koşullarının doğru kavranması üzerine şekillenen devrimci çizgi ile başarıya ulaşmıştır.
Mao’nun emperyalizmin 2. Bunalım dönemi için önerdiği ideolojik-politik hattı, İbrahim Kaypakkaya, 3. Bunalım dönemi Türkiye ve Kürdistan’ında yaşama geçirmeye çalıştı.
Ancak bizim için görüşleri ve pratik tutumu bütünselliği içinde İbrahim Kaypakkaya, savaş içindeki yeri itibarıyla önemlidir. Bugün İbrahim Kaypakkaya bize çok şey öğretiyor. Savaşçı düşüncesiyle ve sosyalizme inancıyla, baş eğmez tutumuyla pratiğimize ışık tutuyor. İbrahim bu tutum ve tavırlarını gelecek kuşaklara örnek olacak bir anlayış olarak bırakmıştır.
Onlara gerçek anlamda sahip çıkmak, onların inanç ve kararlılığını, başeğmezliğini, halka bağlılıklarını zafere taşımaktır; onların kişiliklerini yeniden yaratmak, çoğaltmak ve onlara verdiğimiz devrim sözünü yerine getirmek için ileri atılmaktır.
Emperyalizme ve Oligarşiye Karşı Kurtuluş, Sayı 5