EMEP’İ, SOL PARTİ’Sİ, TİP’İ, TKP’Sİ TÜM REFORMİZM CHP ÇİZGİSİNDE BİRLEŞTİ
CHP’NİN YÜZÜNE “SOL”MASKESİ TAKAN REFORMİZM, KENDİ YÜZÜNDEKİ “SOL”, “SOSYALİST” MASKESİNİ ÇIKARMIŞTIR
GÜNDEMLERİNDE BAĞIMSIZLIK YOK, DEMOKRASİ YOK, SOSYALİZM YOK
SOL ADINA SAVUNABİLECEKLERİ TEK ŞEY “LAİKLİK” KALDI, LAİKLİK SON SIĞINAKLARIDIR
31 Mart belediye seçimlerinde, CHP % 37.74 oy ile birinci parti oldu. AKP’nin oyları %35.49’a gerileyerek ikinci parti durumuna düştü. YRP %6.19, DEM Parti %5.68, MHP %4.98, İyi Parti %3.77 oy aldı.
CHP’nin yanında, TİP’i, TKP’si, EMEP’i, Sol Partisi, Sendika.org’u, DEM Parti’siyle reformist cephede de “zafer” havası esiyor. Ve öyle bir hava yansıtılıyor ki; sanki CHP eliyle rejim değişikliği yaşanıyor.
Peki, halklar lehine bir zafer var mı ortada?
Hayır. Seçimler halkın AKP’den ve düzenden kopuşunun, sistemin krizinin daha da derinleştiğini gösterdi. Bu kopuş devrim kanalına yöneltilmediği, CHP gibi düzen partileri eliyle kontrol edilebildiği sürece, sistemi tehdit etmeyecektir.
Düzenden ve AKP’den uzaklaşan kitleler, reformizmin de çabalarıyla, bir ölçüde düzen sınırları içinde tutulmaya devam ediyor. Burada halklar lehine bir zafer yok, tersine reformizm artık CHP çizgisinde birleşerek, tümüyle düzenin parçaları haline gelmişlerdir. İsimlerinin EMEP, Sol Parti, TİP, TKP olması bir anlam ifade etmiyor, hepsi CHP’dir.
Bu gerçek seçim değerlendirmelerinde de görülüyor.
Seçim değerlendirmelerinin hemen tümünü CHP’nin gelişmesi, CHP’nin iktidar olma olanağı oluşturuyor. Halk adına bir değerlendirme yok.
Halkı temel alan bir değerlendirme nasıl yapılır?
“Seçimler bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm mücadelesine ne kattı?”
“Seçimler halkın bilinçlenmesi ve örgütlenmesine ne kattı?”
“Seçimler devrimci ajitasyon ve propaganda çerçevesinde ne kadar kullanılabildi?” gibi sorular çerçevesinde yapılır. Reformizmin ne gündeminde ne de seçim değerlendirmelerinde bunlar yok.
Evrensel’den Birgün’e, Sendika.org’dan Persfektif’e, TİP’ten, TKP’ye onlarca seçim değerlendirme yazısında, CHP propagandası sınırsızca yapılırken, CHP gerçeğine değinen tek bir yazı yok. Oysa bugün CHP dünden daha çok Amerikancılaşmıştır. “Yenilenen” dedikleri CHP’deki yeniliğin temeli budur. CHP’de Aleviler tasfiye ediliyor. CHP, içinde ilerici tavır alabilecek, emperyalizme ve faşizme hizmette engel olabilecek kişileri tasfiye ediyor. Alevilerin tasfiyesi bu çerçevededir. Yani CHP düzen dışı dinamikleri, güçlü Alevi kesimi tasfiye ederek düzenin iktidar partisi olmaya hazırlıyor.
Oysa reformizm bu gerçeği tartışmıyor. Onlar da CHP’nin yüzüne “sol” maskesi takıp, CHP’yi makyajlayıp halka pazarlıyor.
Bugün CHP ile halkı aldatan reformizm, 22 yıl önce de AKP ile halkı aldatmıştı. AKP’nin “Demokratik devrim” yaptığını söyleyenleri bile vardı. AKP artık halka pazarlanamayacak kadar yıprandı, teşhir oldu. Emperyalizm ve oligarşi onun yerine CHP’yi koyuyor. Reformizm de emperyalizm ve oligarşinin bu politikasını koşulsuz benimseyip, bu aldatmada görev üstleniyorlar.
Bu aldatmanın hedefi, halkın kendi iktidarı için mücadeleye yönelmesini engellemektir. Bu aldatmanın hedefi bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm mücadelesini engellemektir.
Oysa Sabancı’dan Hisarcılıklıoğlu’na, TÜSİAD’dan TOBB’a düzenin patronları AKP’sinden CHP’sine tüm düzen partilerine “sömürü düzeninin istikrarını sağlayın” talimatı verdiler. Düzen partilerinin görevinin halka değil, patronlara hizmet olduğunu hatırlattılar. El birliğiyle Dünya Bankası’nın, ABD’nin önlerine koyduğu ekonomik programı uygulamak olduğunu belirttiler:
“Yerel seçimlerin ardından ekonomimizi, demokrasimizi ve hukuk sistemimizi güçlendirecek yapısal reformlara hızla odaklanarak daha gelişmiş, saygın, adil ve çevreci Türkiye hedefine ulaşmak üzere el birliğiyle çalışmalıyız.” (TÜSİAD Basın Bülteni- 1 Nisan 2024)
TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu, ‘4 yıllık seçimsiz dönemin’ ülke için önemli bir fırsat olduğunu belirterek, “Ekonomide atılacak çok adım var, tüm gücümüzle enflasyonla mücadeleye odaklanmalıyız” dedi.
Güler Sabancı da ‘4 yıllık seçimsiz dönem’ vurgusu yaparak, “Mevcut ekonomik programa ve normalleşme adımlarına kararlılıkla devam etmeliyiz. Hep beraber, birlik ve beraberlik içinde bunu başaracağımıza inanıyorum” dedi.
Patronların ortak vurgusu;
- 4 yılık seçimsiz dönem,
- Mevcut ekonomik program;
- Birlik ve beraberlik, oldu.
Ve önce aynı vurgulu açıklamayı Tayyip Erdoğan yaptı, ‘erken seçim yok’ dedi. Sonra Özgür Özel, “erken seçim” istemeyeceklerini belirtti. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşçıer de yakın dönemde “erken seçim” olacağını düşünmediklerini açıkladı.
Sonra Tayyip Erdoğan, Özgür Özel görüşmesi, yeni anayasa, diyalog, müzakere gündeme getirildi. AKP’si, CHP’si, DEM Parti’si, MHP’si elbirliğiyle görevlerini yerine getirecek, emperyalist tekellerin önlerine koyduğu “ekonomik programı” uygulayacaklardır. AKP ve MHP gibi CHP’nin de yeri halktan yana değil, sömürü, soygun düzeninden yanadır.
Reformizm Artık CHP Çizgisine Gelmiştir
Laiklik NATO Solcularının Son Sığınağıdır
Birgün’den Evrensel’e onlarca yazıda reformizmin artık söylem düzeyinde bile iktidar iddialarının kalmadığı, halkın sorunlarının çözümü adına bir misyon taşımadıkları, tüm umutlarını CHP’ye bağladıkları görülüyor.
Birgün gazetesi yazarlarından İbrahim Ö. Kaboğlu, 4 Nisan tarihli yazısında “Ne mutlu! En başta (…) Özgür Özel’i ve kişiliğinde partinin bütün emekçilerini, adaylarına oy veren seçmenleri kutluyorum” dedi.
Bu cümleleri kurmak için CHP’li olmak gerekir.
Ve ancak bir CHP’li faşist düzenin propagandasını yapıp, AKP’yi ‘rejim değiştirmekle, faşist anayasayı sahiplenip ‘anayasayı dejenere etmekle suçlayabilir.
AKP Öncesi Türkiye’de Demokrasi mi Vardı;
Hukuksuzluk, Keyfilik AKP’ye mi Özgü?
Kaboğlu da bunu yapıyor. Şunları söylüyor:
“Parlamenter rejim kaldırılmasa ve demokrasiye inanan bir başbakan bulunsa idi, ‘halkın güvensizliği’ nedeniyle istifa ederdi. Ama bugün ne hükümet var ne de demokratik inanç!
(…)
‘Çin ordusu’ gibi Anadolu işgaline yönlendirilen merkezi güçler, halkın oyu ile ‘çil yavruları’ gibi dağıtıldı.
Bu nedenle seçimleri kaybeden, ‘hukuksuzluk, sistemsizlik, keyfilik’ Simgesi Parti Başkanlığı Yoluyla Devlet Başkanlığı ve Yürütme (PBBDY) oldu.
(…)
Son 10 yılda bütün değerler gibi anayasal kural, kurum ve ilkeler de dejenere edildi.
(…)
Özetle hukuksuzluk +sistemsizlik +keyfilik, yoksullaştırma etkeni oldu.
(…)
Haliyle 31 Mart, hukuk, demokrasi ve akıl dışı gidişata son vermek için halkın iradesini dışa vurduğu büyük bir tarih.”
Yani Birgün’e göre, AKP’nin “ Cumhurbaşkanlığı sistemi” sorunların temeli, bu ortadan kaldırıldığında, “AKP ile ortadan kaldırılan” demokrasi, hukuk, akıl içi yönetim geri gelecek, sorun bitecek.
Faşizmin adına “Tek adam yönetimi” diyen mantığın derdi budur işte. Onlar faşist düzene mualif değiller, onlar dün AKP çizgisinde buluşmuş, ‘AKP eliyle demokrasi’ hayali kuruyorlardı. Bugün AKP’den kurtularak, CHP eliyle yönetimin bir ucuna yapışabilecekleri faşizme razılar, hatta buna ulaşmak için çırpınıyorlar.
Parlayan Demokrasimizin Işığı AKP ile Azalmış, CHP Tekrar Parlatacakmış! Bravo!
Birgün gazetesinde Gözde Bedeloğlu 07 Nisan tarihli “Kazana Kazana Kaybetmek, kaybede kaybede kazanmak” başlıklı yazı yazdı. O da CHP’ye kurtarıcı gibi sarılanlardan oldu;
“31 Mart öncesi, (…) Türkiye’deki kasvetli gidişatın devam edeceği öngörülmüştü. Bu, ışığı azalan demokrasinin iyice sönmesi anlamına geliyordu. Ancak CHP, içeride ve dışarıda şaşırtan bir galibiyet kazandı. (…)
(…) Durum, ‘kaybede kaybede kazandık’ diyen Özgür Özel’in tarihi kadar sarih ve bu sadece bir başlangıç. Eskinin yeniyle yer değiştirmesi doğal ama her zaman zorlu bir süreç. Yüz güldüren başarılar kimseye oturduğu yerden gelmedi.”
Birgün Gazetesi CHP’nin Yayın Organı Gibi
Bir diğer Birgün yazarı Ateş İlyas Başsoy, yazısına “Köftecilerin gazabı” başlığını koydu. Başsoy’a göre AKP’li Kurum ‘köftecileri’ aşağılamış, İmamoğlu ve CHP halktan yana tavır alıp kazanmıştı. Başsoy’un kaygısı CHP’nin bu zaferi koruyup koruyamayacağı onun için CHP’yi uyarıyor, düzen partisi CHP’ye, bugün emperyalizmin gözde partisi CHP’ye akıl vermeye soyunuyor:
“Bir sporcu ofsayta düşse hayat yine aynen devam eder. Ama CHP’nin 420 belediyesinin olası hataları 2028 seçimlerine girerken hepimize bedel ödetebilir. Bu nedenle ne yaptık ne yapmalıyız konulu daha pek çok araştırmanın çıkmasını ve bize ışık tutmasını diliyorum.”
Başsoy bir CHP’li üslubuyla, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kaybetme nedeni Kılıçdaroğlu’nun tavrıydı diye eleştirip, o dönem de Kılıçdaroğlu’na verdiği desteği;” Kılıçdaroğlu’nun inanılmaz motivasyonu nedeniyle hepimiz inanmadığımız şeyleri sahiplenmek, hatta savunmak zorunda kaldık. Aday kesinleştikten sonra ‘Ama Kılıçdaroğlu olmaz’ demenin de anlamı kalmadı” sözleriyle belirtiyor. Kılıçdaroğlu’na bugünkü CHP’ye katkıları için minnetini şöyle belirtiyor; Kemal Bey’e CHP’yi bir yerden bir yere taşıdığı için Özel, İmamoğlu, hatta Yavaş dahil onlarca ismi siyasete kazandırdığı için, ‘karşı’ tarafla ilişki modelleri aradığı için çok değer veriyorum.”
Bu cümleleri kuranların ideolojisi CHP ideolojisi, yani burjuva ideolojisidir. Partileri CHP’dir. Beyinlerinde sosyalizme dair kırıntı yoktur. CHP solculuğu NATO solculuğudur. CHP destekçileri NATO solculuğunda birleşmişlerdir.
Türkiye’de Rejimin Adı ‘’Tek Adam Rejimi’’ Değil, Faşizmdir
CHP Kazandı Diye Faşizm Çökmez
Bir diğer Birgüncü İbrahim Varlı da “Siyasal İslamcıların Son baharı” başlıklı yazısıyla, bayram eden ruh hallerini yansıtıyor 1 Nisan tarihli yazısında. Şöyle diyor:
“REJİMİN KALELERİ ÇÖKERKEN
Rejimin devasa propaganda makinelere, baskı aygıtlarına, devlet/iktidar gücüne rağmen alınan bu sonuçlar köklü kırılmaların habercisi. Tek adam yönetimin sarsılmaz sanılan kalelerinin çökmesi, iktidar hattında çözülüşü hızlandıracak manivela işlevi görecektir.
(…)
TÜM ORTA DOĞU’DA KAYBETTİLER
‘Yerli’ ve ‘milli’ siyasal İslamcıların yenilgisi Orta Doğu’daki gelişmelerden bağımsız değil. Bir proje olarak bölge halklarına dayatılan siyasal İslamcılık ve siyasal İslamcılar her yerde kaybetti…
(…)
Sandık zaferi bir başlangıç, (…) umudun bir süre sonra sönümlenmemesi için yeni zaferlerle taçlandırılması gerekiyor…”
Evet, AKP oy kaybetti, CHP oy artırdı ama bu rejimin kalelerinin çöküşü değildir.
Reformizmin demagojilerinden biri de budur; “Tek adam rejimi”.
Bu demagoji halkı AKP, hatta sadece Tayyip Erdoğan’a karşı yönlendirirken, faşist düzene razı etme, Erdoğansız faşist düzeni savundurma politikasıdır. Türkiye’de sorun Tayyip Erdoğan’la sınırlı bir sorun değil, faşizm sorunudur. Türkiye’de rejimin adı ‘Tek adam rejimi’ değil, faşizmdir. Sistemin adını “Tek adam rejimi” koyup, AKP oy kaybetti diye, “rejim değişikliği oluyor” yalanıyla halkı aldatıyorlar. Aynı bundan 22 yıl önce halkı “AKP eliyle demokratik devrim gerçekleşti” diyerek aldattıkları gibi. Halka yalan söyleyenler, yalan söylemeye devam ediyorlar. AKP dinle aldatıyor, CHP ve reformizm artık ellerinde kalan son bir zemin “Laiklik”le aldatıyorlar, ‘rejim değişikliği’ yalanıyla aldatıyorlar.
AKP’NİN İDEOLOJİSİ İSLAMCILIK DEĞİL, FAŞİZMDİR
AKP gerçeğine ilişkin de aldatıyor reformizm. AKP’yi, emperyalizmin işbirlikçisi, tekelci sermayenin temsilcisi, faşizmin uygulayıcısı kimliğiyle değil, İslamcılığıyla tanımlıyorlar. Türkiye’deki sömürü ve zulüm İslamcılıktan değil, emperyalist işgal, sömürü ve faşizmin sonucudur. AKP bunun uygulayıcısıdır. Yarın eğer iktidar olursa, CHP bunun uygulayıcısı olacaktır. Ülkemiz reformizmi mi? Onlar gibi AKP iktidarına destek verdikleri gibi, CHP iktidarını destekleyecekler. Ne zaman ki CHP’nin gerçek yüzü artık halk tarafından da görülür hale gelecek, ne zaman ki artık mızrak çuvala sığmayacak, o zaman bir başka düzen partisine dümen kıracaklar. Bir kısmı da sömürü ve zulmün uygulayıcısı, savunucusu olarak açıktan burjuvazinin yanında saf tutacaklar.
Aynı çerçevede yazan bir başka Birgün yazarı Hüseyin Aygün, “Sarayın Yazgısı” başlıklı yazısında şöyle diyor;
“Ankara’nın ortasında bir süredir 1100 odalı bir sarayımız var. Ahlat ve Marmaris’te de birer saray var ki, yıllık 2 milyar yiyorlar. (…) Tek adamın locası ora.
Üstelik bu bir monarşi değil; (…) Burası hâlâ bir cumhuriyet ve Ankara’da kapıları daha açık bir parlamentosu var.
Geçen hafta, 31 Mart’ta, pek de beklenmedik bir şey oldu. Genç sarayımız sert bir sarsıntı geçirdi; duvarları çatladı; o tasarrufu olanaksız itibarı ağır bir yara aldı. (…)”
Türkiye’deki sorun gerçekten sadece ya da esas olarak AKP iktidarının saray-saltanat özentisi olsaydı, bu heves belki bir başka düzen partisinin yönetiminde zayıflatabilirdi. Ama sorun yukarıda da anlattığımız gibi, AKP’nin saray özentisi değildir Sorun emperyalist işgal, sömürü düzeni ve faşizmdir. Bu da CHP ile değişmez. Ya da başka bir düzen partisinin seçim sandıklarında birinci parti haline gelmesiyle değişmez.
Bu ülkede bir parlamento var, fakat AKP döneminde de AKP öncesi dönemde de bu parlamento halkı temsil etmemiştir. Parlamento ve seçimler demokrasicilik oyununun bir parçası olarak, faşizmin bir kurumudur. Halka sorunlarının çözüm adresini CHP, seçim sandıkları, parlamento diye gösterenler yalan söyleyenlerdir.
Sistem İçi Uzlaşma Halkın Değil, Tekellerin Talebidir
Bir diğer “CHP’li” Birgün yazarı Zafer Arapkirli CHP’nin seçim galibiyetiyle sevince boğulup halkın AKP’ye “Yettiniz artık” dediğini söylüyor. Özgür Özel’in “ağır başlı, siyasi gerilimi yükseltmeyen, rakibini şeytanlaştırmayan, toplumsal barışa hizmet eden, sorumlu siyaset insanı-müstakbel devlet yöneticisi” tavrını takdir ediyor.
Sistem içi uzlaşma, sistem içi barış kime hizmet eder?
Sanki kendine sosyalist diyen bir gazetenin yazarı değil, TÜSİAD konuşuyor. Arapkirli’nin açıklamasının Sabancı’nınkinden, Hisarcıklıoğlu’nun açıklamasından farkı var mı? Hepsi sistemin derinleşen çelişkilerinin, çatışmaların kaygısını taşıyor. Hepsi çelişki ve çatışmaların kaygısını taşıyor. Hepsi çelişki ve çatışmaların sistemin tehdit etmesinin korkusunu taşıyor. “Toplumsal barış”, “Uzlaşma” çağrıları yapıyor.
Arapkirli’nin kaygısı CHP’nin bu desteği CHP iktidarına taşıyıp taşıyamayacağı oluyor. CHP iktidarı için, CHP’lilerden daha fazla kaygı taşıyor.
“Rejim son demlerindedir.
Kırmızı kartı daha görünür biçimde elimizde sallamanın tam zamanıdır.
CHP’nin yerel yönetimler başarısına destek olunması önemlidir” diyor.
CHP Geçmişten Daha Amerikancı, Daha Gericidir
Bir başka Birgün yazarı Yakup Kepenek, “Bu bir zaferdir” diye değerlendiriyor 31 Mart seçim sonuçlarını. Özel başta olmak üzere CHP yönetimini, partilileri, CHP’ye oy verenleri kutluyor.
Kepenek, CHP’yi umut gibi pazarlıyor, CHP’yi demokrasinin kurtarıcısı ilan ediyor;
6’lı masanın 5 partisi eridi tespitinden sonra “CHP ise ‘yükünü attığı’; kendisini kimliğinden uzaklaştırıp sağcılaştırarak bastırmak isteyen Kemal Kılıçdaroğlu’ndan kurtulma başarısını gösterdiği için güçlendi” diyor. CHP’de oluşturulmak istenen yeni algı budur; “sol politikalar izleyen CHP”. Bu emperyalizmin, TÜSİAD’ın CHP’ye yaptığı makyajdır, Kepenek’de makyajlanmış CHP’yi pazarlıyor. Gerçekte CHP dünden daha fazla sağcıdır, dünden daha fazla Amerikancı, daha fazla NATO’cudur. Bu gerçeği gizlemek için de, dünden daha fazla sol literatürü kullanıyor, kendini hak ve özgürlüklerin savunucusu gösteriyor. Tıpkı AKP’nin tekellere hizmet edip, sömürüyü dizginsiz boyutlara çıkarıp “yoksullar edebiyatı” yaptığı gibi. Tıpkı AKP’nin İsrail’i destekleyip “Filistin”i dilinden düşürmediği gibi.
Ve Yakup Kepenek’ de, CHP’den beklentisini açıklıyor;
“…CHP’nin asıl üzerine çalışması gereken yerel iktidarı ülke iktidarına taşımaktır.”
Reformizm, CHP’ye ‘sol’ maskesi takmaya çalışırken, kendi yüzündeki ‘sosyalist’ maskesini düşürüyor.
Bir diğer Birgün yazarı İlhan Cihaner CHP’ye akıl veriyor;
“… CHP’nin üzerinde en çok durması gereken şeyler ise; değişik sosyolojilerde değişik siyasi geçmişlerden gelen adaylarla kazanılan belediyelerin ortak bir siyasi söylemde ve belediyecilik pratiğinde buluşturarak, bunu genel iktidarı elde etmek için seferber etmek.”
Ve Birgün’den Berkant Gültekin;
“… İdeolojik, kültürel ve kimlik bazlı siyasi aidiyetlerin bir günde değişmeyeceği akıldan çıkarılmamalı. Doğru bir siyaset izlenir, bu yarılma derinleştirilir ve iktidara yönelik tepki örgütlenirse, yerel seçim anca o zaman sonun başlangıcı, gerçek bir değişimin habercisi olabilir.”
Gültekin’in değişimden kastının CHP yönetimi olduğunu belirtmeye gerek yok herhalde. Ve devam ediyor Gültekin; “CHP eğer ülkeyi yönetebileceğine dair bir güven iklimi oluşturabilir, piyasacılığa karşı sosyal demokrat, kamuculuğu öne alan bir anlayışla halkı kendine ikna edebilirse, yerel seçim ana muhalefet için bir iktidar basamağına dönüşebilir.”
İşte size Birgün solculuğu! “Piyasa ekonomisine karşı sosyal demokrat”, “kamuculuğu öne alan” solculuk. Kapitalizme karşı değil, sosyalist değil. “Köprüyü geçene kadar ayıya dayı de” solculuğu, iktidara gelene kadar “kamuculuğu öne al”, piyasa ekonomisini savun uygula ama “sosyal demokrat” bir görüntüyle!
CHP Çatısı Altında Kurulan Halk İttifakı Değil, Düzen İttifakıdır
CHP’nin akıl hocalığına soyunan bir başka Birgüncü Aziz Çelik, “Boş tencerenin öfkesi neoliberalizmi yendi!” diyor. Boş tencerenin öfkesini en aptal AKP’li bile görüyor, bunu tespit etmek için Birgüncülere CHP’nin de ihtiyacı yok. Ama Birgüncülerin CHP reklamcılığı, CHP propagandası ödüllendirilebilir. Bakın CHP neyi temsil ediyormuş;
“Yoksulluk, adaletsizlik, hoyratlık ve kibir karşısında geniş bir ekmek haysiyet ittifakı, bir incinenler ittifakı oluştu. Seçmenlerin bir bölümü sandığa gitmedi. Gidenler de oylarını CHP’de birleştirerek AKP’nin kaybetmesine yol açtı.”
“(CHP’nin)… halkçı ve kamucu karakteri öne çıktıkça başarı şansı artıyor. Bu seçimin bir kazanımı da neoliberalizmekarşı halkçı ve kamucu yaklaşımdır. Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti ortak paydası bu seçimde CHP’nin şemsiye olmasına yol açtı.”
Aziz Çelik CHP’ye “halkçılık ve kamuculuk” önermeye yazı boyunca devam ediyor.
Feray Aytekin Aydoğan da umudunu CHP’ye bağlayan Birgün yazarlarından. Şöyle diyor “Halkın Birleşik Muhalefeti” başlıklı yazısından;
“… Seçim sonuçları ülkenin yakın geleceğinin ciddi bir değişime gebe olacağını gösterir nitelikte. …halkın birleşik muhalefeti siyasi iktidara kaybettirdi.”
Aydoğan’a göre muhalefet CHP. Öyle CHP’li ki, reformist partilerin sınırlı bölgelerde çıkardığı adaylardan bile rahatsız oluyor, şöyle diyor; ‘sosyalist muhalefet bile’ nerede, hangi popüler isimlerle daha fazla oy alırım, partim nerede kazanır’ gibi küçük hesaplarla yola çıktı. AKP’nin kaybetmesine ve asıl derdin memleket olmasına değil küçük kazanımlara odaklanıldı.”
Aydoğan reformizmin CHP arkasında hizalanmasını yetersiz görüyor. Kimse CHP’yi AKP karşısında birinci parti yapmak dışında bir şey düşünmesin istiyor. Ki olan da buydu zaten, ama Aydoğan’a o bile yetmemiş. Reformizmin CHP’lileşmesinin nedenini bu durum anlatıyor. Düzen partisi CHP dışında bir umutları yoktur. Halkın iktidarı için mücadele dinamiklerini, ideolojilerini, inançlarını yitirmiştir.
Elinizde Solculuk Adına Laiklikten Başka Ne Kaldı?
Peki CHP çatısı altında Sol adına neyi savunabilirler? Sömürüye, emperyalist işgale, faşizme karşı çıkabilirler mi? Elbette CHP’nin böyle bir programı yok ve olamaz da; antifaşist, antiemperyalist tavır alabilirler mi? Hayır, CHP’lileşen reformizm bu hedeflerinden, ilkelerinden, ideolojisinden çoktan vazgeçmiştir, onun için reformisttir.
Artık tüm sığınakları laiklik, kadın hakları, tarikat karşıtlığı olmuştur. İlericilik adına savundukları bundan ibarettir.
Aydoğan da bunların savunusunu yapıyor; “Laiklik bu ülkenin tali meselesi argümanları, tarikatların kalesi ilan edilen yerler, kadınlar, gençler aday olduğunda kazanamaz ezber söylemleri birer birer yıkıldı, sarsıldı.”
Ne mutlu Aydoğan’a, “Laiklik” kazanmış!
Aynı durum Birgün yazarı Özgür Gürbüz’ün seçim değerlendirmesinde de var. Şöyle yazıyor; “Yoksulluk, emekli maaşları, artan kiralar, kredi kartı borçları, okullardaki aç çocuklar, istismar haberleri, kadın cinayetleri, güçlenen tarikatlar, umudunu yitiren gençler, ucuz gıda kuyrukları, ranta kurban edilen doğa ve Filistin’i konuşan halk, sandıkta da tercihini gerçek gündemi doğrultusunda kullandı…
(…)DEM Partili Gülüstan Sönük’e de ayrı parantez açmak gerek. Onun Batman’da vereceği mücadele Türkiye’deki kadın hareketi ve laiklik açısından da büyük bir önem taşıyacak. Çevre mücadelesi için de bu seçimden birkaç güzel sonuç çıktı.”
Yani kadın, laiklik ve çevrecilikten ibaret bir solculuk. İşte reformizm bu.
Birgün’den Yaşar Aydın, “İktidarın taktiği siyaseti soğutmak” başlıklı 9 Nisan tarihli yazısında, CHP’nin erken seçimle bir an önce iktidarı AKP’den alıp, “Erdoğan rejimi” dediği rejimden halkı kurtarmasını istiyor.
Birgün yazarı Osman Öztürk 8 Nisan tarihli “seçimler seçimler” başlıklı yazısında CHP, Kürt Milliyetçiliği, reformizm birlikteliğini, “Türkiye’de sorunların çözüm” adresi olarak gösteriyor.
CHP’nin birinci parti olarak seçimlerden çıkmasıyla “rahatlayan”lardan biri de Birgün yazarı Selçuk Candansayar. CHP’nin “sol” maske takmasından memnun, İmamoğlu övgülü bir yazıyla CHP’nin “seçim başarısını” selamlıyor.
Bir başka Birgün yazarı da Güray Öz, solun ‘temsili’ demokrasiyle sınavı başlıklı yazıda, devrimci değerlere, devrimci ideolojiye saldırıp, parlamentoculuk propagandası yapıyor.
Birgün yazarı Şükrü Aslan da sevinenlerden. Ona göre de CHP değişim umudu;”Türkiye’nin 2015’de kurduğu ‘tek parti rejiminin’ değişmesi için güçlü bir kapı açılmış bulunuyor ve bu nedenle 2028’de çok şey değişebilir” diyor.
Umudunu CHP’ye bağlayan “Hüseyin İrfan Fırat”da Birgün’deki yazısına “umudu kesmedik yurdumuzdan” başlığını koymuş. AKP’nin hukuk, eğitim, sağlık gibi alanlarda yıkıma yol açtığını belirtip “31 Mart’ta olduğu gibi” sahip çıkmamız gereken ülkemizin değerlerini şöyle tarif ediyor;
‘’Cumhuriyetçi bir kitle 100 yılı aşkın sürede oluşturulan değerler…”
Bu cümleleri okuyanlara Türkiye’de AKP iktidarına kadar bağımsız, demokratik, sosyalist bir ülkede yaşadığımızı sanabilirler. Sanki Türkiye’de yeni sömürgecilik ilişkileri AKP ile kurulmuş, faşizm AKP ile gelmiş gibi…
Ve Nazım Alpman “31 Mart millet mesajları festivali” (Birgün 04.04.2024) diyor. “Tarihi bir yerel seçim” değerlendirmesi yapıp, “İmamoğlu, CHP’de Bülent Ecevit’in 1970’lerde yarattığı rüzgarı yakaladı” diye seviniyor. Peki Ecevit kime hizmet etti? Hem 1970’lerde hem 2000’de Ecevit Amerika’nın ve Türkiye oligarşisinin hizmetinde oldu. Maraş Katliamı, 19-22 Aralık Katliamı Ecevit’in başbakanlığında gerçekleştirildi. Nazım Alpman sen kim adına İmamoğlu’nun, Ecevit’in yönetiminde seviniyorsun? Emperyalizm ve oligarşi adına mı?
(Devam Edecek)