EMEP’İ, SOL PARTİ’Sİ, TİP’İ, TKP’Sİ TÜM REFORMİZM CHP ÇİZGİSİNDE BİRLEŞTİ – 2

TİP, Ülkemizin CHP’li “Mutluluğunu Paylaşıyor, Halkımızın “İnadını” Selamlıyor!

Ama halkımız TİP’i selamlamıyor. Seçimlerde CHP’nin oylarını artırması TİP’i neden mutlu ediyor? Çünkü TİP’in çizgisi de CHP çizgisidir. Çünkü CHP’nin “Laiklik”, “Kadına karşı şiddet”, “çevre” gündemi”, TİP’in de temel gündemleridir. Halkın, CHP’den farklı verebilecekleri bir şey yoktur.

Onun için TİP seçim değerlendirmesine bu başlığı atmış;

“Ülkemizin Mutluluğunu Paylaşıyor, Halkımızın İnadını Selamlıyoruz!”

TİP’e göre CHP’nin yüzde 37 oy alması “ülkemizin mutluluğu ve başarı ve halkımızın yüzde 37 ile CHP’ye verdiği oy, tüm olumsuzluklara rağmen yılmadan zafere ilerleyen halkımızın inadı ve kararlılığıdır”

TİP’in hayalindeki “zafer” CHP eliyle AKP’nin yönetimden düşürülmesinden başka bir şey değil.

İyi o halde TİP bize CHP ile AKP farkını da anlatsa, CHP’nin yönetiminde neyin değişeceğini anlatsa da görsek farklarını!

O dillerine dolandıkları “Saray İktidarı” gidince yerine CHP eliyle ve getireceklerini anlatsalar da bilsek. Ne yapacaksınız? CHP eliyle saray yerine “Kerensky hükümetini” ni kuracaksınız? TİP’ten Sol Partisi’ne, EMEP’den TKP’sine reformist grupların tavrı 1917 Şubat Devrimi’ni hatırlatıyor. Çarlık Rusyası’nda Çar’ı devirip yerine burjuvazinin hükümetinin kurulmasını destekliyor, dönemin Rusya’sında, Rusya’nın reformist, revizyonist sol grupları. Fakat halkın gelenin gidenden farklı olmadığını anlaması ve Bolşevikler önderliğinde iktidarı alması da sadece Şubat’tan Ekim’e 8 ay sürüyor. Eminiz ki bugün CHP yönetime gelse gerçek yüzünün görülmesi belki 8 ayı da bulmayacaktır.

Bakın CHP’ye katkısını nasıl açıklıyor TİP; “Partimiz Türkiye’de AKP-MHP blokunun ve saray iktidarının yenilgisini önceliklendirmiştir ve bu konumunu korumaktadır. Bu sebeple 1350 il ve ilçe, belde, belediyebaşkanlığı seçim çevresinin sadece 156’sında aday göstermiş

 geri kalan seçim çevrelerinde “CHP”ye kazandırmak için aday göstermemişler.

Bir kez daha hatırlatalım; Türkiye’deki sistemin adı “saray iktidarı” değil, faşizmdir. Ve TİP bize anlatsın CHP gelince faşizm yerini demokratik bir yönetime mi bırakmış olacak? “Halk Demokrasisi” de demiyoruz, çünkü CHP’ye bu misyonu biçmek herhalde en iflah olmaz reformistin bile yapamayacağı ucubelik ve apolitiklik olur. Soruyoruz CHP iktidarında “burjuva demokratik bir yönetim mi gelecek?”

Evet, bu yalanı söylüyor reformizm “Saray iktidarı gidecek, demokrasi, demokratik yönetim gelecekmiş. Tüm reformistler bu yalanlar eşliğinde CHP propagandası yapmış, halka bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm için mücadele yerine CHP’ye oy verme propagandası yapmıştır.

Reformizm ülkemizdeki faşizm gerçeğini de görmek, anlamak istemiyor. Oysa ülkemizdeki faşizm yani baskı, zulüm AKP’ye özgü bir tercih değil, yeni sömürgecilik ilişkilerinin, yani dizginsiz sömürünün sonucudur. Bu nedenledir ki Türkiye’nin bağımsızlığını, savunmayan, emperyalist sömürgecilik ilişkilerine karşı olmayan, NATO’ya karşı olmayan kimse demokrasiyi savunamaz. CHP, TİP gibi partilerin en çok yapabilecekleri şey, demokrasicilik oyununu AKP’den daha iyi oynayacaklarını iddia etmek olabilir.

TİP’in dilindeki devrim, devrimci olmalı söylenenlerin bir aldatmacadan başka bir şey olmadığı açıktır; gerçek CHP destekçisi pratikleridir.

Evet bize anlatın; AKP’nin uyguladığı politikalar bir avuç tekeli 5 kattan fazla büyütürken halkımızın büyük bölümünü açlık sınırının altında yaşamaya mahkum etti. CHP hangi ekonomik politikaları uygulayacak? AKP’nin uyguladığı hangi ekonomik politikaları uygulayacak? AKP’nin uyguladığı ekonomik politikaları emperyalist kurumlar, Dünya Bankası, IMF, Mc Kinsey gibi merkezler belirliyor. CHP’nin ekonomi politikalarını bunlar belirlemeyecek mi? CHP bunların karşısında mı?

Yancıya soru sorun ki gerçeği itiraf etmek zorunda kalsın. Soru üstüne soru sorun ki yalanı ortaya çıksın.

Onun için reformizme soruyoruz!

‘Sınıflar üstü’ bile değil, burjuvazinin temsilcisi, parti üstü PERSPEKTİF, gökdelenlerin tepesinden seçim sonuçlarını buluyor!

TÜSİAD’ın oligarşinin tek bir partisi yoktur. Bütün düzen partileri onların partisidir. Döneme göre birini geri çekip, diğerini öne çıkarırlar. Onlar için bir dönem AKP kullanışlı partidir, başka bir dönem MHP ya da CHP olur. ANAP, DYP, Refah Partisi, DSP örneğinde olduğu gibi bir dönem kullanıp sonra çöpe de atabilir, sonra çıkarıp gerekirse tekrar da kullanabilir. Aynı şey emperyalist politika açısından da geçerlidir.

Perspektifteki yazılardan biri Hatim Efe’ye ait, başlığı “İktidara Ders, CHP’ye Kredi, Siyasete Denge.”

Başlık bile perspektifin perspektifini anlatmaya yetiyor. Siyaset dendiğinde akıllarına bile getirmiyorlar halkı, sadece burjuva partileri akıllarına geliyor. Burjuva partilerinden sağcı AKP ile “solcu” CHP arasında dengeli oy dağılımı “siyasete denge oluyor. Ve başlıyor Hatim Efe, oy dağılımını “objektif” ama burjuvazi gözüyle “objektif” analiz etmeye, sonra da AKP’ye de CHP’ye de siyaset dersi vermeye başlıyor.

Örneğin; “AK Parti’nin özellikle kritik büyükşehirlerde YRP’nin işbirliğini sağlaması, DEM Partinin CHP’ye yakınlaşmasını engellemiş ve İyi Parti’nin erimesini durdurması gerekiyordu. Bu üçü de yapılamadı.”

Duydunuz mu AKP’liler? Tekellere daha çok hizmet, daha fazla baskı ve zulüm düzeninizi sürdürebilmek için

Efe size bunları öneriyor. İşinize yararsa parasını ödeyip yönetim danışmanı yapın. Ama o da tüm yönetim danışmanları gibi sizin bildiğinizi size satmaya çalışıyor, tıpkı meşhur yönetim danışmanı fıkrasındaki gibi…

Peki, neden insanlar CHP’ye oy vermiş, bunu da CHP’ye kredi açma diye değerlendiriyor. Ne demekse bu!? Herhalde insanlar şöyle düşünmüşler; “Yüzde 37 bu CHP’ye oy verelim de bakalım görelim ne yapıyor? Gereğini yapmazlarsa oylarını yine yüzde 25 düşürürüz.

Tam bir yönetim danışmanı perspektif yazarları, çünkü koyunla köpeği ayırt edemeyecek kadar yaptıkları işe de yabancılar, hiçbir şeyden anlamıyorlar! Aptal bir yönetim danışmanı bir teori atıyor ortaya, ne bilimsellik ne sınıflar mücadelesiyle ilgisi olmayan bir teori, tüm diğer papağan yönetim danışmanları tarafından anlamı sorgulanmadan tekrarlanıyor.

Bakın CHP’nin en önemli sınavı neymiş? CHP’nin en önemli sınavı ise toplumun bugün belediyeleri yönetmek için verdiği muazzam krediyi neden 10 ay önce ülkeyi yönetmek için kaçırdığını doğru etüt edip toplumun verdiği siyasal krediyi belediye başkanlarının kişisel algısının ve performansının ötesine taşıyarak siyasal bir tutuma dönüştürmeyi başarıp başaramayacağı olacak”mış.

Ne anlatıyor bu cümle? Yani CHP öyle bir siyasal söylem ve tutum geliştirecek ki, halk ona kanıp oy verecek! Bunu söylemek pratik tahlil adına ne ifade eder? Hiçbir şey. Alıp bu yazıyı çöpe atsanız çöpünüzü fazladan kirletir.

Politik taklit yapacaksın, CHP’nin yapısal özelliklerini tahlil et?

Nedir CHP’nin ideolojisi?

Nedir CHP’nin ekonomi politikası?

Nedir CHP’nin sınıf özelliği?

Emperyalizmle ilişkisi nedir?

NATO’ya, ABD’ye, AB’ye bakışı nedir?

Kapitalist sisteme bakışı nedir?

Hangi söylem ve politikayı geliştirebilir CHP?

Bunlar politik çözümleme yapanlar için bilinmez şeyler değil.

Bir diğer perspektif yazarı Baki Lakoğlu “CHP’nin Dönüşen Siyaseti” övgüsü yapıyor. Ancak diyor “bu dönüşümün CHP’nin sorunlu kurumsal yapısı ve kimlik/ideoloji problemi çözüme kavuşturulmadan ne derecede sürdürülebilir olacağı belirsizdir.”

Burada elbette CHP’nin sol ideolojisi benimsenmesi beklenmiyordur. Lakoğlu’nun CHP’den beklentisi ‘sol’ söylemi sürdürmesi. Yani demagoji ve yalanla halkı aldatmayı bekliyor. Biz söyleyelim; sürdüremez. Çünkü her türlü yalan demagoji sistemin krizine gerçeklere çarpıp parçalanacaktır.

Reha Ruavioğlu ise önce Dem Partiyi CHP’ye kazandırdı diye kutluyor, CHP’ye ise “Erdoğan’ın kayyum politikasının karşısında durma” durma çağrısı yapıyor. “Erdoğan siyasette son dört yılı kaldığının kabulü ve bilinciyle hareket eder ve kendisinden sonra ülkeyi CHP’nin yöneteceği fikrine alışırsa hem kendisi hem de Türkiye için hayırlı olacağa benziyor. Böylece CHP başta olmak üzere muhalefeti bugünden bazı süreçlere dahil etmek ve ülkeyi geniş bir konsensüsle yönetmek mümkün olabilir.”

Reformizm eskiden sınıf uzlaşmasını savunurdu. Artık, halk ile burjuvaziyi uzlaştırma aşamasına da geçmişler, oligarşi içi uzlaşmanın politikasını yapmaya başlamışlardır. Yani artık kendilerini doğrudan burjuvazi adına politika yapmaya konumlandırmışlardır.

Dua edin de “tek adam Erdoğan’ınız gitmesin yoksa muhalefet edecek bir şeyiniz kalmayacak!

“Saray rejiminin anayasa da dahil kural tanımadığı faşizme dümen kırdığı en kudretli gözüktüğü dönemde nasıl ortaya çıktı bu tablo?(Bülent Falakoğlu-EVRENSEL 2 Nisan 2024)

“… 7 Haziran 2015 seçiminden itibaren kurulan her sandık, ister yerel seçim isterse referandum sandığı olsun siyasal kamplaşma ve hesaplaşmanın alanı oldu.

Bu, Erdoğan ve rejiminin bir tercihi ve dayatmasıydı. (…)

Bu düzeneğin sonunda geldiğimiz seçim ise 31 Mart 2024 yerel seçim oldu. (…)

(…) Türkiye halkı, (…) tüm devlet güçleriyle yürütülen ağır propagandaya rağmen gidişatı değiştirecek bir sonucu ortaya çıkarttı. (…) Türkiye’nin emekçileri için de yeni bir dönemin başladığı söylenebilir. “(Hakkı Özdal- Evrensel Gazetesi, 1 Nisan 2024)

“Tek adam yönetiminin adaletsizliğini şimdilik gücünün yettiği tek araçla o bir tek oyuyla protesto eden “seçmen kitlesi” bu rejime karşı aşağıdan kendi koalisyonunun kurarak dur demek istediğini gösterdi. Bu seçimin manifestosu giderek daha baskıcı olan tek adam rejimini… denge-denetleme… olmuştur” (Nuray Sancar, Evrensel Gazetesi, 1 Nisan 2024)

HALK, İŞÇİLER, EMEKÇİLER, TEK ADAM DÜZENİNE DUR DEDİ!

(…)

Fabrikalarda, iş yerlerinde, emekçi semtlerinde güçlü bir değişim rüzgârı estirilmiştir. Halkımız, iktidar ve yanındaki güçlerin ekonomik, sosyal, siyasal ve halk düşmanı, savaşçı politikalarına güçlü bir itiraz gerçekleştirmiştir. Bu itirazın içinde tüm emek ve demokrasi güçlerinin payı vardır.” (EMEK PARTİSİ-1 NİSAN 2024)

“Tek adam düzeni” teorisyenlerinden biri de EMEP’liler. Öyle ki muhaliflikleri sadece “tek adam düzeni” dedikleri R. T. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı gibidir. Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanlığını kaybederse, EMEP’e muhaliflik nedeni kalmayacak sanki!

Bu arada Türkiye’deki “Tek adam rejiminin diğer özelliğini de öğreniyoruz EMEP’lilerden; “faşizme dümen kıran” düzenmiş bu. Bakın faşizm tek adam rejiminde de yok dümeni faşizm yönüne kırmışlar ama herhalde bu artık CHP’nin 1. parti haline gelmesiyle tekrar “demokrasi” yönüne kırılacaktır. O halde Türkiye’deki sistemin EMEP’çe tanımı ne oluyor; “Tek adam demokrasisi” varmış demek ki!

Mücadele kaçkınlığı, reformizm, düzene yedeklenme çabası, böyle saçmalamaya neden oluyor işte.

Peki bu “tek adam demokrasisi” hangi sınıfların iktidarı?

Dimitrov faşizmi şöyle tanımlıyor; “Finans kapitalin en gerici, en şoven, en emperyalist unsurlarının açık terörcü diktatörlüğüdür.”

EMEP bu tanımı Türkiye’de bulamıyor. Peki neyi bulamıyor?

Türkiye’deki finans kapitalin en gerici, şoven, en emperyalist unsurlarının yönetimini mi bulamıyor?

Doğrusu bulmak istemediğidir. Eğer faşizmi kabul ederlerse faşizmin parlamentoculuk oyununda figüran olmayı açıklayamazlar. Hala bir ölçüde Marksist- Leninist literatürünü kullanarak düzen solculuğunu “meşrulaştırmanın yolunu” inkârcılıkta buluyorlar. Faşizme demokrasi diyorlar, oligarşik yönetime “tek adam rejimi” diyorlar.

Bu düzen solculuğunun EMEP’i getirdiği yer bugün CHP çizgisi olmuştur. Ve AKP-CHP arasındaki tek farkın dincilik-laiklik farkına sarılıyorlar. Yani ilericilik adına reformizmin elindeki son sığınak laiklik!

Göz Göre Göre CHP!

Sendika.Org bir yandan “CHP’nin seçim zaferiyle sevince boğulup, umutlanan CHP’ye bağlıyor; diğer yandan CHP’nin Amerikancılığına vurgu yapıp CHP çizgisinden kopmak gerektiğini savunuyor.

Ben duru TİP’de de var. Bu çelişkini nedeni reformizmin doğasıdır. Reformizm düzen solculuğudur, emperyalizm ve faşizm düzen solcularına NATO solculuğunu, CHP solculuğunu dayatmış ve kabullendirmiştir.

“NATO’ya evet” diyen, Kobani’de NATO askeri olan solculuk bu dayatmayla ortaya çıkmıştır. Faşizmin en saldırgan dönemlerinde “yasal parti” “parlamentocu” çizgiyi sürdürebilmenin yolu, bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm mücadelesini reddetmek olmuş, reformizmin elinde ilericilik adına tek sığınak “laiklik” kalmıştır.

Düzen solculuğunun bedeli olarak feminizmin eş cinselliğin savunucu, devrimciliğin yerine çevreciliği koyan solculuğu benimsemişlerdir.

Sol adına en temel ilkeler, antifaşizm, antiemperyalizm terk edilmiş, NATO askeri haline gelinmiştir. Antifaşist, antiemperyalist ilkeler, solun temel ilkeleridir. Bunu terk edenlerin fark edemeyeceği tek bir değer, ilke yoktur.

Sendika.Org’dan Mustafa Sönmez “Yerel seçimlerin kazananı kaybedenleri ve uyarılar” başlıklı yazısında söyle diyor;

“… Geçim mücadelesi çetinleşirken 31 Mart’tan gelen moral ile toplumsal mücadele güç kazanacaktır. Buna, CHP’nin ve diğer demokratik yapıların politik öncülük yapabilmesi gereklidir.”

Sendika.Org, CHP’den politik öncülük bekliyor.

Oysa CHP için şu tespitleri de yapıyor Sendika.Org:

“Anlaşılan odur ki bu aşınmayı gören egemen sınıf emekçilerin sınıfsal tepkilerle yüklü politik arayışını manipüle etmek üzere sağda kimi aktörleri ve devlet partisi CHP’yi bir peyzaj düzenlemesine tabi tutmuştur, CHP’nin solunda hizalananlar da kerteriz noktaları dönüşünce doğal olarak bu süreçten etkilenmiştir.” (Başaran AKSU, Sendika. Org, Seçim üzerine notlar: Bize partinin cephesi lazım, şimdi!)

“… o artık sadece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı değil, sermayenin Erdoğan karşısında güvenebileceği bir seçenektir.”

“Doğrudan TÜSİAD/Koç Holding odaklı İmamoğlu’nun kendisini “solcu bir Özal, partiyi de solcu bir ANAP” yapmaya çalışacağı anlaşılıyor.” (Sendika.Org, 31 Mart seçimleri üzerine )

TKP’nin de benzer netlikte tespitleri var:

“… Bu süreçte TÜSİAD sermayesinin müdahaleleri belirleyici önemdedir. İmamoğlu’nun yalnızca CHP değil bütün siyasi partilerin iç dengelerinde ağırlık kazanması geniş bir medya ağına sahip olması kişisel bir becerinin değil, sermaye sınıfının kararlılığının sonucudur.”

“… Ekrem İmamoğlu-Özgür Özel-Mansur Yavaş üçlüsünün iktidara dönük seçim sürecindeki yapıcı ve anlayışlı tutumlarını seçim sonrasında da sürdürecek olması hem AKP hem de sermaye çevreleri için büyük güvencedir. Bu üçlünün ne ABD’yle daha uyumlu dış politikaya ne de halk düşmanı ekonomi politikalarına bir itirazı vardır. Zaten bu konuda karşılıklı güvenceler verilmiş ve bir uzlaşı sağlanmıştır.”

“…Bütün bunlara bakıp “saray rejimi genişletildi” diye sevinmeleri saflık olur.”

(TKP MERKEZ KOMİTE-SEÇİM DEĞERLENDİRMESİ- Yalancı Bahar)

Evet, gerçekler bunlardır. Fakat bu gerçeklerin tespit etmek yetmiyor. Reformist çizgi terkedilmediğinde bu tespitlere rağmen seçim oyununun parçası olmaktan düzen partileri destekçiliğinde kurtulamıyorsunuz.

Yazıdan da belirttiğimiz gibi faşizme emperyalizme karşı devrim alternatifini oluşturmadığınızda, zulme karşı direnmeyi bedel ödemeyi tutarlılığı şehitliği göze almadığınızda varılan CHP olur.

Sonuç Olarak; CHP her zamankinden daha Amerikancıdır. CHP’nin yeni kadrolarının misyonu Amerikanlaşma ve Alevilerin tasfiyesidir.

Evet, gözü olan ve görmek isteyen herkesin görebildiği gibi, CHP’nin yeni kadrosu emperyalizm ve işbirlikçisi tekelci burjuvazi desteğiyle göreve getirilmiştir. Görevleri de AKP ile el ele sistemin sürdürmektir.

Türkiye’nin toplam dış borcu 500 milyar doları aşmıştır.

Buna karşılık yıllık 40 milyar dolar cari açık var.

Bu tablo ancak halkı aldatarak baskı ve zulmü artırarak egemen sınıflar arası uzlaşma ile sürdürülebilir.

CHP’nin yeni yönetimi de bu görevle işbaşına getirilmiştir.

İmamoğlu’nun “merkez sol parti” tespiti CHP’nin misyonunu tanımlıyor. Düzenin sol görünümlü “merkez partisi” misyonu biçilmiştir CHP’ye.

Özgür Özel’in “Cumhuriyet Halk Partisi sosyal demokratların partisidir ama aynı zamanda milliyetçi demokratların muhafazakâr demokratların, Kürt demokratların ayın anda birlikte oy verebilecekleri partidir” ifadesi, “merkez sol parti” tanımının içeriğidir.

CHP sol görünüm ve söylem altında emperyalizmin işbirlikçisi, “milliyetçi, muhafazakâr” yeni sağ politikaların uygulayıcısı olacaktır.

CHP içindeki ABD’nin yetiştirdiği İlhan Uzel, Utku Çakırözer gibi kadroların, sol dinamikleri nedeniyle Alevilerin tasfiye edilmesinin nedeni CHP’nin sağ politikaları uygulayabilmesi içindir.

Evet, ortada bir sürpriz oy artımı, CHP’nin yeni yönetiminin başarısı yoktur. AKP’nin 2002’de kurulur kurulmaz yüzde otuzların üzerinde oy alması ve birinci parti yapılması gibi CHP’nin artan oylarında da emperyalizmin ve işbirlikçilerinin desteği belirleyicidir.

Halkın düzene tepkileri yeni değildir, ekonomik sosyal krizle birlikte çok daha artmıştır. Fakat belirleyici olan bu taleplerin devrim saflarında örgütlenmesidir. Bunun imkân ve olanaklarını şu ya da bu düzen partisinin yönetimde aramak devrimci bir düşünce değildir. Devrimi örgütlemenin olanaklarını oluşturacak olan devrimci örgütlerdir. “Koşullar oluşsun devrimci politikayı savunanlar” solculuğu ancak CHP destekçiliği yapabilir. Görev, CHP ve reformizmin gerçek yüzünü teşhir ederek halkımızı devrim saflarında örgütlemektir.

-bitti-

Halk Okulu Dergisi’nin 240 ve 241. sayılarında yer alan ülkemiz solunun reformizm bataklığında çırpınışlarını anlatan yazı dizisinin 2. ve son bölümünü paylaşıyoruz. Yazı dizisinin ilk bölümünü okumak için tıklayınız…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Benzer Yayınlar