Yabancılaşmayı ve Yarattığı Tüm Çarpık, Eşitsiz Sonuçları Ortadan Kaldıracak Olan Devrimdir, Sosyalizmdir
Marksizm yabancılaşmanın nedenlerini açıklayan bir dünya görüşü olmanın ötesinde yabancılaşmanın giderek yok edilmesi için devrimci bir politik program sunmaktadır.
Sınıflı toplumlarda yabancılaşma, emekçilerin mülksüzleştirilmesine ve sömürülmesine dayandığından onun ortadan kaldırılmasının yolu da, üreticinin kendi ürünüyle yeniden birleşmesinden geçmektedir. Fakat bu bir geri dönüş değildir. Özel mülkiyetin tamamen yok edilmesi ve kolektif mülkiyet biçimlerinin inşa edilmesi gerekmektedir. Bu düzen sosyalist düzendir. İnsan ilişkilerinin temelden yeniden düzenlenmesiyle ortaya çıkacak düzen, insanlığın tarih öncesinden miras kalan yabancılaşmanın ortadan kaldırılmasının koşullarını yaratır.
Yabancılaşma-Bireycileşme insanın tarihsel eylemi içinde yol açtığı bir sorundur. İşbölümü ve meta üretimi devam ettiği sürece de devam edecektir. Küçük meta üretiminin varlığı sosyalist düzende nasıl kapitalizmi üretiyorsa, yabancılaşmayı da üretmeye devam edecektir. İşbölümünün kafa emeği ile kol emeği, köyle kent, kadınla erkek arasındaki ayrım sürdükçe yabancılaşma da varlığını sürdürür.
Çalışma bir zorunluluk değil, bir zevk haline geldiğinde yabancılaşma da ortadan kalkacaktır. Ancak o zaman emek, insanın bütünsel yaratıcı faaliyeti halini alacaktır. Bu ise yeni bir ufuktur. Çalışmanın zorunluluktan çıkıp bir zevk haline gelmesi ancak halkın kendi iktidarında, sosyalizmde olacaktır.
Başlangıçta yabancılaşmanın odak noktası insanın doğayla mücadelesidir. Toplumsal gelişme sürecinde bu savaş toplumun kendi içindeki çatışmalara kaymıştır. Sosyalizm pratiğe geçirildiğinde, toplumsal ilişkilerin yeniden kuruluşu doğayla uyumlu yaşamaya olanak sağlayacaktır. İnsanın insanı ezmesine ve yönetmesine neden olan koşullar ortadan kalkacaktır. Giderek bolluk yaygınlaşacaktır. İşte bundan sonradır ki, herkesin başkaları pahasına değil, ortak ilişkiler içinde bütünsel gelişmesi için gerekli ortam sağlanmış olacaktır.
Halkın bir kesiminin diğerine yabancılaşmasına neden olan maddi eşitsizliklerin ortadan kalkması hem karşıtlar olarak, hem de kendi içlerinde savaş halinde olan bireysel ilişkilere son verecektir. Böylece yabancılaşma olgusu da usulca yok olacaktır.
Ruhbilimsel bir yönü olmasına rağmen yabancılaşma salt ruhsal kökenden gelmez. Kökleri insanlık tarihinin derinliklerindedir. Bugünkü görünümü sınıflı toplumun yapısından kaynaklanır. Belirli tarihsel koşulların ürünüdür. İnsanın bilinçsiz faaliyetinin ortaya çıkardığı bir durumdur. Daha yüksek ve ileri ekonomik ve toplumsal gelişme düzeyinde insanın bilinçli toplumsal eylemiyle değiştirilebilecektir.
“İsyanın ayak sesi alanları döv!
İleri gururlu başlar dizisi!
Biz, ikinci Nuh tufanıyla
Yeniden yıkayacağız dünyanın tüm kentlerini”
Diyor Brecht “Mutlu Devrim” şiirinde. Kapitalizmin insanın üstüne boca ettiği pislikleri temizlemenin başka yolu yoktur. Devrim hem maddi hem manevi bir arınmaya yol açmak zorundadır. Yalnız politik değil ruhsal bir değişiklik de gerçekleştirilemezse ileri yürüyüşün sürdürülmesi mümkün değildir. Ancak bu iş düşünüldüğünden daha zor olacaktır.
Marks şöyle der: “Varlıklı sınıf ile proleter sınıf, aynı yabancılaşmayı temsil ederler. Ama birincisi kendini bu yabancılaşma içinde kendi yerinde sayar: Bu yabancılaşmada doğrulama bulur, kendinin yabancılaşmasında kendi özerkliğini görür ve onda insansal bir varoluş görünüşüne kavuşur; İkincisi, kendini bu yabancılaşma içinde yıkıma uğramış duyar, bu yabancılaşmada kendi erksizliğini ve insan dışı bir varoluş gerçekliğini görür.” Bu insan dışı varoluş ebedi değildir. İnsanın doğa ve toplumsal güçler karşısındaki denetimi arttıkça bu gerçeklik değişecektir.