YÜKSEL DİRENİŞİ, OHAL İLE ANADOLU HALKLARI ARASINDAKİ EN GÜÇLÜ BARİKAT OLURKEN DÜNYA HALKLARINA DA DİRENMENİN ONURUNU, UMUDUN BİTİRİLEMEYECEĞİNİ VE DAYANIŞMANIN ERDEMİNİ YAŞATTI
TÜM DÜNYADAN DESTEKÇİLER TEK SES OLDU: NURİYE VE SEMİH KAZANACAK – 3
AKP faşizmi, bugüne kadarki en işbirlikçi iktidar olarak emperyalizmin her isteğini koşulsuz yerine getirmek için canhıraş çalışmaktadır.
İşbirlikçilik suçları büyüdükçe, halka hesap vermekten kaçmanın yolu olarak iktidarda kalmaya devam etmeyi bulmuş ve iktidarda kalabilmek için daha büyük katliamlar yapmaya, daha büyük zulümler uygulamaya devam etmektedir.
Suçları gibi korkuları da büyüktür bu nedenle.
En büyük korkularından birini, Haziran Ayaklanması ile yaşamıştı. Nerede bir araya gelmiş halkı görse korkuları depreşiyor, nerede bir eylem görse tir tir titriyordu. 2016’daki OHAL de çare olamamıştı korkularına.
Çünkü “OHAL’inizi Tanımıyoruz” diyen Halk Cepheliler vardı.
Çünkü “OHAL’de direniş mi olur?” safsatalarını ezip geçen Yüksel Direnişçileri vardı. Üstelik Kanun Hükmünde Kararname (KHK) zulmünü yere çalan iki kamu emekçisiydi emperyalizme ve faşizme kafa tutan.
Nerede baskı varsa orada direniş, nerede zalim varsa orada savaş; doğanın da toplumlar tarihinin de yasasıdır. Ve yine yasadır; direnenler asla yenilmezler!
Direniş okuldur.
Direniş umuttur.
Halkımız da faşizme karşı direnişin okuluna, direnmenin verdiği umuda sarılıyordu. Bu nedenle coplanma, gaza boğulma, işkence görme, “terörist” yaftası yeme, hatta katledilme pahasına akıyordu Yüksel’e. Ankara’ya gelemeyenler ise internetten tek bir yorum yazmanın, sokağa çıkmanın bile eylem sayılabilecek OHAL günlerinde, bulundukları yerden, buldukları her yöntemle direnişi büyütüyordu.
Adını, başladığı Ankara Yüksel Caddesi’nden alan direniş; ülke sınırlarını aşmış, emperyalizmi ve faşizmi hem şaşırtan hem de korkutan büyüklükteki sahiplenmeyle yüzbinlerin desteğini alan bir direnişine dönüşmüştü. Öyle ki reformistler, oportünistler, Kürt milliyetçileri; direnişin prestijinden yararlanma mantığıyla da olsa, Halk Cephesi’nin ve Kamu Emekçileri Cephesi (KEC)’nin eylemlerine katılıyor, açıklamalar yapıyor, yıllar sonra alanlara çıkıyorlardı.
Halkımızın ve halk için sanat yapan bir avuç onurlu aydının yanı sıra; küçük burjuva aydınlar, hatta burjuva ideolojisinin gönüllü taşıyıcılığını üstlenmiş şarkıcı, oyuncular bile direnişten yana tavır almak zorunda kalmışlardı. Kimse bu büyük umudun ve kazanacağı kesin olan direnişin dışında görünmek istemiyordu.
Yüksel Direnişi, emperyalizm ve işbirlikçi oligarşinin halklara düşmanlığına, faşizme karşı bir direnişti. Her bir talebi, antiemperyalist ve antioligarşik bir niteliğe sahipti. Tam da bu nedenle Yüksel Direnişi, emperyalizme ve faşizme karşı tüm dünya halklarının direnişiydi!
Her Dilde Direniş,
Her Yöntemle Direniş,
Her Ağızda Nuriye-Semih!
-Avrupa Parlamentosu 62 Milletvekili’nden Türkiye Adalet Bakanı’na Mektup: “Nuriye-Semih’in Haklarını Geri Verin!”
AP (Avrupa Parlamentosu)’de sekiz partiden 62 vekil, dönemin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’a Nuriye ve Semih’in serbest bırakılması ve KHK’lar ile “gelişigüzel biçimde ihraç edilen, gözaltına alınan ve tutuklananların” haklarının geri verilmesini talep ettikleri bir mektup yazdı. Yüksel Direnişi’nin 196, açlık grevinin 76. Gününde kaleme alınan mektupta şöyle denildi: “… Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın sağlık durumlarının ciddi biçimde kötüye gittiğini ve hayati tehlike içeren sürece girdiklerini duymuş olmaktan ötürü üzgünüz. Buna rağmen Nuriye Gülmen ve Semih Özakça pazartesi günü evlerine yapılan polis baskınının ardından gelişigüzel biçimde gözaltına alındı. Dolayısıyla onların derhal serbest bırakılmalarını istiyoruz.”
–ABD Ulusal Bilim Akademisi’nden Lebowitz: “Her şeye rağmen umut vardır!”
Ailesi Naziler tarafından katledilmiş, kendisi Auschwitz Nazi kampından savaş sonunda sağ kurtulan 87 yaşındaki fizik ve matematik profesörü Joel L. Lebowitz, 117 gündür işlerine dönmek için açlık grevinde olan eğitimciler Nuriye ve Semih için gönderdiği mesajın devamında şöyle dedi:
“Sevgili Nuriye ve Semih… Benim değerli meslektaşlarım. Kalbimiz sizinle ve sizin adalet için olan mücadeleniz için çarpıyor şu anda. Ailenize ve sizlere en iyi dileklerimi sunarım. En içten duygularım ve güzel günler görmeniz umuduyla…”
-Yazar ve şair Margaret Atwood: “Gülmen ve Özakça serbest bırakılsın ve işlerine iade edilsin”
Güney Afrikalı Yazar J. M. Coetzee: “Nuriye ve Semih, cesaretle açlık grevine gitti”
Açlık grevinin 84. günündeki Nuriye-Semih için destek mesajı gönderen Atwood şunları söyledi:
“Gülmen ve Özakça, olağanüstü hal kararnameleriyle işinden atılan 4 bin 811 akademisyen ve 40 bin öğretmenden ikisi. Bugün itibariyle 80 günden fazladır açlık grevindeler ve 22 Mayıs 2017’de şafak baskınıyla, polis tarafından kapıları kırılarak tutuklandılar. Ankara’da hapishanedeler.
Artık adalet arzuları nedeniyle hayatları tehlikede. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça serbest bırakılmalı ve işlerine iade edilmelidir. Lütfen Türkiye’de ifade özgürlüğünü ve demokrasiyi savunan herkesi destekleyin.”
Emperyalistler tarafından Nobel Edebiyat Ödülü verilmiş olan John Maxwell Coetzee internet üzerinden yayınladığı mesajda: “Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, dünyanın dikkatini, yeni Türkiye’de aydınların vahim durumuna çekmek için cesaretle açlık grevine gitti. Umarım, Türkiye’yle ilişkide olan NATO ülkeleri bu durumu dikkate alır ve ülkede hukukun üstünlüğüne dönülmesi için Cumhurbaşkanı Erdoğan’a baskı yaparlar” dedi.
Elbette AKP’yi iktidara taşıyan da GATT ve GATS dâhilinde “kamuda küçülme” talimatını veren de, OHAL ve KHK’ler için AKP’nin sırtını sıvazlayan da Birleşmiş Milletler ile onun siyasi ve askeri örgütü olan NATO’dur.
Mesajlardaki çarpıklıklar bir yana, burada önemli olan; emperyalizmin Nobel vb. ödüllerle satın almak istedikleri kendi yazarlarının bile, kendi gerçeğinde ama dünya ölçeğinde gerçekleşen Yüksel Direnişi’nde direnenlerden yana taraf olmak zorunda kalmalarıdır.
-İtalyalı Gazeteci Yazar Roberto Saviano: Nuriye-Semih’le dayanışma içindeyiz”
Saviano, yayınladığı mesajda şunları vurguladı: “Hiç nedensiz Türkiye’de hapis yatan akademisyen Nuriye Gülmen ve öğretmen Semih Özakça’yla dayanışma içindeyiz. Onlara destek veriyoruz. Önce işten atıldılar, daha sonra tutuklandılar. Tıbbi bakım olmaksızın 96 gündür açlık grevinde olan Nuriye ve Semih’in hayatı tehlikede.”
Daha önce İtalyan Gazeteci Mariana Guistino’nun Semih Özakça’nın açlık grevindeki eşi Esra Özakça ile yaptığı röportajda söylediklerine atıfta bulunarak, mesajını Esra’nın sözleriyle bitirdi: “Biz yemeğe aç değiliz, adalete açız. Biz OHAL’in tüm zulme uğrayanlarını temsil ediyoruz ve bizim zaferimiz hepimizin zaferi olacak.”
-Noam Chomsky: “İki açlık grevcisinin talepleri bir an önce kabul edilmeli”
Chomsky, tutsaklığının ardından kınama mesajı yayınladığı Nuriye ve Semih’in açlık grevinin 100. gününde de mesajla destek verdi:
“Türkiye’deki iki açlık grevcisi Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, demokratik ilkelere inanan herkesin desteğini hak ediyor. İçinde bulundukları durum vahim bir insan hakları ihlalidir. Grev 100. gününü aşmışken, hijyenik olmayan hapishane koşullarında sağlıkları hızla bozuluyor.
Çok geç olmadan grevin sonlanması için, adalet ve haysiyet mücadelelerine saygı gösterilmeli ve iadesini istedikleri iş talepleri bir an önce kabul edilmeli.”
Haftaya Yüksel Direnişi’ni anlatmaya devam edeceğiz.