Halkımız aylardır çocuk istismarı haberlerini, çocuk katliamlarını konuşuyor.
Cezaların azlığından, cezasızlık politikalarından bahsediyor.
İşte bu günlerde bir çocuk istismarcısının halk tarafından linç edilmesini izlediği iddiasıyla hakkında iki ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen bir kadın devrimcinin, Ayten Öztürk’ün 6 Şubat’ta gözaltına alınıp komplo ile tutuklandığı davanın duruşması İstanbul Çağlayan Adliyesi’nde görüldü.
İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen duruşmada Ayten Öztürk hakkında tutukluluk halinin devamına karar verildi.
Bilindiği gibi Ayten Öztürk, 6 Şubat’ta Emrah Yayla ve Pınar Birkoç tarafından gerçekleştirilen eylemin ardından evi basılarak, kırık cam parçaları üzerinde sürüklenerek işkenceyle gözaltına alınmış ve tutuklanmıştı.
2,5 yıldır ev hapsinde olan, eviyle karakol arasında 100 metrelik mesafe olan, 7/24 polis ve denetimli serbestlik memurları tarafından denetlenen bir insan olan Ayten Öztürk’ün Çağlayan’da gerçekleşen eylemle herhangi bir ilişkisinin olmadığı bilinmesine rağmen yapılan bu operasyon, faşizmin burjuva hukukunu dahi nasıl hiçe sayabildiğini göstermektedir.
Faşizm; sırf Ayten Öztürk’ün cezasını, Ayten Öztürk hapishanedeyken sessiz sedasız onaylayabilmek için komplo kuracak kadar 2,5 yıldır ev hapsinde olan, hastaneye gidebilmek için bile izin almak zorunda olan bir insanın DHKP-C’nin “Türkiye sorumlusu” olduğunu iddia edecek kadar acizleşmiştir. Bu acizleşme hali, Çağlayan Adliyesi’nde görülen duruşma öncesinde de kendini göstermiştir.
Devlet 6 yaşındaki, 8 yaşındaki çocuklarımıza sahip çıkamazken, ülkenin dört bir yanından çocuk istismarı, katliam haberleri gelirken; 6 ay boyunca işkence yaptığı, yine de insanlar üzerine ifade vermeyi kabul ettiremediği hakkında verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası onaylanmış bir kadın devrimcinin duruşmasına polislerini yığmıştır!
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ise yargılamayı yürüten İstanbul 26. Ağır Ceza Mahkemesi’ne dilekçe göndermiş ve Ayten Öztürk için “kaçar-kaçırılır” notu düşmüştür. Bu pratiklerin tamamı, adil yargılanma hakkının ihlali niteliğini taşımaktadır.
Tabii duruşmaya gelenler sadece polisler değildi, onlarca insan; gördüğü işkence izlerine tanık oldukları, yaralarını sardıkları; kimilerine abla, kimilerine kardeş olan Ayten Öztürk’e sahip çıkmaya gelmişti.
Onlarca insan; MHP’nin yargı yapılanması olan Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin verdiği onama kararının, 6 Şubat komplolarının karşısında “Ayten’e kefiliz!” demeye gelmişti.
Duruşma başladıktan sonra, 6 Şubat dosyasının bir komplo olduğu; 2,5 yıl boyunca ev hapsinde tutulan, evi 7/24 polis denetiminde olan bir insanın DHKP-C’nin Türkiye sorumlusu olmayacağı, eylemle ilgili bilgisinin olmadığı ifade edilirken, mahkeme başkanı araya girmiş ve “Dosyanın 6 Şubat eylemi ile bir ilgisi yok. Biz örgüt üyeliğiyle yargılıyoruz Ayten’i.” demiştir.
İşte faşizmin hukuku(!) Sormazlar mı o zaman, bu insan 6 Şubat’tan bu yana neden tutuklu diye! 6 Şubat’ta esip gürleyenler, 6 Şubat eylemi ile ilgili gözaltına aldıkları, tutukladıkları insan sayısıyla övünenlerin çapı, ahlakı bu kadardı. Yazdıkları iddianamede Ayten Öztürk’ü neden tutukladıklarını bile açıklayamamışlardı. Fakat mesaj verilmişti. 6 ay boyunca işkence gören, tahliye olduktan sonra da işkenceleri teşhir eden Ayten Öztürk’ün cezasını, o henüz tutsakken onaylamışlardı; faşizme direnenlerin sonu Ayten gibi olacaktı!
Daha sonra Ayten Öztürk hakkında ifade veren gizli tanıklardan Pembe Özlem Olgun bağlandı duruşmaya…
Pembe Özlem Olgun, sesi ve yüzü değiştirilmiş bir şekilde kendi önüne yazıp verilen notu okumaya başla dı. 2005-2007 yıllarına dair beyan vermesine rağmen hiç teklemeden, düşünmeden hızlı bir şekilde yazılanları okumuş olması o kadar amatörceydi ki; mahkeme heyeti dahi Pembe Özlem Olgun’un önüne yazılanları okuduğunu anladı.
Ayten Öztürk’ün avukatı, “Ayten’in herhangi bir kişiye talimat verdiğini gördünüz mü?” diye sorduğunda, Pembe Özlem Olgun; “Mahallede halkın da büyük tepkisi olan çocuk istismarcısı bir kişi vardı, onun cezalandırılması talimatını verdi.” dedi. Bunun üzerine
Ayten Öztürk’ün avukatı, bu talimatın Ayten Öztürk tarafından nerede ve kime verildiğini sordu. Pembe Özlem Olgun’un cevabı ise “Bilmiyorum, ben bu talimatı verdiğini görmedim.” oldu. Talimat verdiğini biliyor ama kime verdi, ne zaman verdi sorusuna cevap yok, görmemiş! Böyle olur hapse gitmemek için insanlar üzerine ifade verenlerin çapı, itirafları(!)
Faşizmin Yargısını Özetlemişti Ayten Öztürk Neydi Faşizmin Yargısı?
Vücudunun her yanında işkence izi olan, 25 kilo vermiş bir kadının işkence izleri gösterildiğinde kafasını sağa sola çeviren savcı ve hakimlerdi…
Bir istismarcı sapığın mahalle halkı tarafından linç edilmesini izlediği iddiasıyla hiçbir delil olmadan Ayten Öztürk’e iki ağırlaştırılmış müebbet ceza veren savcı ve hakimlerdi…
2,5 yıldır ev hapsinde olduğu, eylemle hiçbir ilgisinin bulunmadığı bilinmesine rağmen evini bastıran, kırık camlar üzerinde sürükleyerek gözaltına aldıran, DHKP-C’nin Türkiye sorumlusu olduğu iddiasıyla tutuklayan, daha sonra duruşmada “Bu davanın 6 Şubat eylemiyle ilgisi yok” diyen savcı ve hakimlerdi…
Hakkında ifade verdiği insanların duruşmasına bağlanıp elinde kâğıt, yazılanları okuyan gizli tanıklardı faşizmin yargısı…
İki farklı dünya, iki farklı ideoloji var, diyoruz.
Onların itirafçı yaratma politikaları, bizim Ayten’imiz…
Onların savcısı, hakimi, yalancı gizli tanıkları; bizim adaletimiz…
Onların duruşmaya getirdikleri jandarması, güvenliği, polisi; bizim yoldaşlığımız, sahiplenmemiz…
İki dünya, iki ideoloji çarpıştı, çarpışıyor…
Bizim yerimiz ezilenlerin yanıdır. Fransa’dan getirttiğiniz elektroşok aletleriniz; savcı ve hakimleriniz, yalancı gizli tanıklarınız, işkencehaneleriniz ve hapishanelerinizin karşısında biz varız!
Biz, nerede bir doğum sancısı atlarını oraya sürenler…
Biz, 6 ay işkence görüp de yoldaşlarına sırt çevirmeyenler…
Biz, “Tarihte bir ak sayfaya sığar ömrümüz!” diyenler…
Onlar da oradaydı, biz de. Bugün Ayten Öztürk tutsak olarak geldi mahkemeye, yarın bunu tersine çevirmek bizim ellerimizde. Sahiplenmeyi büyütmek bizim ellerimizde. Onu faşizmin insafına terk etmemek bizim ellerimizde.
Başarmak zorundayız, başaracağız.
İŞKENCEYE SON, AYTEN ÖZTÜRK’E ÖZGÜRLÜK!