Öykü: Amerikalı (Hacı) Dayı

Öykü: Amerikalı (Hacı) Dayı

Geçen ay, en yakın arkadaşımın dayısı Amerika’dan tatile gelince onu gezdirmek de bize düştü.

Ali’nin “Amerikalı Dayım var, sırtım yere gelmez, uğraşmayın benimle” demelerinin haklı olduğunu görmüş olduk böylece.

Ali ikimizi toplasan ağırlığımız onun kadar çekmez.

Amerikalı diyoruz da aslında oralı değil tabii, bizim Hacı Dayı. Gerçi kendine Amerikalı diyen kim gerçekten oralı, tartışılır.

Bizim buraların memleket ölçüsünde baban nereli, deden nerede doğmuş diye diye yedi sülalesini sorar, şeceresini çıkarırız adamın.

Bizim Hacı Dayı da Merzifonluymuş o hesaba göre.

Geziyoruz, tozuyoruz, hepsi Hacı Dayı’dan.

Plaja gidiyoruz; şezlong, şemsiye, kola, dondurma…

Hacı Dayı sağolsun. Acıkıyoruz, lahmacun, kebap, aslanım Hacı Dayı!

Aramızda en fazla bir iki yaş farkı olduğu için sohbet muhabbet de güzel.

Yalnız Hacı Dayı bazen parlayıp paylıyor Ali’yi, ulan, diyor ne şikayet edip duruyorsunuz, mis gibi memleket işte, kıymetini bilin!..

Bilelim de dayı, memleketin o mis gibi kısmını gördüğümüz mü var?

Elin oğlu Bodrum, Marmaris, Fethiye’de.

Biz Haliç kıyısında fosseptik kokluyoruz.

Kaçıp gitsen buralardan en fazla Kilyos, Şile. Akşama dönüyorsun aynı yere!

Hacı Dayı’da ille bize kızsın!

Böyle böyle on beş gün su gibi aktı geçti.

Ertesi gün memlekete gidip orada devam edecekti Hacı Dayı tatiline.

Ayrılmadan önce çok sevdiği kebapçıya götürdü yine bizi.

Ali iki lahmacunla doyarken ben de fırsat bu fırsat bir buçuk Adana’yı indirdim mideye.

Hacı Dayı, gene dünyaları yedi doymadı!

Kebapları lahmacunun arasına dürüp dürüp yerken

“Beyinsizsiniz oğlum siz! Kıymetini bilin şu memleketin” diyordu.

Ben hiç üstüme alınmadan yemeye devam ediyordum ki Ali dayanamadı:

“Dayı gözünü seveyim, Amerika’yla bizi mi kıyaslıyorsun?”

Hacı Dayı parmaklarının yağını itinayla temizledi önce. Tatmin olmamış olacak ki hiç yağlanmayan serçe parmağıyla masanın üzerinde duran telefonunun ekranına dokundu.

Hesap makinesini açtı:

-Oğlum, dedi bak. Önceki ay geldim, döviz bozdururken sordum cepteki paranın karşılığı 200 bin liraymış, aha işte iki haftadır yiyoruz, içiyoruz, alışveriş yapıyoruz. Dün gene gittim biraz para bozdurdum, kalan paranın karşılığını sordum.

Cepteki para hala 200 bin lira!

Daha ne istiyoruz oğlum? Mis gibi memleket! Her şey bedava gibi!

Hacı Dayı gözleri parlayarak bize bakıyor büyük keyfinin tadını çıkartıyordu.

Kendimi tutamadım güldüm.

Ne oldu yeğen, dedi Hacı Dayı.

Hesabımı şaşırdık?

Yok, yok. Hacı Dayı, dedim. Hesap doğru. Sen geldiğinde cebinde 10 bin dolar varmış. 20 liradan 200 bin eder. Bozdura bozdura iki bin dolar yemişsin, bu arada dolar 25 lira oldu. Sendeki 8 bin dolar gene 200 bin lira!

Hah, tamam işte dedi Hacı Dayı, ben de onu diyorum ya.

Yalnız Hacı Dayı, artık 10 bin değil 8 bin doların var. Geldiğin zaman 200 bine alabileceğin şeylerin fiyatı artık 250 bin falan olmuştur.

Hacı Dayı bir duraksadı ama ben devam ettim.

Bence sen Amerika’ya dönünce ekonomi oku.

Onbeş yirmi sene sonra seni buraya çağırır bakan falan yaparlar kesin!

*Halk Okulu Dergisi 196. sayıdan alınmıştır

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Benzer Yazılar