Renklerin Büyüsü Demiştik Ya!

Direnişin Rengi

Her ressam aynı zamanda bir şair ve bestekardır derler. Öyle midir bilinmez… Bildiğimiz, sanatçıların özünde aynı dili konuştuğudur. Mesela şairler, besteciler, mimarlar da renk vadilerinde dolaşırlar. Çünkü renklerin bir büyüsü vardır. Sadece sanatçıları değil, tarih boyunca halkları da içine çeken bir büyüdür bu.

Hiç düşündünüz mü fetihlere çıkan sultanlar neden beyaz ata binerlerdi? Çünkü beyazın uğruna inanırlardı. Eğer Doğu’ya doğru gidiyorlarsa kır ata, Kuzey’e gidiyorlarsa siyah, Güney’e gidiyorlarsa da al ata binerlerdi.

Osmanlı’da beyaz aynı zamanda Batı’yı ifade ederdi. Batı’daki son denize bu yüzden Akdeniz dendiği rivayet olur.

‘Kara’ kelimesi ise bir ululuk ifadesidir.

Ay kocaman

At kara

Torbamda zeytin kara

Bilirim de yolları

Varamam Kordoba’ya

Aynı zamanda karanın kuzeyi tarif ettiği söylenir. Kuzeydeki denize Karadeniz denmesinin bir nedeni de budur.

Kötülere, kötülüklere karşı ise tarih boyunca hep al bayrak çekilmiştir. Alın, alavdan (alev) gelme bir söz olduğu söylenir. Bunun için düşmana olduğu gibi; sinsi, ürkütücü olana karşı da al renk kullanılır.

Mesela ‘albastı’nın yalnızca kırmızı renkten korktuğuna inanılır. Bunun için loğusa kadınların başına kırmızı tül ya da kurdele bağlanır. Hatta loğusa şerbetinin kırmızı olması dahi bu inanışa dayanır.

İşte düşman da tıpkı ‘albastı’ gibi kızıl bayraklarla karşılanır.

Mazdeklerle birlikte başladığı söylenen bu gelenek MÖ. 488’lerden bu yana sürmektedir. Al bayrağı Zerdüştlükle de özdeşleştirenler vardır. Çünkü alev-ateş ilk onların kutsalıdır.

Al renk diğer yandan kızıllığını kanımızdan alır. Ve aslolarak savaş meydanlarında akan kanımızı sembolize eder. Mazdeklerden bu yana eşitlik ve özgürlük için baş koyanlar hep kızıl renkle anılmışlardır.

Çünkü özgürlük ve eşitlik uğruna can vermek umudun çocuklarına hastır. Tarihin her döneminde akıl, yürek ve yumruklarıyla zalimlerin üstüne yürümüşlerdir. Yoksul halklar için kılıç üşürmüş, kan dökmüşlerdir. Sömürüye karşı savaşan, halkın adaletini temsil edenler aynı soydan gelirler. Ayrıca kızıl demek komünist demektir. Halkların eşitliği-özgürlüğü için sömürücü egemenlere karşı savaşmak demektir. Bunun için binlerce devrimci, sosyalist ölmüş-öldürmüş fakat al bayrağı asla elden bırakmamıştır.

Ölüm oruçlarındaki alın bantları da kızıldır. Tıpkı ilk kızıl bayrağı açan kahramanlar gibi direnişçi, kızıl bandıyla zalimlere meydan okur. Der ki ‘bütün zalimler gibi sen de kaybedeceksin. Çünkü direnenlerin destanı yüzyıllar öncesinden başladı…’

Ve sesi Babek’inkine karışır; ‘Ey zavallılar, siz hiçbir zaman özgürlük yangısının ne demek olduğunu anlamayacaksınız. O dehşetli yangı ki yüreği yakıp küle çeviriyor. Özgürlük ister tatlı ister acı olsun, tek secdegahımdır. Ve zorba ki beni öldürüyor, o da hiçbir zaman anlamayacak ki ölüm ile özgürlük fedaileri yok olmaz!’

Kızıl bantlılar, kızıl bayraklıların isyanı da gösteriyor ki kırmızı, al renk aynı zamanda başkaldırının rengidir.

Zalimin zulmü bu dünyadan silininceye kadar da halkların biricik zafer simgesi olmaya devam edecektir.

Renklerin büyüsü demiştik ya!

O halde herkes gerçek rengini ortaya koymalıdır. Hem de öyle utangaçça, suya sabuna dokunmayan şekilde değil, açık ve net ortaya koymalıdır.

İşte o zaman saflar belli olur. Böylece halk için ya da sömürücü asalaklar için yapılan sanat da anlaşılır.

Zira sömürücü zalimlerin sanatını yapanlara sanatçı demeye dilimiz varmıyor. Onlar olsa olsa dalkavukturlar. O halde sözümüzü bağlarken; özünde aynı dili konuşanlar sadece ve sadece halkın sanatçılarıdırlar diye vurgulayalım. Ki onların rengi elbette KIZILDIR.

Filiz SIRDAŞ

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Benzer Yazılar