Sivas Hala Yanıyor, Külleri Yüzümüzde
Temmuz’un kavurucu sıcağı bu yıl daha fazla yakıyor içimizi. Yangınımız daha da büyüyor göğsümüzün çukurunda. Acı üzerine kurulu bu zulüm düzeni 31 yıldır adalet arayışımızda, cam kırığı yaralar açmaya devam ediyor halen. Hangi kitapta yazar alçakça bir pusuda can verenlerin 31 yıldır adalet beklemesi…
Onların her biri bu ülkenin aydınlık yüzüydü. İnsan olanın gözünde de adalet neferleridir artık onlar…
Sivas’ı bilen iyi bilir dağlık ve yüksek bir alanda kuruludur. Güney ve Kuzey Anadolu dağlarının sarıp sarmaladığı bu şehir başını yaslar Kızılırmak vadisine doğru. Soğuğuyla, ayazıyla, bozkırıyla, göçleriyle, yoksul köyleriyle, derdini sazının sarı tellerine döken ozanıyla, en yanık türküleri ve dervişiyle tanınır Sivas… Ak ibrişimli kilimiyle heybesinde nakışıyla…
Yüzyıllardır bozkırın soğuğuna, halkın yoksulluğuna-açlığına, beylerin paşaların zulmüne boyun eğmeyen, isyanlarıyla, isyancılarıyla tanınır… Ekmeğe tüküren münafık Hızır Paşa’nın kalleşliğinde bir direniş destanı yaratan, “Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” diyen Pir Sultan Abdal’ın eğilmeyen başındaki direniş destanıyla tanınırlar. Kınalı toprakların devamında yükselen, o heybetli, o yüce dağlarıyla ve dağların her taşını kaldırdığında altında yatan öyküleriyle tanınır Sivas ili.
1993 Yılı bu halkın belleğinde unutulmayacaklar arasına yerleşmiştir. Adalet arayışımızda, tarihe Madımak katliamı olarak geçen 31 yılı geride bıraktık. Çok sevdiklerimizin yokluğunu, omuz başımızda hissettik, bu zulüm düzeninin adaletsizliğine meydan okurken. 31 yılda onlarca değil yüzlerce kez kapımızı çaldı adaletsizlik, o yüzden adaletin sınıfsal temelli bir kavram olduğunu biliyoruz.
Unutalım isteyenlere cevabı, sokaklarda yüzbinlerimizin haykırışıyla verdik. Mahkeme kapılarında hak arayan aileler, celladın ömrü uzun olsun diye adaletsizliğe uğradılar. Sivas’ı unutalım diyenlere 31 yıldır adalet neferleri sesleniyor: ”insanlığını unutan Sivas’ı unutur!” .
31 yıldır Sivas’ın Madımak Oteli‘nde yakılan canlarımızın hafızalarımızdaki yeri hiç soğumadı, hala sıcaktır, sırtları sıvazlanarak kuşatanlar karanlığın cellatlarıydı. Kutsal kitaplarının tarif ettiği iblislerdi onlar. Vatanımızı talan eden faşizmin ve işbirlikçilerinin ömrü uzun olsun diye yakılıyorlardı Temmuz’un sıcağında. Kerbela’yla aynı acıydı şimdi Sivas’ın göğüne sarılan.
Madımak’ta bir yudum suya hasret giden Hüseyin’in ordusuydu alev alev yanan. Toprakkale önünde yağlı urgan değil kor alevler vardı şimdi. Her biri sanki bir Pir Sultan’dı Madımak’ta direnenler. Derisi yüzülen Nesimi’nin haykırışını Madımak’ta Aşık Nesimi Çimen’de duyduk. Halep şehrinden Sivas’a ikinci kez akıyordu kanı şerha şerha. Aynı münkirdi, 40 bin alevinin katili Yavuz’un kanlı elleriydi urganı yağlayıp alevi harlayan.
30 yıldır seçim sandıkları sürüldü halkın önüne sürekli. Yine hamasi nutukları dinledi insanlar, her cümlesi tanıdık olanlarından. İnsanlık tarihi boyunca olduğu gibi hak ve hukuk mücadelesi de sürecek elbette. Arpalıktan beslenen politikacılar değiştirmiyor halkın kaderini.
Sivas yumruğunu, 31 yıldır sımsıkı sıkılı tutuyor. Biliyoruz ki, insanlık tarihi bu 31 yılı hafızasında saklayacak, anaların mezar taşları üzerine döktüğü gözyaşlarını sakladığı gibi.
Hayat ve ölüm, adaletsizliğin tam ortasında.
Adalet ve adaletsizliğin kavgası sürecek ta ki hâk zail oluncaya kadar…
Türkan Doğan