Halk Okulu Eğitim Dizileri LGBT-İ broşüründen her hafta bir bölüm yayınlayacağımız yazı dizimizin 8. bölümünü paylaşıyoruz.
Yabancılaşmanın ve Mücadeleden Kaçışın Sonucu Olarak LGBTİ Tartışmaları ve Tercihi – 8
Sosyalist Ülkelerde Eşcinsellere Yaklaşım Nasıl Olmuştur?
Sovyetler Birliği
“… Sosyal-Demokrat İşçi Partisi’nin komitelerini örgütleme çabasında olacağız. Bu komitelere köylüler de aydınlar gibi fahişeler de (…) mensup olacaklardır. (…) Ev işçilerini, yoksulları, dilencileri, hizmetçileri, yersiz-yurtsuzları, fahişeleri – ama elbette sosyal- demokrasinin onlara değil, onların sosyal-demokrasiye katılması gerekli ve zorunlu koşuluyla- proletaryanın onların bakış açısına değil, onların proletaryanın bakış açısına gelmesi koşuluyla…” (Lenin Seçme Eserler, Cilt 3)
Sosyalist ülkelerde de izlenen yaklaşım bu olmuştur. Küba bugünlerde aldığı kararlarla bu rotanın dışına çıksa da, doğru olan yol Lenin’in ifade ettiği yoldur.
Devrimden sonra, 1920’lerde Sovyetler, o zamana kadar gelen 19. yy. kanunlarının tersine eşcinselliği tedavi edilecek bir hastalık olarak gördü. Ve esas olarak da buna ilişkin kararlar aldı. Ancak ilk ciddi kararlar 17 Aralık 1933’te alındı. Bu tarihte ilan edilen ve 7 Mart 1934’te bütün SSCB’de zorunlu hale getirilen kanun (Sovyet Ceza Kanunu’nun Yeni Yasası 1544/a sonradan 121’e çevrildi) ile erkekler arasında cinsel ilişki yasaklandı ve gönül rızasıyla yapılan davranışlar için 5 yıllık ağır çalışma cezası getirildi. Madde 121, eşcinselliği yalnızca halk ahlakına karşı bir suç olarak görmekle kalmıyor, eşcinselliğiartık devlete karşı işlenen bir suç olarak da görüyordu.
1930’lardan sonra eşcinselliğin Sovyet sistemine karşı olmak anlamına geldiğine dair düşünce Sovyet kadrolarının dile getirdiği bir noktadır. 1936’da Adalet Komiseri Nikolai Krylenko, 20 yıllık sosyalizmin ardından hiçbir insanın eşcinsel olması için bir sebep kalmadığını ve eşcinsel olmakta ısrar edenlerin “sömüren sınıfların kalıntıları” olduğunu ve böylece 5 yıllık ağır çalışma cezasını hak ettiklerini söylemiştir.
1993’te Rusya’da 121. Madde’nin 1. Bölümü yürürlükten kaldırıldı. Çünkü artık Rusya’da sosyalist sistem yıkılmış kapitalist restorasyon başlamıştı. İlerleyen yıllarda cinsel ilişki için izin verilen alt sınır yaşı eşcinseller ve heteroseksüeller için 16’ya eşitlenmiş oldu. Bu durum zaman zaman ileriye ve geriye çekildi. 2013’e geldiğimizde ise, toplumsal çürümeyi durdurmak için -ki Sovyetlerdeki revizyonist çöküşten sonra yaşanan durum gözler önündedir- Devlet Başkanı V. Putin’in yönlendirmeleriyle belli yasaklar getirildi.
Sosyalist dönemde yaşanan örneklere gelince… 1930’larda Rusya’ya yerleşen İngiliz bir gazeteci olan Harry Whyte eşcinsellere yapılan bir operasyon sonucu tutuklanmış olan sevgilisinin akıbetini öğrenmeye çalışırken, Mayıs 1934’te Stalin’e bir mektup yazıyor. Mektup “bir eşcinsel, komünist parti üyesi olmaya uygun birisi midir?” sorusuyla başlıyor. Whyte, eşcinsellerin de kadınlar, renkli ırklar, azınlıklar gibi ezilen bir grup olduğunu söylüyor. Stalin bu mektubu cevaplamamış ama yanına “budala”, “yozlaşmış” diye not düştüğü bilinmektedir.
Stalin, İngiliz’in mektubunu cevaplamıyor ama Maksim Gorki hem Pravda hem İzvestiya’da yayınlanan “Proleter Hümanizmi” isimli makalesinde Whyte’e şöyle cevap veriyor: “Gençliği korumak lazım, eşcinseller azınlık değil hastalıktır” diyor…
ÇİN’de…
1949’da devrimden sonra eşcinsellik, batı kaynaklı bir bela olarak tanımlandı. 1990’lardan önce hükümet resmi olarak Çin’de eşcinsel olduğunu kabul etmiyordu. Eşcinselliğin yozlaşmış ve dejenere olgulardan biri olduğu söyleniyordu.
KÜBA’da durum…
Bu konuda Fidel Castro ile yapılan röportajdan ve yine Küba’ya dair yayınlardan kitaplardan alıntıları olduğu gibi yayınlayacağız. Bugün Küba’da eşcinsel ilişkilere, evliliklere vb. resmi olarak izin verilmemiştir ama serbest durumdadır, aynı evde birlikte yaşamaları engellenmemektedir.
Biz bu durumu sosyalizmin değiştiğine ilişkin değil, Raul Castro’nun Obama’yla tokalaşması gibi Küba’da geriye doğru atılan bir adım olarak değerlendirebiliriz.
Aşağıda İki Ses Bir Biyografi isimli kitaptan bir bölüm aktarıyoruz:
“İ. Ramonet: İlk yıllarda devrime yöneltilen eleştirilerden biri de eşcinsellere karşı saldırgan ve baskıcı bir tutum izlemesiydi. Eşcinsellerin kapatıldığı ve sindirildiği toplama kampları olduğu söyleniyordu. Bu konu hakkında ne söyleyebilirsiniz?
Fidel Castro: Eşcinsellere sözüm ona zulüm edildiğinden söz ediyorsunuz kısacası. Bunun, bu eleştirinin nereden kaynaklandığını açıklayacağım size. Ama eşcinsellere asla zulüm edilmediğini, eşcinseller için toplama kapları kurulmadığı konusunda sizi temin edebilirim.
“İ. Ramonet: Ama bu konunun pek çok tanığı var.
“Fidel Castro: Nasıl bir sorun çıktı ortaya? Bizler o ilk yıllarda ülkeyi topyekün seferber etmek zorunda kaldık. Tehlikelerle karşı karşıyaydık. Hatta ABD’nin saldırması riski bile vardı. Kirli savaş, Giron’un işgali, krizi… Bu dönemde pek çok insan tutuklandı, zorunlu askerlik getirildi. Bunun üzerine iç sorunla karşı karşıya kaldık. Silahlı Kuvvetler’de hizmet verebilmek için iyi bir eğitim almış olmak gerekiyordu. İleri teknoloji kullanıyordu çünkü. İkinci, üçüncü ya da altıncı sınıftan tek birisi bu hizmeti göremezdi. En azından yedi, sekiz, dokuzuncu sınıfı ya da daha fazlasını okumuş olmalıydı. Üniversite okuyanları ya da mezunları almak zorundaydık. Yerden havaya füzeleri idare edebilmek için üniversite mezunu olmak gerekiyordu.
“İ. Ramonet: Fen bilimleri bölümünden herhalde.
“Fidel Castro: Sizde çok iyi bilirsiniz. Yüz binlerce adam vardı, tüm bunlar farklı alanları etkiliyordu. Sadece eğitim kurumlarını değil, ekonominin kimi alanlarını da. Kimi insanların yeterliliği düşüktü, ülkenin onlara ihtiyacı vardı. Üretim merkezlerinden çok sayıda insan alınıyordu çünkü. Böyle bir sorunla karşı karşıyaydık.
“İkinci olarak, – İlkesi ya da inandığı öğreti nedeniyle -bayrağı ya da silahı reddeden dinsel topluluklar vardı. Kimileri bunu bir eleştiri ya da saldırma bahanesi olarak kullanıyordu.
“Üçüncü olarak da, eşcinsellerin durumu vardı. O dönemde, kadınların askere gitmesi düşünülemezdi bile… Ben eşcinsellere yönelik tepkinin yarattığı sorunlarla karşı karşıya kaldım. Devrim zafere ulaştığında, sözünü etmekte olduğumuz bu dönemde, maçoluk hala egemendi. Eşcinsellerin askeri birliklerde yer alıp almamaları konusunda çok kemikleşmiş fikirler mevcuttu.
“Bu üç etken başlarda bu insanların askere alınmaması sonucunu doğurdu. Ama ayrıcalık olarak görülebilecek bu durum sonradan rahatsızlık vermeye başladı. Kimisi bunu kullanarak eşcinselleri daha da eleştiriyordu. Bu üç kategorideki insanlarla üretime yardımcı askeri birlikler (Unidades Militares de Ayuda A la Produecion – UMAP) oluşturuldu. Bu üç gruba dahil insanlar alınıyordu. Yetersiz eğitimden dolayı o silahları kullanamayacak olanlar, dini inançları nedeniyle vicdani ret hakkını kullananlar ya da fiziksel durumları uygun olan eşcinsel erkekler. Gerçek böyle, olan biten bu.
“İ. Ramonet: Bunlar toplama kampı değil miydi?
“Fidel Castro: Bu birlikler bütün ülkede oluşturuldu. İşle ilgili, özellikle de tarıma yardım amaçlı faaliyetler gerçekleştiriyorlardı. Yani sadece eşcinselleri etkilemiyordu. Tabi onların bir kısmını, zorunlu askeri hizmete çağrılanları etkiliyordu, hepsini değil. Bu herkesin katılması gereken zorunlu bir hizmetti. Durum buradan doğdu. Bunların toplama kampı olduğu doğru. Ama ceza yeri değildi. Bilakis amaç, moralleri düzeltmek, onlara zor şartlar altındaki yurtlarına başka yoldan yardım etme fırsatı elde edenlerde vardı. Muharip birliklerde değil, geri hizmette görev yapıyorlardı. Tabi sonradan, zaman geçince bu birlikler lağvedildi. Kaç yıl sürdüğünü, altı mı yedi mi, şu anda söyleyemeyeceğim. Ama eşcinsellere karşı bir önyargı olduğunu ekleyebilirim.
“İ. Ramonet: Bu önyargıların maçoluktan kaynaklandığını mı düşünüyorsunuz?
“Fidel Castro: Bu bir kültürdür, kadınlar konusunda da aynı şey oluyordu. Ama şunu kesinlikle söyleyebilirim. Devrim bunu asla teşvik etmedi. Tersine ırkçı önyargılara karşı çok mücadele etmek gerekti burada.
“Kadınlara karşı da çok önyargılar vardı, eşcinsellere karşı da katı önyargılar vardı. Ben şimdi bu konularda kendimi savunmayacağım. Sorumluluğun bana düşen kısmını kabulleniyorum. Ama benim… Benim bu sorun hakkında düşüncelerim farklıydı Kendi fikirlerim vardı. Her türlü istismara, ayrımcılığa karşı çıkıyordum, çıkardım da. Çünkü toplumda pek çok önyargı vardı… Aileler acı çekiyordu. Eşcinsellerin ayrımcılık kurbanı olduğu doğru. Başka yerlerde bu çok daha fazlaydı ama burada da, Küba’da da ayrımcılık kurbanıydılar. Bereket versin, çok daha kültürlü ve donanımlı bir toplum bu önyargıları aşmayı başardı.
“Birde şunu söylemem gerek. O zamanlar- ve halakültür edebiyat alanlarında öne çıkmış, ülkenin gururu eşcinsel insanlar vardı ve bugün de var. Bunlar ülkemizde çok ilgi ve saygı görmüşlerdir, hala da görüyorlar. Dolayısıyla toplumdaki yaygın tavrı dikkate almamak gerek. Toplumun daha kültürlü ve donanımlı kesimlerindeyse -o sıralar ülkenin yüzde otuzu okuma-yazma bilmiyordu- eşcinsellere karşı katı önyargılar vardı. Bu, yarı cahiller, hatta pek çok aydın sayılabilecek kişi arasında bile böyleydi. Bu toplumumuzun bir gerçeğiydi.
“İ. Ramonet: Sizce bu önyargılara karşı etkin bir şekilde mücadele edildi mi?
“Fidel Castro: Eşcinsel ayrımcılığı sorunu epey aşıldı artık. Genel kültür aşılanması, bugünkü halkımız… Maçoluk yok demeyeceğim size, ama o zaman- ki kültürümüzdeki kadar katı değil… Yıllar geçtikçe tüm bunların bilincine varıldı, bu sorunlar aşıldı ve önyargılar azaldı. Ama kolay oldu sanmayın. Başlarda büyük yaygaraya sebep oldular. Devrim ile bazı dini güçler arasında çatışmalar da oldu. Bunlar partiyi, inananları kabul etmeme gibi uç noktalara taşıdılar. Ben bu sorumluluğun bir kısmını üstleniyorum. Çünkü bu aslında partiye sadakat meselesi… Pek çok katolik vardı örneğin…” (İgnacio Ramonet’in “Fidel Castro – İki Ses Bir Biyografi”
*
Ayrımcılık, istismar etmemek ayrı şeydir, eşcinselliği meşrulaştırmak ayrı şeydir. F. Castro’nun yukarıda ifade ettiği düşünceler genel olarak doğru düşüncelerdir. Hiçbir devrimci ayrımcılık yapmaz, istismar etmez, eşcinsel vb tercihleri nedeniyle insanlara baskı uygulamaz, ezmez. Ancak bu durum eşcinselliği meşrulaştırmak anlamına gelmez. Bunun bir siyasal tercih olarak dayatamaz.
*
M. Huteau’nun “KÜBA’DE EĞİTİM” isimli kitabını Küba’da yasaların eşcinselliğe nasıl baktığını, pratik tutumun ne olduğunu göstermesi açısından ilgili bölümleriyle aktarıyoruz:
“Eşcinsel sapmalara gelince, bunlar toplumsal patoloji alanına girerler. Bu gibi belirtileri, ilke olarak hiçbir biçimde kabul edemeyiz. Yapılacak iş, bu tür eğilimlerin yaygınlık kazanmasını önlemektir, ancak bu da yeterli değildir, bu karmaşık sorun, alınması gerekli önlemleri belirleyecek derin bir irdeleme temeline dayandırılarak çözülmelidir. Kongre, eşcinselliğin toplumumuzun temel sorunlarından biri olmadığını, ancak buna bir çözüm getirmek zorunda olduğumuzu kabul etmiştir.
“Olayın kaynağı ve evrimi, günümüzde aldığı boyutlar, anti-sosyal karakteri ve bu konuda alınması gereken koruyucu önlemler bir bir gözden geçirilmiştir. Eşcinsel ilişkileri saptanan gruplar dağıtılmalı, hatta kimi durumlarda bununla da yetinilmeyerek, yeniden eğitme ilkelerinden ve koruyucu amaçlardan hiçbir zaman sapmaksızın en köklü önlemler alınmalıdır. Ahlaki sapmaların derecesi her özel durum için aynı değildir. Ve önlem alınırken bu olgu da hesaba katılmalıdır.
Kongre yukarıdaki düşünceler temelinde yola çıkarak şu önlemlerin alınmasını gerekli görmüştür:
“- Çocuk ve gençlerin yetişmesinde olumlu sonuç veren karma eğitimi genelleştirmek. Çocukların cinsel eğitimini, özel dersler koymaya gerek kalmadan, biyoloji, fizyoloji dersleri çerçevesi içinde öngörmek. Çocuk ve gençlerin sorunlarına, açık-bilimsel yanıtlar verebilmeleri için öğretmen ve ana-babalara yönelik eğitici çalışmalarda bulunmak.
“- Cinsellik konusunda bilimsel bir kanı elde edebilmeleri amacıyla, erişkinler ve gençler içinde bir eğitici çalışmaya yönelerek cinsellik konusundaki kuşkuları giderecek, önyargıları ortadan kaldıracak, erişkin ve gençlerin gözünde olayın abartılı boyutlar almasını, ölçünün kaçmasını önleyecektir.
“Kadın-erkek ilişkilerinin insancıl yönü üzerinde durarak gerektiğinde gençler arasında bu konuda bir tartışma oluşturmak.
“Komisyon, eşcinsellik konusunda “sanat yeteneği” adı altında herkesçe bilinen, sicilli eşcinsel kişilerin gençlik üzerinde etkinlik kurmasına göz yumulamayacağı sonucuna varmıştır. Sonuç olarak, kültür kurumlarında görevli eşcinsellere karşı belirlenecek tavrı saptamak üzere çalışmalar yapılması zorunludur. Eşcinsel kişilerin, gençliğin kültür ve sanat eğitimiyle doğrudan ilişkili olan görevlere getirilmeleri yolunda önlemler alınmalıdır. Gerekirse bu kişiler, başka görevlere atanmalıdır…
“Son olarak, erişkin olmayanların ahlak dışı davranışları ile ahlak dışı davranışlarını sürdürmekte direnen ve eğitim yoluyla düzeltilmesine olanak bulunmayan kişiler hakkında sert yaptırımlar uygulanmalıdır.” Sovyetler, Çin, Küba’dan geçmiş ve bugüne ilişkin eşcinseller konusundaki yaklaşımlar böyledir.
Biz yine tekrarlıyoruz Lenin’in sözünü: “Cinsel yaşamın dizginlenmemesi burjuvacadır, çöküş belirtisidir.”
Bu anlamda da eşcinsellik toplumsal olarak yaratılan bir hastalıktır. Gerçek aşk ve sevgi, ancak her alanda ve anlamda birbirine eşit ve birbirini tamamlayan bireyler arasında ortaya çıkmakta ve yaşanmaktadır. Bu koşullar ancak sosyalizm de tüm insanlık için sağlanacaktır.