SÖZÜMÜZ ERCAN KESAL’A;
HALKIN MÜTEVAZI BİR ÖĞRENCİSİ VE USTA BİR ÖĞRETMENİ OLUN!
HÜKÜMETİN DİLENCİSİ DEĞİL,
HALKIN DİRENİŞÇİSİ OLUN!
DİRENİŞÇİ OLAMIYORSANIZ DİRENENLERE SAYGILI OLUN!
Bir röportajında Ercan Kesal şöyle demiş;
“ANNEM GERÇEKLİĞE ULAŞMAMI SAĞLAYAN İLK İNSAN”
“Ne zaman anneme bir şey sorsam, o, ‘Gel, otur hele şuraya.’ diyerek bana bir hikâye anlatırdı. O, hikâyesini anlattığında, ben de soruma bir cevap bulmuş olurdum. Annem, gerçekliğe ulaşmamı sağlayan ilk insandır. Onun anlattıklarından öğrendiğim ise şuydu, hikâye anlatmak, gerçekliği bozup, yeniden kurmakmış. Bir çocuğun, elindeki aleti bozup yapması gibi, hikâye anlatmak da bozarak anlatma sanatıymış.”
Bu sözlerinden de anlaşılacağı üzere sanata dair her şeyi annesinden öğrenmiş. Halktan bir şey öğrenmemiş. Ne sanatın binlerce yıllık tarihinden bir nebze olsun faydalanmış ne de bir sanatçı olarak bugün ülkemizde yönetimi elinde tutan faşizmin karşısına bir kez olsun çıkmamış, bedel ödememiş. Onun için sadece annesi var. Sanata dair ne biliyorsa onu da annesi öğretmiş. Sanatın bir tarihi var. Bu tarihte bedel ödeyen sanatçıları var. Bozuk düzenin tüm çirkefliklerini açığa vuran, halka gösteren sanatçıları var. Bunlar yeri gelmiş boğdurulmuş, asılmış, yeri gelmiş engizisyon mahkemeleri tarafından diri diri yakılmıştır. Ancak sanatlarını halkı aydınlatmak için icra etmekten geri durmamışlardır.
Ercan Kesal’a göre tüm bunlara gerek yoktur. O her şeyi annesinden öğrenmiş. Doktorluğu da, sanatçılığı da ona sadece annesi öğretmiş. İyi o zaman herkes Ercan Kesal’ın annesinden öğrensin.
Elbette anneler çocuğun ilk öğretmenidir. Çocuğa ilk olarak hayatta kalmayı öğreten annedir. Tüm anneler bilgisi kadarıyla çocuklarına bildiklerini öğretirler. Ancak bu tek başına yetmez. Okullar vardır, sınıf mücadelesi gibi güçlü bir öğretmen vardır, halkların tarihleri ve mücadeleleri vardır. Her sanatçı bu birikimden bir şekilde yararlanır.
“Sanat halkın yaşamının, duygularının ve düşüncelerinin yansımasıdır. Sanat gövdesi içinde yeşerdiği toprağa göre şekillenir, mayasını halktan alır. Her sanat; ürünleriyle, eserleriyle, yarattıklarıyla halkı anlatır, halkı aydınlatır.
Bizim sanatımız da safını halktan yana belirlemiş, tüm eserleri, ürünleri ona göre üretmiştir. Bizim sanatımız, halk sanatıdır. Yani devrim davamızın bir parçasıdır.” (Halk Sanatçılığının Alfabesi-SanatçıyızBiz, sayfa 24)
Sanatçıyı şekillendiren içinde yaşadığı halk topluluğudur. Halkın tarihi, direnişleri, geçmişi; binlerce yıllık tarihten süzülüp gelen bilgi ve birikim; yine bu tarihin yarattığı estetik anlayışı ile sanatçı kendisini var eder. Bu birikim ve şekillenme tek bir kişide “anne” de somutlanamaz.
Ülkemizde ki AKP faşizmi sanatı kendi egemenliği altında alıp sanatçıları adaletsiz düzeninin üstündeki çamuru silen silecek olarak kullanmak istiyor.
Yok eğer halktan yanaysan konserlerine izin verilmez. Tiyatroların yasaklanır. Heykelleri yıkılır. Devletten yardım değil hakkında açılan dava dosyalarını alırsın.
Sanatçının iki arada bir derede olma şansı yoktur.
Ya saraydasındır ya da halkın gecekondusunda.
Ya halkımızın hiç görmediği, bilmediği ejder meyvesini yersin ya da yoksul halkın çorbasını içersin.
PEKİ ERCAN KESAL NEREDEDİR? KİMİN SAFINDADIR?
Bu sorularında doğal olarak bir cevabı var.
Söylemlerinde, yazılarında haktan yana olduğunu ifade ediyor.
Ancak ifade etmek yeter mi?
Elbette yetmez.
Sanat; bir avuç zorbanın eğlence aracı değildir.
Sanat; halkı yozlaştırmanın aracı değildir ve de olamaz.
Faşizm sanatı halka karşı kullandığı bir silah olarak kullanmak istiyor.
Halktan yana olan sanatçılar bu oyuna gelmemelidir. Sanatlarını günü birlik tanınırlık, popüler olmak, para ve statü kazanmak için değil halk için icra etmelidirler.
Halktan yana, halk için sanat diyebilmeliler.
Çukur gibi gençleri çeteciliğe özendiren dizilerde, filmlerde değil halka doğruları anlatan yapımların içinde yer almalıdırlar.
Bu yanıyla Ercan Kesal’de halktan yana bir sanatçı olarak düzen için değil halk için sanat yapmalıdır.
Yüzünü halka dönüp halktan öğrenmelidir.
Bir sanatçı olarak halktan öğrenen öğrenci ve halka öğreten sanatçı olmalıdır.
BAKIN HALKIMIZIN DURUMUNA!
Anneler çocukları aç kalmasın diye pazardan çöpe atılan çürük meyve sebzeleri topluyor.
Yüzbinlerce öğretmen yıllarca okuduktan sonra atanamıyor. Ya intihar ediyor ya da iş cinayetlerinde canından oluyor.
İki üniversite bitirenler tezgahtarlık yapıyor. İnsanlarımız iş bulamadığı için bir avucuna iş bir avucuna aş yazarak kendisini yakıyor. Protestosunu böyle dile getiriyor.
36 milyon insanımız devlet yardımı ile yaşayabiliyor.
Halkımızın yaşadığı acılar o kadar çok ve derin ki bunları tek tek yazsak sayfalara sığmaz.
İşte böyle bir ülkede sanatçı hem eylemi hem söylemi hem de sanatıyla öne çıkmalıdır.
Yani ben her şeyi annemden öğrendim deyip bağrında yaşadığı halkı hor görmemelidir.
En iyi esin kaynağı halkın kendisidir. Asırlardır halkın unutmadığı, dilde dile taşıdığı eserleri yapanlar bugün hala unutulmadıysa bunun nedeni direnenlerin duygu ve düşüncelerini dile getirmesidir.
Ercan Kesal da halktan yana bir sanatçı olarak düzenin istediği sanatçı kılıfından çıkıp halkın elindeki hançeri olmalıdır.
İşte tam kendini düzene ispatlama fırsatı. Annemden öğrendim; Brecht yok, Yılmaz Güney yok; sınıflar mücadelesi yok; annesi var. Apolitiklik bu işte.
Neden sonuç ilişkisi yok.
Anne var!
Tarihsel ve siyasal gelişmeler yok, annesi var!
Sınıflar mücadelesi yok, Ercan Kesal’ın annesi var!
Ercan Kesal’ın annesine Allah uzun ömürler versin!
Ama sanat annenin değil, sınıflar mücadelesinin ürünüdür!
Sen sınıflar mücadelesini yumuşakça reddet; sınıflar mücadelesine, tarihine kibar kibar küfür et..et bakalım. Belki birkaç dizide daha rol kaparsın.
Halkın sanatçısı dilenci değildir!
Düzen hepinizi dizilere mahkum edip, dilenci yaptı!
HÜKÜMETİN DİLENCİSİ DEĞİL,
HALKIN DİRENİŞÇİSİ OLUN!
DİRENİŞÇİ OLAMIYORSANIZ DİRENENLERE SAYGILI OLUN!
Grup Yorum Emekçisi ALİ ARACI