Halk Okulu Eğitim Dizileri LGBT-İ broşüründen her hafta bir bölüm yayınlayacağımız yazı dizimizin 4. bölümünü paylaşıyoruz.
İNSAN DOĞASINA AİT OLAN HER ŞEY GİBİ CİNSELLİK DE KAPİTALİZMİN SALDIRISINA UĞRADI; KAPİTALİZMDE CİNSELLİK “PİYASA DEĞERİ”DİR
Burjuvazinin ideolojik saldırıları, her alanda olduğu gibi cinsellikle de sürmektedir.
Temel felsefesi DAHA ÇOK KAR olan kapitalizm, cinsellik olgusunun önemli bir ‘piyasa değeri’ taşıdığını fark etmekte gecikmedi. Böylece kapitalist sistem bir yandan ‘cinsel alanı’ geleneklerin elinden kurtarırken diğer yandan da ‘paranın egemenliği’ altına soktu. Böylece ‘cinsellik’ de, bütün yaşama alanları için geçerli olan ‘metalaştırılma’ işleminin aracı yapıldı.
Metalaştırılan her şey gibi ‘cinsellik’ de doğal olarak bulunması gereken yerden alındı, bir endüstri konusu yapıldı. Cinselliğin endüstrileşmesi, bir yandan kendine özgü ‘ürünleşme’ değişimini yaratırken, öbür yandan da ‘insancıl özünden uzaklaşma’yı yaşamak zorunda kaldı. Cinselliğin ürünleşmesini kaçınılmaz olarak ‘yapaylaşma’ izledi. Baskı altından kurtarılan ‘cinsellik’ bu kez de kapitalist ekonomi tarafından ‘kullanılıyordu’. Kullanım alanı da sanıldığından çok daha geniştir.
Buradaki ‘ekonomik kullanım’ sadece sex- shop’larla, yapay cinsel organlarla sınırlı değildir. Cinselliğin metalaştırılması, hayatın her alanına girdi. Satışı artırılmak istenen ürün reklamlarından, insanların duygularına kadar her alan ‘cinsel endüstri’nin gereklerine göre yeniden biçimlendi. Cinselliğin doğallaştırılması yerini, cinselliğin kullanımının doğallaştırılmasına bıraktı. Böylece günümüze kadar uzanan ‘cinsel ikilem’ doğdu: Bir yanda insanın doğal yaşamının bir parçası olan cinsellik; öbür yanda endüstrinin gereklerine göre yapaylaştırılmış cinsellik… İkilemin iki yüzü öylesine birbirine karıştı ki, insanların kendi seçimlerini yapmaları zorlaştı…
Cinsellik yapay bir piyasa malzemesi olarak kullanılmaktadır. Mesela bütün araba fuarlarında, her arabanın başında bir manken koyarlar. Reklam yaparken, arabanın özelliğinden çok mankeni göstererek cinselliği öne çıkartırlar.
İnsanların aklına gelebilecek her şey ya cinsel bir obje haline getirilmiş ya da reklamında mutlaka cinsellik kullanılmaktadır. Bir araba reklamında, bir kalem, bilgisayar, masa, su, dondurma… hatta bir cenaze tabutu bile akla hayale gelemeyecek her şey için söz konusudur bu. Doritos reklamındaki gibi, Doritos cipsini gören kadının birden göğüsleri irileşerek patlamakta, saçlar uçuşmakta, veya araba satışını hep bikinili kızlar yapmakta, satışa sunulan tüm mallar artık cinsel çağrışımdan öte, açık olarak cinsellik pazarlanmaktadır. Çıplak bir kadının taşıdığı bir gece lambası, bir kadın veya erkek kucağına benzetilmiş bir koltuk, bir kadın memesi görüntüsü verilmiş kapı zili, cinsel organ şekli verilmiş çeşitli objeler…
Her şeyi bir kağıt gibi kullan- kullan at! Kapitalizm pazarladığı bu kültürle aklı sadece cinselliğe çalışan, “yaz aşkı” bile olmayan günü birlik ilişkileri yaşayan, sevgiye yabancılaşmış, korkunç bir manevi yıkıma uğrayan insanı yaratıyor. Derinliğini, değerini yitirmiş, üzerine kapitalizmin karabasanı çökmüş insan! Umut, mutluluk, zevk, neşe, özgürlük, sevinç, coşku, hayal, özlem, arzu, sevgi, tat… bunların hepsi kullanılmış ve tüketilmiştir. Hepsi para karşılığı alınıp satılan bir mala dönüşmüş durumdadır. Kadın da erkek de duyguları ve dünyası ile piyasaya düşmüştür.
Beslenme ve gıda… Dondurma reklamlarını, çikolata reklamlarını aklımıza getirelim… sağlıklı beslenme ve güçlü nesiller yetiştirme dertleri yok, cinsellik öne çıkartılıyor.
Giyim sektörü… Yazın serin tutması, kışın sıcak tutması gerekir… Ama burada da cinselliği öne çıkartıyorlar ve milyonlarca insanın sağlığını bozacak kıyafetleri pazarlıyorlar. Mesela, bir dönem, kadınlar için göbekleri açık kıyafet modaydı. O soğukta böbrek hastalığından, kadın hastalıklarına birçok hastalığa yol açacak kıyafetler, moda diye pazarlandı.
Sağlık alanında, diş macunu reklamı yapılıyor, karşı cinsi etkilemek için, dişleriniz beyaz olsun, diyerek pazarlıyorlar.
Basın, gazete, internet haber sitelerinde… özellikle, cinselliği öne çıkaran haberleri, fotoğrafları gözlerimizin içine içine sokuyorlar. Gazetelerde, en arka sayfanın, sağ üst köşesine fotoğraflar koyuyorlar mesela. Gazeteyi okuyanı değil, yoldan geçenleri hedefliyor, karşı masada oturanları hedefliyor. Kısa sürede daha fazla kişiyi etkilemeyi hedefliyorlar. Yani cinselliği, her alanda kullanıyorlar, örnekleri çoğaltmak mümkün.
Bir yanda ‘doğal ve insancıl cinsellik’…
Öbür yanda ‘yapay ve endüstriyel cinsellik’…
Kuşkusuz cinselliğin ürünleştirilip piyasaya sürülmesi karşısında ‘doğal ve insancıl cinselliğin’ korunup geliştirilmesi son derece güç olacaktı, böyle de olmuştur. Böyle bir ortamda ‘cinsellik’ duygulardan yalıtılmış, insancıllığına yabancılaştırılmış, mekanik bir ilişki biçimine sokulmuştur. İnsandaki cinsel heyecanlar insan- insan iletişimine gerek duyulmadan yapay olarak köpürtülerek ‘boşalma ve orgazm tekniklerine dönüştürülmüştür. Cinselliğin alınır satılır bir meta biçimine sokulması, olayı insancıl özünden uzaklaştırmış, konu bir ‘heyecan pazarı’na dönüşmüştür.
Cinsel sömürü işte budur.
İnsanın doğal bir içgüdüsünü, çoğalıp türünü sürdürmesi için var olan içgüdüsünü pazarlanan bir ürün biçimine sokarak alım-satım konusu yapmak öylesine geniş bir ‘cinsel sömürü alanı’ yaratmıştır ki, insanlık geçmiş yüzyılların baskısı altından kurtarmaya çalıştığı ‘cinselliği’ bu kez de kapitalist sömürüden kurtarmanın yollarını aramaya başlamıştır.
Serbest piyasa ekonomisinin işleyiş kuralları, karşılığında para ödenecek kadar istenen her şeyi satmak, böyle bir istek yoksa yaratmak, satacağı şeyi olabildiğince ucuza mal etmek, olabildiğince pahalıya satmak, ürün kalitesini yükseltmek, ürünün satılacağı pazarları genişletmek, tüketim grafiğini yükseltmek, elde edilen kâr oranını yükseltmektir.
Cinsellik de bu üretim-tüketim dolaşımına girince en kârlı alanlardan biri olduğu kısa zamanda ortaya çıkmıştır.
‘Beyaz kadın ticareti’ olarak bilinen dünyanın en eski mesleği ‘fuhuş’ gerçekten de en kârlı ticaret alanlarından birisi oldu. ‘Kadın bedeni yoluyla cinselliğin para karşılığında satılması’ ile başlayan ‘fuhuş’ giderek genişledi, üretim tüketim alanını dünyanın her yeri sayan bir ticaret hacmine ulaştı. Cinsel sömürünün tek konusu ‘fuhuş’ olmadı elbette. Cinsel isteği artırdığı öne sürülen bitkisel karışımlardan yeni bulunan ilaçlara kadar geniş bir alan ‘afrodizyak endüstrisini’ oluşturdu. Vibratörlerden şişme bebeklere kadar uzanan başka bir alan da kendi başına seks yapmak isteyenlerin beğenisine sunuldu. Porno filmler, porno dergiler, kitaplar başka bir endüstri dalını oluşturdu.
Burada çok dikkati çekmeyen önemli nokta; insanların ‘cinsellik olayı’nı ‘parayla elde edilir’ kanısını benimsemesidir. İnsan düşünce ve duygularının böyle yanlış bir yola sapması, cinselliğin doğal ve insancıl özünden uzaklaştırılması, erkeklerin, kadınların bu nedenle cinselliğe yabancılaştırılmasıdır. Cinsel sömürünün toplumlarda meşrulaştırılmasının en büyük tehlikesi budur. Cinsellikle ilgili heyecanlar, cinselliğin insan hayatında mutluluk verici yerini alması, cinsel sömürünün bu çağrışımının tehdidi altına girmiştir.
Bu nedenle de endüstri toplumunun cinsellik olgusunu geleneksel baskılardan kurtarmasıyla, kapitalist ekonominin cinselliği kâr amacı ile kullanışı olgusunu birbirinden ayırmak zorundayız. Birincisini olumlu kabul ederken, İkincisinin çok olumsuz etkiler yaptığını görmek ve kabul etmek zorundayız.
Cinsellik doğal bir içgüdümüz ve hayatımızın doğal bir parçasıdır. Cinselliğin geleneksel toplumlarda yaşayan örtülü çıkarlar için baskı altına alınması ne denli yanlışsa, çağdaşlık adına kapitalist sistem tarafından ticaret alanında kullanılması daha da büyük bir yanlıştır. Bizim istediğimiz, insanın olanı insana bırakmaktır. Kuşkusuz, çağdaş ve uygar bir toplum olmanın yollarından biri de insan üzerindeki baskıların ortadan kaldırılmasıdır. Bir toplum olarak yaşamanın kuralları elbette olacaktır ama bunlar birey üzerinde baskı oluşturmadan yaşayacaktır.
Görüyoruz ki kapitalizm, insani olanı yok ederek “heyecan pazarı” yaratıyor. İnsanın insanla olan, duygu, düşünce birliği; ortak hedefler, hayaller birliğini ortadan kaldırarak, yapay bir cinselliği kışkırtıyor, kar edeceği bir Pazar haline getirerek sömürüyor.
Kurdukları baskıyla, insani olanı, sevgiyi ortadan kaldırıyorlar.
Değişen toplumlarla birlikte ‘benliğin yok oluşu’ ile ‘kullan at kültürü’ insanlara ‘burada ve şimdiyi kendin için yaşa’ mesajını veriyor. Bu mesaj, cinsel kültürü de büyük değişimlere taşıdı ve cinsel değerlerde büyük bir değişim oldu.
Bu değişim, cinselliği duyguların buluşması yerine bedenlerin birleşmesine taşıdı. Böylece, duygusal bir iletişim kurmaya gerek duymayan, taraflara hiçbir sorumluluk yüklemeyen bir ‘beden cinselliği’ yaşanmaya başladı. Bu yeni cinsel davranış modeli önce insanlara ‘kendi bedenlerini kullanma özgürlüğü’ olarak göründü, ancak sonradan gelen duygusal yıpranmalar giderek insanlara ‘ben ne yapıyorum ve bunu neden yapıyorum?’ sorularını düşündürttü. Bu kontrol dışı cinsellik; bir anlamda, toplumsal sürüklenme, bu soruları daha da çoğaltarak yeni bir dönemi başlatacak gibi görünmektedir.
‘Kendi bedenlerini kötüye kullanma’ diye nitelenecek; bu, duygulardan yalıtılmış, sorumsuz ve kontrolsüz cinsellik, gelişmiş Batı ülkelerinde de pek çok sorunun nedeni olmaktadır. Alkol ve uyuşturucu kullanımıyla kontrolsüz seks (korunmasız ve hastalık bulaştıran seks) erken ve istenmeyen çocuk doğumlarının, AIDS hastalığının ve cinsel yolla bulaşan çeşitli hastalıkların toplumsal sorunlar olarak artmasına yol açmaktadır.
Fuhuşun şaşırtıcı ölçülerde artışının, insanların kendi bedenlerini satmalarını ‘yapılabilir kolay bir iş’ olarak görmelerinin sonuçlarını da bu bağlamda düşünmek zorunlu olmaktadır.
Cinsellikte değişen değer yargıları, günümüzde pek çok sorunun kökeninde yatan acı bir gerçektir.
Burjuvazi cinselliği öne çıkartırken, duyguları, düşünceleri yok sayarak, bir akıl tutulması yaratarak, kullan at kültürünü yayıyor. Cinselliği sömürmek için yaptıkları, bu çok yönlü kuşatmaya karşı, biz de çok yönlü bir mücadele sürdürmeliyiz.
Oportünizm, reformizm ise sorumsuz, halka karşı sürdürülen bu savaşta burjuvazinin yanında yer alıyor. Cinsel özgürlük olarak tanımlıyor. Hatta kongrelerinde eşcinselliği tartışıp programlarına alıyorlar. Burjuvazinin penceresinden bakıyorlar.
Biz, bu durumu kabul etmiyoruz. Doğal olanı, insani olanı, insana ait değerleri savunmada kalarak mücadele etmeyeceğiz. Her alanda olduğu gibi, cinsel saldırıya karşı da cepheden mücadele edeceğiz. Burjuvazi, sürekli bir saldırı yapıyor ve bulduğu en küçük boşluğu, en küçük çatlağı değerlendirerek, girmeye çalışıyor, insanlarımızı, halkımızı bu yozluğun batağına çekmeye çalışıyor. Biz insani değerlerimizi korumak için, insan kalmak için, sürekli bir savaş veriyoruz.