Yüksel Direnişçileri, KESK’ten Nasıl ve Neden Tasfiye Edildi? (2)

YÜKSEL DİRENİŞÇİLERİ, KESK’TEN NASIL VE NEDEN TASFİYE EDİLDİ? (2)

Devrimciler her olayı, yaşandığı süreçle, sürecin koşullarıyla ele alır. O olay; koşullar, zaman ve mekândan koparılırsa doğru bir değerlendirme de doğru bir sonuç da çıkarılamaz.

Biz de KESK ve Yüksel Direnişçilerini tasfiye sürecinde KESK’e güç veren DİSK, TMMOB ve TTB yönetimlerinin; devrime ve devrimciliğe düşmanlığını tarihsel kökeniyle ele alıyoruz.

Tasfiyecilik, inkârcılık, reformizm, sivil toplumculuk; karşı devrime giden yoldaki duraklardır; bu duraklarda durup dinlenip daha güçlü saldırırlar halkların beyinlerine ve yüreklerine. Çünkü kendilerini, emperyalizmin “solu solla vurma” politikasını yaşama geçirmeye adamışlardır ve devrimcileri yok etmeden kendileri var olamayacaklarını bilirler.

Ülkemizde Marksist-Leninist çizgideki silahlı örgütlenmeler 1960’ların sonunda başlar. NATO’nun 6. Filo’suna karşı yapılan eylemler, Kommer’in arabasının yakılması, ABD bayraklarının yakılması sürecinde örgütler kurulmuştur.

Antiemperyalist mücadelenin bir çizgi, bir direnme geleneğine dönüştürülmesi ise KIZILDERE ile gerçekleşmiştir. Bu nedenle devrime ve devrimciliğe dair her şey, Anadolu topraklarında KIZILDERE ile başlar.

Kızıldere, devrimin manifestosudur. Emperyalizmle asla uzlaşmadan, faşizmin baskılarına asla boyun eğmeden, burjuva ideolojisine karşı sürekli ideolojik mücadele yürüterek Anadolu İhtilali’ne yürünecektir.

“Düşman varsa çatışacaksın, baskı varsa direneceksin” gerçeğini tüm halka benimseten de Kızıldere geleneğidir. Yani nerede sonuç alıcı bir dire niş, nerede devrimci bir kalkışma, nerede düşmana karşı kazanılan bir zafer varsa; bilin ki orada Kızıldere geleneği vardır. Yani Kızıldere, devrimcilerin doğum yeridir!

Kızıldere’nin siyasi ve ideolojik anlamını devrimciler kadar emperyalizm ve oligarşi de kavramıştı. Bu nedenle ne olursa olsun yok etmeye, ayak izlerine kadar silmeye karar verdiler ve 1970’ten bu yana bu kesintisiz ve uzlaşmaz çizgiyi yok etmek için her türlü zulmü uyguluyor, her yöntemi deniyorlar.

Emperyalizmle bağımlılığın pekiştirilmeye çalışıldığı her süreçte; devrimcileri yeniden yeniden katliam operasyonlarıyla bitirmeye çalıştılar. Elbette başaramadılar!

16 Aralık 2018’de Soysuz Süleyman Soylu, TBMM Plan Bütçe Görüşmeleri sırasında İçişleri Bakanı sıfatıyla yaptığı konuşmada şöyle dedi:
“BAZI SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİNE, BAŞTA KESK OLMAK ÜZERE, DHKP-C ÇÖKMEYE ÇALIŞTI. YİNE BİZ MÜDAHALE ETTİK!”

-30 Mart 1972’de Kızıldere’de Mahir Çayan ve yoldaşlarının katledilmesinden sonra, dönemin başbakanı Nihat Erim “Solcular ezildi, Amerikan filosu gelebilir” diye demeç veriyordu. Emperyalizmin işgallerine, tüm dünya topraklarının onlar için dikensiz gül bahçesi olmasına izin vermeyecek olan gerçek vatanseverler katledildi ve bitti diye seviniyordu Erim. Fakat sekiz yıl sonra “bitti” sandığı devrimciler, bu sözlerin hesabını Nihat Erim’i cezalandırarak sordu.

-24 Ocak Kararları, emperyalizmin direktifiyle halkımızın üzerine zam, zulüm, işkence olarak yağdı. Buna karşı devrimciler de halkın tepkisini sokaklara akıtmasını, iktidara yöneltmesini sağladı. Bu nedenle 12 Eylül 1980’de cunta ilan ettiler. Cunta karşısında yine devrimciler vardı ve hapishanelerde devrimciler Tek Tip Elbise saldırısıyla teslim alınmaya çalışılırlarken “Cunta 45 Milyon Halkı Yenemeyecek!” dediler. Nitekim Amerikancı faşist cuntanın halkta hâkim kılmaya çalıştığı teslimiyet ve korku, 1984 Ölüm Orucu Direnişi’nde 4 şehitle yarıldı.

-5 Nisan Ekonomik Paketi, Amerikancı Çiller’in önüne konuldu. Halka saldırılara en önde siper olan devrimciler hapishanelerdeydi. Bu nedenle hapishanelerde katliamlar peş peşe geldi. Buca ve Ümraniye katliamlarıyla yaratılmak istenen korku dalgası 1996 Ölüm Orucu Direnişi’nde 12 şehitle aşıldı. Çiller “Tüm dünyada sosyalizm yıkılırken bizde neden böyle oluyor?” diye hem şaşırıyor hem de korkudan tir tir titriyordu.

-2000’ler emperyalizmin tüm dünyada “Ya düşünce değişikliği ya ölüm” saldırısıyla dizginsizce atağa geçtiği yıllardı. Ülkeleri, örgütleri “TERÖRİST” ilan ederek işgal ve imha operasyonları düzenliyor “ya bendensin ya düşmanım” diye kendinden yana saflaştırmaya çalışıyor, Orta Doğu ve Afrika’da “22 ülkenin haritasını değiştireceğiz” diye meydan okuyor ve tüm dünya halklarına kara listeler ve tecrit hücreleriyle biat ettiriyordu.

Bu saldırıyı; ancak Kızıldere geleneği durdurabilirdi. Bunu bilen işbirlikçi oligarşinin Başbakanı Bülent Ecevit “IMF programını uygulayabilmemiz için hapishaneler sorunun çözmemiz şart” demişti.

Yıllar sonra katil binbaşı Zeki Bingöl televizyonlara çıkıp “DHKP-C’yi bitirmek için” 19-22 Aralık’ta tarihin en büyük hapishaneler katliamının nasıl yapıldığını anlattı. Bu katliam ve imha saldırısı da direnişle püskürtüldü. 2000-2007 yılları arasında 7 yıl aralıksız süren direnişte verilen 122 şehitle emperyalizmin BOP ve GOP (Büyük Orta Doğu Projesi ve Genişletilmiş Orta Doğu Projesi) saldırılarının önüne geçildi.

-Son saldırı dalgası 2016’da AKP’ye yapılan başarısız darbe girişimini “Allah’ın lütfu” olarak değerlendiren Tayyip Erdoğan’ın OHAL ilanıyla geldi. Onlar için OHAL büyük bir fırsattı. Emperyalizme “en kullanışlı uşak benim, yola benimle devam et” mesajını en güçlü perdeden vermek için harekete geçti faşist AKP.

1980’lerden beri hayata geçirilemeyen emperyalizmin ekonomik programları, GATT ve GATS (Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması ve Hizmet Ticareti Genel Anlaşması) hükümlerini 2016’da uygulama fırsatı doğmuştu oligarşiye. OHAL ilanıyla hem kamuda küçülmeye giderek 200 bin kamu emekçisinden bir çırpıda kurtuldu, hem taşeronlaştırma ve özelleştirmeleri çıkardığı KHK ve torba yasalarla yürürlüğe koydu hem de karşı çıkışları engellemek için sürekli eylem ve grev yasaklarını uyguladı.

2017 yılında 15 Temmuz anma etkinliği adı altında Uluslararası Yatırımcılar Derneği’nin düzenlediği bir toplantıda konuşan Tayyip Erdoğan “İŞ DÜNYASINDA HERHANGİ BİR SIKINTINIZ AKSAMANIZ VAR MI? BİZ GÖREVE GELDİĞİMİZDE OHAL VARDI. ŞİMDİ GREV TEHDİDİ OLAN YERE OHAL’DEN İSTİFADE İZİN VERMİYORUZ. BUNUN İÇİN KULLANIYORUZ OHAL’İ. MİLLETİN VERDİĞİ YETKİYLE OHAL’İ İŞ DÜNYAMIZ DAHA RAHAT ÇALIŞSIN DİYE YAPIYORUZ.” dedi.

İşte bu politikanın karşısına da devrimciler dikildi!

Tüm sol teslim olmuşken, KESK Soysuz Süleyman’ın kanatları altına girmişken YÜKSEL DİRENİŞİ başladı!

Bu nedenle emperyalizm ve oligarşi kadar reformizm ve işbirlikçi sendikalar da düşmandır Yüksel Direnişçilerine. Değil mi ki emperyalist politikaları bozmuştu devrimciler, o zaman her şey müstahak dediler!

Fakat oyun direnişle bozuldu ve son sözü direnenler söyledi!

Haftaya Yüksel Direnişi’ni ve sendikaları anlatmaya devam edeceğiz.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Benzer Yazılar