Armutlu’nun Karanfili Nadire Ana / Türkan Doğan
Bir yürek daha sustu… Kırmızıya çalan sarı bir yaprak daha düştü toprağa. Yıllarca evlat acısıyla yoğrulmuş, nasırlaşmış bir yürek, tutsak bir ananın yüreği daha evladına kavuşamadan aramızdan ayrıldı.
Dağlar kadar hasret biriktirdin, biliyoruz… Tarihin derinliklerinden süzülen bilgelik, şefkatin ve direncinle bastonuna tutunup, bize miras bırakarak ağır ağır yürüdün sonsuzluğa Nadire Ana…
Armutlu Mahallesi’nin dar sokakları, hangi eve gitseniz bir hayat çarpar yüzünüze. Yoksul ocakları, hayat dolu insanlar… Nadire Ana’nın evinin önünde bir tastan su içen kedi, balkonlardan sarkan küpe çiçeği, sabahın erken saatlerinde kepenklerini kaldıran esnafın sesi, ötüşen kuşlar, işine koyulan emekçiler… Nadire Ana’mız son kez geçiyor sokaklarınızdan. Özgür günlerin adı yazılmış caddelerden, geçmişin çiğnediği yolları aşarak gidiyor. Tokatlılar, Sivaslılar, Erzincanlılar, Çorumlular… Cem evine giden taşlı yoldan, Şenay’ların, Gülsüman’ların, Ümüş’lerin, Zehra’ların geçtiği yoldan geçiyor Nadire Ana. Barikatlarda kol kola girerek dövüştüğü tutsak çocukları için değil artık, eller üzerinde taşınarak geçiyor Nadire Ana…
Az konuşurdu, gözleri anlatırdı her şeyi; ömrünün öyküsünü, acısını, direncini. Yılların ağır yükünü taşıyan bedenini, çocuklarının hasretini gözlerinde sakladı. En büyük oğlu Özcan’ı, ağır tutsaklık koşullarının ve gördüğü işkencelerin yıprattığı bir bedende kalp krizinden kaybetti. Diğer oğlu Sezgin ise müebbet hapis cezasına mahkûm… İki evladının acısını en derininde yaşadı. Ardından, diğer evlatlarının acıları eklendi. Tekirdağ 1 No’lu Hapishane kapısından hiç ayrılmadı. Kovuldu, sövüldü, dövüldü; Ümüş’ü yolcularken kolu bile kırıldı. Ama o, tutsak oğlu Sezgin’in çıkacağı günü göreceğine and içti. Direncinin kaynağı buydu.
Faillerinin bulunmadığı cinayetler, eceli gelmeden alınan canlar ve birer birer tutsaklıklar ardı ardına geldi.
Beyaz tülbendini mor damarlı elleriyle çekti başına, üzerine al kuşağını özenle serdi. Kara gözlerini kısarak gülümsedi. Artık hepimizin annesi olmuştu; Tayad’lı bir ana…
Marksist-Leninist klasikleri bilmezdi belki, “Kapital”i de okumadı. Okuma yazma bilmiyordu. Ama hayatın eleğinden süzdü inancını, kanaviçe işler gibi işledi devrim yolunu.
Nadire Ana, devrimci oğullarını kızlarını çok sevdi; oğulları ve kızları da onu çok sevdi. Halkı nasıl seveceğini, onurlu bir yaşamı nasıl sürdüreceğini biliyordu. Herkesin kabuğuna çekildiği bir dönemde, devrimci tutsaklar için açlık grevine girip çocuklarıyla omuz omuza direndi. Yazmasında kır çiçekleri kadar umut saçtı, evlatlarıyla kazandı direnişi. Ama yaşlandı, hastalıklar peşini bırakmadı. Yorgun bedeni direnemedi. 34 yıldır tutsak olan oğlu Sezgin, hâlâ özgür değildi. En küçük oğlu Mustafa, son saatlerini anlattı: “Beni odadan çıkardı, nefes almakta zorlanıyordu, yalnız kalmak istedi,” dedi. “İçim rahat etmedi,” deyip birkaç dakika sonra tekrar girdiğinde, Nadire Ana gitmişti bu dünyadan. O, son anlarını çocuklarına göstermek istemedi belli ki. Odasında, hasret kaldığı evlatlarının fotoğraflarına bakarken, göğsünün üzerinde duran eli yatağın yanına mı düştü? Nefesi mi kesildi önce, nabzı mı durdu? 34 yıldır sabırla beklediğin oğlun Sezgin için mi parladı o kara boncuk gözlerin? “Dışarı çıkana kadar bekleyeceğim” dediğin için mi gözlerin açık kaldı?
O gün o evde hiç kimse uyumadı. Zeynep Yıldırım Cemevi’nde, Nadire Ana’mıza yakışır bir tören için hazırlıklar başladı.
Armutlu’nun Yiğit Anası… Tarih, devrimci kadınların nasıl yürekten inanarak mücadele ettiğini defalarca gösterdi bize. Sen ki cepheye mermi taşıyan Nene Hatun, elde silah dövüşen Kara Fatma, Bedrettin’in hakikat bacısı… Derviş sabrıyla yürüdüğün bu yollarda seni uğurlamak isterdim. Hakkını helal et. Seni Zeynep ablam karşılar, bilirim; yitirdiğimiz kızların, oğulların karşılar. Çiçeklerle donatacağı mezarları bile olmayan, çocuklarını her taşın altında arayan, uçan her kuşa soran kayıp anneleri karşılar. Güzel ana, Ali Rıza baba karşılar. Kol kanat gerdiğin evlatların karşılar. Bizden önce gidenlere selam eyle…Alnının şavkıyanından öperim.
Öperim… Öperim…
Bir gün, bir şeyler değişecek bu topraklarda. Çocuklar özgürce büyüyecek, koşacak, oynayacak ve öğrenecekler. Ve diyecekler ki: “Bir zamanlar bu ülkede bizim gibi insanlar büyük acılar yaşamış…”
Türkan Doğan
Boran Yayınlarından Çıkan Nadire Ana Kitabını İndirmek İçin Tıklayınız