Pir Sultan Abdal’ın şu güzel dizesiyle başlamak isterim:
“Mazlumlar bana darılır,
Ellerim boş kalır.
Karanlık çöker gözlerime,
Bir mumun ışığıyla yanarım.”
Ebru Timtik, devrimci ruhunu ve adalet tutkusunu birleştiren cesur bir insandı. Hayatını, toplumun en kırılgan ve haksızlığa uğramış kesimlerinin haklarını savunmaya adadı. Onun adalet arayışı, sadece bir meslek seçimi değil, derin bir vicdanın ve insana duyduğu inancın ifadesiydi. Ancak bu yol, onu zor ve tehlikeli bir mücadeleye sürükledi.
Ebru, adaletin ağır bedelini ödemeye hazır bir savaşçıydı. Hayatını adalet mücadelesine adamış bu avukat, tüm yaşamı boyunca insanların arasında var oldu, ama çoğu zaman gözlerden uzakta, sessiz bir direnişin sembolü olarak kaldı.
Adaleti sadece mahkeme salonlarında değil, yaşamın her alanında savundu. Onun varlığı, adalet arayışının bir mum gibi karanlıkta parladığı anlar gibiydi; sessiz ama vazgeçilmez, zayıf görünen ama bir o kadar güçlü. Zulme isyanın olmadığı yerde asıl suskunluğun bir zulüm olduğunu direnişin içinde ölümsüzleşen Ebru Timtik, ilmek ilmek eriyen bedeniyle bunu gösterdi. Devrimci bir mücadeleye olan bağlılığı, Ebru’yu ölüm orucuna kadar götürdü. Bu kararı, adaletin anlamını yeniden hatırlatmak ve susturulmaya çalışılan seslerin duyulmasını sağlamak için aldı.
Kadim zamanlardan Kawa’nın Dehak’lara karşı isyana durmamızı öğütlediği gibi, Ebru da bu öğüdü yaşamında somutlaştırdı. Ebru’nun ölümü, direnişin sembolü olarak kalacak ve adalet mücadelesini sürdürenlere ilham vermeye devam edecektir.
Ebru Timtik’in ölümüyle bitmeyen bir hikaye vardı; kardeşi hala hapisteydi, tıpkı onun gibi adalet arayışı içinde tutsak kalmıştı. Ebru’nun bedeni, hayatı boyunca taşıdığı yüklerin ağır geldiği anında annesinin üzerine gömüldü. Bu sembolik birliktelik, onun mücadelesinin köklerinin ne denli derinlere indiğini ve şahsi olduğunu bir kez daha gösterdi. Belki de en acı olanı, Ebru’nun gözlerinin yarım açık gitmiş olmasıydı; çünkü bu ülkede adaletsizlik hala sürüyordu ve onun kalbinde taşıdığı umudu yarım bırakıyordu. Ebru Timtik’in adalet uğruna verdiği bu mücadele, hepimize bir ders niteliğindedir. Onun direnişi, yalnızca bir bireyin mücadelesi değil, toplumsal bir vicdanın yankısıdır. Adaleti savunmanın ne denli zor ve tehlikeli bir yol olabileceğini gösterirken, aynı zamanda bu mücadelenin asla boşuna olmadığını hatırlatıyor.
Ölümsüzleşirken adalet terazisine bir gram helallik getirmeyen Ebru’ya saygılarla… Halkın avukatı ölümsüzdür.
Ebru’nun anısını yaşatmak ve onun ardında bıraktığı mücadele bayrağını yükseltmek, hepimizin sorumluluğudur. Onun mücadelesi, yalnızca bir bireyin değil, tüm toplumun adalet arayışını temsil ediyor. Bu nedenle, Ebru’nun bıraktığı mirası yaşatmak, adaleti savunmak ve onun mücadelesini devam ettirmek için çaba göstermeliyiz. Ebru’nun yaşamı, hepimize cesaret ve ilham vererek, adalet için verilen mücadelenin önemini ve gücünü hatırlatıyor.
Ebru Timtik, bu toprakların ve onun eşsiz güzelliklerinin koruyucusu olarak, her zaman şunu söylerdi: “Dersim’in geyikleri, Hızır’ın gözbebeğidir. Onlara zarar vermemek, bu toprakların ruhunu korumaktır.” Ebru’nun bu sözü, onun adalet ve doğa sevgisinin bir yansımasıdır. Geyiklerin huzuru, bizim de huzurumuzdur. Onları korumak, Ebru’nun mirasına ve Dersim’in ruhuna sahip çıkmak demektir.
Biz de Grup Yorum’un bestesiyle, Ebrumuza, ülkemizin dağları, kentleri, meydanları adalete ve özgürlüğe doyuncaya kadar adalet düşünü yarım bırakmayacağımızın sözünü veriyoruz.
‘’Kanadına sar bizi
Bir kara demlik say bizi
Geyikler razı gelmiş
Dağlarında bil bizi’’
Türkan Doğan